Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Ne mutlu ki böylesine güçlü bir eser Zeynep Heyzen Ateş gibi bir çevirmenin ellerinde muazzamlığını korudu :slight_smile: Sanıyorum çevirmesi 1 sene sürmüştü.

10 Beğeni

Gerçekten güzeldi çeviri. Zeynep Hanım’ın kitabın teşekkür kısmında da Meksika argosunu çevirmek için danıştığı kişiye teşekkür etmesinden ne kadar ugraştığı belli oluyor. Kimi çevirmenler spor jargonunu bile doğru düzgün çeviremiyorken böylesi bir emek çok değerli.

5 Beğeni

Üstada ait anlatımı akıcı ve sade, bir oturuşta bitirilebilecek, muazzam çizimlerle zenginleştirilmiş 68 sayfalık bebeksi bir kitap :grin:
Her Wells okuduğumda hayalgücüne hayran kalırım.
Talihsiz bir kaza sonucu Körler Ülkesine yolu düşen bir dağcının hikayesi bu. Hepimizin aklına ‘Körler Ülkesinde tek gözlü adam kraldır.’ sözü geliyor. Benim şuyum şöyle buyum böyle deyip kendimizi üstün görürüz ya bazen orda dur diyor bize bu hikaye… Bakış açısı… Bakış açısı…

13 Beğeni

Küldağı’ndaki Kütüphane (yazıda biraz süprizbozan var)

Kitabımızda Baba diye birisi var bu adam tanrı benzeri birisi yanına 12 tane çocuk alıp her birini farklı alanda eğitiyor. Mesela; David katillik, Carolin dil bilimi üzerine eğitim alıyor. Uzun yıllar boyunca bu 12 kişi kütüphanede kalıp sadece Baba’nın izin verdiği ya da saha görevindeyken dışarı çıkabiliyorlar. İşte karakterlerimiz yine böyle bir saha görevindeyken kütüphaneye dönünce Baba’nın ortadan kaybolduğunu anlıyorlar hikaye de bunun üzerine şekillenip gidiyor. Yazar özgün bir konu bulmayı başarmış gibi duruyor. Kitabın bazı güzel ilginç tarafları da var. Mesela; David ile Magret bunlardan biri. Neil Gaiman sevenlerin bu kitabı özellikle seveceğini düşünüyorum. Beni en gıcık eden şeyse kitabın kapağındaki Kayıp Rıhtım yorumuyla arka kapak yazısı oldu. Kitaptaki en büyük gizemi yarı yarıya anlıyorsunuz bunları okuyunca. çok açık işte Baba bilerek ortadan kaybolup Caroline tanrı olmayı öğretmek istiyor

Düzenleme: Kitap Modern fantasty ile Weird fantasty türün de. Şehir fantastiği de sayılır bence.

5 Beğeni

**

**
Güz Cumhuriyeti - Brian McClellan

An itibariyle Barut Büyücüsü serisini bitirmiş bulunmaktayım. Hiç ummadığım güzellikte bir seriydi Barut Büyücüsü. Sırf buraya bu yorumu yapmak için mayışmış halde yatmakta olduğum yatağımdan kalktım. Üç beş şey yazıp hemen yatacağım.

Oldukça tatmin edici bir sonla karşlılaşmak beni mest etti, bitirilen başarılı bir serinin de burukluğu var haliyle.

Seriyi genel anlamda yorumlayacak olursam benim için her kitap bir öncekinden daha iyiydi. Sebebi salt yazımdan ziyade karakterleri gittikçe daha fazla tanıyor oluşum olabilir. Emin değilim.

Buradan şunu söylemek istiyorum, serinin salt aksiyondan oluştuğuna dair bir yanılgı var, itibar etmeyin. Karakterler arası ilişkiler, entrikalar, güç savaşları, gizemler, tanrılar, türlü türlü büyücüler, ahlaki çatışmalar ve birçok alt metinler barındırıyor seri.

