Strugatskylerin Uzayda Piknik kitabını okudum.
İlginç duygular içerisindeyim. Kardeşlerden okuduğum ilk kitap. Üslubuna alışmak için bundan sonra tekrar okumayı düşünüyorum.
Kitabın konusu çok güzel özetlenmiş: Akraba ve çoluk çocuk bir araya geliyorsunuz, arabalara doluşuyor ve pikniğe gidiyorsunuz. Umduğunuz yeşili bulunca çekiyorsunuz arabanızı sağa, mangalın ve eğlenceli sohbetlerin keyfini sürüyorsunuz. Uzaktan sizi izleyen hayvanların endişeli bakışları aklınıza bile gelmiyor. Neyse, uzunca dinlendikten sonra o alanı terk ediyorsunuz. Bunu gören o çevrenin sahibi hayvanlar, oldukları yerden ürkekçe de olsa başlarını çıkarıyorlar. Şaşkın gözlerle, arkanızda bıraktığınız, sizin için hiçbir değeri olmayan o çöplere bakıyorlar. Hayvanları insanlarla, insanları uzaylılarla değiştirin. İşte Uzayda Piknik.
Uzaylılar, Ziyaret’i gerçekleştiriyor ve geride dünyanın dört bir yanına yayılmış çöplerini bırakıyorlar. Bu çöpler bir araya gelerek Bölgeleri oluşturuyor. Hikayemiz tam da bu anda başlıyor. Bölge’nin çöplerini yani “zamazingolarını” yasadışı yollarla alarak karaborsada satan bir "stalker"in gözünden tanık oluyoruz kurguya. Önceleri laborant olarak çalışan stalkerimiz Redrick Schuhart, daha fazla para kazanmak için bu işe bulaşıyor. Geriye kalanı okumayı size bırakıyorum.
“Zamazingo” sözcüğü ilk anda gözünüze batabilir. Merak etmeyin, okudukça alışıyorsunuz. Bölge’de bulunan bu yüksek yerçekimli alanların, kavurucu sıcaklık çemberlerinin, dokunduğunuz zaman kalp krizi geçirmenize neden olan jeller, durmadan yıldırım düşen yerlerin İngilizce aslı “artifact” tir.
Kitabın birçok yerinde isimler birbirine karışıyor. Redrick’in lakabı bazı yerlerde Red, bazı yerlerde Kızıl oluyor. Bazı yerlerde Dick diye seslendiğimiz adam, karşımıa bir anda Noonan olarak çıkıyor. Karıştırmamak için oldukça dikkatli okumaya çalıştım. Üstüne bir de stalkerlerin takma adları da eklenince hikayede kaybolabiliyorsunuz.
Ziyaret’e üç ana taraftan bakıyoruz: Bilim insanları, bürokrasi ve stalkerler. Hepsinin kendilerine ait motivasyonları var. Stalkerlar kendilerini temsil ettikleri gibi halk tabanının bilinmeze karşı tutumunu da temsil ediyorlar. Bana okunması kolay bir kitap gibi gelmedi bu yüzden.
Ayrıca kitap, Tarkovsky’nin “Stalker” adlı filmine ve S.T.A.L.K.E.R oyun serisine ilham olmuş. Filmin screenplayini bizim kardeşler yazmış. Oyun ise hikayeden ayrı olarak Chernobyl’de geçiyor.
Sizler de okuyasınız diye daha fazla detaya inmek istemiyorum. Kesinlikle pişman olmayacaksınız.
S.T.A.L.K.E.R serisine hakim olduğumdan bu kitabı okumaya karar vermiştim. Sonuna kadar aklımda şu söz yankılandı:
“Get out of here, stalker.”