Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Elinize sağlık, birkaç gün önce ben de okudum bu kitabı. Kapsül serisinin ilk kitabını okumamış olsam da kaliteli olacağı görünüyor, en azından alışılmadık eserler koyuluyor ortaya. Her farklılık başarı değildir ama başarılı olan farklı ekstra başarılıdır. :d

Aslında kitaba dair söylenebilecek o kadar çok var ki bunu sadece ve sadece iyi kalıbına sığdırabilecek bir kitap olduğu için ifade etmiyorum çünkü eleştirilecek pek çok yanı var.

Öncelikle; Kırmızı ve Mavi olarak simgeleştirilmesi daha okumadan çok hoşuma gitmişti, okuduktan sonra ise karakterleri aklımda somutlaştıran şey kuş değil ateş oldu. Ne kadar farklı gözükseler de bağlamlarını kesiştiren madde ortak, renklerini belirleyen faktör de zaman. Alev aynı anda hem mavi hem de kırmızı olamaz ama içinde ikisini de barındırır. Tabii bunlar kitaptan bağımsız gelebilir.

Işık ve renkler o kadar güzel kullanılmış ki sürekli bir devinim yaratılmış, durmaya izin vermeyen bir hareketlilik… Bu da okumaya başladığımız andan itibaren karmaşık gelen ve bir türlü çözülemeyen olaylar bütününü daha kolay anlaşılmasını sağlıyor. Bütün bu karmaşa veya kargaşa içinde durağan anlatım seçilmiş olsaydı sadece kitabı bitirmek amacıyla yapılan bir okuma olurdu. Bu devinim içerisinde yer alan metaforik ögeler de durağan ve sıradan değil. Özellikle mektuplar arasındaki bölümlerde çokça yer verilmiş. Bir anlamı kaçırdığınız vakit geriye kalanları anlamaya çalışmak can sıkıcı olabiliyor.

Bir de fark ettiniz mi bilmiyorum ama kitabın orijinal dilindeki anlatımında kelimelerin ve seslerin benzerliğine önem verilmiş baya. Hani diyorum, kendi dilinde okusaydım daha mı çok severdim acaba? Çeviri kötü olmasa da tam anlamıyla hakkı verilmiş midir sorusu yatıyor bir yerlerde.

Uzun olması konusundaki düşüncenize katılıyorum ancak 10 sayfa daha uzun olsa bile son seyri bambaşkalaşırdı muhtemelen. Dengenin iyi kurulması gerekiyor bu tür kitaplarda. Evet, tadında bıraktılar ama çözülmeyen lif de bırakılmamış olsaydı keşke. :d

Son olarak, yazarların yaptığı felsefi sorgulamalar da nitelikli özellikle zor sorulardan sonra gelen karşı tarafa yöneltilen ancak asıl muhatabın okur olduğu bölümler. Bir bakıma bizi çekmek istedikleri yerin adresini veriyorlar ama o kadarını yaptık, bir zahmet gidin artık der gibiler. Asıl amaç ise okurun anladığından emin olmak.

Düşüncelerinize çoğunlukla katılsam da dile getirmek istediklerim bunlardı. Genellikle puanlama sistemine pek ilişmiyorum fakat biraz da diğer okurların fikrine yönelik birkaç düşünce geliştirmek istedim, sizin bir puanlama şekliniz varsa da duymak isterim.

7 Beğeni

12 Beğeni

Şemsettin Sami - Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat

goodreads

Türk Edebiyatı’nın ilk telif romanı son derece akıcı, son derece içten bir eser.

Benim dikkatimi ilk çeken karakter Talat’ın Arap dadısı oldu. Onun konuşmalarını okumak şivesi sebebiyle çok keyifliydi. Olaylara yaklaşımı iyi resmedilmişti. Kitabın başındaki yaş hesabı bile o doğal konuşma üslubundan payını almış, harika bir bölümdü.

