Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

UNFINISHED EMPIRE: THE GLOBAL EXPANSION OF BRITAIN

Kitap, Britanya İmparatorluğu’nun ortaya çıkışını, genişlemesini ve bitişini anlatıyor. Kronolojik olarak değil, konu başlıklarına ayırarak anlatılmış. İngiliz zihinlerinde İmparatorluk vizyonu, ilk temas nasıl sağlanır, toprak nasıl ele geçirilir, koloniciler nasıl yerleşir, kolonilerdeki savaşlar, ticaret politikaları, idari sistemler, yerli isyanları, kültürel etkileşim, misyonerlik faaliyetleri, diğer Avrupa devletleriyle ilişkiler ve son olarak da İmparatorluk’un çöküşünü anlatan bölümlerden oluşuyor.

Hem detaylı hem de okunabilir buldum, konu ilginizi çekiyorsa öneririm.

15 Beğeni

Hocam, forumda sürekli İngilizce olarak kitap okuyan biri olarak görüyorum sizi. İngilizceyi bu seviyelere getirmek için tavsiye edebileceğiniz şeyler var mıdır

4 Beğeni

Günlük olarak kullanmak lazım. Benimki yabancı forumlar, dizi ve filmlerle oldu.

8 Beğeni


Ders yoğunluğum sebebi ile okumaya devam etmeme rağmen kitap yorumu paylaşmıyordum ta ki Babamı Kim Öldürdü eserini okuyana kadar. Bir şeyler söylememi istedi, bunu bana hissettirdi.
(Yazarın diğer bir kitabı olan Eddy’nin Sonu ile bağlantılı bir eser.)
Tek kelime ile bayıldım! Bu eseri her bireyin okumasını isterim. Bu kadar kısa bir eser olmasına rağmen hisleri,anlattıkları o kadar gerçek bir o kadar da yaralayıcı. Dünya üzerinde olan kötü düşüncelerden birkaç tanesine değiniyor kitap: homofobi, ataerkil toplum, şiddet, ırkçılık ve en önemlisi siyaset. Bu hassas konuları bir aile dramı ve baba-oğul ilişkisi ile kaleme alıyor yazar.
Disiplin içerisinde çalışan ve okul okuyanların yalnızca kadınlar ve onların tabirince erkekten sayılmayanlar olduğunu vurgulayan bir toplumdan söz ediyor yazar. Erkek adam eline iş alır ne okul okuması, düşünce tarzı sonucunda okumamış bir babanın, hem cinslerinden hoşlanan bir oğlu ile ilişkisi. Fransa’nın sorunlarının nedeninin yabancılar ve eşcinseller olduğunu düşünen bir babanın ile kendini kadın elbiseleri mutlu hisseden bir çocuğun yaşamı aslında. Babasının kendini sevmesini, onu böyle kabul edip yanında olmasını istiyor. Bunun için her şeyini verebilecek bir çocuk ve sadece sarhoş olduğu zaman ona naif yaklaşan bir baba.
Yazarın Fransa politikalarını ve işçi sınıfını başarılı bir dille anlattığını düşünüyorum. Siyaset ve politika eleştirilerini de oldukça beğendim, işçi bir baba üzerinden yapılan zamlar ve vergiler eleştiriliyor. Yazar, yarattığı karakter üzerinden edebiyatın bir araç olabileceğini belirtiyor ,bu nedenler ve kendi yaşadığı ruhsal durumlar için.
Siyaset, politika, büyük borçlar ile aldığımız ;evler, arabalar, çocuklarına hediye alabilmek için çalışan işçi babalar… Sahi nedir bizi yavaş yavaş öldüren, hayattan soğutan? Kim/kimler öldürüyor bizi?

20 Beğeni

Tam bu kitabı satın almışken gördüm yorumunuzu şimdi merakım daha da arttı teşekkür ederim :star_struck:. Bir sorum olacaktı Eddy’nin Sonu ile bağlantılı demişsiniz acaba bir okuma sıralaması yapmalı mıyız ikisi arasında ?

