Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Herkese selamlar. Yine oldukça uzun bir ara verdim kitap yorumlarıma. Yorumlamak istediğim baya bir kitap birikmiş, fazla detaya girmeden, elimden geldiğince bilgi vermek istiyorum bazıları hakkında. Mümkün olduğunca kısa tutacağım ki topamı aşırı uzun olmasın. :slight_smile:

Kedi Beşiği

Kurt Vonnegut okurken gülüyorsunuz, düşünüyorsunuz ama sonunda elinizde kalan hep biraz hüzün oluyor. Yazarın tüm kitaplarında bunu fark edebilirsiniz. Kedi Beşiği ise bu durumun belki de zirvesi. Bir çeşit kıyamet senaryosu da diyebiliriz. Kitabın bilim kurgu yönü çok kuvvetli değil, bilimsel dayanakları da önemli değil. Zaten Vonnegut’ın derdi de bunlar değil. Derdi insan eleştirisi, insanın kötülüğünü sorguluyor alt metinde. Atom bombası, buz-9, bokunonculuk, absürtlükler, harika karakterler, mizah ve kötülük. Kesinlikle okunması gereken bir Vonnegut eseri.

Son Şeyler Ülkesinde

Paul Auster’dan daha önce New York üçlemesi ilk kitabını okumuştum. Değişik bir tarzı var ve merak ettiğim yazarlardandı. Son Şeyler Ülkesinde bir nevi apokaliptik/postapokaliptik bir eser. İklim ve ekonomik krizlerin doruğunda, hayattta kalmaya çalışan karakterimizin gözünden, mektup aracılığıyla meçhul bir kişiye öyküsünü ve dünyayı anlatması şeklinde ilerliyor kitabımız. Başlarda biraz sıkıcı ilerlediğini söyleyebilirim ama ilerleyen dönemde oldukça ilgi çekici ve heyecanlı bir hal alıyor. Genel hatlarıyla mesajlarını ve anlatımını beğendim. Auster okumalarıma devam edeceğim.

Sapık

Sinemanın en meşhur karakterlerinden Norman Bates’in iç dünyasını yakından tanımak büyük keyif oldu. Filmini çok severim ama kitabı bambaşka bir seviyede. Karanlık Kitaplıktan okuduğum en iyi kitaptı. Konuyu bilmeme rağmen beni şaşırttı, heyecanlandırdı. Kitabın psikolojik betimlemelerini, atmosferini, karakterlerin yaklaşımını ve gerçekliğini çok beğendim. Zaten gerçek bir olaydan esinlenmiş. Gönül rahatlığıyla tavsiye edeceğim bir kitap daha eklemiş oldum kendime. :slight_smile:
images (1) (4)

Döşeğimde Ölürken

Sevgili @taurenim kitap hakkındaki düşüncelerimi merak ediyordu, bu vesileyle biraz bahsedeyim bu kitaptan da. Türkçe olarak okudum ben, Murat Belge’nin çevirisi övülüyor genel olarak, ben de dilini beğendim açıkçası. Orjinalinde nasıldır bilmiyorum ama kitaptan gözünüz korkmasın, bunu rahatlıkla söyleyebilirim (gerçi Amerikan edebiyatı dersiniz için orjinal dilinde okuyacaksınız diye kalmış aklımda ama değilse daha iyi zaten). Faulkner ile ilk tanışmamdı. Son dönem okumalarım içinde anlatımı ve tekniğiyle beni en fazla etkileyen kitap oldu. Birkaç yerde olumsuz yorumlar görmüştüm ama başkalarının yorumlarını çok da önemsememek gerektiğini tekrar anladım. Hele ki bu kitaba balon, boş vs diyen yorumlar benim gözümde tamamen değerini yitirmiş bulunmakta. Kitap bilinç akışı tekniği kullanmasına rağmen oldukça akıcı. Olayları anlamak bazen zorlaşsa da akış tamamlanınca yerine oturuyor diyebilirim. Merkezimizde Bundren ailesi var. Baba Anse Bundren, anne Annie Bundren ve 5 çocuğu etrafında gelişiyor olaylar. Özellikle Vardaman (hem en küçük çocuk, hem de sanırım zihinsel olarak biraz geri kalmış gibi) bölümleri bazen zorlayıcı olabiliyor. devrik cümleler, tam anlaşılamayan yerler tamamen bilinç akışını yansıtmasıyla alakalı. Yani yer yer karakterler beyninizin içerisinde konuşuyorlar, hatta siz düşünüyor gibi oluyorsunuz. Tıpkı düşüncelerin yarım kalması gibi, cümleler de yarım kalıveriyor. Pek çok bilinç akışı tekniğiyle yazılmış kitap okudum ama Faulkner tarz olarak hepsinden farklı ve ayrı bir yerde duruyor gerçekten. karakterlerin her birinin düşüncelerini okuyoruz kitap boyunca. Kolay bir okuma değil ama öyle anlatıldığı kadar zor da değil. Okurken kaptırıp gitmeniz oldukça olası. Çok trajik bir hikaye ama mizah öğeleri de yer yer dikkat çekiyor. Anse karakterine uyuz olmamak elde değil (hele o sondan sonra). Özünde bir cenaze hikayesi ve buna bağlı bir yolculuk olmasına karşın, her karakterin kendine ait de bir derdi, hikayesi, hedefi mevcut. Ben biraz çekinerek başlamıştım ama sonuç itibariyle oldukça beğendim. Faulkner’a başka kitaplarıyla da devam edeceğim.

