Yeryüzü Müzesi - Bilimkurgu Kulübü
İlk defa yerli yazarlardan bilimkurgu hikayeleri okudum. Tanıdık mekanlar, isimler, detaylar görmek güzeldi. Bu eserin meydana gelmesinde emeği geçenleri tebrik ediyorum. Ülkemizde bilimkurgunun gelişimi ve bilinirliği açısından önemli kilometre taşlarından birisi oldu. Arka kapak yazısında Ursula Le Guin cümlelerinin olması da ayrı bir anlam katıyor.
En beğendiğim öykü İlk Temas’tı. Angyra:Geleceğin Ütopyası, Q.I.A.P, Robomorfoz, Selfie, Gaita ve Akıllı Kapı öyküleri de etkileyiciydi.
Kapak da çok hoş, Hamdi Akçay’ın eline sağlık.
Son 2 günde İş Kültür Türkçe klasikler serisinden yayınlanan Mai ve Siyah kitabıyla Fatma Aliye’nin Refet kitabını okudum.
Birkaç söz iş kültür için yazayım. Tüm seriyi toplamaktayım ve okumaktayım iş kültür baskıları sadeleştirilmiş baskılar okunması ve anlaşılmasında sıkıntı olmuyor.
Mai ve Siyah – Halit Ziya Uşaklıgil
“İnsanlar tuhaftır, kötü bir şey yapmakta olduklarını hissedecek olurlarsa, mutlaka vicdanlarını susturacak bir sebep bulurlar.” (Kitaptan)
Mai ve Siyah Uşaklıgil’in ustalık döneminin ilk kitabı olarak kabul ediliyor. Dönemin basın dünyası çevresinde geçen olayların anlatıldığı roman akıcı bir şekilde okunuyor. Kitabın ana karakteri Ahmet Cemil’in üç farklı döneminin anlatıldığı roman da Ahmet Cemil’in mai umutları yaşam da siyah karşılıklar buluyor.
Kitabı okurken Ahmet Cemil’in Vehbi’ye nakşettiği tokatı kendim nakşetmiş kadar içim ferahladı. ![]()
Refet – Fatma Aliye
Galiba Fatma Aliye bilinen ilk kadın romancılarımızdan.
Roman genç bir kadının yoksulluk ve zorluklar içerisinde kendi ayakları üzerinde durma mücadelesini anlatıyor. Bir solukta okuyabileceğiniz okurken yer yer öfkelenip yer yer hüzünleneceğiniz biz hikâye.
Her iki kitabı da henüz okumamış olanlara öneririm…
Ömer’in Çocukluğu Muallim Naci’nin çocukluğunu anlattığı 40 sayfadan oluşan ve akıcı üslubu ile kısa sürede okunan hatıratı.
Öğretici, sorgulayıcı ve akıcı üslubuyla Ömer’in yer yer gülünç yer yer üzüntü verici, kimi yerlerde yetişkinleri eleştiren, okulda falakanın yerini sorgulayan ve eleştiren kitap bir solukta okunuyor.
İngiliz Hasta. Bugün başladım okumaya. Alfa kitaplarının boyutunun küçük olmasına canı sıkılan bir tek ben değilimdir umarım… Boyut küçük olunca, haliyle yazılar da küçücük olmuş…
Alfa’nın kitap boyutunu ben de sevmiyorum. Keşke daha büyük olsa.
Ben de hem kitap boyutlarını hem yazı fonlarını sevmiyorum. Keşke değiştirseler.
Ben de komple Alfa’yı sevmiyorum keşke kapatsalar.
Bazı iyi işleri var yahu. Böyle topyekun gömmemek lazım.
Yok ben seriyi devam ettirmek için yazdım. Alfa iyidir yoksa.
Ciddisin sanıp birkaç link hazırlamıştım ![]()
Ama kitap boyutu ve yazı fontu ile ilgili olarak haklıyız. Keşke düzeltilse
Katılıyorum. Boyutu beni de rahatsız ediyor, özellikle PKD dizisi bu boyutta olmaz diye umuyordum.
Az önce Alfa’nın soru hattına yazdım durumu. Ben de Pkd’nin bir kitabını aldım, ama bu sorundan dolayı diğerlerini almak içimden gelmedi
Bu şekilde bir cevap gelmiş.
En son da yazacağımı başta yazayım bu kitap bilim kurgu değil, daha çok psikolojik ve sosyolojik saptamalarda bulunan bir kurgu.
Kitap 5 ana karakterin çevresinde gelişen olaylarla ilerliyor.
