Sanki kendileri denetleyebilecekmiş gibi o ürettirdikleri ürünü SY-5 diye bir logo üretmişler.
Canan Karatay’a peygamber gibi itimat edilir o sayfalarda. En ufak bir eleştiride hayatın kayar 
En temiz reklamı Prozac yapıyor galiba. Üniversite çağındaki insanlar arasında bir trend. Bir melekmiş gibi anlatıyorlar ilacı.
Bu arada ben sağlıkçıyım, daha grip olan hastalara ilaç kullanmalarına gerek olmadığını öğretemedik. Acil servis serum taktırmak için gelenlerle dolu. Halk dilinde “sarı seron” diye bir şey var, hastalara sorsan her derde deva.
Ben Canan Karatay’ı severim. Sisteme karşı gelen doktorlardan en azından ki bu yüzden bütün camia ona düşman oldu. Ha peygamber gibi itimat edilmesini eleştiriyorsanız evet doğru. Bu insanlığın en büyük sorunu maalesef. Fanatizm…
@ohyespatates Ekşi’ye Ritalin ve Concerta yaz bir de oraları oku facia, gerçi her psikolojik ilacın reklamını çok güzel yapıyorlar internette. İnsan dur lan bir tane atayım diyor kayış kopuyor sonra. (Şu an ben de yapıyorum sanırsam)
):
Canan Karatay’ın tereyağı savunurken diğer doktorlar tarafından yediği linçler baya ağırdı. Ben de severim ama pek uygulayamiyorum dediklerini. Kastettiğim o sayfada Canan K. Kitaplarını kendilerine ufaktan mal etmeye başlayıp işi maddiyata dökmeleriydi. Kitabını almayana sayfa yönetimi hakaret etmeye varan boyutta rencide etmeye başlamışlardı.
Bu ara antibiotikli tavukları ve GDO lu ürünleri savunan doktorlar yine türemeye başladı.
Bu işin sonu yok maalesef. En çok şeye üzülüyorum ama haram diye domuz eti yemeyip her türlü pisliği yiyen insanlara.
Bu konu için çok derin analizler lazım. İnsanlar sadece makarna ve ekmek yiyerek normal hayata devam edebileceklerini sanıyor. Et tuketimi sıfıra yakın malesef (çok pahalı zaten). Et diye sadece hormonlu tavuk, salam ve sosis yiyor. E haliyle b12 eksikliği yüzünden gelişim tamamlanamıyor bazı yönlerden.
Merhaba dostum,LLY serisi biraz gec acilan bir seri senden biraz daha sabirli olmani rica ediyorum sonradan cok seveceksin .ayrica ilk kitabin ortasinda bir yerde cok yaratici bir oldurme sahneside var,kufurlerde cok yaratici 
PKD’nin Vulcan’ın çekicini okudum. Bu arada Dokudünya ve Mathilda’yı da okudum ancak her iki hikayeye de pek dahil olamadım bu nedenle bir şey yazmak istemedim.
Atom savaşının sona ermesiyle yapılan Lizbon anlaşmasıyla 70 ulus bir araya geliyor ve dünya genelinde devletlerin üstünde bir örgüt olan Birlik organizasyonu kuruyorlar. Birlik Dünya genelinde uygulanacak politikaların kararını vermek için süper bir bilgisayar oluşturuyorlar. Süper bir bilgisayar olan Vulcan Birlik aracılığıyla dünyayı yönetiyor. Vulcan’ın dünyayı yönetmesine karşı devrimci bir grup olan şifacılar da Birlik ve Vulcan’a karşı savaşıyorlar.
ve sonra olaylar olaylar…… 
Hikayeyi sevdim, artık günümüzde iyice ayyuka çıkmış olan yapay zeka korkusunun işlendiği hikaye bir yandan da bürokrasinin sorgusuz sualsiz otoriteden gelen direktifleri uygulamasının eleştirisi.Kitap okuduğum en iyi distopyalardan birisi.
Sevmekten kastın okurken keyif almaksa evet alıyorum.Bugün baya ilerledim açıldı.Onun dışında bir hikaye olarak düşünürsek eksileri olmakla beraber okurken keyif alıyorum.Ancak isim farklı olabilirdi.
Karanlık kitaplıktan baya kitap okudum fakat sıfıra yakın sevme oranına sahibim. Dokudünya falan düşünüyordum ertelemeye karar verdim yazdıklarından sonra.
Vulcan’ın Çekici’ni bende beğenmiştim.
Yasa kitabı ve yalanlar kitabı dışında olanları okudum bende . Yasa Kitabı masanın üstünde duruyor yakın bir zaman da okumayı planlıyorum…
Yasa Kitabını da muhtemelen pek sevmeyeceğim
Ama bunlar kötü kitaplar diye anlaşılmasın, ben o hikayeye dahil olamadım Başka bir gün okusaydım muhtemelen iki kitabı da severdim.
Fantastik serilerde ben daha çok kılıç kalkancıyım
büyü sihir kaç kovala pek hoşlanmıyorum. Mathilda içinse Mathilda’nın dünyasına dahil olamadım.
PKD’nin yeni basılmış tüm eserlerini bitirirsen bir gün eğer, en sevdiklerini yazman güzel olurdu. Fikrini merak ediyorum ben daha almadım ve pkd okumadım hala.
