Eksik benzetmeler olmuş. Spoiler vermek istemiyorum ama özellikle starklar ile atreidesler’in alakası bile yok. Lekesizlerin buz ve ateşin sarkısinin en güçlü birliği olduğunu daha bilmiyoruz. Her hanedanlı, entrikalı fantastik-bilimkurgu esere a song of ice and fire diyeceksek hapı yuttuk demektir.
Kabus göreceğim bunların sonucunda. 

Vladimir Sorokin - Tipi’yi okuyorum. Yeni bir kitap ve aynı zamanda yazarın Türkçe’ye çevirilen ilk kitabı olma özelliğini taşıyor. Çevirmen, Can Yayınlarından çıkan bir çok Rus Edebiyatı klasiğini çevirmiş olan Ergin Altay.
190 sayfalık kısa bir roman. Bende nerdeyse bitirdim sayılır 10-15 sayfa kaldı fakat beğendiğimi söyleyemem. Konusu çok ilgi çekici geldiği için almıştım ama beklediğimi bulamadım.
Hikaye aslında bilgimiz bir yol hikayesi. Zombi salgını olan bir rus kasabasına yoğun tipi altında aşı götürmeye çalışan bir doktor ve arabacının hikayesini anlatılıyor. Sürekli kar ve tipiyle olan bir mücadele söz konusu. Hikayede yer yer fantastik ve bilimkurgu motifleri de bulunuyor ama bu motifler öyle absürd yerlerde ve şekillerde kullanılmış ki romanın genel atmosferini ve olayların içinde geçtiği evreni bir türlü kafamda oturtamadım. Hikayenin hangi dönemde, hangi zamanda geçtiğine bile kitabın yarısına gelip “[…] İsa öleli 2000 sene olmasına rağmen […]” diye bir cümle ile karşılaşana kadar anlam verememiştim.
Sonuç olarak kitap benim için çok birşey ifade etmedi.
Sürekli kar ve tipi dedin,demek ki tam benlik…Kış mevsimi hastasıyım.12 ay kış olsa keşke
Listeme ekleyeyim hazır inceleme yapılmış madem.Teşekkürler.
Tanrıların Tohumu -H.G. WELLS
- yüzyılın başlarında geçen kitapta fizyoloji profesörü olan Profesör Redwood ve kimyager Bensington’un buluşu olan Herakleophorbia namıdiğer Tanrıların Tohumu’nun canlı yaşamını değiştirmesini okuyoruz. Tanrıların Tohumu canlıların gelişimindeki dönemsel duraksama evresini kaldırarak istikrarlı bir şekilde gelişmesini sağlıyor. Bu gelişmeden ötürü tohum, bulaştığı her canlıyı devleştiriyor. Tohumun ilk 20 yılını okuduğumuz bu kitapta dev sıçanlar, arılar, yabani otlar, insanlar ve dahası var. Dönem dönem köyleri dev sıçanlar basıyor, evleri ısırganotları işgal ediyor, dev insanlar büyüklüğünden ötürü topluma zarar veriyor. İnsanlığın bu zararlara karşı verdiği mücadeleye, siyasete ve yaşama tanık oluyoruz. Daha fazla ayrıntıya girersem eğer spoiler olacağından ötürü kitapla ilgili yorumumu burada sonlandırıyorum, bu güzel kitabı bilimkurgu seven herkese öneriyorum.
H.G. Wells’in yaşadığı çağın ilerisinde olduğunu, asla kalitesinden ödün vermediğini bir kez daha anladım. Hangi kitabı basılırsa gözüm kapalı alır okurum artık. Benim için bilimkurgunun ağababalarından biri. İyi ki yazmış, bize bu eserleri kazandırmış. Huzur içinde yatsın.