1 Beğeni

Harikaa, çok sevindim. Bir oturuşta bitirecebileceğinize eminim :blush: Birkaç yerde seri diye niteleyebileceğimiz kitaplar olduğunu okudum. Ben bunu bilmeden okumaya başlamıştım eseri. Yorum yazabilmek için fotoğraf ararken öğrendim diyebilirim hatta. Önce Eddy’nin Sonunu okusanız daha iyi olabilir sanırım. Kitapları okuyan başka kullanıcılar var mı acaba? Net bir cevap veremedim üzgünüm :confused:

2 Beğeni

Normalde bu konuya yazmıyordum ama son birkaç aydır okuma performansımdan memnun değilim. Bu yüzden buraya yazmaya başlayıp kendi üzerimde bir baskı kurmayı hedefliyorum. :slightly_smiling_face: Son okuduğum kitapla başlayacağım.

Orhan Duru-Yoksullar Geliyor:

Okumaktan en çok zevk aldığım iki tür bilimkurgu ve fantastik. Ama bir süre sonra fark ettim ki sadece yabancı yazarların kitaplarını okuyorum. Bunu fark edince yerli bilimkurgu ve fantastik yazarlarını araştırdım. Ve bilimkurgu yazarı olarak olmasa da adını duyduğum, aynı zamanda bilimkurgu kelimesini türeten kişi olan, Orhan Duru’nun bilimkurgu da yazdığını öğrendim. Bunu öğrenince de kitaplarına biraz bakıp denemek için, kısa olmasının da etkisiyle, yakın zamanda tekrar basılan Yoksullar Geliyor’u seçtim.

Kitap 1982 yılında yayınlanmış ve iki alt başlıkta toplanan 7 öyküden oluşuyor. Yoksullar Geliyor alt başlığındaki 4 öykü tek bir hikaye anlatıyor. Kamuoyu Oluşturma alt başlığındaki 3 öykü ise birbirinden bağımsız ama aynı temalara değiniyorlar. Kitap 88 sayfa.

Bütün öyküleri beğendim. Dil olarak okuduğum en başarılı bilimkurgulardan biriydi. Bilimkurgu olsa da odak bilimsel taraftan çok karakterlerde ve dilde. Bilim konusunda çok orijinal bir fikir yok, türün demirbaşlarından birkaç eseri okuduydanız sizi şaşırtmayacaktır. Ayrıca her öyküde bir toplumsal mesaj görülüyor. Yani öyküler bir bilimkurgu ortamında geçse de aslında okuru düşündürmeyi amaçlıyor. Ayrıca bazı öykülerde ironi ve mizah da oldukça başarılı bir biçimde kullanılmış. Duru yazmak istediği toplumcu gerçekçi ve hafif mizahi öyküleri(Aziz Nesin tarzı ama mizah ana odak değil) bilimkurgu sosuyla yazmış gibi. Yani isteyen kişi bu öyküleri kolayca bilimkurgu ögeleri kullanmadan yazabilir. Ama mesela Karanlığın Sol Eli’ni kitabın türü bilimkurgu veya fantastik olmadan yazamazsınız. Çünkü kitabın sunduğu problemin bizim dünyamızda var olması imkansız. Duru ise bu kitapta bizim dünyamızın problemlerini geleceği konu aldığını söyleyen öykülerinde tartışmış. Ben bilimkurgu hikayeleriyle işlenecek geleceğin problemlerinin bugün karşılaştığımız ve alışık olduğumuz problemlerden farklı olmasını tercih ederim. Sonuçta bugünün problemlerine verilmiş çok sayıda cevap biliyoruz. Yeni ve bugünün dünyasına göre karşılaşılması imkansız problemler görmek ufuk açıcı oluyor. Eğer illa günümüzün problemleri bilimkurgu olarak tartışılacaksa Steven Erikson’ın Yakınlaşmalar’da yaptığı gibi hikayeyi gelecekten değil günümüzden başlatır ve bu sayede geleceğin getirdiği yeni bir problem görmek isteyen kendim gibi okurların eleştirilerini baştan engellemiş olurdum. Bunun da etkisiyle en beğendiğim öykü geleceği konu almayan Harita oldu.

