Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Yüzeysel İnceleme)

Ayakkabıya tekrar kavuşabilmiş miydiniz?

2 Beğeni

Evet, kavuşmuştum ama çok pislenmişti. Sonra da günlerce kurumasını beklemiştim. :sweat_smile:

@Tobizume sanki okumuşum gibi hatırlıyorum ama ne okuduğumu hatırlamıyorum. Mutlaka bakacağım. :slight_smile:

3 Beğeni

Büyülü Şehir - Edith Nesbit (Maya)

Yabancı dildeki çocuk kitaplarının en büyük sorunu bence din güzellemesi yapması. Neredeyse bütün hikâyeler Hristiyanlık öğretisine dönüşmeden edemiyor. Narnia bunun en popüler örneklerinden fakat çeviride çocukların kafası karışmasın diye Hristiyanlık öğretisi Müslümanlık öğretisine dönüştürülmeye çalışıldığından tuhaf bir durum ortaya çıkıyor. Neyse…

Kitap, ablasının himayesinde olan küçük ve öksüz bir erkek çocuğun ablasının evlenmesiyle yön değiştiriyor. Çocuksu hayaller ve dünyalar içinde yaşayan ikilinin hayatı bir anda varlıklı bir adam ve onun kızıyla birleşiyor.

Aslında söylenecek çok fazla şey var. Nuh ve gemisinin çocuğun eşyalarla yaptığı hayali şatoların, şehirlerin canlanması ve bu dünyaya bir anda dahil olmalarıyla fantastik bir boyut kazanıyor. Tam anlamıyla bir çocuk kitabı. 5-9 yaş arası için yazılmış gibi duruyor.

Neredeyse her karakterin kremalı kek kıvamında olduğu, kadın-erkek savaşının inceden inceye verildiği (kızlar güçsüzdür, kurtarılması gerekir; erkekler savaşçıdır, savaşması gerekir), adabımuaşeret kurallarının sürekli dayatıldığı dümdüz bir çocuk kitabı. Yaratıcı bir yanı var fakat kitap ilerledikçe sıkıcı bir döngüye giriyor. Evdeki eşyaları ve oyuncakları kullanarak hepimiz hayali şehirler kurup çocuklukta bir dönem bu dünyalarda yaşamışızdır. Bu açıdan güzel olsa da alt metinde Hristiyanlığın yedi büyük günahını temel alarak belirlenen yedi tane aşılması gereken görev olması da ayrıca kitabın tek bir amaç için yazıldığını belli ediyor.

Vazodan sütunlar, kitaptan duvarlar, oyuncaklardan yaratıklar vs. çok güzel ama işte… Keşke amaç çocuklara tatlı bir hikâye sunmak olsaydı sadece. Çok beğenemedim.

@Oni

11 Beğeni

Max Frisch - Sorular, Sorular, Sorular bitti.

Sorular, ilginç ve güzel bir kitap. İçinde zihin açacak, düşündürecek pek çok konuda sorular barındırıyor. Bu sorular yazarın SORUŞTURMA adını verdiği ana başlıklar altında sıralanıyor. Evlilik, alkol, umut vb. konular ana başlıklar. Yazar bu ana başlıklara ait onlarca soru yöneltiyor ve düşünmenizi sağlamaya çalışıyor. Tekrar, tekrar dönüp okunabilecek bir kitap.

9 Beğeni

Türkçe yazılmış çocuk kitaplarında da bu durum var bence. Hep bir öğreti peşinde oluyor kitap. Edebiyat öğretim içindir bakış açısı hakim sanki yazarlarda. Çocuk kitabı yazarlarının, en azından bazılarının, bu durumu değiştirebilmesini diliyorum.

2 Beğeni

Doğrudur, hiç Türkçe çocuk kitabı okumadım. Birkaç kere denk geldim ama sanki çocuklar akılsız yaratıklarmış gibi yazılmış olanları gördüm. Sonra da hiç ilgilenmedim açıkçası.