Kitaptaki teoriye göre tohumdan önceki ve sonraki canlı gelişimi:
Ray Bradbury - Yakma Zevki
Kitap kısaca, Fahrenheit 451 yazılmadan önce Ray Bradbury’nin yazdığı öncül hikayeleri içeriyor. Açıkçası ben başlamadan ön yargılıydım. Zaten Fahrenheit 451’i de çok çok beğenmemiştim ama hikayelerin şu an için okuduklarım hoşuma gitti. Bazı hikayeler Fahrenheit 451’e çok benzediği için okumamış olanlar için önce Fahrenheit 451’in okunmasını öneririm. Onun dışında çok büyük bir Ray Bradbury hayranı değilseniz okuyabileceğiniz pek çok başka kitap varken zaman ayırmaya değer mi emin değilim. Ben beğendim ama olmazsa olmaz olarak görmüyorum.
John Gribbin - Bilim Tarihi
Kitabı kısaca tanıtmak gerekirse: Bilim Tarihi dünyayı algılayışımızı değiştiren insanların ve onların içerisinde yaşadıkları altüst oluş dönemlerinin büyüleyici öyküsüdür.
Yani kitabın ismine aldanmayın. Bu kitabın ismi ‘‘Bilim İnsanlarının Yaşamları’’ olsa içeriği hakkında daha açıklayıcı olurdu.
Kitap Kopernik döneminde başlıyor. Rönesans öncesindeki insanlara ve buluşlara ise çok az yerde değiniyor. İlk önce bilim insanlarının yaşamı hakkında bilgiler veriliyor, sonra da bilim insanının buluş ve keşiflerine değiniliyor. Klasik dönemde bilimle uğraşan kişiler az olduğundan, bu dönem kişileri hakkında daha fazla bilgi veriliyor. Zaman ilerledikçe ve o dönemde bilimle uğraşan kişi sayısı arttıkça, artık kişiden ziyade keşif ve buluşlara daha çok değiniliyor. Yaşamlar kısmında en çok gördüğüm şey, klasik dönemdeki bilim insanlarının birbiriyle olan bağı. O onun hocası, o onun bilmem nesi, o onu ölmeden ziyaret etti vs. diye bolca şey okumak mümkün.
Dönemler:
Kitabın baştaki “Teşekkürler” kısmında John Gribbin, yazılan sözlerin bilim insanları olmayanların da iyi şekilde anlamasına yardım ettiği için karısına teşekkür ediyordu. Bunu iyi olarak başardığını söyleyemem. Bir sürü farklı farklı insanın hayatı, bir sürü farklı farklı keşif ve buluşları arka arkaya okumak ise çok yorucuydu. O yüzden her bölümde bir, kurgu kitap okuyayım dedim. Buna rağmen yine de yorucu bir deneyimdi. Hele hele jeolojiyle ilgili bölüm insanı bitirecek cinsten. Modern Zamanlara geldiğinizde ise sayısız keşif ve buluşu arka arkaya görüp bunları özümseyebilmek de oldukça zor. Yani bu konularda bilginiz yoksa, o kadar çok şey görüyorsunuz ki, kitap bittiğinde kaç tanesi aklınızda kalır bilemem. (Çok az olacağı kesin.)
Yani kısaca, rönesans döneminden itibaren hem bilim insanlarının yaşamını hem de onların buluş ve keşiflerini öğrenmek ilginizi çekiyorsa ve kurgudışı kitaplar sizi yormuyorsa veya yukarıdaki anlattıklarım sizi zorlamayacaksa keyifle okuyabilirsiniz. Ben zorlansam da yine de okuduğum için mutluyum. Sonuçta hiç bilmediğim yeni insanlarla tanıştım, yanlış bildiğim bazı şeylerin doğrusunu öğrendim. Tabii, keşke Isaac Asimov’un Bilim ve Buluşlar Tarihi adlı kitabını okurken aldığım keyfi bu kitapta da alabilseydim.
Yakın bir zamanda ben de başlamayı planlıyorum bu kitaba ve muhtemelen sizin dediğiniz gibi bölüm aralarında kurgu molaları vererek okuyacağım
Nevernight’ı okuyan var mı?
Yorum alabilirsem sevinirim.
Kitabın konusu ilgimi çekti ancak olumsuz yorumlar kafamı karıştırmış durumda.
Genç-yetişkin romanı olduğunu söyleyenlerle karşılaştım.
Kitabı tavsiye eder misiniz?