Ayrıca yazarı buradan tebrik ediyorum, kendisini uzun zamandır gözümden düşmüş olan Patrick Rothfuss’un ve sevidğim Scott Lynch’in üstüne yerleştiriyorum. Şu saatten sonra favori yazarlarım arasına girmiştir, burada yaşananlardan bir 10 yıl sonrasını anlattığı öbür serisine de yakın zamanda başlayacağım sanırım.

"Baba?"
"Efendim oğlum?"
"Dikkatli ol."
"Sen de."

Yazar şu dört cümleyle size üç koca kitaptaki bir ton şeyi özet geçebiliyorsa, tebrik edilir sadece.
Okuyun okutun efendim.

12 Beğeni

Bu seriyi ben de çok sevmiştim. Serinin sevenleri çoğaldıkça mutlu oluyorum. Yazarın diğer serisini de aşırı merak ediyorum. Umarım çevirir İthaki.

2 Beğeni

Eğer bu seriyi sevdiyseniz aynı türde başka kitaplar da var.

Babil1

Kitap: 25 Ağustos 1983 ve Diğer Öyküler
Yazar: Jorge Luis Borges
Yayın: Kırmızı Kedi Yayınevi
Baskı: 2019 Mayıs, 2. basım, İstanbul
Çeviri: Mesut Özden Gözütok
Söyleşi Çeviri: Fırat Genç
Sayfa: 114

Kitapta Borges’in dört kısa fantastik nitelikli öyküsü ile María Esther Vázquez’in kendisiyle yaptığı bir söyleşi yer alıyor. Söyleşide Borges’in çocukluğu, gençliği, yapıtları, dünya görüşü gibi konuları kendi ağzından öğrenebilirsiniz. Öykülere gelirsek:

  • 25 Ağustos 1983: Jorge Luis Borges gecenin on birinde kaldığı otele gelir ve tuhaf bir şeyle karşılaşır. Adı otel defterine yazılmıştır, bu da otele giriş yaptığını göstermektedir. Otel sahibi odasına çıktığını sandığını, odasına çıkan adamın ona çok benzediğini söyler. Borges odasına girince öteki kendisiyle karşılaşır…

  • Paracelsus’un Gülü: Simyacı Paracelsus belirsiz tanrısından kendisine bir öğrenci göndermesini diler. Gecenin karanlığında kapısı çalınır ve içeri giren yabancı öğrenci olmak istediğini söyler…

  • Mavi Kaplanlar: Lahor Üniversitesi’nde batı felsefesi hocası olan Alexandre Craige çocukluğundan beri kaplanlara ilgi duymaktadır. 1904 yılının sonlarına doğru bulunduğu Hindistan’da, Ganj Deltası’nda mavi renkli bir kaplan türünün bulunduğunu okur. Aylar sonra ise bir meslektaşından, Ganj’dan oldukça uzak bir köyde mavi kaplanlardan söz edildiğini öğrenir. Craige köye gider…

  • Yorgun Bir Adamın Ütopyası: Yetmiş yaşını doldurmuş İngiliz ve Amerikan edebiyatı profesörü ve fantastik öyküler yazarı Eudoro Acevedo gece vakti yolculuk etmektedir. Bir evin ışığını görür ve oraya gider. Kapıyı açan uzun boylu adam onu içeri alır. Latince konuşan adam gelecektendir…

14 Beğeni

İnsanı heyecanlandırmak konusunda çok başarılısınız. Hemen okuyorum.

1 Beğeni

Öyküler benim de hoşuma gitti. Alacaklar listeme ekleyeyim bari. :slight_smile:

1 Beğeni

Türkçeye çevrilecek mi?

Sınırdaki Ev - William Hope Hodgson

İki arkadaş birkaç günlüğüne kamp yapmaya giderler. Gittikleri yerde küçük bir yerli kabilesi bulunmaktadır fakat dillerini bilmedikleri için iletişim kuramazlar. Etrafı keşfetmeye çıkarak genellikle balık tutarlar. Günlerden bir gün kocaman bir Çukur’un bulunduğu bir alana çıkarlar. Bu Çukur’un kenarında bir yıkıntı dikkatlerini çeker. Bu yıkıntıya şöyle bir göz atarken şans eseri bir defter bulurlar. Defteri daha sonra incelemek için çantaya koyduktan sonra gezinmeye devam ederler ve bu sırada korkunç sesler duymaya başlarlar. Duydukları ses onları o kadar korkutur ki hızla kamplarına geri dönmeye ve bir daha oraya gitmemeye karar verirler.

