Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Tess - Thomas Hardy

Thomas Hardy’i, Tess romanıyla tanıdım. Tess tamamen trajik bir roman karakteri. Aslında roman, konu olarak biraz yeşilçam filmlerine benziyor. Bölümlere ayrılmış romanda, kadın karakterin başına gelen feci olayla hayatının farklı yönlere gidişi işleniyor.

Tess, Viktorya devri toplumunun kırsal kesiminden geliyor. Başına gelenlerden sonra içinde bulunduğu toplumla arasında aşılması güç bir uçurum oluşuyor. Aslında bir kurban olsa da işlemediği bir günahın tek suçlusu olarak damgalanıyor. İşin esas acı yanı, bizzat Tess’in kendisinin de böyle düşünmesi oluyor. Kendi değerini yitirdiğine inanıyor…

Angel, Tess, Alec karakterleri sevginin - buna sevgi denirse eğer- üç farklı boyutunu işliyorlar ama her biri kusurlu…Erkek karakterlerin, kadın karakterde baskı kurar gibi davranışlar sergilemesinden hoşlanmadım. Tess’in ise sevgilisini suçsuz, tapınılası bir varlık olarak görmesinden ve ona adeta yokluğunda bile yapışmasından rahatsız oldum. Romanın sonunu ise beğenmedim ama okuduğuma pişman olmadım…

Romanın anlatımı güçlü, doğanın betimlemeleri, çeşitli şairlerden alıntılarla bezeli bir içeriği vardı. Biraz şiirsel, fazlasıyla trajik, duygular bazı bölümlerde güçlü şekilde işlenmişti…

13 Beğeni

1 adet gönderi şu konuya taşındı: Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Yüzeysel İnceleme)

Hadrian kendi isteklerinin ve umutlarının peşinden herkesi sürüklemeye devam ediyor. Aslında karakter kendisiyle çok sık şekilde çatışıyor. Ben öyle değilim sadece bunu elde etmek için öyle davranmam lazımdı şeklinde cümleleri çok sık söylüyor :sweat_smile:

Hadrian kayıp vermeye devam ediyor hem kendi ideallerinden hem de çevresinden. Bu kitapla beraber tamamen anladım ki onun çevresindeki hiçbir kişi güvende değil. Bunun hasarları gerçekten kalıcı oluyor.

İlk kitaba göre çok daha aksiyonluydu. Bazı yerlerde çatışma olmasa bile ortamda yaşanan psikolojik savaş beni çok fena gerdi ki hop oturup hop kalktım. Başları yine bi nebze durgun olmasına rağmen sonrasında çok iyi açılıyor.

İnsan dışı varlıkları hep kendimizden iyi görürüz yani bi nevi bize medeniyeti ve daha iyi teknolojileri getirecek olanlar olasak. Ya böyle değilse? Ya uzaylılara çok fazla kendimizden özellik yüklüyorsak? Bu tür sorgulamalar gerçekten beni aşırı şekilde mest etti. Şu sözü de bırakmak isterim buraya “In my flaggellatory arrogance I could not conceive of evils other than our own- darker and stranger- nor could we conceive that what was evil to us was natural to others.”

Bu kitapla beraber bi bölümü bırakmış gibi olduk. İlk macera bitti ve hasalar alındı. Sırada ne olacak çok merak ediyorum.

13 Beğeni

Ördekler, Newburyport - Lucy Ellmann

@periyodiknesriyat

7 Beğeni

Kitabın yazım biçimiyle inceleme yazmak çok keyifli olsa gerek. Okuması da çok keyifli, ellerinize sağlık. Bu kitabı okumak için öncesinde kırk fırın bilinç akışı okumak gerek sanırım. Henüz cesaret edebileceğim bir eylem değil.

2 Beğeni

Gerçek şu ki teşekkür ederim, gerçek şu ki bilinç akışıyla alakası olmayan insanlar da okumuş ve beğenmiş bu kitabı, gerçek şu ki siz de çok rahat okuyabilirsiniz, gerçek şu ki eminim :slight_smile:

3 Beğeni

Şu kısımlar özellikle cazip geldiyse Black Stone Heart serisine bir göz atabilirsiniz.

Ayrıca elinize sağlık, öyle bir anlatıyorsunuz ki devam edesim geldi yarım bıraktığım yerden. :slight_smile:

1 Beğeni

Benim de aklıma direkt K geldi. Tavsiye etmek aklıma gelmedi :sweat_smile:.

