Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Yüzeysel İnceleme)

Bu başlığı; okuduğumuz ve detaylı incelemeye değer görmediğimiz veya uzunca yazmaya üşendiğimiz ancak yine de kitap hakkındaki kısa izlenimlerimizi paylaşacağımız bir yer olsun diye açtım.

Detaylı iceleme için: Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Benim paylaşmak istediğim kitap Elric - Ruh Hırsızı. Kitap kılıç ve büyü türünün iyi bir temsilcisi, dili yalın ve okuması zevkli. Karakter yaratımı “canlı” olmasa da kendisinden sonraki serileri etkilemesi açısından gerçekten çok başarılı. Özellikle Elric karakterinin Drizzt, Geralt -belki Anomander Rake- gibi karakterlere; Melnibone halkının ise Valheru ve Targaryen’lere olan benzerliği çok ilgimi çekti.

Düzeltme: “veya uzunca yazmaya üşendiğimiz” eklendi.

7 Beğeni

Öyle demeyelim de uzun uzadıya anlatmaya mecalimizin olmadığı kitaplar diyelim :smile:

Mesela:
Gece Yarısı Kütüphanesi - Matt Haig
images (1)

Müthiş hızlı okunan eğlenceli bir kitap ama kişisel gelişim kitabı gibi. Yazılmış değil de “yapılmış” gibi. Hayal edilmiş değil de “hesaplanmış” gibi. Bir formül kitap, bir çocuk kitabı gibi.

(İş bu yazıda 4 kez “gibi” denmiştir.)

(5 oldu.)

14 Beğeni

Sizden görüp gaza gelip dinlemeye başladım. Tam olarak ben de böyle düşünüyorum. :slight_smile:

1 Beğeni

Bu kitabı ne zaman düşünsem yorulurum. Kendi hayatıma uyarılyorum ve uzun zamandır pişman olduğum bir karar yok ama hani şöyle de olabilirdi dediğim anlar için düşünüyorum. Sonra aklıma sonrasında yaşayacağım 50 tane problem, aksiyon, macera, dram, kaos, stres vs. geliyor ve yoruluyorum. Bu yüzden de hiç değiştirmeyi düşünmem hayatımı. Bir kere kitabın sunduğu formül bozuk. Her şey sanki bizim elimizdeymiş de bizim kararlarımız belirleyiciymiş gibi bir hava var. Hayat faktörü ve dolaylı müdahaleler çok sığ kalmış. Evet, mesaj güzel de bir yerden sonra sıkıyor. Sonu belli, başı belli.

5 Beğeni

Vampirle Görüşme - Anne Rice

Yorum: Beklentilerimin üstündeydi ve genel olarak beğendim, yine de okurken yeterince tatmin olmadım.

Ana Konu: Bir insanın vampir olduktan sonra yaşantısı, iyiyi kötüyü ve var oluşunu sorgulaması.

Kötü Yorum: Kitabın alt metni derin değil, yazar bunu telafi etmek için melankoli temelli duyguları okuyucuya hissettirmek istemiş ancak bu da hikayenin tekdüzeliğiyle birleşince pek etkili olmamış.

Puan: 6/10

Vampirli bir şey okumak isteyenlere tavsiye ederim.

8 Beğeni

Yetenekliler Dünyası - Philip K. Dick (Alfa)

Anlaşılan görsel başlıkta istenmiyoruz. İki kelam etmeden de duramıyoruz. O zaman şuraya bir el atayım.

Editörlük başlarda iyiydi, idare ediyordu ama sonlarda tamamen hüsran. Artık kabullendim Alfa’yı. Kendilerini vasat sınıfına koyarak kendimi yormuyorum. Sadece bu konuda hassas olanlar için belirtmek istedim.

İlk iki toplu öykü daha iyiydi. Bu da iyi ama ötekiler daha çok hoşuma gitmişti. Akıcı bir okunuşu var. Dick’in her şeyi sanki evvelden beri öyleymiş gibi anlatması çok hoşuma gidiyor. Diğer yandan dünyanın sonu ve savaş hakkındaki geleceğe dair olan tahminlerini ben gerçekçi buluyorum. Teolojik açıdan yaklaştığı öyküleri de bir o kadar dikkat çekici. Özellikle toplu öykülerini dizi yapsalar BlackMirror’dan daha efsane bir yapım olurdu. Bence dizi olarak çok güzel bir yapım olabilir, özellikle de şu yaşadığımız çağda oldukça tutacağını düşünüyorum. Post- apokaliptik diğer bir değişle kıyamet sonrası dünya tarzını sevenler için toplu öykülerı ayrıca öneririm.