Kitabın ilk 1/3’lük kısmı Talat’ın annesi Saliha Hanım’ın kocası Rıfat Bey’le evlenme sürecini ele alıyor. Onların aşkı da son derece çocuksu ve temiz fakat hikayenin bundan sonraki bölümlerinde bu bilgiler bizim hiçbir işimize yaramıyor bunu da eklemek isterim. Kitap sadece Talat’ın ve Fitnat’ın arasında yaşananları anlatmıyor yani. Kitabın başında da aşkın en güçlü duygu olduğundan bahsedildikten sonra, edebiyatımızın bu ilk romanı aşk romanı olmayacaktı da ne olacaktı öyle değil mi?

Gördüğüm tek sıkıntı ise kitabın son derece tahmin edilebilir olmasıydı. Türk Edebiyatı’nın bu ilk eserlerinde genelde bu durum var maalesef. Yani yazarın verdiği birkaç detay oluyor ve o detayları o kadar çok gözümüzün içine sokuyor ki biz her şeyi anlıyoruz zaten daha gerçekleşmeden. Her neyse bu konuda beklentiyi çok yüksek tutmamak normal olur zaten.

Herkesin mutlaka okuması gereken, çok önemli bir kitap.

21 Beğeni

İyi oldu bu inceleme. Biraz daha ertelememde fayda varmış.

2 Beğeni

Hyperion’a başlamışken sanki Dan Simmons’la dwvam etmek mantıklı gibi…

1 Beğeni

Ben yoğun ve dikkat içeren kitapları birbirine yakın okumuyorum. Kafayı iyice toparlayıp sakin sakin keyfine vararak okuyorum. Gün içinde çok hareketliyim ve işlerim oluyor. Bölünen kitapları sevmiyorum. Hyperion’u bile ilk girişi okuyup araya 10 gün koyduktan sonra bir solukta bitirdim. Genelde tüm günüm boş olacaksa o an başlar ve ertesi güne hafif sarkmayla kitabı bitiririm. Böyle bir boşluğu bekleyeceğim. :slight_smile:

6 Beğeni

Size bu konuda katılıyorum, üst üste aynı konuda eser okumak da insanı yorabiliyor. Eğer gerçekten iyi bir eser okumuşsam üzerine sevdiğim hatta ezbere bildiğim kısa bir hikaye okuyorum (insanı kendi evinde ve bütün hissettiriyor) . Sonuçta en ürkütücü şey insanları sahip olduklarını yitirmesidir (benim için hafıza oluyor). Çünkü ilk önce kelime vardı , tıpkı hayatımızdaki gibi :grin:
Hyperion’da ilk hikayeden sonra hayal kırıklığına uğradım, diğer hikayelerin ilk hikayenin yoğunluğuna ulaşamadı, keşke ilk öykü son öykü olsaydı…

2 Beğeni

Tanrı olmak istemeyen bir tanrı hakkındaydı…

Gelecekte dünya yok olmuş ve kaçmayı başaran insanlar farklı bir gezegene yerleşmişler. İnsanlar sahip olduğu teknolojiyle gezegenin yerel halkını mağlup etmiş ve gezegenin yönetimini ele geçirmişler. Teknolojide o kadar ileriye gidiyorlar ki gezegene ilk gelen insanlar kendilerini tanrı olarak görmeye başlıyor ve diğerlerini bu teknolojiden yoksun bırakıyor. Teknolojiden habersiz insanlar da tanrılara sihir yaptıkları için tapmaya başlıyor. İleri düzeyde bilim sihirden ayırt edilemez meselesi :smiley: Böylece tanrılar diğer insanlar köleleştiriyor ve ayrıcalıklı konumlarına zarar gelmesin diye insanların teknolojik ilerlemelerini hemen bastırıyorlar.