Bu arada Savaşkıran da BSH’yi andırıyor ya da BSH, Savaşkıran’ı andırıyor artık ilk kim yazdıysa.

1 Beğeni

K Severler Derneği’ni nası büyütücez o zaman? :sweat_smile:

Ben daha Parlayan Sözler’e başlayacağım Kehanet Sanatı’nı bitirip, bir de Savaşkıran diyosun. :dizzy_face:

1 Beğeni

Hemen kontrol ettim de yazar tanıdık fakat kitap öyle gelmedi diğer serisini görmüştüm daha önce. Teşekkürler ederim öneriniz ve güzel sözlerinizden dolayı :blush:

1 Beğeni


Yaşamaklar - Caner Almaz

Ayfer Tunç’un Aşıklar Delidir romanı için şunları yazmıştım:
“… yapay ağızlarla, hayata dair büyük sözlerle konuşuyor roman kişileri. Kitschliğe varan benzetme ve eğretilemelerle dolu kitap. Sürekli komik bir melankolinin içindeyiz. … kitapta o kadar çok “yapma” acı var ki insan rahatsız oluyor … Merak unsuru yaratmak artık niteliksiz eserlerde bile kolayca ulaşılabilen bir amaçken bu romanı bitirdiğimde elimde kahırdan başka ne kaldı bilmiyorum.”
Yazının tamamı için:

"Yaşamaklar"ın fazlası var eksiği yok.
Kitabın ilk sayfasında bizi saçma sapan konuşan bir roman kişisi karşılıyor: Kenan. Kenan Korece öğrenme sevdasından, klarnet çalma isteğinden, rüyalarından falan bahsediyor. Korece klarnet çalabilme isteğini, rüyalarını Korece görme arzusunu da ekliyor. Okur olarak neyse diyoruz, belki ilerde bu ilgiler hikayede önemli rol oynayacaktır, sabredelim.

Sonra Kenan bir kafede klarnetini çıkarıp tam bir salak gibi alıştırma yapmaya başlıyor. Yani kafenin orta yerinde neredeyse hiç klarnet çalamayan bir adam insanları rahatsız ediyor. Öyle olunca kafe sahibi bir garsondan onu uyarmasını istiyor. Garsonumuz Füsun, Kenan’ı uyarıyor ama içine de dert oluyor, mesai bitiminde Kenan’ın masasına oturup özür diliyor, sonra tanışıyorlar, sevgili oluyorlar falan filan. Ve ne Korece ne klarnet hikayenin kalanında önemli bir rol oynuyor.

Kenan ve Füsun’un aşkları öyle havada ki ayrılıkları zerre etkilemiyor bizi. Çünkü onların aşklarını okumadık. Kenan "Füsun çok güzel, Füsun harika, onu çok seviyom"dan başka bir şey demediği için ilişki sahici bir hal alamıyor. Yazarımız Caner Bey, roman kişilerinin kişiliklerini ve aralarındaki ilişkileri göstermekten çok anlatıyor. Offf dedirtecek kadar çok anlatıyor. Caner Bey hiç susmuyor, o ne hissetti bu ne düşündü hepsini detaylıca biliyoruz ama ortada eylem yok. Yarım yamalak inşa edilmiş, klişe ve kof itkilere hareket eden (daha doğrusu duran) bu kişilere inanmıyoruz, onlara yakınlık kurmuyoruz, duygudaşlık hissetmiyoruz.

Herkes bir elem yarışına girmiş, ortalık acı deryasına dönmüş ama okur olarak kirpiğimiz bile titremiyor çünkü bu acılar sahici değil. Aşklar da öyle. Her şey çok yoğunmuş gibi sergileniyor ama o kadar seyrek ki okura geçmiyor.

Zaten tüm bunları bize aktaran dil de çok kötü. Caner Bey çok yaşlı benzetmelerle, antik eğretilemelerle kuruyor dilini. Bazen de düpedüz saçmalıyor:
“Herkesin yaraları vardır. Yaraların herkesi yoktur.” s. 77
“Bastırdığım, bilincimin altına gönderdiğim her duygu, düşünce, hırs, hınç tatil öncesi kapanmayan bavullar gibi ortalığa dökülüp saçılmıştı birden.” s. 99

Kitabın ne kadar kötü olduğunu gösterecek daha onlarca örnek var ama ben yoruldum. Canım da sıkkın.

