Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

images

Dünyalar Savaşı

Görünmez adamın hemen arkasına okumak istedim ve sanırım bu iki kitaptan yazarın dilini o kadar da sevmediğim sonucuna vardım. Dönemine göre ele aldığı konular ve hayal gücü çok güzel ama iki kitap içinde olay tamamen; başları biraz güzel, ortaları aşırı sıkıcı, sonları çok güzel şeklinde ilerledi. Zaten yazım tarzı olarak iki kitabı da okurken bi’ makale, araştırma veya biyografi okuyor gibi hissettirdi yani. İnsanların düştüğü sefillik, korku, açlık-susuzluk gibi şeyleri mükemmel hissettirdi ama. Kömürlüğün içinde oturduğu 10 gün boyunca ben isten boğazımın kuruduğunu hissettim yani. O açıdan çok takdir ediyorum kendisini ve dengeliyor durumu ama yine de o sıkıcı kısımlar kitabı birakma isteği de oluşturdu bende.

Karakterin ise aşırı şanslı olduğunu düşünüyorum. :smiley: Ve Marslıların ölme biçimi aklıma sürgün gezegenini getirdi. Orada insanlar farklı gezegenden oldukları için mikroplardan ve bakterilerden etkilemiyorlardı. Burada ise farklı gezegenden oldukları için mikrop ve bakteriler ölmelerine sebep oluyor. :roll_eyes:

Sonuç olarak beğenme durumum yüzde elli elli oldu. Güzel yerleri çok güzel sıkıcı yerleri çok sıkıcıydı. Bkk içinden sanırım sadece zaman makinası kaldı okumadığım. Onda neler olacak bakalım.

8 Beğeni

MUHAFIZLAR! MUHAFIZLAR! (DİSKDÜNYA #8 / DISCWORLD #8)

KONUSU

“Dünyanın onca kentinde o kadar bataklık dururken, o ejderha benimkine uçtu… Ankh-Morpork! Yüz bin ruhtan oluşan kargaşa dolu bir şehir! Ve o sayının on katı kadar da bir nüfus…”

Yakın geçmişte, sonsuzluğun büyülü evrenine uğurladığımız Sir Terry Pratchett’ın, dünya çapında 85 milyonun üzerinde satan 41 kitaplık, kültleşmiş “DiskDünya” serisi, Büyünün Rengi, Fantastik Işık, Eşit Haklar, Mort, Hasbüyü, Ucube Kocakarılar ve Piramitler’ın ardından Muhafızlar! Muhafızlar! ile devam ediyor.

Niran Elçi’nin pürüzsüz Türkçesi ve Delidolu’nun özenli baskısıyla okurlarının beğenisine sunulan efsane dizinin sekizinci kitabı, envai çeşit ejderhanın, cücenin ve bakire kurbanın cirit attığı eski usul ama dâhice kurgulanmış klasik bir kara polisiyeye dönüşüyor.

Sarhoşların, hırsızların, sihirbazların, âşıkların, düşmanların, iyilerin ve kötülerin buluşma yeri olarak nam salan, DiskDünya’nın en büyük, en kalabalık ve en pis şehri Ankh-Morpork’a şimdi de davetsiz misafirler musallat oluyor.

Nereden geldiği belli olmayan ve kenti kendine hedef alan devasa ve ölümcül bir ejderhaya karşı tek umut; itibarı ancak büyüteç ile görülebilen muhafız teşkilatının, yani Bekçilerin komutanı, Yüzbaşı Sam Vimes’a bağlanıyor. Vimes, zımba gibi bir Bekçi. Tabii sadece ayık olduğu ve Lady Sybil Ramkin’le birlikte olmadığı zamanlarda…

Terry Pratchett, Muhafızlar! Muhafızlar!'da mizahın ve ironinin dozunu iyice yükselterek, “uyuşuk” ejderhaların Ankh-Morpork’un labirentvari ve tehlikeli sokaklarını nasıl birbirine kattıklarını gözler önüne sererken önemli bir noktaya değinmeyi de ihmal etmiyor. Kudretli bir ejderhayı çağırmak büyük bir sorumluluğu da beraberinde getirir.

