Normalde bu konuya yazmıyordum ama son birkaç aydır okuma performansımdan memnun değilim. Bu yüzden buraya yazmaya başlayıp kendi üzerimde bir baskı kurmayı hedefliyorum.
Son okuduğum kitapla başlayacağım.
Orhan Duru-Yoksullar Geliyor:
Okumaktan en çok zevk aldığım iki tür bilimkurgu ve fantastik. Ama bir süre sonra fark ettim ki sadece yabancı yazarların kitaplarını okuyorum. Bunu fark edince yerli bilimkurgu ve fantastik yazarlarını araştırdım. Ve bilimkurgu yazarı olarak olmasa da adını duyduğum, aynı zamanda bilimkurgu kelimesini türeten kişi olan, Orhan Duru’nun bilimkurgu da yazdığını öğrendim. Bunu öğrenince de kitaplarına biraz bakıp denemek için, kısa olmasının da etkisiyle, yakın zamanda tekrar basılan Yoksullar Geliyor’u seçtim.
Kitap 1982 yılında yayınlanmış ve iki alt başlıkta toplanan 7 öyküden oluşuyor. Yoksullar Geliyor alt başlığındaki 4 öykü tek bir hikaye anlatıyor. Kamuoyu Oluşturma alt başlığındaki 3 öykü ise birbirinden bağımsız ama aynı temalara değiniyorlar. Kitap 88 sayfa.
Bütün öyküleri beğendim. Dil olarak okuduğum en başarılı bilimkurgulardan biriydi. Bilimkurgu olsa da odak bilimsel taraftan çok karakterlerde ve dilde. Bilim konusunda çok orijinal bir fikir yok, türün demirbaşlarından birkaç eseri okuduydanız sizi şaşırtmayacaktır. Ayrıca her öyküde bir toplumsal mesaj görülüyor. Yani öyküler bir bilimkurgu ortamında geçse de aslında okuru düşündürmeyi amaçlıyor. Ayrıca bazı öykülerde ironi ve mizah da oldukça başarılı bir biçimde kullanılmış. Duru yazmak istediği toplumcu gerçekçi ve hafif mizahi öyküleri(Aziz Nesin tarzı ama mizah ana odak değil) bilimkurgu sosuyla yazmış gibi. Yani isteyen kişi bu öyküleri kolayca bilimkurgu ögeleri kullanmadan yazabilir. Ama mesela Karanlığın Sol Eli’ni kitabın türü bilimkurgu veya fantastik olmadan yazamazsınız. Çünkü kitabın sunduğu problemin bizim dünyamızda var olması imkansız. Duru ise bu kitapta bizim dünyamızın problemlerini geleceği konu aldığını söyleyen öykülerinde tartışmış. Ben bilimkurgu hikayeleriyle işlenecek geleceğin problemlerinin bugün karşılaştığımız ve alışık olduğumuz problemlerden farklı olmasını tercih ederim. Sonuçta bugünün problemlerine verilmiş çok sayıda cevap biliyoruz. Yeni ve bugünün dünyasına göre karşılaşılması imkansız problemler görmek ufuk açıcı oluyor. Eğer illa günümüzün problemleri bilimkurgu olarak tartışılacaksa Steven Erikson’ın Yakınlaşmalar’da yaptığı gibi hikayeyi gelecekten değil günümüzden başlatır ve bu sayede geleceğin getirdiği yeni bir problem görmek isteyen kendim gibi okurların eleştirilerini baştan engellemiş olurdum. Bunun da etkisiyle en beğendiğim öykü geleceği konu almayan Harita oldu.
Harita öyküsü hem bilimkurgu hem de tarihi kurgu özellikleri taşıyor ve tarihi kurgu yönünü de çok beğendim. Var mı bilmiyorum ama Orhan Duru’nun başka tarihi kurgusu varsa okurum. Tarihi kurguda yapması en zor şeyin anlatılan dönemin kelimelerini dile ve diyaloglara yedirerek olayın gerçekten o dönemde yaşandığı ilüzyonunu yaratmak ama bunu eski kelimelerde boğulup anlaşılırlığı yitirmeden yapmak olduğunu düşünüyorum. Benzer bir durum şiveli yazılan köy romanları için de geçerli. Dediğim şeyi tarihi romanda İhsan Oktay Anar, köy temalı romanda ise Yaşar Kemal çok iyi yapıyor. Bu öykünün önemli bir bölümü 15. yüzyıldaki bir Osmanlı korsanını konu alıyor ve kullanılan denizcilik terimlerinin de eski kelimelerin de hikayeye çok iyi yedirildiğini düşünüyorum. Kurgu olarak da beğendiğim bir öykü oldu.
Kitaptaki en uzun hikaye olan ve 4 bölümden oluşan Yoksullar Geliyor bence biraz detaylandırılıp devamı getirilirse çok iyi bir roman olurmuş. Bu hali de iyi bir öykü ama ben roman olmasını ve aynı şekilde öyküler/bölümler halinde devam etmesini tercih ederdim. Aynı hikayenin devamı yoksa bile aynı dünyada geçen başka hikayeler okumak isterdim. Yine de bu haliyle çok eksik diyemem. Biraz bilimkurgu ortamda geçen ve Dune serisiyle karıştırılmış bir Conan macerasını hatırlattı. Savaşı ve tarafların uyguladığı stratejileri işleyen, savaşın getirdiği yıkımın halihazırda yeterince yıkık dökük olan dünyaya verdiği zararı gösteren, bu sırada yavaş yavaş o yılın dünyasını detaylandıran, bugün bildiğimiz şehirlerin o yılda ve koşullarda geldiği hali gördüğümüz, zaman içinde karakterleri de detaylandıran, finalde ise sürekli bahsi geçen ama hiç görmediğimiz Şirket’in merkezine odaklanan bir devam görmeyi isterdim ne yalan söyleyeyim.
Kitabın son öyküsü Öğrenciler iyi bir distopyaydı. Hikayenin genel havasını Biz’e benzettim ama konusunu Fahrenheit 451’e daha yakın buldum. Tabi sonunda hikayeyi hepsinden ayıran güzel bir sürpriz var. Diğer eserlerin dışında yazarın kendi hayatında da muhtemelen anlatılana benzer şeyler vardır. Bu hikayede anlatılan öğrencilerin eylemleri 68 kuşağı ve 70ler öğrenci eylemlerine ciddi miktarda benziyor. Duru o yıllarda öğrenciliğini çoktan tamamlamıştı ama muhtemelen onun öğrenciliği sırasında da benzer eylemler vardı. Öykü eşi Sezer Duru’ya ithaf edilmiş, kim bilir belki beraber bu tarz eylemlere katılmışlardır.
Sonuç olarak yabancı bilimkurgu seviyor ve yerlisini denemek istiyorsanız iyi bir seçim olur. Yabancılarla yarışacak kalitede olduğunu düşünüyorum. Bilimkurgu ile çok ilginiz yoksa ama öykü seviyorsanız da denemenizde fayda var. Yazarın dili çok güzel ve çok da bilimkurgu yazarı gibi değil. Zaten çok sayıda bilimkurgu olmayan öyküsü de var.
Puanımı sildim ve artık kitaplara puan vermeyeceğim. Puan vermek ileride şu kitap bundan iyi miydi şeklinde bir sürü soru yaratır. Sadece kitabı önerir miyim önermez miyim onu yazacağım ve bu kitabı öneririm.
Sıra konusunda kararsızım çünkü ortadan bir yerden başladım ama yazarın diğer eserlerini de okuyacağım.