Dick’in anlatım dilini aslında çok vasat diye nitelendirebilirim başka bir durumda fakat bu yüzeysel, süssüz, düz, sıradan anlatımında akıp giden gerçekçi bir durum var. Hayatın sıradanlığı, kendisini tekrar edişi ve yaşam döngüsünün sıkıcılığını çok güzel ifade ediyor bu anlatım. Bana kalırsa bu tarz, öykülerdeki sürrealist durumu olağanlaştırıyor. Kendinizi bir anda farklı türde yaşamlara temas eden bir dünyada senelerdir yaşıyormuş gibi hissediyorsunuz. Sanırım en başarılı bulduğum ve takdir ettiğim yanı bu Dick’in.

Bence detaylı bir inceleme olmadı ama bazı şeylere uyum sağlama konusunda doğuştan gelen bir sorun yaşıyorum. Detay ve yüzeysellik de bence göreceli bir durum. Çok da şey yapmamak lazım.

20 Beğeni

25 Ağustos 1983 ve Diğer Öyküler - Jorge Luis Borges (KırmızıKedi)

Babil Kitaplığı ile Kitap Kulübü aracılığıyla tanışmıştım. “Kaçan Ayna” kitabını okuyunca diziye merak salmış kısa sürede tüm kitapları almıştım. Sonrasında “Lady Anne Susuyor” kitabıyla Saki’yi tanımış ve piyasadaki tüm eserlerini toplamıştım. Bir süre ara verdikten sonra “Kardinal Napellus” kitabıyla Gustav Meyrink’e selam verip “Son Şenliklerin Davetlisi” ile seriyi bir kenara bıraktım. Bir zaman sonra diziye geri döndüğümde “Binbir Gece Masalları” ile hüsrana uğrayıp rotamı YKY Delta serisine çevirdikten sonra bugün tekrar bu diziye geri döndüm.

Bunları neden yazdım? Yazdım çünkü bir dizinin insanı nereden nereye götürüp önündeki seçenekleri nasıl çeşitlendirdiğini belirtmek istedim. Dizi kısa kitaplardan oluşması bakımından okunuşu kolay ve öykü derlemesi olduğundan da yakanıza yapışmıyor. Her sayfa ayrı bir macera her kitap ayrı bir yazar.

Dizinin ilk kitabında dört öykü ve Borges söyleşisi yer alıyor. Öyküler mükemmel değiller fakat söyleşide o kadar çok isim geçiyor ki bazılarıyla çoktan tanışmış olsak da gözden kaçırdığımız veya ertelediğiniz isimlere denk geliyoruz. Yine bizi başka yazarlarla tanıştıran bir kitap olup çıkıyor. Dediğim gibi mükemmel değil, soluksuz okunacak bir eser değil bana göre ama Borges’in farklı tarzını da tanımış oluyoruz. Ben ortalama bir kitap olduğunu düşünüyorum.

Ek parantez; Binbir Gece Masalları kitabında bir atlama mevcut. Başka bir masalı okurken bir sayfa sonra bambaşka bir masala geçiş yapıyor. Çeviri de pek iyi değil ne yazık ki. Bu da tutarsızlık yaratıyor. Doğru dürüst okumak için ben Delta serisini tercih ederek kitaplığıma ekledim fakat henüz okuyamadım. İmkanı olan varsa farklı yazarlarla tanışmak açısından ben diziyi bir kez daha öneriyorum.

16 Beğeni

5 adet gönderi şu konuya taşındı: Rıhtım Kamarası

Dizinin tüm kitaplarını okudum. Gerçekten çok güzel bir seçki olmuş. Hem bir sürü yazar, hem de bir sürü dünya tanıyorsunuz. Ben de herkese tavsiye ediyorum. Mutlaka göz atın.

4 Beğeni

Sevimsiz Öyküler - Léon Bloy(KırmızıKedi)

Kitabın hitap ettiği kitle tam olarak şöyle:

İnsanlardan nefret eden, kiminle karşılaşsa ondan koşulsuz tiksinen, kendinisini dünyanın merkezine koyarak geriye kalan herkesi büyük bir haz duyarak aşağılayan ve bu davranışı ile övünerek kendi egosunu şişiren, toplumsal sorumluluklar hissetmeyen, duygusal bir yaklaşımı olmayan, herkesin çirkin karaktere sahip olduğunu düşünen, hayatı etrafındaki herkes için işkenceye dönüştüren, bazen bunun farkında olsa da bazen farkında olmayan, kibirli vb. kişiler için kitap harika.