DÜŞÜNCELERİM

Orantısız stres yaşadığımız şu günlerde eğlenceli bir şeyler okumak istedim ve bu bahaneyle Diskdünya’ya başladım. Tıpkı Monthy Python ve ZAZ filmleri gibi esprilerin ardı arkası kesilmiyor. Bu kadar sık güldürürken aynı zamanda da sürükleyici bir hikaye anlatmak yetenek ister. Hikayesi aslında bir Grimdark’ta işlenebilecek kadar karanlık olsa da, yazar karakterleri ve üslubuyla bunu renkli bir havaya sokmuş.

Neden 41 tane Diskdünya kitabı olduğunu anlayabiliyorum. Bekçiler serisinden devam edeceğim.

6 Beğeni

Bilgisayar oyunu aşırı iyi.

images (13)
Daha önce Ayyaş Buda’sını okuyup dilini çok sevmiştim. Bu kitapla Göktuğ Canbaba ve Türk fantastik edebiyatına olan bağım daha da artıyor. Henüz kitabın üçte birini okudum. Okuduğum kısımlara kadar gizem, büyü, fantastik ögeler ve yerel unsurları kullanma (muska, büyü vs.) çok iyi yedirilmiş. Hem günümüzde hem de Osmanlı döneminde geçmesi çok güzel geldi bana ve hikaye içinde hikaye anlatılıcığı gayet gerçekçi ve akılda kalıcı. Hani bazı kitaplar vardır okumazsınız da sanki orada izlerseniz tüm olan bitenleri; o derece akıcı. Spoiler olmasın, camide hocayla muhabbet ve mezar kazma kısmında oldukça gerildim. Gerçekten fantastik alanda iyi işler çıkıyor artık bizde de. Devamını büyük bir merakla okuyacağım.

8 Beğeni

beyaz-dis-mini-kitap-jack-london-can-yayinlari__0537161685007162

Beyaz Diş

Sırf isminden ötürü üçüncü sınıftan beri okumak istediğim ama o zamanlar kitap okumadığım şimdi ise mini kitap şeklinde aldığım için dışarda filan okurum diyerek ertelediğim bir kitaptı.

O kadar güzeldi ki, ilk başlarda ki insanlarla olan biraz durgun kısımlardan sonra su gibi aktı gitti. Olayları, düşünceleri, duyguları ve ihtimalleri öyle güzel ve akıcı şekilde veriyor ki tek yerinde sıkılmadım. Bi’ hayvanın gözünden doğumundan itibaren karşılaştığı şeylere, insanlara, gittiği yerlere, gördüğü muameleye vb. şeylere göre düşünceleri yapısı ve davranışları nasıl olur, değişir ve şekillenir mükemmel şekilde anlatılmıştı. -Tabii gerçekte nasıl olduğunu kimse bilemez orası ayrı.- Okumadığıma bin pişman olduğum ve tekrar tekrar okuyacağım kitaplar listesine aynı anda girdi. Darısı diğer Jack London kitaplarına. Pek pahalı olmadıkları da göz önüne alınırsa kitap aldıkça birer ikişer ya da bi’ indirimde toplu olarak alırım diye düşünüyorum.

Ve belirtmek isterim ki bunca senedir isimden ve kapaklardan ötürü beyaz sandığım kurdun aslında boz çıkması konusunda ne düşünsem bilemedim. :roll_eyes:

15 Beğeni

Dört Oyun - Bernard Shaw

Ben tiyatro sevmem ama Modern Klasik serisini baştan okuyorum diye atlamadan gidiyorum.

8 Beğeni

su-adami3a379135cd4466885d023ab86e412b74

Su Adamı

Dili çok sade ve akıcı idi. Başından sonunda kadar hiç sıkılmadan neredeyse tek oturuşta bitirdim kitabı. Adına yakışır şekilde su gibi akıp gitti yani.