Buradan sonra kampa geldiklerinde bir münzeviye ait olan bu defteri okumaya başlarlar. Çağlar öncesinde Çukur’un tam sınırında bulunan evde yaşayan bir adam ve kız kardeşinin hikayesini konu alıyor defter. Gerçekle hayal arasında bulanık ve korkutucu yaratıkların, tanrıların, zaman, uzay yolculuklarının olduğu akıl almaz bir hikayeyi anlatmaktadır.

Açıkçası fikir olarak güzel, ilgi çekici, bir parça ürkütücü olsa da ben çok ama çok beğendim diyemem. Özellikle evrenin içinde yapılan seyahatlerin anlatıldığı kısımların uzun olması ve sürekli oradan oraya savrulması yüzünden bir noktadan sonra ciddi ciddi başım dönmeye başladı. Bu sebeple bu noktalarda ara vermek durumunda kaldım. Kitabın sonuç kısmına baktığımda ise maalesef tatmin etmedi. 3/5

Ejderha Kitabı - Edith Nesbit

Yüzüklerin Efendisi ve Harry Potter serilerine ilham olduğu söylenilen kitap sekiz adet öyküden oluşuyor. Sekiz adet öykünün hepsi de farklı farklı ejderhaların hikayesini anlatıyor. Genel olarak baktığımızda başarılı bir çocuk kitabı olarak görüyorum. Ejderha seven ve çocuk kalan yetişkinlerin de okumasında sakınca yok. Hitap ettiği kitle düşünülürse kapağın biraz ağır kaldığını düşünüyorum.

Öyküler:

1. Canavarlar Kitabı: Büyük büyük büyük büyük büyük… babası kral olan bir çocuğun büyük büyük büyük büyük… babasının ölmesi üzerine kral olmasının hikayesi anlatılıyor. Kral olduktan sonra büyük büyük - neyse bu faslı geçiyorum- babasının çok kitap okuduğunu öğrenen çocuk kral bu kitaplara bakma aşkıyla yanıp tutuşur ve karşısına Canavarlar Kitabı çıkar fakat bu kitap yüzünden başına bir sürü iş açılır.

2. James Dayı: Dünyanın çorba gibi döndüğü zamanlarda bir talihsizlik sonucu ters yöne dönmeye başlayan bir çamur kütlesinin oluşturduğu Rotundia ülkesini konu alıyor. Tabii bu talihsizlik sonucunda hayvanların boyutları da bilindiğinden daha farklıdır. Akıllı Tom ve prenses Mary Ann burada çok iyi arkadaştırlar. Bir gün Rotundia ülkesine mor bir ejderha gelir. Bu arada bu ülkedeki herkes inanılmaz kibar ve iyi yüreklidir; bir kişi hariç.

3. Ülkenin Kurtarıcıları: Bir gün küçük bir kız olan Effie’nin sürekli olduğu gibi gözüne bir şey kaçar. Bilimle uğraşan babası gözündeki şeyi çıkartıp dikkatli bakınca yeni bir türle karşılaşır. Effie’nin gözünden çıkan minicik bir ejderhadır. Buna çok heyecanlanır fakat kısa süre sonra ülkenin her yerini irili ufaklı ejderhalar kaplar. O kadar çok ejderha olur ki ülke bir kaosa sürüklenir. Birilerinin ülkeyi kurtarması gerekmektedir.

4. Buz Ejderhası: Aralık ayının on birinci günün iki çocuk ailelerinin yapmamalarını istedikleri bir şeyi yapmaya karar verdiklerinde hikaye başlar. Bu iki çocuk kuzey ışıklarını merak ederek nasıl oluştuklarını merak eder ve bu yolda ilerledikçe bir kaydırak bulurlar. Kaydıraktan kayarken birkaç kişiyle karşılaşırlar fakat geri dönmek mümkün olmadığından kaymaya devam ederler. Sonunda kuzey ışıklarına ulaştıklarında garip bir manzarayla karşılaşırlar. Buzdan bir ejderha kaydırağın sonunda onları beklemektedir.