Tanrı’nın Bir Kulu

Cormac McCarthy’den daha önce Yol ve İhtiyarlara Yer Yok’u okumuştum. her iki kitap da oldukça etkileyiciydi. Yazarın yazım sitilinden dolayı sanırım, film izliyor gibi okunuyor kitapları ki hepsinin filmi de mevcut zaten. Tanrı’nın Bir Kulu ise diğer kitaplara göre daha karanlık ve kötü öğeler, rahatsız edici öğeler (ensest, nekrofili vs gibi) içeriyor. Bunu bilerek okumanızı tavsiye ederim. Eğer bu konulara hassasiyetiniz mevcutsa fazlasıyla rahatsız edici olacaktır. Çok hızlı okunabilen bir kitap, oldukça akıcı. Atmosferi ve hikayesi diğer iki kitaptan bile daha karanlıktı (ki Yol’dan sonra böyle bir şey olamaz sanıyordum). Genel olarak beğendiğim bir kitap oldu bu kitap da.
images (1) (2)

Kireç Ocağı

Thomas Bernhard çok ilginç bir kişilik. Gerçekten hayatı ve görüşleri incelenmesi gereken bir deli. :slight_smile: Cümlelerini okumak bazen çok şaşırtabiliyor insnı. Bu kitabında kendine has tarzının dibine vurmuş diyebilirim. Bilinç akış tekniğini 3. şahıs rivayeti anlatımıyla harmanlamış Bernhard. Bunu şu şekilde bir alıntıyla örneklendireyim kafanızda oturması için;

“Elbette, akıllı bir insan kireç ocağı civarına gelse kireç ocağının idil olmadığını derhal fark eder ama bildiğiniz gibi, demiş Konrad Wieser’e, insanlarla münasebetimiz olduğunda akıllı insanlarla münasebetimiz olmuş olmuyor, insanlar akıllı olduklarını iddia ediyorlar ama akıllı değiller, İnsanlar bir şeyler bildiklerini iddia ediyorlar ama hiçbir şey bilmiyorlar, insanlar her şeyi yalnızca iddia ediyorlar.”

Yani anlatım genel olarak bu şekilde gidiyor, Konrad’ın X’e dediğine göre vs gibi.

Kitap sanırım 13. sayfa civarından sonra tek paragraf şeklinde yazılmış. Çok yoğun ve farklı bir anlatımı var. Kolay bir kitap olmadığını en baştan söyleyeyim. Konrad’ın karısını öldürmesiyle başlıyor ve bunun etrafında şekilleniyor kitap (spoiler değil, kitabın hemen başında bu olay) ve başka karakterlerin ağzından biz bu olayın öncesini, olayların nasıl geliştiğini okuyoruz. Konrad tam bir akıl hastası. İşitmeyle ilgili bir kitap yazmaya kafayı takmış ve bu doğrultuda karısına işkence ediyor ama karısının da çok normal olmadığını söylemeliyim. Tabii kadının engelli olması nedeniyle ona biraz daha anlayışla yaklaşabiliyoruz. Diğer karakterler hakkında da bir nebze izlenim ediniyoruz tabii. Bernhard pek çok fikrini kurgu içerisinde dile getiriyor. Görüşleri gerçekten çok ilginç. “İnsan insanlarla sadece kirlenir” diyor Bernhard kitabında bize; tabii Bernhard’ın insanları sevmediği malumunuz, bu kitapta da bunu baya hissettiriyor. Genel olarak zor bir okuma olsa da, insanda tekrat Bernhard okuma ihtiyacı duyuracak kadar da etkileyici bir kitap.

Hepinize keyifli okumalar dilerim. :slight_smile:

30 Beğeni