Her ne kadar ele aldığı konu güzel olsa bile işlenmediği için ben bkk serisine yakıştıramadım ama. İlk başları neyse girişti ama ortalardan sonuna kadar brezilya dizisine döndü kitap. Abinin suyun altında nefes alması dışında bilim kurguya dair bir şey yoktu yani o kısımlarda. 240 sayfanın 50 sayfa giriş, 150 sayfa inci, 30 sayfa bilimkurgu olmaya dair şeyleri bize veren biyoloji ve evrim kısmı, 10 sayfa ise kapanış idi. Kesinlikle kitabı çok sevdim ama inci avı ve brezilya dizisiydi yani bence. :roll_eyes:

Sonu ise biraz daha detaylı bağlanabilirdi bence kestirip atılmış gibi geldi. Herkesin mutlu olması ve yoluna gitmesi güzeldi lakin gerçek babasının delirip sefil olmasına üzüldüm. -Tabii gerçek baba ise.- Ihtian’ın mercan kayalıklarında ki hayatı ve Salvator ile tekrar kavuşmasını da görmek isterdim. Yine de dediğim gibi eksilerine rağmen çok beğendim tavsiye ederim.

13 Beğeni

Ay Polisi - Tom Gauld

Birbirinin aynısı günler, yalnızlık ve sessizlik üzerine, çoğunlukla sessiz karelerle melankolik kısa çizgi hikaye.

“Çocukluğumdan beri polis olup Ay’ da yaşamanın hayalini kurdum. Ama şimdi burada olunca sanki parti bitmiş de herkes evine gitmiş gibi hissediyorum.” (Sayfa 76)



25 Beğeni

Çizgili pijamalı çocuk - J.Boyne
İkinci Dünya Savaşında alman bir aile, daha doğrusu ailenin çocuğu hakkında . Ayrıntılara girmeyeceğim. Kitabı bitirmedim, filmini izledim. Kesinlikle öneririm. Her ne kadar çocuk kitabı sayılsa da, bence büyüklerin olayları çocuk gözüyle görmesi için harika bir kitap.
(Bir yandan da HP serisine yeniden başladım. İlk iki kitabı bu yakınlarda okuduğum için 3. kitaptan başladım. Şimdi Ateş kadehindeyim. :see_no_evil: Ne yapayım dayanamadım. Harry Potter okumadan geçen 1 buçuk ay :sweat_smile:)

7 Beğeni

YILDIZDEPREMİ (CHEELA #2)

İlk kitabın konusu ve düşüncelerim için tıklayın.

İlk kitapta doğuşuna tanık olduğumuz Cheela medeniyetinin bu sefer yok oluşunu okuyoruz. Bir yıldız depremi sonucu nötron yıldızında yaşayan tüm canlılar ölüyor. Uzay istasyonlarında oldukları için kurtulan Cheelalar ile yıldız yüzeyinde hayatta kalan birkaç Cheela birlikte çalışarak ırklarını kurtarmaya uğraşıyor.

İlk kitapta yaşanan olaylar ve mükemmel finalinden sonra ikinci kitaptan aynı şekilde büyülenmeyi beklemiyordum. Sonuçta bir medeniyetin doğuşundan daha ilginç, daha epik ne olabilir? Cevap, bir medeniyetin yeniden doğuşu… Yakın kavramlar olsalar da yazar bu sefer farklı bir yol izlediği için taptaze bir hikaye okuyormuşum gibi hissettirdi.

İlkini beğenenler tereddüt etmeden okumalı, hikaye olarak sadece bir tık altında.

5 Beğeni

bu-olumsuz730f005ab42a050c02ac5b538a717952

Bu Ölümsüz

Öncelikle kitapta anladığım şey olduğu kadar anlamadığım şey olduğunu da belirteyim bu yüzden tekrar okuyacağım. Ona rağmen çok beğendim kitabı. Yunan mitolojisine hakim olmanız gerektiğini düşünüyorum okumadan önce. Benim az çok isimler olarak filan bilgim vardı; Hestia, Hades, Zeus, Hermes gibi ve mitolojik yaratıklar olarak. Lakin bunun dışında bir çok mitolojik gönderme bulunuyordu ve çoğunu kaçırdım. Dipnot da olmadığı için arada kaynadılar maalesef. O yüzden tekrar okumamı yunan mitolojisi üzerine biraz kitap yuttuktan sonra yapacağım.