1 Beğeni

İşim gereği sürekli okuyorum, arada farklı yerlere gitmeye çalışan yazarlar oluyor. Ancak tamamen edebiyat kaygısıyla çocuk edebiyatı yapılabildiğini görmedim henüz. Belki de bunun olması için çocukların kendileri için kitap yazması gerekiyordur.:sweat_smile:

2 Beğeni

Gerçekten çocuk ruhlu olanlar, çocukların dünyasında yaşayabilenler yazsa daha verimli olabilirdi. Maddi kaygı ve farkındalık işin içine girince istenmeyen sonuçlar ortaya çıkıyor.

3 Beğeni

d25262bf9feb54859c8a4f07b4c22207526cae60_2_375x500

Tüm Panayırların Heyulası - Kolektif (İthaki)

Antoloji, “Ucube” temasıyla Kayıp Rıhtım Öykü Seçkisi formatında hazırlanmış. En azından ben böyle düşündüm. İçerisinde yirmi adet öykü bulunuyor. Bana nedense çok geldi bu sayı, sonlara doğru biraz yorulur oldum. Bunun sebebinin tema ortak olsa da tür bakımından herkesin farklı yaklaşması, her öyküde kalem değişmesi sanırım bir noktadan sonra beni çok yordu.

Ben bütün öykülere değinmeyeceğim. Sadece beni en çok etkileyen öyküden bahsedeceğim. Mehmet Berk Yaltırık’ın “Umacı” adlı öyküsünü gerçekten çok beğendim. Öykü sanki nefes alıyor gibi hissettim. Karakterlerin kişilikleri, betimlemeler, cümlenin yapısı her yönüyle beni etkiledi. O tekinsizlikte, büyüklerimin sesi geçmişten kulaklarıma ulaşıverdi. Mum ışığında anlatılan o eski dehşetengiz hikayeler gibiydi. Kendisini hep okumaya niyetlenip de hiç okuyamayan biri olarak önceliklerimde bir değişiklik yapmalıymışım gibi hissettim.

Beni rahatsız eden bir diğer nokta birinci tekil şahıs anlatımının öykülerin çoğunluğunda tercih edilen anlatım biçimi olmasıydı. Aslında rahatsızlık demek doğru olmayabilir. Şimdi düşününce beni yoran kısım sanırım buydu. Bir anda polisiye bir öyküde ana karakter ben oluyorum, bir sayfa sonra karanlık dehlizlerde boğuluyorum, bir sayfa sonra bilimin labirentlerinde kayboluyorum. Üstelik kısa öykü olduğu için de kendimi karakterle özdeşleştiremeden, kendimden bir parça bulamadan pat diye öykü bitiveriyor. Başıma bir sürü şey geliyor ama hiçbiri benimle uyuşmuyor. İçimde bir şeye dokunmuyor. Birinci tekil şahıs anlatıcılığının daha çok yere, zamana ihtiyacı varmış gibi hissediyorum.

Antolojinin geneline bakacak olursam ben ortalama buldum diyebilirim. Deneysel yönünü biraz fazla bulmakla birlikte çok güzel öyküler de vardı, yazarın ne anlatmak istediğini anlamadığım öyküler de. Yazar gerçekten bir şey anlatmak istiyor muydu, bu da düşünülebilir. Bazı yazarları anlamak için ona aşina olmak gerekir. Belki de bu ıskaladığım noktalardan birisidir.

e79fd982a211320ec72249b0b674657ef377ada2_2_375x500

Conan I - Robert E. Howard (İthaki)

Ne desem bilemiyorum ama Conan için denilebilecek tek şey “Görkemli” olduğudur. Bu kelimeden başka bir kelime tam olarak anlatamaz bana kalırsa.

Çocukluk yıllarından hayal meyal hatırladığım için adam akıllı okumak istedim ama görkemli anlatımı ve öyküsü karşısında gözlerim kamaştı. Bir an gerçekten Malkoçoğlu izliyormuşum gibi hissettim. Conan bir noktada Conan olmaktan çıktı. Kulağımda, eski Türk filmlerindeki o akıllara durgunluk veren müzik eşliğinde kitabı bitirdim. :sweat_smile:

Howard’ın kelimelerle dans etmesi ne kadar etkileyiciyse içeriğin fazlasıyla erkeksi olması o kadar yorucuydu. İkinci kitabı okumam için sanırım biraz zamana ihtiyacım var. Hâlâ kafamın içinde bir savaş meydanı keşmekeşi mevcut.