Harita öyküsü hem bilimkurgu hem de tarihi kurgu özellikleri taşıyor ve tarihi kurgu yönünü de çok beğendim. Var mı bilmiyorum ama Orhan Duru’nun başka tarihi kurgusu varsa okurum. Tarihi kurguda yapması en zor şeyin anlatılan dönemin kelimelerini dile ve diyaloglara yedirerek olayın gerçekten o dönemde yaşandığı ilüzyonunu yaratmak ama bunu eski kelimelerde boğulup anlaşılırlığı yitirmeden yapmak olduğunu düşünüyorum. Benzer bir durum şiveli yazılan köy romanları için de geçerli. Dediğim şeyi tarihi romanda İhsan Oktay Anar, köy temalı romanda ise Yaşar Kemal çok iyi yapıyor. Bu öykünün önemli bir bölümü 15. yüzyıldaki bir Osmanlı korsanını konu alıyor ve kullanılan denizcilik terimlerinin de eski kelimelerin de hikayeye çok iyi yedirildiğini düşünüyorum. Kurgu olarak da beğendiğim bir öykü oldu.

Kitaptaki en uzun hikaye olan ve 4 bölümden oluşan Yoksullar Geliyor bence biraz detaylandırılıp devamı getirilirse çok iyi bir roman olurmuş. Bu hali de iyi bir öykü ama ben roman olmasını ve aynı şekilde öyküler/bölümler halinde devam etmesini tercih ederdim. Aynı hikayenin devamı yoksa bile aynı dünyada geçen başka hikayeler okumak isterdim. Yine de bu haliyle çok eksik diyemem. Biraz bilimkurgu ortamda geçen ve Dune serisiyle karıştırılmış bir Conan macerasını hatırlattı. Savaşı ve tarafların uyguladığı stratejileri işleyen, savaşın getirdiği yıkımın halihazırda yeterince yıkık dökük olan dünyaya verdiği zararı gösteren, bu sırada yavaş yavaş o yılın dünyasını detaylandıran, bugün bildiğimiz şehirlerin o yılda ve koşullarda geldiği hali gördüğümüz, zaman içinde karakterleri de detaylandıran, finalde ise sürekli bahsi geçen ama hiç görmediğimiz Şirket’in merkezine odaklanan bir devam görmeyi isterdim ne yalan söyleyeyim.

Kitabın son öyküsü Öğrenciler iyi bir distopyaydı. Hikayenin genel havasını Biz’e benzettim ama konusunu Fahrenheit 451’e daha yakın buldum. Tabi sonunda hikayeyi hepsinden ayıran güzel bir sürpriz var. Diğer eserlerin dışında yazarın kendi hayatında da muhtemelen anlatılana benzer şeyler vardır. Bu hikayede anlatılan öğrencilerin eylemleri 68 kuşağı ve 70ler öğrenci eylemlerine ciddi miktarda benziyor. Duru o yıllarda öğrenciliğini çoktan tamamlamıştı ama muhtemelen onun öğrenciliği sırasında da benzer eylemler vardı. Öykü eşi Sezer Duru’ya ithaf edilmiş, kim bilir belki beraber bu tarz eylemlere katılmışlardır.

Sonuç olarak yabancı bilimkurgu seviyor ve yerlisini denemek istiyorsanız iyi bir seçim olur. Yabancılarla yarışacak kalitede olduğunu düşünüyorum. Bilimkurgu ile çok ilginiz yoksa ama öykü seviyorsanız da denemenizde fayda var. Yazarın dili çok güzel ve çok da bilimkurgu yazarı gibi değil. Zaten çok sayıda bilimkurgu olmayan öyküsü de var.

Puanımı sildim ve artık kitaplara puan vermeyeceğim. Puan vermek ileride şu kitap bundan iyi miydi şeklinde bir sürü soru yaratır. Sadece kitabı önerir miyim önermez miyim onu yazacağım ve bu kitabı öneririm.

Sıra konusunda kararsızım çünkü ortadan bir yerden başladım ama yazarın diğer eserlerini de okuyacağım.

18 Beğeni

Amazon’dan sipariş ettim dediğiniz gibi okuyayım teşekkür ederim :slight_smile: .

1 Beğeni

image

Gaip - Mahir Ünsal Eriş

Bu ay sadece Storytel Original kitaplarını dinlemek istedim ve ilk kitap da yazarını (Mahir Ünsal Eriş) merak ettiğim Gaip oldu. Seslendirme müthişti, Beyti Engin’e büyük bir alkış.

Kitap, 15’er dakikalık 52 bölümden oluşuyor. Her hafta 1 bölüm olacak şekilde yayınlanmış. Ben başladığım zaman bitmişti seri, o yüzden kesinti olmadı. Yine de böyle kısa bölümler arka arkaya dinleme zevkini bölüyor maalesef. Zaten bitmiş bir seri, en azından isteyenler için 10 bölüm veya tek kitap halinde sunulmalıydı diye düşünüyorum.