Orijinal mi derseniz evet, yazıldığı zamanı düşünürseniz gerçekten yürek isteyen söylemler ve ithamlar fakat şu günlere geldiğimizde gün ortası dedektiflik programları ve akşam haberleri kıvamında bir kitap. Çok duyarlı ve midesi hassas bir insansanız okumanızı tavsiye etmem.

Gerçekten her öykü çok sevimsizdi. Öyküleri kendi içinde değerlendirmek bir yana yazarın dünyaya olan duruşunu her kelimede hissediyorsunuz. Bu kadar nefret ve kibir bir noktadan sonra sıkıcı oldu benim için.

15 Beğeni


İzlanda Balıkçısı. Hikaye 1880 lerde geçiyor. İzlanda, Bretagne ve İngiltere üçgeninin inanılmaz atmosferi. Deniz, tuz, fırtınalar, balıkçılar… ve bu harika ama zorlu iklimde yaşamaya çalışan insanların içinde, eskiye özgü inceliklere sahip bir aşk hikayesi. Deniz edebiyatını sevenler için birebir.

14 Beğeni

Lanetli Otel - Wilkie Collins (İthaki)

Wilkie Collins övüldüğünü çok okudum. Aklımın bir köşesinde olan bir isimdi.

Döneminin anlatım tarzını yansıtan bir eser bana göre. Günümüzde oldukça sıradanlaşmış entrikalarla süslenmiş cinayet anlatısı. Yine de anlatım dilinde bazı ayırt edici yönler vardı fakat özünde bu tarzı sevmeyen kimseler için sıkıcı gelecektir. Benim için karanlık kitaplık biraz nostalji serisi olduğundan çok sorun olmuyor. Cinayet ve belirsizlik kısmını bir kenara koyarsak ben “kötü niyetli kimselerin gün sonunda hep kendilerini perişan etmeleri” olgusunu sevdim.

Biraz polisiye, biraz paranormal olaylar, biraz entrika, dram, aşk, ihanet vs. sevenler için keyifli bir okuma olabilir. Bazı noktalarda sıkıldığımı söyleyebilirim. Bu da genelde 19. yy eserlerinde anlatımdan kaynaklı gereksiz uzatılan cümleler ve dönemin resmiyet dili ile alakalı bir darlanma.

Kitabın genelinde bazı karakterlerin altının çok boş olduğunu düşünüyorum. Karakter gelişimleri üzerinde durmak yerine yazar daha çok vereceği mesaja ve olayın kendisine odaklanmış gibi hissettim. Beklentilere göre okuma yapan birisiyseniz tavsiyem beklenti oluşturmamanız.

15 Beğeni

İngiliz ve Amerikan Edebiyatında Kısa Öykünün Büyük Ustaları - Kolektif (İş Bankası) / Derleyen: Celâl Üster

Kitabı okuduktan sonra yorumlara baktığımda biraz şaşaladım açıkçası. İlginç yorumlar…

Kitap adı oldukça iddialı ama öyküler ne yazık ki bu vaadi gerçekleştiremiyor.(?) Mutlaka ki seçkide yer alan isimler bugün önemli bir yere sahip yazarlar fakat burada okuyucunun yanılgısı, yer alan öykülerin söz konusu yazarların en popüler öyküleri olacağı yönündeki kişinin kendi yarattığı beklentiden başka bir şey değil. Okuyucu kendi bacağına öncelikle bu beklentisiyle sıkıyor.

Bugün “klasik” adı altında topladığımız yazarlar hayatlarının belli bir döneminde ortaya koydukları bir veya daha fazla eserle; kendisinden önce gelen kimi yazarlar, eleştirmenler ve akademisyenlerce döneminde veya döneminden çok sonraları didik didik edilmiş, eleştirilmiş, haklarında sayfalarca makaleler yazılarak diğer eserlerinden daha öne çıkan “o” eseriyle yıldızı parlamış ve edebiyat dünyasında kendisine köklü bir yer edinmiştir. Tekrar tekrar her cümlesinde, öyküsünde, denemesinde çoktan ölüp gitmiş bir yazardan kendisini ispat etmesini beklemek niye?