13 Beğeni

Conan’ın ilk sayfalarından şöyle tadımlık bir kaç sayfa paylaşabilir misiniz? Bkm’den sipariş verdim, kim bilir ne zaman gelir.



Ortam biraz karanlık, kusura bakmayın.

1 Beğeni

Teşekkür ederim. Geçen hafta Gece Kitaplığı baskısını sipariş verdim, umarım bu hafta gelir. Tarih öncesi çağlarda geçen kurgu eserler arıyordum, başka var mı bildiğiniz?

1 Beğeni

İnanın şu an aklıma gelmiyor. Belki diğer arkadaşlar önerebilir.

1 Beğeni

Muhteşem Gatsby - F. Scott Fitzgerald (İş Bankası Modern 63)

İkincisi yüzde elli indirimli kampanyasından hiç faydalanmasam da ilgili satıcı bu şekilde yollamayı tercih edince biraz canım sıkılmış sonra da üşenip temizlememiştim. :sweat_smile:

1920’li yılların hareketli ve görkemli yapısını bir aşk hikayesi üzerinden ilerleyerek Amerikan rüyasının çöküşünü anlatır. Vermek istediği mesaj bakımından ilgi çekici olsa da ben biraz sıkıldım. Bu tarz romantizm üzerine inşa edilen kitaplar bana fazla hitap etmiyor. Kitap bittiğinde bile hiçbir şey hissedemedim.

Filmi en azından biraz daha merak uyandırıcı işlenmişti. Gatsby’nin kimliği daha uzun süre saklı kalıyordu diye anımsıyorum. Kitapta daha başlarda açığa çıkınca da heyecanı da pek kalmadı benim için.

Son sayfalardaki o yalnızlığa olan vurguyu beğendim bir tek. İnsanın nankörlüğü güzel verilmişti.

Fahrenheit 451 - Ray Bradbury (İthaki)

Gözümü kulağımı malum duruma kapayıp okudum sonunda. Kendimi daha fazla düzeltemeyeceğim şeylerle yormak istemedim.

Okuduğum(okumaya çalıştığım) Bradbury kitaplarının arasında tek beğendiğim kitap bu oldu diyebilirim. Kurgusu çok hoşuma gitti. Bazı yerleri tam anlayamadım ama genel hatlarıyla anladığıma inanmak istiyorum. Atmosfer çok güzeldi.

Düşünmeyen, düşünmesine izin verilmeyen, düşünmesinin istenmediği bir toplumun nasıl bir durumda olacağını çok güzel işlemiş. Bu nokta üstünde oturup düşünülebilir, içinde bulunduğumuz durum da teraziye katılabilir bana kalırsa. Düşünme tembeli ve sorgulama yetileri olmayan bir dünya sistemi gerçekten ürkütücü.

11 Beğeni

Biz - Yevgeni Zamyatin (İthaki)

Kitap hakkında bir şeyler demek istiyorum fakat ne desem bir türlü emin olamıyorum. O kadar etkileyici ve güzeldi ki…

Özgürlüğün, doğanın, bireyselliğin, aşkın, düşüncenin kısaca aklınıza gelecek her konuda yozlaşmış bir toplumun “tek devlet” adı altındaki şeffaf tutsaklığı…

Kitap sanki gelecekten bize bas bas bağırıyor. Bu kitabın bir adım ötesi de zaten 1984 bana kalırsa. Düşüncelerin bile takip edildiği, istenmeyen düşüncelerin suç olduğu bir ortamdı 1984.

Velinimet kelimesini ben çok kinayeli buldum. Çok güzel bir gönderme olmuş. Her gün etrafımızda “şeffaf” denilen ama aşılması zor olan, aşmaya kalktığımızda ensemize şaplağı yediğimiz duvarların örülmesiyle sesimizi kaybettiğimiz bir gerçek. Tek devlet, tek millet, tek yürek olan “Biz” dünyası sanki bir adım ötemizde duruyor.