5. Dokuz Girdaplı Ada: Bu ülkede kraliçeler ve krallar çocuk istediklerinde Cadı’ya gitmek zorundadırlar. Kraliçelerden birisi bu istekle Cadı’nın mağarasına ulaşır. Çocuk sahibi olabilmek için varını yoğunu Cadı’ya verir. Cadı eve gittiğinde çocuğunu sarayda bulacağını, keder yılları geldiğinde ise kendisini ziyaret etmesini söyler. Kraliçe saraya gittiğinde tatlı bir kız çocuğu ile karşılaşır fakat bundan hoşnut değildir. Prenses büyüdüğünde aynı zamanda büyücü olan kral, prensesi bir adadaki kuleye hapseder. “Benim büyülerimden daha iyi yapan ve benden daha zeki olan birisi çıkınca prensesle evlenebilir.” der. Kraliçe kahrolur ve Cadı’ya gider.

6. Ejderha Terbiyecileri: Düzenbaz bir kralın ülkesinde, şehre çok az uzak bir kasabada yaşayan demirci John ve ailesi bir gün ne kadar inkar etseler de zindandan gelen sesi duyarlar. Zindana indiğinde ise vahşi ejderhanın kendisini beklediğini ve zırhını perçinlemesi karşısında John’u en son yutacağını söyler. John durumu idare etmeye çalışır fakat ejderhayı bağlaması karşılığında bebeğini de ona rehin olarak bırakır. Yaşanan birtakım olaylar sonunda vahşi ejderha gittikçe evcilleşir.

7. Öfkeli Ejderha: Yalancı ve güvenilmez bir krala sarayını kaptıran prensesin ejderha geçirmez bir kuledeki yaşantısının hikayesi. Bir gün prenses kuledeyken ormanın sınırında bir ejderha görür. Düzenbaz kral ejderhayı yakalamak için ava çıkar. İlk önce başarılı olamaz ve canını zor kurtarır fakat aynı gece bir domuzları olan bir adama rastlar. Son olarak onu da kandırarak ejderhayı yakalamayı başardığını düşünür fakat yanılıyordur.

8. Nazik, Minik Edmund: Öğrenmeyi çok seven fakat bunu okulda değil de deneyimlemeyi benimsemiş bir çocuk Edmund. Evdeki saatleri, tarakları vb. şeyleri sökerek nasıl işlediklerini öğrenmekten keyif alır. Okulu sürekli asan Edmund son derece nazik olmasının yanında çok soru sormaktadır. Bir gün kasabanın asla gitmediği, garip gürültülerin geldiği tarafa doğru gitmeye karar verir çünkü orada ne olduğunu merak etmektedir.

17 Beğeni


Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın okuduğum üçüncü kitabı.
Eleştirim kendime, yazar ile çok geç tanıştığım için.
Kitaptan bir iki cümle iliştirmek ve noktalamak istiyorum.
S/52 İnsan ne kadar selvi boylu,ne derece güzel yüzlü olsa, o güzelliğe başka bir canlılık verecek süslenme yollarına başvurmaktan geri durabilir mi?
S/8 Ağızla söylenen yalan, ahlaksızlık sayılırken, kalemle yazılanı hüner sayılmak,kitap şeklinde para ile satılmak, ileri medeniyetin yazarlara bağışladığı garip bir ayrıcalıktır.

10 Beğeni

Okuduğunuz en güzel Gürpınar eseri hangisiydi?

1 Beğeni

Okuduğum üç eseride çok beğendim. Kuyrukluyıldız altında bir izdivaç bence edebi yönü daha ağır. Bir adim daha önde. Diğer okuduğum eseride Gulyabani bu arada.

Kitabı bir gün içerisinde başlayıp bitirdim. Yordan Yorkov Bulgar edebiyatının en büyüklerindenmiş. Ayrıca kitap Bulgar edebiyatından okuduğum ilk kitap oldu.