Seçki, Celâl Üster’in beğendiği öyküleri içeriyor. Bunu yaparken de İngiliz ve Amerikan edebiyatında kendisini ispat eden yazarlara yer vermiş. Tabii bazı isimlerin ülkemizde hak ettiği değeri görmemesi başka bir konu. Bu yüzden de adı sanı duyulmamış diye yerden yere vurmadan önce hem kendi bilgi birikimimizi hem de ülkenin popüler akımdaki tutumunu biraz düşünmek gerekiyor diye düşünüyorum ben. Binlerce yazarın hepsini duymamız, okumamız, incelememiz imkansız. İlgi alanlarımıza göre okuma yapan bizler pek nadir kendi ilgi alanlarımızın dışına çıkıyoruz. Seçkideki bazı isimler korku, gerilim türünde daha çok eser veren kişiler ve belki de zinhar okumayacağımız bir türde daha çok eser verdikleri için aslında gerilim türünün mihenk taşlarından birisine “adı sanı duyulmamış” muamelesi yapmak gülünç değil de nedir? Kendi cehaletimizin sorumlusunu seçkiye yüklemenin bizim bilgisizliğimize nasıl bir katkısı olabilir?

Seçilen öykülere değinecek olursam ben Celâl Üster’in farklı bir yaklaşımla seçim yaptığını düşünüyorum. Her yerde onlarca kez gözümüze sokulan öyküler yerine daha arka planda kalan öyküleri tercih etmiş. Buna rağmen bazı öykülere çeşitli derlemelerin içinde rastlamıştım. Genel olarak öyküleri çok beğendim diyemem. Birkaç tanesi dışında (Irwing, Hawthorne, Poe, Hearn, Woolf) aman aman beğendiğim bir öykü olmadı. Bazıları çok sıradan bir olayın anlatımıydı. Aşırı sıkıldığım “Ne okuyorum, bu yazar ne anlatıyor?” ve en sonunda da “Ben bunu neden okudum, yazar bunu hangi amaçla anlatmış?” gibi bir türlü elle tutulur bir noktaya varamadığım çok öykü vardı. Bir noktayı çok büyük ıskaladığımı düşünüyorum bu öykülerde. Zamanla belki yazarların daha fazla eserini okudukça bu ıskaladığım noktaları görebilirim. Bazıları da düpedüz sıkıcı geldi. Bana gerçekten hitap etmeyen, yüreğimde veya aklımda hiçbir yere dokunmayan öykülerdi. Kendimi bu noktada hâlâ terazide tutuyorum.

Dönemini yansıtan eserler olduğunu söyleyebilirim. Sevdiğiniz yazarların kenarda köşede kalmış öykülerine de bakmak için yanıp tutuşuyorsanız tavsiye edebilirim. (Bazıları pek kenarda kalmış öyküler olmasa da daha az tercih edilenler diyelim)

Genel olarak ortalama bir seçki bana göre. İsterdim ki öykülerin ilgili yazarın hangi döneminde yazıldığı da belirtilsin. İlk dönem eserleri mi yoksa ustalık eserleri arasında mı yer alıyor bilmek isterdim. Belki o şekilde daha doğru bir değerlendirme yapabilirdim. En azından tarih bilgisi verilebilirdi bana kalırsa.

12 Beğeni

Palto - Nikolay Gogol (Can)

İnsanın kısa bir anlığına dikkatini başka konulara çeken mini kitapları sevdiğim için Kısa Klasikler dizisini toplamaya başlamıştım. İyi de yapmışım. Arada derede, yolda izde hem yük olmuyor hem de bir nefeste okunabiliyorlar.

İnsanlık olarak çok fazla duyarsızlaştığımızı düşünüyorum. Bu yüzden bu uzun öyküyü okuyunca pek bir şey hissetmeyecek bir sürü kişi olabilir. Ben çok etkileyici buldum. Yıllarca ötekileşmiş birisi olarak yaşayan, elde olanla idare etmeye ve bununla mutlu olmaya alışmış bir bünyenin kendi sıradanlığından çıktığı anda yaşadıkları bence çok fazla şey anlatıyor. Hayatının herhangi bir evresinde bu tarz bir yoklukla sınanmayan kimse için dramatize edilmiş, fazla abartı bir eser gibi gelebilir.

Bana kalırsa toplumumuzdaki bazı kitlelerin hayata yaklaşım biçimini çok güzel anlatıyor. Yeni olandan korkmak, sahip olamamak, kuşaklar arasındaki varlık-yokluk bakış açısını anlamak için de güzel bir eser. Biraz tabii geniş yaklaşmak gerekebilir. Zor elde edilen ve yenilik getiren şeylerin bir anda yitirilmesi insanda beklenmedik etkilere sebep olabiliyor.

Diğer açıdan kamu kuruluşlarını ele alması bakımından da dikkat çekici bir öyküydü.

16 Beğeni

Bu dizinin sıralı listesi var mı forumda?