Her şeyi bir kenara bırakıp geçmişten gelen fakat geleceği anlatan bu eserlerin mutlaka okunması lazım. Bazen bu tarz kitaplardan sonra kendimi devasa bir deneyin içindeymiş gibi hissediyorum. Yıllarca süren bir yozlaşmanın içinde günden güne nasıl örselenip azaldığımızı bize çok güzel anlatıyorlar.

Kitaba ayak uydurmak başlarda zor olsa da sonrasında insan elinden bırakamıyor. Tavsiye ederim.

23 Beğeni

Bu kitabın İthaki baskısını gömüyorlardı hep, siz nasıl buldunuz?

Domuz Baba - Terry Pratchett (Delidolu)

Anlatmanın zor, eğlencenin bol olduğu Diskdünya’da bugün Domuz Baba hakkında konuşacağım.

Noel Baba’nın Diskdünya’da Domuz Baba olduğu söylentileri doğrudur ama tüm söylenti bu kadarla sınırlı değildir.

Domuz Baba öldü mü?
Issız Ölüm döndü mü?
Karanlık öcün aldı mı?
İmdi Susan çıldırır…

Büyük inançların kökünü kazımak ve yok etmek isterseniz ne olur? İşler öyle bir karışır ki kendinizi inanmadığınız şeyleri kurtarmaya çalışırken bulabilirsiniz.

Bu kitap çocuk inanışları, masalları, korkuları temel alınarak yazılmış. Tabii Diskdünya motifinde okuyoruz hepsini. Bir de daha önceden aşina olduğumuz bilgisayarın artık tam anlamıyla icat edildiğinden bahsedebiliriz. :sweat_smile: Bu bağlamda ben çok gönderme sezinledim önceki kitaplara. İlk iki kitaba, Ruh Müziği’ne ve Tanrılar kitaplarına oldukça gönderme vardı.

Anlık aforizmalar, parodiler, atıflar, kinayeler… Buraya girersek çıkamayız ama size bir kısmını yazabiliriz:

Diş Perisi, Noel Baba, Paskalya Tavşanı, Jack Frost, Kum Adam(Sandman), Mary Poppins, Arhur C. Clarke, Freud, Dickens, Poe, Star Trek, The X-Files, Dr. Who, Blaise Pascal, Werner Heisenberg, Antropik İlke, Atom Bombası, Birinci Dünya Savaşı, Yunan Mitolojisi, Viking Mitolojisi, Kutsal Kitap, Çocuk Şarkıları, Çocuk Duaları, Alice Harikalar Diyarı’nda, Narnia, Bir Uzay Efsanesi, Bir Noel Şarkısı, Apple, Macintosh, Microsoft, Eliza Programı…

Bunlar okurken araştırdıklarım ve dikkatimi çeken noktalar arkadaşlar. Aklıma gelmeyen ve not almadığım da onlarca şey vardı. Bazı şeyleri ikinci kez yapacağım okumaya ayırıyorum.

Ölüm’ün insanlaşması soğukluğunu yine yumuşatıyor ve adalet onun kemikli parmaklarından Diskdünya’ya dağıtılıyor. Yine çok güzel toplumsal çözümlemeler vardı. İnanç, din, yetişkinlik ve çocukluk, zenginlik ve fakirlik, toplumsal denge, insanın varoluş sancıları vs. Keyifli bir Noel kitabıydı.

@Lorien_archers Bir de İş Bankası baskısını okumayı düşünüyorum. Çok fazla didiklemedim ama sorun hissettiğim yerler oldu. Birkaç kez tekrar ettim sonra da umursamadım.