Beden nakli teknolojisi sayesinde sonsuz bir yaşama sahip olan Tanrılar insanları yaşadıkları hayatlara göre değerlendirip yeni yaşamlarında ona göre bir vücuda koyuyorlar. Reenkarnasyon. Tanrıların hoşuna gitmeyen bir iş yaparsanız kendinizi bir hayvana dönüşmüş bulabilirsiniz. Böylece bir kast sistemi kurulmuş oluyor. Kahramanımız Sam de tanrı olmasına rağmen bilginin insanlardan saklanmaması gerektiğini düşünerek “Ne Tanrı Ne Devlet” şiarıyla gökyüzü halkına savaş açıyor. Hikaye burada başlıyor. İlk bölümden sonra geriye gidilerek olayların o noktaya nasıl geldiği anlatılıyor. Bunu bilerek okursanız daha az kafa karışıklığı yaşarsınız.

Burada 2 tür okuma da yapılabilir. Kitabın gelecekte geçtiğini ya da kitabın içinde yaşadığımız dünyamızı anlattığını söyleyebiliriz. Bizim dünyamızda da kitaptaki gibi başka gezegenden gelen teknolojide üstün varlıkların insanlara bilgi öğretmiş olabileceği tartışmaları nicedir var. Tanrıların Arabaları mod on hehe. Ama bu anlatılar bizim öykülerimizde ve mitoslarımızda kendine yer bulmuş. Mesela tanrıların sakladığı bilgileri gökyüzünden çalarak insanlara öğretmeye çalışan Prometheus. Ya da cennetteki yasak ağacın bilgi ağacı olduğu dolayısıyla Lucifer’in aslında insanlara bilgi öğrettiği gibi birçok örnek söyleyebiliriz. Bu yüzden modern bir Prometheus anlatısı da diyebiliriz aslında kitap için.

Gökyüzünün diğer düşmanı Kara Tanrı Nirriti’nin Hristiyan yapılması da yerinde olmuş. Tarihte ilk kez ateist olarak adlandırılan kişi İsa’ydı. İsa gökteki tanrıyı yeryüzüne indirmişti. Daha da önemlisi tanrıyı kendi bedenine yani insan bedenine koymuştu. İsa’nın hümanist olarak görülmesi tevekkeli değil. Bu yüzden kitabın başlarında Sam’i niye İsa değil de Buda yaptı diye düşündüm açıkçası. Sonra Zelazny’nin katolik bir geçmişe sahip olmasına rağmen Hristiyan olmadığını öğrendim. Kitapta da Hristiyanlığa karşı olumsuz bir tavır takınmış zaten. Haçlı seferlerini bir yıkım olarak görüyor ve Tau haçını da özel olarak belirtiyor. Tau haçı ilk dönem Hristiyanlıkta dünyanın sonuyla, yıkımla özdeşleştiriliyordu. Kitaptaki son savaşı anlamak için bu bilgilerin önemli olduğunu düşünüyorum. Zelazny’nin burada Tau haçı ve kiliseye katolik geçmişinden gelen bilgilerle eleştiriler yaptığını düşünüyorum. Zira Tau haçının anlamı gnostikler tarafından çok farklı yorumlanıyor.

Son olarak kitabı anlamak için derinlemesine Hint mitolojisi bilinmesi gerektiğini düşünmüyorum. Dili hakkında da GRRM’den alıntı yapayım :smiley:

Roger bir şairdi. Önce, sonra, daima. Kelimeleri şarkı söylerdi.

27 Beğeni

Kızıl Yükseliş - Pierce Brown

Kızıl Yükseliş benim için kötü başlayıp çok iyi biten kitaplar listesine üst sıralardan giriş yaptı. Aslında gayet klişe bir konusu var. En üstte altın en altta da bakır olmak üzere renk temelli bir kast sistemi, bu sistemin en altındaki yani ezilenler sınıfındaki kahramanımızın Braveheart tarzında eşinin öldürülmesi ve bir şekilde intikam yemini etmesi, sonradan bu yemini çerçevesinde altına dönüşüp Açlık Oyunları tarzında bir enstitüye katılması olarak tanımlayabiliriz klişeleri.