8 Beğeni

Linn Ullmann’ın kaleminden çıkan Huzursuzlar’a bir inceleme yazdım; kitaba bayıldığım için gılgamış destanı yazmış olabilirim :melting_face:

https://www.instagram.com/p/DLIg5mgsaE0/?igsh=MmwzbzBlbzAyMm9s

6 Beğeni

Tad Williams - Stone of Farewell

Tad Williams’ın Memory, Sorrow and Thorn serisindeki ikinci kitabını da keyifle okudum. Eski bir seri olduğu için fantastik edebiyatta görmediğimiz yeni bir husus içermiyor belki ama hem yazarın yazım tarzını hem de oluşturduğu hikayeyi çok beğendim.

Bu kitapta ilk kitabın kaldığı yerden devam ediyoruz. İlk kitabın ana karakteri Simon isimli karakterdi ve kitabın yaklaşık %80’ini onun gözünden okumuştuk. İkinci kitapta da Simon ana karakter ama ilk kitaptaki kadar baskın değil, bu kitapta birbirinden ayrı yollarda ilerleyen çok sayıda farklı karakter var ve bu farklı karakterlerin gözünden yazılan bölümler daha homojen dağılmış durumda.

Seride iyi ve kötü karakterler çok net bir çizgiyle birbirinden ayrılmış. Kötü karakterler her şeyleriyle tamamen kötüler. İyi karakterler ise kusursuz olmasalar da, kendileri için iyi bir sonuç doğurmayacak olsa bile en onurlu davranış ne ise o şekilde hareket ediyorlar. Bu kısımlar serinin klasik fantastik edibayata daha yakın olduğu kısımlar. Bununla birlikte, klasik fantastik eserlere göre daha karanlık ve sert bir anlatımı olduğunu ve bu açıdan da modern fantastik edebiyatla daha çok benzeştiğini söyleyebilirim.

Yazar çok fazla twist ya da sürpriz kullanmayı tercih etmiyor, bu yüzden beklenmedik bir olayla pek karşılaşmıyoruz kitabı okurken ama nadiren kullanılan twistlerden birine denk geldiğimizde de bu sebeple etkisi daha fazla olabiliyor.

İlk kitabı okuduğumda forumda yine yorum paylaşmıştım ve eski bir seri olduğu için Türkçeye çevrilmesini beklemediğimi belirtmiştim. Yorumu yazdıktan 1 gün sonra İthaki’nin editörü serinin ilk kitabının kapağını hikayesinde paylaşmıştı. Bunun üzerinden 3 ay geçti ama kaçırmadıysam İthaki’den başka bir paylaşım gelmedi, belki yine tetiklerim diyerek totem yapmak istiyorum, bu serinin çevirisi gelmez. :slightly_smiling_face:

16 Beğeni


Hadrian hiç olmadığı kadar güçleniyor fakat bunun sonucu neyi doğuruyor? Seriye biraz daha politik yön katılıyor bu kitapla beraber. Hadrian’ı kendine tehdit görenler bu sefer imparatorluğun kalbinden doğuyor.

Kitabın yarısına kadar politik çekişmeler ve beklemeler vardı ama tabii aksiyonla şenlendirilmiş şekilde. Niye böyle yapıyorsun diye karaktere kızdığım çok yer oldu :rofl: İkinci kitapta gerçekleşen büyük bir olay yüzünden hem fazlaca takipçi kazanırken hem de ona inanmayan çok insan çıkıyor. Gerçekten öyle misin sorusunu pek çok yerde okuyoruz.

Bana göre kitabın en can alıcı noktası %70lik noktasından sonra başlıyor. Oyun kurucuların, bu büyük satranç tahtasının 2 tarafındaki oyuncuların sandığımızdan daha farklı kişiler olduğunu tam anlamıyla görüyor gibiyiz. Hadrian’ın başına ikinci kitapta gelen olayın neden olduğunu ve gelecek olaylara nasıl etki edeceğini okuyoruz. Doğrusu beni aşırı heyecanlandırdı çok değişik yönlere çekiliyor gibi seri :rofl:

“Doğruya ulaşmak için her şey mübahtır” düşüncesi var gibi biraz. Bu yüzden karakter aslında olmak istemediği karaktere bürünüyor gibi ucundan.

Bu kitapla beraber küçük bir göldeyken kendimi denizin ortasında bulmuş gibi oldum. Çok güzeldi ve aşırı heyecan verici. Diğer kitabın çok daha çekişmeli olacağını tahmin ediyorum.