10 Beğeni

Josiah Bancroft - Senlin Yükseliyor

İlginç bir kitap olduğunu düşünüyorum aslında ama kitapta garip bir problem vardı bence. Çok az sayfada çok dolu bir anlatım varken hikayenin çoğunda ‘‘Hadi artık geç buraları.’’ gibi düşündüm. Kesinlikle merak ediyorsunuz bir şeyleri ama bir türlü neticelenmiyor ve sürekli yan maceralara evriliyor gibi bir hissiyat. Animelerde falan çok olur bu. Bir anda ‘‘filler’’ bölümler girer ve ana hikayeden koparsınız. Bunda durum tam olarak böyle değil ama verdiği hissiyat öyleydi. Anlatım bazen çok detaylı oluyor, güzel anlatılıyor ama içim sıkıla sıkıla okudum. Zaman Çarkı 3. kitapta da bunları yaşamıştım. Hatta itiraf edeyim, hayatımda ilk defa bir kitabı sonlarına doğru bırakıp internetten açıp özetinden okudum ne olduğunu. O kadar içim sıkıldı. Belki benimle alakalıdır, kitap kesinlikle kaliteli. Herkese önerebileceğim bir kitap ama ben sürekli devamını merak etmeme rağmen okurken hem çok yoruldum hem içim sıkıla sıkıla bir hal oldum.

Son 5-6 seneyi düşünürsem beğenmediğim 5 tane kitap falan vardır en fazla. Çok seçici bir okur değilim. Kitapları okurken farklı yaşamlar deneyimliyormuş gibi hisseder keyif alınacak yanlarına odaklanırım. O yüzden genelde beğenecek bir şey bulmama rağmen kitap bence gayet kaliteli bir anlatıma ve hikayeye sahipken maalesef beğenemediğimi söyleyeceğim.

image

Alice Bradley Sheldon (James Tiptree Jr.) - Houston, Houston Duyuyor Musun?

Muhteşem bir kitaptı, çok beğendim. Seride okuduğum en iyi kitaplardan birisiydi. Herkese hitap edecek bir kitap değil ama benim sıklıkla kafa yorduğum şeyleri çok güzel işlemiş. Sosyal bilimkurgu sevenlerin beğeneceğini düşünüyorum.

Vedat Milor - Hesap Lütfen!

Çok keyifli bir söyleşiydi. Bana hiç bu kadar hayata dair şeyler anlatacak, fikirlerimin bu kadar örtüştüğü bir insan olarak gelmiyordu Vedat Milor. Orta ve üst sınıf 18-45 yaşlarında herkese hitap edebilecek çok güzel bir hayat görüşü oluşturmuş bence Vedat Milor. Kendini toplum içinde konumlandırmakta problem yaşayan herkese tavsiye ederim.

16 Beğeni

Gönül Bir Yel Değirmenidir Sevda Öğütür - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Gönül Bir Yel Değirmenidir Sevda Öğütür, kadına doymaz bir çapkın olan Şadan Bey’in hikayesini konu eden bir Gürpınar romanı. Kitabın ana karakteri olan Şadan Bey, akılalmaz derecede çapkın bir karakter. Öyle ki, kitap “Karımı nasıl aldattım ?” sorusuyla vurucu bir başlangıç yapıyor.

Konusu:
Aldatma sanatını hayatının biricik amacı yapmış olan Şadan Bey, küçüklüğünden yetişkinliğine kadar yapmış olduğu iffetsizlikleri kendi ağzından itiraf ederek kitaba giriş yapar. Bey’in yaptığı çapkınlıkların gitgide azması sebebiyle ailesi onu evlendirmeye karar verir. Şadan Bey, kendisinden entelektüel bakımdan bir hayli üstün olan Sabiha ile evlendirilir. Fakat edebiyat ve sanatla uzaktan yakından ilgisi olmayan bu adam, karısının ince ve entelektüel ruhlu sohbetlerine dayanamamaka, bu muhabbetleri dırıltıdan ibaret görmektedir. Karısıyla tek bir ortak yönünün olmadığına yanarak günlerini geçirir. Şadan Bey bir süre sonra karısını hem hizmetçi Serminaz hem de kayınvalidesinin evlatlığı olan Nerves ile aldatır. Şadan Bey için günler, bu üç kadının arasında geçip giderken komşu köşke dönemin ünlü filozoflarından olan yazar Hürrem Bey taşınır. Hürrem Bey, kendisinden yaşça küçük olan Cevher Hanım ile evlidir. Cevher Hanım ise bu evlilikten hiç mutlu değildir. Şadan Bey’in evliliğindeki eşler arasında bulunan entelektüel birikim farkı, Hürrem Bey ve Cevher Hanım arasında da bulunmaktadır. Cevher Hanım da aynı Şadan Bey gibi ne sanatla, ne de felsefe ile ilgilidir. Komşuluk ilişkilerinin getirdiği sorumlulukla bu iki aile misafirliklere başlar. Bu misafirliklerin başlamasıyla kitabın seyri de tahmin edileceği gibi değişir. Şadan Bey, Cevher Hanım’a aşık olur. Sabiha ise bu oturmalarda, entelektüel dengi olan yazar Hürrem Bey’in muhabbetlerini ayıla bayıla dinlemektedir. Şadan Bey, Cevher Hanım’la olan ilişkisini hem üç kadından hem de rakip hemcinslerinden gizleyerek bir ilişki sürdürmeye çalışırken başına kendisinin bile ummadığı birtakım olaylar gelir.