Sonu başta belki daha iyi olabilir miydi diye düşündürdü ama benim aklımdaki gibi bir son olması için kitabın iyice uzaması gerekirdi. Sanırım tadında bitti demek mümkün.

Kitapta en sevdiğim karakter Sevro oldu, okuyanlar anlayacaktır, özellikle son bölümdeki hareketi 10 numaraydı. Bence ilginç bir karakterdi en azından. :slight_smile:

Sonuç olarak, her ne kadar klişe de olsa, iyi yazılmış ve heyecan dozu yüksek bir klişeye hayır demem. Bol aksiyonlu, çok yoğun olmasa da orta seviyede bilim kurgu ögeleri içeren, kurgusu iyi denmese bile kötü olmayan bu kitaba notum 8/10. Sonraki kitapları da okuyacağımı belirtmek isterim.

19 Beğeni

Harry Potter ve Azkaban Tutsağı, Harry Potter ve Sırlar Odası - JK Rowling

İlk cildi okuduktan sonra kendimi durdaracağımı sanıyordum… Oysa onca yılın PotterHead’liği tabiki bir kere başlayınca sonlandırana kadar götürtecekti beni.

Harry Potter ile büyümüş biri olarak ilk kitapları (özellikle ilk iki kitap) hep biraz daha küçük yaşlara yönelik gibi geliyordu bana. Şimdi en son okumamın üzerinden yaklaşık 7-8 yıl geçmişken çocuksu olmaktan ziyade saf bir çocukluk hikayesi gibi geliyor. Harry’nin kendini kabullenmesi ve büyücülüğün temellerinde ilerlemesini, arkadaş edinmesini ve ileride olacağı kişi için kendine kattığı şeyleri görüyoruz Sırlar Odasında.

Azkaban Tutsağı’nda ise büyücülüğük dünyasını, bakanlığı, dünyada büyücülerin nasıl yer ettiklerini görüyoruz.

Kitaplar çıkalı neredeyse 20 yıl olmuş olmasına rağmen yine de bir gün döner okursunuz diye spoiler vermiyorum. Ancak daha ilk cildini yorumlarken söylemiş olduğum “çocuk kitabı olarak görmeyin” yorumumu tekrarlıyorum.

Seriye olan hayranlığım sebebiyle çok fazla objektif olamayacağım bu sebeple puanlamayı direkt geçiyorum :slight_smile:

YKY Sevin Okyay ve Oğlu Kutklukhan Kutlu’nun o güzel çevirisini Jim Kay’in bu güzel çizimli versiyonuna aktarmış. İyi ki de yeni bir çeviri kullanmamış çünkü çeviri gerçekten harika.

16 Beğeni

Kesinlikle katılıyorum. Okuduğum kitaplar içerisinde en iyi çevirilerden biri olabilir Harry Potter serisi baştan sona kadar. İlk aklıma gelen,

TOM MARVOLDO RIDDLE dönüşümü örneğin. Mükemmel iş ya. (ADIM - I’AM farkındaki D harfinden dolayı Türkçe Harry Potter’da Tom’un ikinci ismi bilerek Marvolo-Marvoldo değişikliğine uğratılmış. Aman neyse işte bilen biliyor zaten :smiley:

Tek eksikliğini hissettiğim ise, SBD’lerin ingilizce kısaltmasının OWL olmasından dolayı bir iki yerde ufak Baykuş göndermesi vardı. Onu SBD diye okuyunca yakalayamıyorduk. Bir dipnot olabilir miydi sanki?