Arka kapak yazısını ise karşılamadığını düşünüyorum. Normalde forumda önerilmiş benimde az çok iyi olduğunu bildiğim kitapları okuyorum. Kitap okumakta hemen hemen yeni olduğum içinde şimdilik seçeneğim çok zaten. Ve bkk de bu şekilde direkt alıp okuduğum serilerden konusuna filan bakmadan. Bu kitapta 40, 50 sayfa okuyup hala bir şey oturmayınca arkasına bakmaya karar verdim. Arka yazısını okuduktan sonra tepkim “iyi, güzel” oldu ve devam ettim. Lakin kitabın sonuna geldik hala arka yazılık pek bir olay yok. En son her şey açığa çıktığında ise “demek böyle imiş” diyorsunuz doğal olarak lakin arka yazının uyandırdığı heyecan yine ortada yok. O yüzden bi’ tık üzücü oldu bu durum benim için.

Bunun dışında mitoloji başta olmak üzere hem fantastik hem bilim kurgu ile ilgili bir çok ögeyi ve durumu çok çok başarılı şekilde yansıttığını düşünüyorum yazarın. Bence kitabın tek eksisi oldu bitti durumuna getirilmesi ve savaşların filanda aynı şekilde aman aman nerelere geldik şeklinde olması idi. Bir acele edilmişlik vardı yani kitapta. Biraz daha yedirilse hoş olabilirdi. Başka bir kitabını bile olsa en az bir kitabının kesinlikle okunup kalemi ve türü ile tanışılması gerektiğini düşünüyorum.

12 Beğeni

Kitap: Efendi Dayının Kozalakları
Yazar: Metin Savaş
Yayın: Ötüken Neşriyat
Baskı: 2018 Şubat, 2. basım
Sayfa: 264

Efendi

Metin Savaş’ın yayınlanan, ödül de almış olan, ilk romanı. Yazar, kitabın önsözünde ilk çalışması olması nedeniyle yapıtının kusurlar, eksiklikler taşıdığını belirtiyor. Benim okuduğum gibi sonraki baskılarda bu kusurları, eksiklikleri düzeltmediğini, yazdığı ilk haliyle kalmasını yeğlediğini de ekliyor. Ancak, ben okurken öyle aman aman bir kusura ya da eksikliğe rastlamadım, gayet rahat ve sıkılmadan okudum.

“Efendi Dayının Kozalakları” eski Türk filmleri tadında bir roman. Bunu yapıtı yermek için değil, vereceği lezzeti tarif etmek için belirtiyorum.

Romanda Peyami Safa esintileri hafifçe de olsa yer yer seziliyor. Zaten yazar da Peyami Safa’nın kalemini epey beğenen, onu kendisine üstat olarak seçmiş bir sanatçı.

Fakat Türkçe için gereksiz olan Arapça, Farsça sözcüklerin romanda kullanılması hoşuma gitmedi. Bunlar “lebâleb, tefekkür, füsunkâr, sıhhat, lûgat” gibi gerçekten de kullanılması gereksiz sözcükler. Ama bunun yanında yazarın yer yer, az kullanılan öz Türkçe sözcükleri de yapıtına yedirdiğini ekleyerek hakkını teslim edeyim. Ayrıca roman güzel ve akıcı. Zaten Metin Savaş, kalemini beğendiğim bir yazar.

Yazarın yukarıda belirttiğim türde sözcükler kullanmasının nedeni Peyami Safa’ya olan hayranlığı ve hakkında bir inceleme kitabı çıkarmış olduğu Atsız’ın “Ruh Adam” adındaki romanı olsa gerek. Çünkü Peyami Safa’nın yapıtlarında ve "Ruh Adam"da böyle sözcüklere rastlanır hep.