Kadın erkek ilişkilerini ve evlilikte olan aldatılma konusunu olabilecek en absürd ve en eleştirel şekilde ortaya koyan Hüseyin Rahmi Gürpınar, her biri adeta etten kemikten oluşan gerçekçi karakterleri üzerinden dönemin genel toplum ahlakını sorgulatıyor. Tabii bu eleştiriyi yaparken yine her zamanki mizahi dilini de kullanıyor. 8.5/10

“Mazimiz karanlık, halimiz kararsız, istikbalimiz meçhul, hissiyatımız muamma, ahlakımız dermansız… Ortada sağlam kalan hangi hakikatler var? İnsanların içinde bize benzemeyenler varsa el kaldırsın… Hepimiz gülüncüz. İliklerimize kadar gülünç… Birbirimizden ibret almaya kalkışmamız daha gülünç değil midir? Ben neyim ki diğer insan olan benden ibret alıyorum…”

7 Beğeni

İşkencecinin Gölgesi - Gene Wolfe

Aslında bitireli çok uzun zaman oldu ama bir türlü yeltenip yorum yazamadım. Çok çok beğendim. Yazım dili muhteşemdi, çeviride anlatım ne kadar kaybolmuştur bilemeyeceğim ama okurken edebi anlatım çok keyif verdi. Hikayesi var mı, ileri kitaplarda olacak mı, bilmiyorum. Atmosfer ve anlatımın inanılmaz güzelliği ile kapılıp gittim kitaba diyebilirim ama. Sonlarına doğru birazcık sıkılmadım değil ama yine de bayıldığımı söyleyebilirim. Herkese hitap edeceğini düşünmüyorum.

Nietzsche Ağladığında - Irvin Yalom

Bu kitabı içeriği ve niteliği açısından zaten biliyordum ama düşünsel sistemim ve genel olarak ‘‘benliğim’’ bir şekilde hazır olmadığı için asla başlamıyordum. Bir süre önce elime alıp kısa sürede bitirdim. Bazı kitaplar için çok daha uygun bir zamanda okusaydınız alacağınız hazzın ne kadar büyük olacağını farkına varıp çok beğendiğiniz kitabı biraz buruk bir şekilde kapatırsınız. Bazı kitaplarda bunu yaşadığım için biliyorum bunu. Bu kitabı ise sanırım olabilecek en uygun ‘‘halim’’ ile okudum. Benim için müthiş bir şans, müthiş bir okuma deneyimi oldu bu. Herkese, özellikle psikoloji/klinik psikolojiye ilgi duyan herkese, rahatlıkla önerebileceğim bir kitap.

Freud’dan Lacan’a Psikanaliz - Saffet Murat Tura

Üstte bahsettiğim kitaptan önce okumaya başladım. Biraz çapraz okuma şeklinde ilerlediğimi söyleyebilirim. Üstteki kitaptan aldığım hazza kesinlikle katkısı olduğunu düşünüyorum. Yavaş yavaş ilgi duyduğum alana dair okumalara başladım ve bu benim giriş kitaplarımdan birisi. Saffet Murat Tura ile başlamış olmak iyi oldu, gayet memnunum gidişattan. Özellikle başları çok güzel bir tartışma sunuyor ve herkesçe kolaylıkla okunabilir. Sonradan biraz ağırlaşıyor ama uyarayım. Yine de psikanalize dair en hafif, en bütünlüklü giriş kitaplarından birisi sanırım.

15 Beğeni