Kitabın arka kapak yazısı şöyle: Mahir Ünsal Eriş, unutmaya, hatırlamaya, aileye, aşka ve memleketin siyasi hayatına dokunan bir tefrika romanla geliyor. Tanıdık sesler boş sayfalarda kayboluyor, kavgalar, ihanetler, yalan ve kötülükler maskelerini bir kenara bırakıyor, merak hafızanın üstündeki kara bulutları dağıtıyor.

Spoiler olmadan konusunu da kısaca şöyle özetleyebiliriz: Despot bir baba olan Salih Karahisarlı, bir gün bir kaza geçirir ve tüm hafızasını kaybeder. Karahisarlı kimdir, araçta ne yapmaktadır, çocuklarının bile bilmediği hayatı neler içermektedir?

Karahisarlı’nın hayatını, hayatındaki insanların duygularını, kendini tanıyış sürecini okumak çok etkileyiciydi. Kitabı dinlerken iki sahne geldi aklıma.

İlki Will Smith’in oynadığı Hancock filminden. Hancock yemeğe davet edildiği zaman kendi hayatını anlatıyor bu sahnede. O da hatırlamıyor hiçbir şey. Hastanede uyandığını ve hiç kimsenin onun ziyaretine gelmediğini söylüyor. Sonra da üzgün bir sesle “tamam pek sevilen bir tip değilim ama hiç kimse mi gelmez?” minvalinde bir şey diyor. Bahsettiğim şahne şu:

Bir sonraki da mucize doktor dizisinden. Bir baba hastaneye tümör sebebiyle yatıyor. Ancak eşi onun iyileşmesini istemiyor çünkü normalde bu kişi çocuğuna kötü davranan kötü bir baba ama tümör ile birlikte karakteri de değişiyor ve sevecen bir babaya dönüşüyor. Bu yüzden de eşi tümörün alınmasını istemiyor. O sahne de şu:

Kitabı dinleyenler katılır mı bu iki sahnedeki benzerliklere bilmiyorum ama benim aklıma direkt bunlar geldi.

Kitabı tavsiye ediyorum ama dinlemek için Storytel üyeliği gerekiyor. Enpara ile yıl sonuna kadar yüzde 50 indirimle üyelik yapabilir veya 14 günlük deneme süresini kullanabilirsiniz. Eğer üye olursanız Şaklaban’ı da dinlemeyi unutmayın. :slight_smile:

15 Beğeni

Alastair Reynolds’a nereden başlayacağıma uzun süre karar veremedim, forumlardaki genel yargı ‘ya House of Suns veya Pushing Ice’la başla (çünkü ikisi de bir seriye dahil değiller), ya da Revelation Space’e doğrudan dal hocam’ şeklindeydi.

Hacminden dolayı bunu bile çekinerek okumaya giriştim ama meğersem oldukça diyalog ağırlıklıymış ve şimdilik gayet akıcı ilerliyor. Tarz ve kapsam olarak Ian Banks’in Kültür serisine benzettim. Olaylar günümüzden milyonlarca yıl sonrasında geçiyor, çok gelişmiş bir insan/makine uygarlığı evrene hakim olmuş, ellerini kollarını sallayarak yıldızları falan yerinden oynatıyorlar.

20 Beğeni

Kültür serisi bide basıldı mı?

İlk kitabı İthaki’nin bilim kurgu serisinde basıldı.

@M3rett0 @Abraxas hocalarım bu yabancı kitapları nasıl temin ediyorsunuz? Pdf olarak mı okuyorsunuz? Nasıl kalkıyorsunuz bu maliyetin altından? Ben en son elden düşme Sherlock okuyabildim hacimli ingilizce kitap olarak başka da okuyamadım.

Ben genelde Kindle’da okuyorum. House of Suns’ın fiyatı Amazon’da 3,5 €.

2 Beğeni

Mary Shelley’den okuduğum üçüncü kitap. Kapağını görünce karanlık bir şeyler bekledim ama öyle olmadı…

Mathilda’nın güzel bir olay örgüsü ve konusu yoktu, olaylar dağınıktı. Konusunun esas kısmını da ensest bir aşk, sonrasında duyulan ıstırap, insanlardan uzaklaşma ve sonra tekrar bir dost arayışı oluşturuyor.