Biraz romandaki olaylardan söz edeyim… Olaylar iki yerde geçiyor: Biri İstanbul, öbürü Bursa’nın Emir Sultan sırtlarında yer alan Erguvan Yokuşu. Erguvan Yokuşu’nun kurmaca olduğunu da belirteyim. Hatta kitabı okuyan birisi yolu Bursa’ya düşünce, gerçekte var olmayan bu semti boş yere aramış durmuş…

Romanın baş karakteri yirmi beş yaşındaki Muallâ adlı kız. Bursa kökenli Muallâ, İstanbul’un Avrupa yakasında, emekli millî eğitim müfettişi olan babası Süreyya bey, liseli kardeşi Ekrem ve annesiyle birlikte yaşamaktadır. Bir akşam ailesiyle birlikte evde oturur, babası da her zamanki gibi rakısıyla demlenirken telefon çalar. Telefona bakan Muallâ, “Efendi Dayı” adıyla tanınan Muzaffer dayısının öldüğünü öğrenir. Efendi Dayı’ya karşı son görevlerini yerine getirmek için Muallâ ile babası Bursa’ya doğru yola çıkarlar. Otobüste, Bursa’nın Erguvan Yokuşu’ndan komşuları ve Muallâ’nın çocukluk arkadaşı Nafiz adlı delikanlıya rastlarlar. O da Efendi Dayı’nın cenazesine gitmektedir.

Bursa’ya vardıklarında baba kız, merhum Efendi Dayı’nın evinde gecelerler. Efendi Dayı’nın yaşarken, kozalak toplama gibi bir huyu vardır. Fakat Muallâ, çok sevdiği dayısının evinde bu kozalakları ne kadar arasa da bulamaz…

4 Beğeni

Az önce bitirdim. Birkaç gün önce kitabın yarılarında olduğumu ve tekdüze ilerlediğini, tahmin edilebilir olaylarla sürdüğünü söylemiştim ama o incelemeyi yazdıktan sonra tempo arttı. 250-300. sayfalar civarında bir bıkkınlık olabiliyor ama kitabı bitirdiğinizde ne kadar tutarlı olaylar olduğunu görüyorsunuz. Sonu da çok şaşırtıcı olabilir, pek çoğu bu sebeple çok beğenmiş ama kitabın daha ilk sayfalarında bundan bahsediyor ve sürpriz ister istemez bozuluyor. Yani yazar kendi sürprizini kendi bozmuş eğer okuyan okurken fark ederse… Başlarda bir karakter böyle bir teori atıyor ortaya ve bu teori ilginç olduğu kadar mantıklı bir teori olduğu için unutamıyorsunuz, ben unutamadım ve hep öyle olduğunu düşündüm, nitekim öyle de çıktı. Sürpriz olayı benim için çok önemlidir ama yine de kurgusundan dolayı çok beğendiğim bir kitap oldu.
Kalınlığından dolayı kolay tercih edilemiyor doğrusu. Aynı anda başka şeylerle uğraşarak 10-11 günde okudum.
Kurgu, atmosfer, sürükleyicilik… Hepsini barındırıyor. 9/10

12 Beğeni

İsmet ÖZEL- Waldo Sen Neden Burada Değilsin?

1 Beğeni

3990000027665

Dostoyevski nin okumadığım tek kitabı buydu. Malum dönemde aradan çıkaralım.

2 Beğeni

Hazır evde ve bol vakit varken bahane bulmadan buna başlayacağım:
0000000061424-1

4 Beğeni

Kitap: Sesler Adacığı
Özgün Ad: The Isle of Voices
Yazar: Robert Louis Stevenson
Çeviri: Handan Balkara
Yayın: Kırmızı Kedi Yayınevi
Baskı: 2016 Mart, 1. basım
Sayfa: 140

Babil3

Robert Louis Stevenson’dan dört güzel öykü. İlk iki öykü masal tadında, son ikisinin ise tekinsizlik ölçüsü yüksek. Ancak dördü de gotik yazının özelliklerinden nasibini almış. Üçüncü öykü olan “Markheim”, okurken aklıma Lovecraft’ı getirip durdu.