Ben bitiremedim… Çok yavaş ilerliyor hikaye ve klişe olaylarla dolu olmasına rağmen karışık bir anlatım var ve epik bir dünya yaratılmak istenirken saçmalanmış. Ben tavsiye etmem.
Teşekkürler, yorumunuz için.
Doğrusu kitabın tanıtımı yapılırken suikastçiler okulu konsepti ve epik fantastik denilince çok ilgimi çekmişti ancak böyle sağlam bir tema olmasına rağmen kitabın gündem olmaması da ben de şüphe uyandırdı mutlaka eksik bir şeyler olmalı diye düşündüm ve şüpheye düştüm.
Zaman çarkı, kral katili güncesi gibi kitapların seviyesinden çok uzak anlaşılan, sanırım almayacağım kitabı.

Başkan Bilimkurgu Serisinden okuduğum ilk kitap Mars’tan Gelen Ölüm olmuştu. Şuan serinin 18. Kitabı olan Süper Kompüter Colossus’u okuyorum. Randa’nın kitabına göre daha oturaklı daha iyi bir eser.
Yazarın tarzı bana Asimov’u animsattı hafiften. Karakterlerin iç dünyası, konuşmalar ve olaylar gayet iyi işlenmiş. Bakalım finali nasıl olacak.
Kitap 165 sayfa. satış sitelerinde olan bilgi yanlış.
Dostoyevski’nin Suç Ve Cezası’nı okudum. Şu an yorumlayamıyorum ama şunu diyeyim:Dostoyevski sen ne büyük bir yazarsın öyle. Ne büyük bir dehasın.
Philip K. Dick - Alfa Ayının Kabileleri
Kitabı yeni bitirdim ve çok sevdim. Başından sonuna kadar sizi içinde tutan ve çok özgün bir kurgu oluşturmuş üstat. Hem alttan alta verdiği mesajlarla dünyada sadece normal insanlara yaşam şansı verilip, akıl hastalarının dışlanmasını anlatırken, bir yandanda mizahi bir dille akıl hastalarının kendilerine ait bir dünyaları olsa neler olurdu onları okuyoruz. Tabi onların kurduğu bu düzenin karşısına da yine dünya ve Amerika çıkıyor.
Yasa Kitabı ve Yalanlar Kitabı (Aleister Crowley) okudum.
Kitabı okurken çok değişik kafalar olduğunu anladım. Biraz internet araştırması ile neden böyle bir kitap yazdığını anladım. Kitap bana ve genel olarak birçok kişiye de hitap edeceğini düşünmüyorum. Pek fazla bir yorum yapamayacağım o yüzden. Kısacası ruh halim aşağıdaki gibidir.
Crowley’in ezoterik saçmalıklarına temel oluşturmak için yazdığı bir kitap. Belki de sadece şöhret için yazmıştır. Felsefi bir kitap diyenler var fakat benim bildiğim felsefe akla ve mantığa dayanır ki bu kitapta pek yok.
Crowley bazı kesimlere ses getirdi fakat bence Türkiye’de mehdiliğini ilan edip vahiy aldığını iddia edenlerin eğitimli hali sadece.
Dune ikinci kitapta noldu ya? Sanki başka bir kitap okuyormuşum gibi niye böyle oldu ): Bir de hemen ensest muhabbeti girdi zaten araya ne yazsam bilemedim.
Güzel değil mi? Ben ikinci kitabı çok beğenmiştim. Biraz geçiş kitabı gibiydi sanırım, öyle aklımda kalmış hafızam iyi değil. Üçüncü kitap da ilk ikiye nazaran bir tık daha az güzel gelmişti bana. Bu siteye de yorum atmıştım sanırım.
Yok, güzelliğinde değil mesela daha sonuna gelmedim zaten. İlk kitabı okurkenki gibi burnumda baharat kokusu, dilimde pas tadı oluşmuyor sorun o. Daha çok iç mekan takılıyorlar, yeni karakterler felan ondan sanırım. Şu Yüz Dansçılarını sevdim ama baya, özellikle Scytale.
Tamam bir de iyi genlerin çiftleşmesini her zaman savunurum da Paul Atreides’e yakışmadı bu olay. Her şeye açığım ama bu olayı içselleştiremem maalesef.