Yazarın anlatımı iyiydi, son bölüm (Ek- Hayaller Alemi) ilginç geldi ama orası da devam edecekmiş hissi verdi. Burada, Sokrates’in hocası Diotima isimli kadının düşüncelerini okumak güzeldi. İyiliğin ve kötülüğün bu dünyada birbirine zincirlerle bağlı olduğunu, insanların alçaklığından kötülüğünden dem vuruyordu…

Kitaba puanım 10 üzerinden 5

:slight_smile:

20 Beğeni

images (2)

Işık Tugayı

Son birkaç yıldır ilk defa bu kadar uzun süre kitaplardan ayrı kalıyorum. Tayin işleri cidden çok yorucu, yıl olmuş 2021 hala her şeyi imzayla, kağıtla halletmemiz isteniyor. Önümüzdeki bir iki hafta daha pek okuma yapamayacağım. Yine de, çok yavaş bir şekilde de olsa, çıktığı ilk günden beri merak ettiğim bir kitabı okumuş oldum, bir iki şey söylemek istiyorum hakkında. Sevgili @annihilator da yorumumu merak ediyordu bu kitap hakkında, onun için de yorumlamak istedim.

Sıradaki okumalarımı daha az okunan bilim kurgu kitaplarına yönlendirmek istediğimi söylemiştim, bunun ilk halkası Işık Tugayı oldu. Kitabımız askeri bilim kurgu türünde. Özellikle ilk 50 60 sayfası bu türde olan kitaplarla neredeyse aynı. Sadece arka planda bir çeşit distopik gelecek inşa ediliyor ağır ağır. Onun dışında yeni asker, askerliğe uyum, sinirli komutanlar, askeri teknoloji gibi bu türün klişeleri bolca mevcut. Daha sonrasında ise yavaş yavaş ilginçleşiyor kurgumuz. Biraz daha intikam hikayesi tadına yönelirken, bir yandan da Lem kitapları gibi karışıklaşmaya başlıyor. Yine de çözmemiz çok da zor değil kurgudaki bu karmaşıklığı. Sürpriz olabilecek kısımları da tahmin edilebilir düzeyde, yani kitap sizi çok şaşırtmıyor.

Hikayemiz gelecekte geçiyor. Güneş sistemimiz 7 ayrı şirkete ayrılmış ve vatandaşlıklar bu şirketlerin kontrolünde. Vatandaş olamayanlara ise hortlak deniliyor ve pek çok haktan mahrum, yaşamaya çalışıyor bu hortlaklar. Vatandaş olabilmenin bir yolu askere yazılmak. İşte kahramanımız Dietz de askere bu sebeplerden yazılıyor. 6 şirket bir olmuş, sönüş denilen bir olaya neden olduğu için Mars’a savaş açmışlar. Teknoloji çok gelişmiş durumda ve askerler görevlere ışınlanarak gönderiliyorlar. İşte bizim hikayemizde buradan sonra başlıyor.

Kitap bana gerek dili gerekse kurgusuyla Yaşlı Adamın Savaşı’nı fazlasıyla hatırlattı. O kitap biraz daha espiriliydi. Bu kitapta da espirili yerler var ama daha ziyade dram dozu daha yüksek diyebilirim. Oldukça akıcı ama arada da sıkıcı olduğu bölümler de yok değil. Tabii ben çok zor şartlarda okudum, o nedenle akıcılığı tam objektif yorumlayamayabilirim, belki daha rutinimde okusam, bu kadar akıcı bulmayabilirdim.

Türkçesi anlaşılırdı, çok fazla anlatım bozukluğu görmedim ama harf hataları ve ufak tefek noktalama yanlışları gördüm. Bir de küfür ve argo fazlaca kendisine yer buluyor kitabımızda. Karakterlerin kim olduğunu ve cinsiyetlerini oturtmamız da baya zaman alıyor. Kurgu ilerledikçe tanıyoruz diyebilirim ama yan karakterlerin rolleri de o kadar fazla değil zaten.

Özet olarak beğendim, bilim kurgu severlere de tavsiye ediyorum. Amerika’yı yeniden keşfetmiyor kitap ama yine de güzel bir okuma deneyimi sunuyor. Askeri bilim kurgu olarak da bence iyi bir seviyede. Yani bir Yaşlı Adamın Savaşı ya da Bitmeyen Savaş değil belki ama türü içerisinde yer edinebilir gayet de. Herkese keyifli okumalar dilerim.

