Kitap: Efendi Dayının Kozalakları
Yazar: Metin Savaş
Yayın: Ötüken Neşriyat
Baskı: 2018 Şubat, 2. basım
Sayfa: 264

Metin Savaş’ın yayınlanan, ödül de almış olan, ilk romanı. Yazar, kitabın önsözünde ilk çalışması olması nedeniyle yapıtının kusurlar, eksiklikler taşıdığını belirtiyor. Benim okuduğum gibi sonraki baskılarda bu kusurları, eksiklikleri düzeltmediğini, yazdığı ilk haliyle kalmasını yeğlediğini de ekliyor. Ancak, ben okurken öyle aman aman bir kusura ya da eksikliğe rastlamadım, gayet rahat ve sıkılmadan okudum.
“Efendi Dayının Kozalakları” eski Türk filmleri tadında bir roman. Bunu yapıtı yermek için değil, vereceği lezzeti tarif etmek için belirtiyorum.
Romanda Peyami Safa esintileri hafifçe de olsa yer yer seziliyor. Zaten yazar da Peyami Safa’nın kalemini epey beğenen, onu kendisine üstat olarak seçmiş bir sanatçı.
Fakat Türkçe için gereksiz olan Arapça, Farsça sözcüklerin romanda kullanılması hoşuma gitmedi. Bunlar “lebâleb, tefekkür, füsunkâr, sıhhat, lûgat” gibi gerçekten de kullanılması gereksiz sözcükler. Ama bunun yanında yazarın yer yer, az kullanılan öz Türkçe sözcükleri de yapıtına yedirdiğini ekleyerek hakkını teslim edeyim. Ayrıca roman güzel ve akıcı. Zaten Metin Savaş, kalemini beğendiğim bir yazar.
Yazarın yukarıda belirttiğim türde sözcükler kullanmasının nedeni Peyami Safa’ya olan hayranlığı ve hakkında bir inceleme kitabı çıkarmış olduğu Atsız’ın “Ruh Adam” adındaki romanı olsa gerek. Çünkü Peyami Safa’nın yapıtlarında ve "Ruh Adam"da böyle sözcüklere rastlanır hep.
Biraz romandaki olaylardan söz edeyim… Olaylar iki yerde geçiyor: Biri İstanbul, öbürü Bursa’nın Emir Sultan sırtlarında yer alan Erguvan Yokuşu. Erguvan Yokuşu’nun kurmaca olduğunu da belirteyim. Hatta kitabı okuyan birisi yolu Bursa’ya düşünce, gerçekte var olmayan bu semti boş yere aramış durmuş…
Romanın baş karakteri yirmi beş yaşındaki Muallâ adlı kız. Bursa kökenli Muallâ, İstanbul’un Avrupa yakasında, emekli millî eğitim müfettişi olan babası Süreyya bey, liseli kardeşi Ekrem ve annesiyle birlikte yaşamaktadır. Bir akşam ailesiyle birlikte evde oturur, babası da her zamanki gibi rakısıyla demlenirken telefon çalar. Telefona bakan Muallâ, “Efendi Dayı” adıyla tanınan Muzaffer dayısının öldüğünü öğrenir. Efendi Dayı’ya karşı son görevlerini yerine getirmek için Muallâ ile babası Bursa’ya doğru yola çıkarlar. Otobüste, Bursa’nın Erguvan Yokuşu’ndan komşuları ve Muallâ’nın çocukluk arkadaşı Nafiz adlı delikanlıya rastlarlar. O da Efendi Dayı’nın cenazesine gitmektedir.
Bursa’ya vardıklarında baba kız, merhum Efendi Dayı’nın evinde gecelerler. Efendi Dayı’nın yaşarken, kozalak toplama gibi bir huyu vardır. Fakat Muallâ, çok sevdiği dayısının evinde bu kozalakları ne kadar arasa da bulamaz…