Ya bırak, kitapları okumayın okutturmayın dedin şimdi çevirme lafı 
Aynı sıkıntı bende de oldu bi türlü ısınamadım. Kitaplar iyi olabilirde ben keyif alamadıktan sonra pek bir önemi yok 
Yasa ve Yalanlar’ı çok merak ediyorum ona bakabilirim bende.
@Ishamael bana sorarsan Vulcan’ı okuyup yazarı sevip sevmeyeceğini anlayabilirsin. Zaten yazarı okuyacaksan da okuman gereken bir kitabı bence.
Alfa’dan çıkış sırasına göre okuyorum PKD kitaplarını ve yazarım elbette…
Ben pkd seveceğime neredeyse eminim. Ancak şansa atmayıp en güzel kitabından başlamak istiyorum çünkü bir kez beğenmezsem yazarı güzel olsa bile bir önyargı oluşuyor. En sevdiğim seriye sevmeden 10 yıl önce 2 defa başlayıp bırakmıştım. Böyle çok örnek var kaçırdığım güzel yazarlar.
Eklemeyi unuttum bir de maddi sebepler var. Fazla kitap alamıyorum o yüzden alırken iyice bakıyorum.
Psikoloji kitapları ilgimi çeker bende okurum ama muhtemelen İçsel hesaplaşmaların 19 YY temalı olması nedeniyle herhalde içsel hesaplaşmalara ben dahil olamadım ve bir de belki de başka gün okusam daha çok sevebilirdim. Bazı günler benzer hikayeler okuyunca insanda o kitabın etkisi az oluyor.
Yürek Burgusunu sevmiştim. Kısa olması nedeniyle bir solukta okumuştum.
Şuan değil, okuyalı baya oluyor. Hatırladığım kadarıyla Cem Karaca’nın Tamirci Çırağı şarkısıyla bağlantı kurarak tuhaf ve aynı zamanda hayranlık uyandırıcı bir - kendimce- çözümleme yapacağım.
Kitap şöyle:
Elaine Scarry- Kitapla Hayal Etmek
*İlk basım yılı: 1999
*Dilimize çevrilmesi: 2005 (Metis)
*Aldığı ödül (önemliyse) : Truman Capote Yılın Eleştiri Kitabı
Özet olarak, bir kitabın okurdaki hayal gücünü nasıl hareket ettirdiğini ele alıyor. Hatırladığım kadar biraz konusuna girmeliyim. (Okuyanlar yanlışım varsa düzeltirlerse sevinirim.)
Örneğin, Homeros’un eserinde “Mızrağın gölgesi ileriye fırladı,” der. Mızrağın hareketinden ziyade gölgesinin hareketi daha kolay hayal edildiğini savunuyor. Böyle bir cümle hayal mekanizmamızı harekete geçirdiğini savunuyor.
Mesela, Charlotte Bronte’nin elleri kullanması, Tolstoy’un kayma- geri çekme tekniği (ki böyle tanımlayıverdim kendimce) veya Gustave Flaubert’in kumaşları kullanması gibi… Örnek çok “gerçekte hafif olanların” hayal edilirken de hareketlilik katması söz konusu.
Mesela, yolda yürürken bir ışık çakar ve başınızı oraya çevirirsiniz ya oradaki hareketlilikten çekinmişcesine ya da o yöndeki hareketliliği merak etmişcesine, işte öyle çoğu yazar parlak terimini kullanır… Parlak camlar, parlak saçlar, ışıltılı gözleri, ışıltılı miğfer… Görece gölgeden daha hafif “ışık” ele alınıyor falan filan… (PKD çok kullanır…)
Tamirci Çırağına bakalım: Çıkış yılı, 1975
1- Eller
“Elleri ak yumuk yumuk”
2- Kumaş
“Ayağında uzun etek”
3- Saçlar
“Dalga dalga saçları”
“taradım saclarımı”
4-Işık
"Cildi parlak kağıt kaplı "
Sonuç olarak, bu konu uzun uzun üzerinde durulacak bir konu ya da benim hüsnükuruntum… Karar sizin dostlar, bana tuhaf ve hayranlık uyandırıcı geldi…
Cem karacanın hayal mekanizmasını harekete geçirecek tekniklere yer vermesi ve diğer yönden konu olarak gerçekleşmeyen hayalleri ele alması
Cem Karaca’nın ailesinin tiyatrocu olmasının etkisi var mıdır? “Roman” ve “hayal” kelimeleriyle belki de oluşturduğu tekniği ve konuyu ustaca bağlayıp bize göz mü kırpıyor…![]()
Çağların Kahramanı’nı okuyorum… Okumaya çalışıyorum. Son 150 sayfa bir şey kaldı ama ne yazık ki hala dahil olamadım kitaba. Brandon Sanderson okuyor gibi hissedemiyorum. Sanırım sonunu getirmeden başka bir kitaba geçeceğim daha sonra en baştan tekrar alacağım.
İlginç bir yaklaşım en azından " bide böyle bak" diye düşündürüyor insanı…
Diğer yandan Tamirci Çıragının sözleri Cem Karaca’nın değildi galiba
(Ekleme : değil dedim ama Sözler Cem Karaca’ymış)