27 Beğeni

Ayrıntılı yorum için teşekkürlerimi sunuyorum. Kitabı listeme ekledim. Eksik Parça bilimkurguda güzel işler yapıyor. Umarım hak ettiği ilgiyi görürler de daha farklı bir çok yazarı ve kitabı bize kazandırırlar.

1 Beğeni

Rica ederim. Eksik Parça Yayınları kendi halinde çok iyi iş yapıyor bence de. Daha fazla kitap ekleyeceğim bu seriden, ayrıca yazarın Yıldız Lejyonları kitabına uzak duruyordum ama onu da ekledim listeme.

4 Beğeni

Murat Uyurkulak’ın tüm romanlarını yarım bıraktım. Tarzını severim. Cümleler değişik, orijinal; konular farklı ve bizden motiflerle besilidir.
Ama pis yazar. Cinsellik, küfür, şiddet, necaset sofradan eksik olmaz. Bazuka öyküleri bu saydıklarımı o kadar kompakt barındırıyor ki.

Cinsiyetinden memnun olmayanlar, erkekliğini putlaştırıp başına iş alanlar, pis mahalle arkadaşları, din hakkında tereddütlü eleştiri, batı kültürü etkisi…

Öyküleri beğenmedim." Kuş Yuvası" hariç, hiçbiri bir yere varmıyor. Bizden motifler okul sıralarına kazınan yazılar gibi kaba duruyor. Eleştirilen meseleler ise fazla abartılıyor. “Pembe” tam bir Aziz Nesin öyküsü, ama bu tarza yakışmıyor. “Şarap” en kötüsü. Ermeni meselesi hakkında tartışmaya açık olmayan bir durum sunup Alman, Amerikan, Fransız karakter üzerinden her milletin birilerini kestiği, o yüzden kimsenin kimseyi suçlayamayacağı sonucuna varıyor.

Hele sen Bernard, sana hiçbir şey demiyorum, sadece ‘heil’ deyip nah işte böyle kolumu kaldırıyorum.

Böyle işte Bazuka.
Ama öbür yandan Peyami Safa’dan hazine çıktı.

ps-hikayeler-1572450985

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Fatih-Harbiye ve Bir Tereddüdün Romanı’dan sonra Biz İnsanlar, Madam Noraliya ve Yalnızız bana çok durağan gelmişti. Tam artık “Peyami’yi bitirdim. Beni bundan sonra heyecanlandıramaz.” diyordum, bu hikâyeleri buldum.

Çoğu 5 sayfadan kısa, tıpkı hakiki kısa öykünün olması gerektiği gibi. Kurgular basit, ve sonuçlar sade gelebilir ama dil ve tasvir muazzam. O yönden ucuzluğa kaçmamış.
Bir süredir kısa öykü diye roman taslakları , yan karakter hikayeleri okuyormuşum. Peyami beni tazeledi, kendime getirdi.Tam puan.

19 Beğeni

Sıralama önemli değil. Edouard Louis, Babamı Kim Öldürdü’nün Türkiye’deki tiyatro uyarlaması ile birlikte okurlara ulaşmasını istediği için kendi isteğiyle öncelikli olarak çevrilmiş. Bununla ilgili ayrıntılı bilgiye Kıraathane İstanbul YouTube kanalındaki Can Çağdaş Editörü Cem Alpan ve çevirmen Ayberk Erkay’ın da içinde bulunduğu sohbetten ulaşabilirsiniz, nefis de bir söyleşidir tavsiye ederim, linki :blush: Zaten her iki metin de yazarın hayatının farklı dönemlerinden doğan otokurmacalar ve kendi içinde bütünler, bir sıralama şart değil.

Bu da benim incelememdi :raising_hand_man::blush::

Ve bu da diğeri :raising_hand_man::

Babamı Kim Öldürdü’nun tiyatro uyarlaması da harikadır, pandeminin ilk günlerinde çevrimiçi izleme şansı bulmuştum. Şu an da an itibariyle İstanbul’da,
Moda Sahnesi’nde oynanıyor. Fırsatı olanlara tavsiye :white_heart:

oyun-1

@keltmuzoso @alys

8 Beğeni