7 Beğeni

images

Tutunamayanlar’ı yedi başlık (İzlekler, Karakterler, Anlatıcılar, Okur, Biçem, Dil, Sorunsallar) altında inceleyen, titiz bir okumanın ürünü olduğu belli olan bir deneme-inceleme kitabı.
Yazarın yorumlarının bazıları aşırı yorum gibi gelse de düşüncelerini kitaptan alıntılarla desteklemesi ve başka kitaplardan alıntılarla çözümleme yapması kitabı değerli kılan noktalar. Eco’nun okur sınıflandırmasından yola çıkıp, Oğuz Atay’ın “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?” sözüyle imlediği okur tipinin açımlanması veya Forster’ın Roman Sanatı adlı kitabındaki karakter sınıflandırmasından yola çıkıp Turgut ve Selim’in nasıl karakterler olduğu üzerine düşünceler içermesi gibi.
Kitabı okuduktan sonra Yıldız Ecevit, Eco, Wilde, Gorki, Gonçarov, Kafka gibi yazarlara zıplamak isteyeceksiniz muhtemelen.

Olumsuz olarak değerlendirdiğim noktalar ise Oğuz Atay’ın da tiye aldığı Öztürkçe kelimelerin kullanımı ve kitabın sonuna doğru anlatım bozukluklarının artması. Son okumanın daha dikkatli yapılması gerekirdi.

Tutunamayanlar’ı okuyan herkese, okumanın üzerinden zaman geçse bile tavsiye edebileceğim bir kitap.

9 Beğeni

Piç - Hakan Günday

Günday’dan yine harika bir kitap. Az’dan daha az ama Daha’dan daha çok sevdim. Şu ana kadarki sıralamam: Az > Piç > Daha.

İlk başta ismini okuyunca yine Günday tarzı bir dram okuyacağım diye düşündüm. Piç olarak doğan ve bu yüzden de hayatı boyunca aşağılanan, hor görülen birisi olur sandım ama hiç de öyle olmadı. Kitapta, kapak resmindeki (süper bir kapak, ellerinden birinde alkol şişesi olsa daha da güzel olurdu) gibi insanlar varmış meğerse.

Günday bence inanılmaz bir gözlemci. Ayrıca cümleleri ve benzetimleri de bir harika. Ben sevdiğim cümleleri alıntı olarak paylaşıyorum bazen, bir kitapta da en fazla 3-4 alıntı yapıyorum. Günday’da ise abartmadan söyleyebilirim ki 50-60 alıntı yapmak mümkün. Özellikle Sevdiğiniz alıntılar başlığına son yazdığım pasaj enfesti. Doğrulayamadım henüz ama o alıntının bir başka romanı ile de bağlantısı olması olası.

Bazı eleştiriler okudum kitabın “boş” olduğuna dair ama bunlara katılmıyorum. “Bir Başkadır” dizisi vardı mesela, hiçbir şey anlatmayan gibi görünen ama aslında çok şey anlatan bir diziydi. Bu kitabı da öyle değerlendirmek mümkün.

Kitaba notum 9.5/10. Bence herkes en azından bir kez bir Günday kitabı denemeli. Sever sevmez o ayrı tabi ama severse Günday’ın, aynı benim gibi, favori yazarlarından biri olacağına eminim.

Son olarak seslendirmeye (Storytel) değinmek istiyorum. Şu ana kadar 3 kitabını dinledim, 3’ünün de seslendirmesi harika idi. Özellikle de tonlamalar kitaba ayrı bir tat katıyordu. Merak eden varsa tavsiye ediyorum (en azından 14 gün deneme sürümünü deneyebilirsiniz).

21 Beğeni

Anladığım kadarıyla Hakan Günday’ın hayranı çok. Hakan Günday okumanın zamanı geldi sanırım. Okuma listeme almalıyım.

Ben bayıldım ama sevmeyen, sıkılan ya da yarım bırakan kişileri de anlıyorum. Herkese göre değil maalesef dili ve anlattıkları. Benim için İhsan Oktay Anar ile aynı seviyede değerli (hatta belki bir tık önde bile olabilir).