Kitap, Kırmızı Kedi Yayınevi’nin yayınladığı Babil Kitaplığı dizisinin üçüncü kitabı. Bilindiği üzere bu dizi Jorge Luis Borges tarafından hazırlanmış olup onun beğendiği yapıtları içeriyor. Bu durumda bana da dizinin kitaplarını okuduktan sonra beğenmek düşüyor. Zaten Borges gibi bir ustanın beğendiği yapıtları beğenmemek epeyce tuhaf kaçar…

Biraz da öykülere değinelim:

  • Sesler Adacığı: Havai adalarının birinde yaşayan Keola, kahin ve büyücü Kalamake’nin güveyidir. Kalamake’nin çil çil dolarları vardır ama bu denli paranın kaynağı olabilecek bir işi de yoktur. Kalamake bir gün güveyini de yanın alıp bir ayin gerçekleştirir. Ayinin sonucunda başka bir adaya giderler. Adadakiler onları göremez, yalnızca işitirler. Kalamake sahilden deniz kabukları topladıktan sonra benzer bir ayinle geri dönerler. Geri döndüklerinde Keola, kaynatasının topladığı deniz kabuklarının dolarlara dönüştüğünü görür. Keola kendi payına düşen dolarları bitirince kaynatasına gidip bir akordeon istediğini söyler…

  • Şişenin Cini: Havaili Keawe dünyayı gezmek isteğiyle San Francisco’ya giden bir gemide işe başlar. San Francisco’ya vardıklarında kenti gezmeye, çevresindeki görkemli evlere hayran hayran bakmaya başlar. Bu muazzam evlerden birinde yaşayan yaşlı bir adam onu içeri davet eder. Yaşlı adam dilerse elli dolara satabileceğini söyler, ama evi değil servetinin nedeni olan şişeyi. Şişenin içinde bir cin vardır ve sahibinin dileklerini yerine getirmektedir. Ancak, şişeye sahip olan kişi lanetlenip cehenneme gitmekten kurtulmak için onu ölmeden önce satmalıdır. Bunun da bir kuralı vardır: Aldığından daha düşük bir edere satmak. Keawe kabul eder…

  • Markheim: Markheim, antikacı dükkanından içeri girer. Daha öncekilerin tersine bu kez satmak için değil, almak için gelmiştir. Niyeti müstakbel karısına noel armağanı almaktır. Satıcı ona bir el aynası önerir. Markheim bunu garip bulur ve reddeder. Satıcı ile arasında geçen tartışmalı söyleşinin sonucunda Markheim onu bıçaklayarak öldürür…

  • Çarpık Janet: Murdoch Soulis, Balweary kilisesinin sert görünüşlü, somurtkan, gözleri korku ve kuşku dolu yaşlı papazıdır. Fakat elli yol önce Balweary’ye ilk geldiğinde böyle değildir. Bazı kimseler iyi eğitimli, çok okuyan, gecelerini yazarak geçiren genç Soulis’e kaldığı papaz evini çekip çevirmesi için yaşlı Janet M’Clour’u tavsiye eder. Ancak Janet halk tarafından pek sevilmeyen, bir askerden gayrı meşru çocuk doğurmuş, tekinsiz olduğu düşünülen bir kadındır…

10 Beğeni

image
Bir Ömür Nasıl Yaşanır’ı okudum. İlber Ortaylı’nın konuşmalarını çok fazla dinlediğim için kitapta anlatılan hemen hemen her şeyi biliyordum. Bu yüzden bazı yerleri hızlıca geçtim, ilgimi çeken yerleri ise dikkatle okudum. Genel olarak faydalı bir kitaptı.

4 Beğeni

Pazartesi cumartesiden başlar’ı okuyorum ama yazarların kıyamete bir milyar yıl kitabında olduğu gibi şu an hiçbir halt anlamıyorum.

1 Beğeni

Kitap: Fedailerin Kalesi: Alamut
Yazar: Vladimir Bartol
Yayın: Yurt Kitap-Yayın
Baskı: Şubat 2009, 7. Baskı
Sayfa: 512
images (99)
Fedailerin Kalesi: Alamut’u okuyorum. Semerkant’ı okuduktan sonra bu kitabı okumak istedim. Aynı dönemde geçiyorlar, benzer olaylara farklı bir bakış olacak bu kitap. Vladimir Bartol’un dili akıcı. Ben Yurt Kitap-Yayın’dan çıkmış bir baskıyı okuyorum, şimdi Koridor Yayıncılık’tan çıkıyor. Elimdeki baskının çevirisi temiz, hatası az. Kitabın konusu ve olay örgüsü kuvvetli, tavsiye edilir. Okuduktan sonra Semerkant’la birlikte bir inceleme yazacağım.

8 Beğeni