Kitaptaki öykülerin çoğu(7 adet) kitaba da adını veren Kuzgun Hanı adındaki mekanda veya çevresinde geçiyor. Bu öykülerde ana karakterler değişse de Kuzgun Hanı’nın sahibi ve kızı (annesinin ölümünden sonra hanın sahibi), kuzgun hanında bir masada sürekli uyuyan Kalmuk gibi bazı karakterler çoğu öyküde irili ufaklı roller üstleniyorlar. Öykülerdeki karakterler sıcak, yer yer bizden denebilecek karakterler. Ki öykülerin birinde bir Türk karakter de var. Kuzgun Hanı ile alakalı olmayan öyküler ise beş adet. Kuzgun Hanı ile alakalı öyküler daha sıcak samimiyken diğer öyküler ise oldukça ironik ve mizahi bir dille aktarılmış. Çeviri genel olarak güzeldi. Ama göz devirdiğim yerler olmadı değil. Kitabı Bulgaristan doğumlu bir araştırmacı ve milli kütüphanenin kuruluşunda çalışmış bir yazar olan Türker Acaroğlu Bulgarca aslından çevirmiş.

10 Beğeni

Hayalet Şövalye - Cornelia Funke

Bu kitabı hep çok merak etmiştim. Aldıktan sonra uzun seneler okuyamadım. Kitapları okumakla ilgili garip düşüncelerim olduğu için bugüne dek bekledi. İki günde okuyabileceğim ve beni yormayacak bir kitap bakarken gözüme ilişti ve hemen okumaya başladım. O hızla da bitirdim.

Küçükken babası ölen, iki kız kardeşe sahip on bir yaşında olan Jon, annesinin başka bir adamla olan beraberliğine savaş açmıştır. Bu adama “sakallı” demektedir ve ondan hiç haz etmemektedir. Yaptığı bir sürü aşırılıkların sonunda Salisbury’de yatılı bir okula gönderilir. Çok geçmeden bahçede dört atlı hayalet görür. Bu hayaletlerden birisi Jon’u öldürmeyi kafasına koymuştur çünkü Jon bu habis hayaletin davalı olduğu bir soydan gelmektedir. Bunu da yaşadığı bazı tatsız tecrübeler sonunda öğrenir. Hayaletler Jon’u iyice korkutmaya başladığında okuldan arkadaşı olan Ella adlı kız ona yardım etmeye başlar. Yardım etmesinin en büyük sebebi de büyük annesinin hayalet hikayeleri anlatan bir rehber olmasıdır. Sürekli hayalet hikayeleriyle yaşayan birisi olduğu için de Jon’a ilk inananlardan biridir. İşler iyice içinden çıkılmaz bir hal aldığında, zorda olanlara öldükten sonra bile yardım etmeye yemin etmiş olan bir Şövalye’yi çağırma kararı alırlar. (Daha doğrusu bu kararı Ella alır.) Tabii işler bu noktadan sonra iyice karışır.

Kitabın sonunda mekanların hepsinin gerçek olduğunu, kullanılan isimlerin çoğunun yüzyıllar önce yaşayan kimseler olduğunu da görebiliyorsunuz. Tarihle iç içe bir macera var. Yazar da aslında karakterler kurgu olsa bile Salisbury’e yaptığı gezide buradan çok etkilenerek bir kitap yazmaya karar vermiş. Bu yüzden eğer bir gün yolunuz düşerse bu mekanları görebilirsiniz, diye ekliyor. :slight_smile:

Genç-fantastik bir eser olarak bakıldığında bence okuması gerçekten çok keyifliydi. Babalara ve annelere tavsiye edilir.

Kısa Bir Cehennem Ziyareti - Steven L. Peck

Kara Çınar serisinin ilk kitabı olup orijinal bir konuya sahip.