Kendi gerçekliğinde yaşayan psikolojik sorunları olan abi. Onun, her istediğini elde edebilen, insanları yönlendiren, manipüle eden kız kardeşi, şiddete eğilimli ve bunu karısı üzerinde uygulamaktan çekinmeyen yıllık hatırı sayılır bir para kazanan koca, kadının yeni sevgilisi ve Dünyanın birkaç ay sonra yok olacağına inanan bir topluluk…
Bu kitapta bilim kurgu yok ama okurken birçok kez katıldığım psikolojik ve sosyolojik tespitler var. PKD’den sadece bilim kurgu okumak istiyorsanız bu kitaptan uzak durabilirsiniz ama 1950’ler ABD’sine PKD’nin felsefi, psikolojik ve sosyolojik tespitleriyle beslenen bir kurgu okumak isterseniz kitabı tavsiye ederim.
Kitapla ilgisi yok ama;
Önceki mesajlarda kitap boyutlarıyla ilgili yazılanlar olmuş ben kendi adıma Alfa’nın bastığı PKD, Jules Verne, Felsefe v.d kitaplarının tasarımlarını, boyutlarını seviyorum. Ötüken’in Cengiz Aytmatov kitapları da bu boyda, İş Kültür HAY, modern klasikler, Türk klasikleri bu boyuttan çok az da uzun ve geniş, Ayrıntı aynı boy çok küçük birazcık geniş… neyse uzatmayayım cebinde kitap taşıyan, yollarda,toplu taşımalarda, cafe vb yerlerde birilerini beklerken kitap okuyan birisi olarak bu boyutlu kitaplardan ben memnunum…
Fantastik Işık - Terry Pratchett
Bu sefer Disk çok büyük tehlike altındadır. Kıyamet alameti olan kızıl yıldız DiskDünya’ya doğru ilerlemektedir. Geri kalanı kitapta
. Sonu süprizli, eğlence dolu fantastik macera. Ben çok eğlendim yine. DiskDünya sevgim giderek artmakta.
Bu konuda aynen katılıyorum. Bu ve yakın boyutlu kitaplar cebe atıp serviste, otobüste okumak için çok iyi geliyor bana. Kitaplıkta da kötü durmuyor bence.
Her kitabın olmasa da, bazı kitapların cep boy olanları var. Keşke her kitabın öyle olsa. Tabi biz, Kitaplar Jean Christophe Grange’ın kitapları gibi büyük boy olsun demiyoruz. 13.5x21 iyidir bence. Sonuçta herkesin gözü gençler gibi iyi görmüyor 
Kendime verdiğim bir söz vardı. Bu başlıktaki her bir mesajı okumak gibi küçük bir söz. Birkaç gün önce bunu yaptım ve bugün de kontrol ettiğim zaman kaçırdığım 6-7 yorum dışında hepsini okuduğumu gördüm. En beğendiğim yorumlar hem tarzını kendime benzettiğim hem de kısa ama öz eleştirilerini beğendiğim Leingrad’ın yorumları oldu. Ardından detaylı, inceleme tarzı uzun yorumları ve zevklerimizin benzerliğiyle Agape’nin yorumlarını beğendim. frht45’in yorumları da güzel ve detaylıydı. Hatta eleştiri yazarken heyecanlanıp spoiler vermemek için kendini tutmuş gibi duruyordu. Alper ise yine detaylı yorumlarıyla başlıkta beğendiğim yorumlarda, eleştirilerde bulunmuş ki kendisi ne zaman istense kitaplarından görseller paylaşarak üyelere yardımcı olmaya çalışan yapısını buradaki yorumlarında da sürdürmüş. Lik ise çok kısa yazan ama fikrini güzel yansıtan ve muhtemelen zevklerimin uyuştuğunu düşündüğüm bir başka üye. Ayrıca onun görselli yorum formatını bu başlıkta kendime uyarlamaya çalışacağım.
Başlığın amacı kitap olduğu için kitaptan gideyim. Fahreinheit 451’i okudum. Geç okumamın sebebi konusunu biliyor olmamdı. Beklentim büyüktü. İlk defa “abartıldığını düşündüğünüz kitaplar” başlığına yazmak istedim. En kısa şekilde şöyle özetleyebilirim: Güzel amaçlarla yola çıkılmış ancak çok kötü işlenmiş bir kitap.
Hayranları tarafından linç edilme olasılığına rağmen fikrimi söyleyeceğim. Ray Bradbury bunu yazdığında tecrübesiz bir yazarmış izlenimi oluşturuyor. Bir kitaptaki her cümle mi süslü olur… Neredeyse her ama her cümlede benzetme var. Benzetme cümledeki anlamı bozduğu zaman cümle içinde ayrı cümle olarak verilmiş. B ildiğin benzetme cümleleri var cümlelerin içinde. Cümleler bazen o kadar süslü ve ağdalı ki çok akıcı olması gereken bir konu akmıyor. Cümleler yoruyor. Her şeyi benzetmeyle vermiş hatta bazen benzetmeyi başka bir benzetmeyle anlatmış. Benzetmeleri çıkarıp cümleleri olması gerektiğini düşündüğüm gibi biraz daha yalın ve sade yapsak kitap boyutunun yarısına inebilir.