Maksim Gorki - Ekmeğimi Kazanırken

Gorki’nin Otobiyografik Üçlemesinin 2. kitabını okudum. Serinin ilk kitabı olan Çocukluğum’dan sonra bu kitap biraz sıkıcı geldi, bu sıkıcı bazı kısımların üzerinde fazla duruşmasında kaynaklanıyor. Yoksa kitabın tamamı sıkıcı değil, yer yer çok beğendiğim ve keyifle okuduğum kısımlar da oldu.

Gorki bu kitap boyunca yavaş yavaş çocukluğundan çıkıp yetişkinliğe adım atıyor. Bir yandan çalışarak hayat tecrübesi kazanırken, bir yandan da bulduğu her fırsatta kitap okumaya çalışıyor.

Gorki’nin en büyük Rus yazarları arasına girmeyi nasıl başardığı 3. kitaba kaldı. 3. kitabı da hemen okuyup seriyi tamamlamayı düşünüyorum.

14 Beğeni

images (18)

İkinci Vakıf

Zihinsel bir Meksika açmazı. En az iki kişinin birbirine karışıklık silah dogrultması sonucu oluşan bir eylemsizlik hali. Bu durumda ne silahı bırakabilirsiniz ne de silahı ateşleyebilirsiniz. Filmlerde sık sık karşılaştığımız bir sahne.

Peki bu defa silahlar Kafka’nın ''Beyinlerimiz savaşsın isterdim; ama görüyorum ki silahsızsınız bayım" sözündeki beyinler olursa ortaya nasıl bir hikâye çıkardı?

Bir yazarın beyin kıvrımları içinde bir deney faresi gibi ilerleyip sayfaların size gösterdiği yere bakarak yol alırken, hikâyeyi yazan asıl eli göz ardı ettiğiniz için son sayfaya kadar bir el çabukluğu ile ortaya konan bir illüzyonu fark edemiyorsunuz.

Galaksi bir satranç tahtası ve üstündeki her taş kendi iradesiyle hareket ettiğini düşünüyor. Göğe atılan bir taş düşünebilseydi kendi iradesiyle yere düştüğünü söylerdi. Bizim satranç taşları da onları hareket ettiren Ebeveynlerinin oyuncu ellerinde olduğundan habersiz birbirine silah çekmişken büyük ihtimalle benzer bir düşünce içindeydi.

Bizi yönlendiren eller, zihinlerimizin tetiğinde parmağı olan eller, onlara doğrultabileceğimiz bir silahımız var mı?

Sıfır ile bir arasında bir olasılığın ibresinin bire kayması için galakside büyük bir zihin savaşı veriliyor. Kazanmanızı istedikleri için kazandığınızda elinizdeki gerçek bir zafer midir?

20 Beğeni

Hakan Günday’a başlangıç için hangi kitabını önerirsiniz?

Ben henüz 3 kitabını okudum ama aynı soruyu @erdo’ya sormuştum. O da sıralama çok fark etmez ama Piç ile başlamak uygun olur demişti. Zaten görece kısa bir kitap.

Ya da daha depresif, daha trajedi dolu bir kitap okurum diyorsanız Az da olabilir ki Az beni fena etkilemişti.

Bu arada Kinyas ve Kayra’yı en sona saklamamın iyi olacağını özellikle belirtti zira o kitabı baş yapıtı olarak görüyor (ben de sona saklıyorum).

Yine de @erdo (veya okuyan başkası varsa) şu sırada okunursa iyi olur gibi bir okuma sırası yazarsa daha iyi olur sanırım.

3 Beğeni

5 gündür elimde sürünüyor :frowning: Son 34 sayfam ama halen anlayamadım kitabı. BKK içinde şimdiye kadar okuduğum en zayıf kitap benim için. İnşallah linç yemem.

17 Beğeni