Dini inancına göre yaşayıp her şeyi kuralına uygun yapmasına rağmen yaşadığı rahatsızlık sonucu ölen Soren Johansson cehennemde gözlerini açar. Kendisiyle birlikte dört kişi, arkasında alevler içinde yanan insanların olduğu bir iblisin karşısındadırlar. Odadaki herkes farklı dini inanca sahiplerdir fakat hiçbiri cehenneme gitmemek için uygun olan din değildir. Uygun olan din ise Zerdüştlüktür. Bunu duyan ölüler büyük şok yaşar ve itiraz etmeye başlarlar fakat nafile… Arka planda yanan insanlar dikkatlerini çektiğindeyse iblis onların figüran olduğunu, ölenleri ürkütmek için sergilenen bir tiyatro olduğundan bahseder.

İblis hepsinin yaşantısına göre farklı cehennemlere yollamaya başlar. Bu sırada da tanrının ironiyi de yarattığını söylemekten çekinmez. Kitap okumayı çok seven Soren ise devasa bir kitaplıkta gözlerini açar. Bu kitaplık ise Borges’in "Babil Kitaplığı"nın gerçek boyutlu bir kopyasıdır ve kütüphanenin kendine has kuralları vardır. Kuralların ilginç olduğunu söylemekte fayda var.

Kütüphane sayılamayacak kadar çok kitaptan oluşmaktadır ve bu kitapların devasa bir çoğunluğu anlamsız karakterlerden oluşmaktadır. Öyle ki neredeyse anlamlı bir cümle bulunduğunda kendilerince ödül bile vermeye başlarlar. Bu cehennemden kurtulmak için de kişinin kendi hayat hikayesinin olduğu kitabı bulması gerekmektedir fakat bu imkansıza yakın bir şeydir. Koridorların ışık yılı kadar uzun olduğu bu yerde geçen sayısız yıl boyunca herkes kendi kitabını bulmanın hayalini yaşamaktadır.

Okurken büyük keyif aldığım bir kitap oldu. İronilerle dolu bir kitaptı. Bugüne dek çevrilmemesi garibime gitti. Kara mizah ve ironiden hoşlanan herkesin okurken keyif alacağını düşünüyorum.

Kara Çınar serisinin hepsini değerlendirmeye kalkarsam şöyle bir sıralama yapabilirim.

  1. Kısa Bir Cehennem Ziyareti
  2. Klasik Bilimkurgu Öyküleri
  3. Klasik Korku Öyküleri
  4. İnferneliana

Bilimkurgu ve Korku Öyküleri arasında çok da bir fark yok aslında. İkisi de eşit derecede keyif verdi. Başarılı bir seri olduğunu düşünüyorum. Umarım bu keyif verici eserler serisini bozmazlar.

15 Beğeni

Nursel Duruel’den okuduğum ikinci kitap olan Yazılı Kaya hakkında karmakarışık hisler besliyorum. Bunun sebebi ise bazı öykülerin çok soyut ve öznel olması. Belki de ben anlayamadım. Tam emin değilim. Buna rağmen Ses Maketi adındaki öykünün hem anlatımına hem şiirselliğine hem verdiği duyguya bayıldım.

2 Beğeni

Seriyi benim şartlarıma göre yeni almış sayılırım. Eski baskı olanı bulmak biraz zor oldu. Yeni baskı kapaklarını beğenmemiştim. Mürekkep Yürek filmini izlemiştim ve o zamandan beri çok severim ama okumak daha nasip olmadı. Uzun bir süre de olacağını sanmıyorum. Seneye belki düzenimi kurabilmişsem okuyabilirim. :slight_smile:

Fatih-Harbiye

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ndan sonra okuduğum ikinci Peyami Safa. Hakkında birkaç yazı okudum. Bir de internetteki tek ses kaydını dinledim. Kendisiyle ilgili çok bilgiye sahibim. Ama şunu göğsümü gere gere söyleyebiliyorum:

"PEYAMİ BEY EN İYİ PSİKOLOJİK ROMANCIMIZDIR. AKSİ SÖZ KONUSU DEĞİL!"

Bu ne müthiş yetenek, nasıl bir ruh tahlili, nasıl bir sinemasal anlatım. Nasıl gerçekçi ve sevilesi karakterler, bu nasıl bir…

130 sayfada roman sanatının zirvesinde gezindim. Doğu’yu da Batı’yı da görmüş, sevmiş, övmüş, yermiş, ermiş.

Okuyun,okutun, iyi günler.

14 Beğeni