Amaç güzel, Neil Gaiman’ın da dediği gibi umursamakla ilgili bir kitap. Bunun için seçtiği konu ilginç ama bence epey yetersiz hatta bazı yerlerde bana zorlama gibi geldi. Her şeyden önce diyaloglar kafamı karıştırdı. Bazen diyaloglar gerçekçi ve güzel geliyordu bazen de okuduğum en yapay ve yazarın okura nutku diyebileceğim bir şeye dönüşüyordu. Ana karakterin diyalogları güzel olsa da karşısındaki insanların cevapları alakasız. Sanki iki ayrı konuşma yapıyorlarmış gibi ki bu özellikle karısıyla olan diyaloglarında oluyor. Biliyorum karısı beynini böyle şeylere kapatmış, inkarı dibine kadar yaşayan biri bu yüzden ana karakterin söyledikten çok kendi kafasındaki şeylere cevap veriyor ama bu kitap boyunca sürüyor. Sanki ana karakterin diyaloglarını biri yazmış diğer karakterlerin diyaloglarını başka biri yazmış ama birbirlerine ne yazdıklarını söylemeden birleştirmişler gibi. İtfaiye şefi bana çok yapay bir karakter gibi gelmesine rağmen bana güzel bir mesaj verdi:
Kitap okumak bir insanı bilinçli yapmaz veya onu aydınlatmaz. Bu yalnızca insanın içinden gelir.
Fark ettim ki itfaiye şefi ana karakterden daha çok okumuş olmasına rağmen okuduğu azıcık şeylerden etkilenip hayatı değişen ana karakter oldu. Bu gerçeği bana aslında forumlardaki insanlar defalarca öğretmişti daha önceleri ama bir kez daha görmüş oldum. Bradbury’nin amaçladığı bu muydu bilmiyorum lakin bu konuda itfaiye şefini sevdim. Lakin Bradbury’nin karakterlerini nutuk verir tarzda konuşturmasını çok doğrudan buldum. Hikaye değil kitap olduğu için doğrudan verilmesi benim pek hoşuma gitmedi ayrıca karakterlerin gerçekliğini de bir nebze zedelemişti.
Bu kitap Ray Bradbury’e karşı biraz önyargılarım oluşmasına sebep oldu ama diğer kitaplarını da okuyacağım. Bunları yazıldığı dönemi göz önünde bulundurup, Neil Gaiman’ın yazısını okumuş olarak söylüyorum: Benim başarılı bulmadığım ve abartıldığını düşündüğüm bir distopya oldu.
Bu Strugatski kardeşleri anlayamıyorum. Bana göre çok garip yazıyorlar. Bundan önce Kıyamete Bir Milyar Yıl Kala’yı okumuştum. Onda da sürekli bir “Hadi şimdi yükselecek! Hadi şimdi konuya girecek! Hah, işte şimdi burası gelişme burası da sonuç” hâlindeydim. Ve yanlış olmasın ama çok ortada kalmış gibi hatırlıyorum hikayeyi. Aslında yazış stilleri sanki ‘bir olaylar yaşanmış, ben de bunu bir rus barında ateşin karşısında biralarımızı yudumlarken hararetli bir şekilde ama araya yorumlarımı da katmayı ihmal etmeden anlatıyorum’ gibi. (Rus barı yazmam ırkçı olmuşsa özür dilerim :d) Her neyse, nefret etmiyorum iki kitaptan da ama benim için çok farklı. 
Bu kitap içinse, kendileri bile sonsözünde demiş ki “Bu romanın yazılış hikayesi gülünç ve hani denir ya, öğretici hiçbir şey içermiyor.” ve 3 oturuşta yazmışlar. Kitapta da 4 veya 5 bölüm vardı yanlış hatırlamıyorsam. Ama bölümler arasında birkaç yıllık zaman farkları da oluyor ve aslında karakterler değişmese de hep başkasının ağzından girip sanki biz onunla ilgili her şeyi bilmeliymişiz, önceki sayfalarda öğrenmişiz de unutmuşuz gibi hissettirmesini hiiiiç sevmedim. Her bölüm başında 4-5 sayfa “Bu kim ya? Kimle konuşuyor bu? E hani Redrick’e noldu? Ya da, Redrick ne ara spoiler?” diyorum okurken.
Neyse. Tarkovsky’nin Stalker isimli filmi de bu kitabı anlatıyormuş ve dediklerine göre filmin başarısının büyük etkisi olsa da ‘stalker’ sözcüğünün popülerliğini Strugatsky kardeşlere borçluymuşuz. İzlenilsin bakalım.
Edit: Kitabım geldiğinde böyle tırnak izleri gibi izlerle doluydu göreceğiniz üzere ama çok da problem değil benim için diye hiç uğraşmadım.
Edit 2: Yorumunda bahsettiğin için teşekkürler Ishamael ve 1400 yorumu okuyabildiğin için de tebrikleer!