12 Beğeni

Resident Evil Umbrella Conspiracy’yi okudum.

Umbrella Conspiracy ilk oyunun hikayesinin romanlaştırmış hali. Resident Evil 1, Bravo Team’in helikopteri ile iletişimin kesilmesi üzerine, Alpha Team’in helikopterin son görüldüğü yer olan Racoon şehri ormanlarına gitmesi ve burada saldırıya uğrayıp Spencer Malikanesine sığınması ile başlıyordu.

Yazar hikayeyi hem karakterlere hem genel atmosfere dair bir giriş niteliği taşıması için bunun biraz daha öncesine, Racoon City’de yaşanan aydınlatılamamış cinayetlerin brifinginin verildiği RPD binasında başlatıyor. Oyunun hemen hemen tüm önemli anları diyebileceğimiz sekansları ve bulmacaları da görmek beni okurken çok eğlendirdi.

Kendi içinde ufak tefek eksikleri ve tekrara düştüğü yerler olsa da ben genel anlamda gayet beğendim. Okurken öyle fan söğüşlemek için sallapati yazılmış bir iş hissi kesinlikle vermiyor.

8 Beğeni

Resim

Hay bin Yakzan - İbn Sina / İbn Tufeyl

Hay bin Yakzan, asıl metni bugün elimizde bulunmayan Yunanca’dan Arapça’ya çevrilmiş Salaman ve Absal’a dayanıyor. İbn Sina bu eserden esinlenerek Hay b. Yakzan’ı yazmış. İbn Sina’nın eseri daha kısa ve soyut, ayrıca sembolizmlerle bezeli. Dipnotlarla beraber okumak birazcık yordu. İbn Tufeyl’in Hay’ı ise daha uzun. Felsefi bir eser ama daha çok mistik yönü ağır basıyor. Eski çeviri nedeniyle okumayı sıkıcı buldum. Ağır şekilde ilerleyebildim.

Kitap ilk robinsonad roman /adasal roman özelliği taşıyor. Issız bir adaya bebekken bırakılan Hay burada bir ceylan tarafından büyütülür. Gözlemler, deneyler yapar. Bilgiye ulaşır. Issızlığın ortasında düşünür. Düşünerek yaratıcı bilgisine ulaşır. Bununla da yetinmez. İnsan-ı kamil olmaya çalışır.

Kitabı okurken beni düşündüren esas şey dil olmadan düşünmek mümkün olabilir mi bu oldu. Eseri daha sade bir çeviriyle okumak isterdim.

9 Beğeni

Isabel Allende kaleminden çıkan “Violeta” hakkında yazdıklarım :writing_hand:t2:

https://www.instagram.com/p/DLU52TCoyjg/?igsh=MXRnOWtmam1pdTBtcg==

6 Beğeni

:open_book: Barış Uygur - Feriköy Mezarlığı’nda Randevu

Okuru sürükleyen, şaşırtan ve arada hafifçe sarsan bir polisiye kitabı.

Başroldeki Süreyya Sami, eski polis, şimdilerde işsiz. Ne idealist, ne kahraman; hayatın kenarında, dibe vurmuş bir taş gibi. Ama taşın altında bir hikâye gizli. Süreyya, kaybolan bir kadının peşine düşüyor ve biz de onunla birlikte İstanbul’un kenar sokaklarında, insanların karanlık yüzlerinde dolaşmaya başlıyoruz.

Kitap, baştan sona bir solukta okunacak türden; temposu yüksek, dili akıcı ve olaylar arası geçişler dengeli. Derinlik arayan okur için belki yoğun felsefi ya da psikolojik katmanlar sunmuyor. Hayatın sokak aralarından geçen bir kurgu. “Çerezlik” diyebileceğimiz türden bir kitap.

Kitabın dili içten ve abartısız. Herhangi bir süslemeye gerek duymadan akıyor. Olay örgüsü ise beklenmedik hamlelerle örülmüş. Tahmin etmekte zorlandım -becerdiğim söylenemez, özellikle de son kısmını- ve sonuna kadar merak ederek okudum.

5 Beğeni

Manzoni’den “Nişanlılar” ve bu kitap hakkında yazdıklarım:

https://www.instagram.com/p/DLfHI3Goz5u/?igsh=OTg4ZHA3amk4ZTV4

7 Beğeni