1 Beğeni

Burada tam liste mevcut. :slight_smile:

1 Beğeni

Halid Ziya Uşaklıgil - Mai ve Siyah bitti.

Üç beş aydır kütüphanede bekliyordu. Sırası geldi, okudum.

Kitap batılı tekniklerle yazılmış ilk modern yerli romanımız. Roman ana karakterimiz Ahmet Cemil’ in etrafında şekilleniyor ve bu karakter üzerinden edebiyat ve yayıncılık hayatı ve bu hayatta var olmaya, yükselmeye çalışanlar anlatılıyor. Ahmet Cemil üzerinden hayaller ve gerçekler anlatılıyor.

Bana göre romanın öne çıkan özelliği betimlemeleri. Betimlemeler aslında çok güzel olmalarına rağmen kimi yerlerde insanı sıkabiliyor. Bunun sebebiyse tasvirlerin adeta şiirsel olması sanki. Cümleleri kesip alt alta yazsanız şiir olacakmış gibi fakat güzel tasvirler. :slight_smile:

Bunların dışında Ahmet Cemil’ in hüzünlü hikayesini okuyor ve üzülüyorsunuz, kendinizden bir şeyler buluyorsunuz hayaller ve gerçekler bağlamında.

Sıkılmadan okudum diyebilirim ama daha sade betimlemeler olsaydı daha da akıcı olurdu. :slight_smile:

11 Beğeni

Bunun bir de radyo tiyatrosu vardı, ordan dinlemiştim ben de Akakiy Akakiyeviç’in öyküsünü. Çok üzücüydü gerçekten, sonu daha da üzücüydü. Dinlerken babam gelmişti aklıma. O da devlet memuruydu. 80’lerde bir ara tek bir pantolonu olduğunu, hafta sonu annem onu yıkayıp kurutana kadar dışarı çıkamadığını söylerdi. Hatta hatırlarım 90 lı yıllarda ucuz bir kumaş bulup kendine takım elbise dikmişti. Baya bi sıkıntı çekmişti bizi okutmak için. O yüzden bu eserin radyo tiyotrosu beni de çok üzmüştü.
Rusya ile nedense bazı açılardan benzer yazgılara sahip olmuşuz. Edebiyatlarına da yansımış çileleri doğal olarak. O yüzden artık okuyamıyorum Rus edebiyatını.

6 Beğeni

Hüzünlü bir hikâye gerçekten. Eski günlerin kıt kanaat geçim derdi insanım boğazına diziliyor bir anda. Şimdiki zamanla kıyaslama yapıldığında gerçekten bolluk içinde yaşıyoruz. Yamana yamana epriyen kıyafetleri hâlâ hatırlıyorum. Ne kadar zor zamanlardı ve her sahip olunulan şey çok kıymetliydi. Çok değişik duygular uyandırıyor insanda. Yaşam öyle hızlı genişleyip zenginleşti, teknoloji o kadar çok ilerledi ki bazen geçmiş gerçekten yaşandı mı, öyle bir çağ var mıydı diye insan inanamıyor. Ben geçmişin o hüzünlü izlerini, anılarını seviyorum. Bazen insana ağır da gelse yine de zor zamanları hatırlayarak biraz silkelenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Bu hikâye bana bir anımı hatırlattığı için de ayrıca etkiledi. Çocukken hayatımda ilk kez yeni bir ayakkabı alınmıştı. Giymeden önce günlerce ayakkabıyla uyumuştum. Bir türlü kıyamıyordum ama en sonunda annem giydirmişti. Ürkek ürkek yürüyorken bir anda ayağım mazgaldan içeri girdi pıt diye. Aşırı zayıf, çelimsiz bir çocuktum. Ellerim, dizlerim, bileklerim ha kırıldı ha kırılacak gibiydi. Eskiden o mazgallar da kocamandı sanki ya da ben çok ufak olduğumdan kocaman geliyorlardı bilemiyorum. Panikle tabi ayağımı çekmemle ayakkabı pat dedi düştü. Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Kalbim çok kırılmıştı. Mazgalın dibinde oturup ağlamaya başlamıştım. Mahalledeki komşular beni görüp de anneme haber vermişti. Ne yaptılarsa ayrılmadım oradan. Herkes seferber oldu. En sonunda belediyeden gelip açmışlardı. Onca saat orada oturup ağlamıştım. İçime oturan anlardan birisiydi. Öykü beni bir anda o güne ve o yürek acısına götürdü. Uzunca bir süre korkmuşumdur o mazgallardan.

7 Beğeni

Palto’nun üzerine İnsancıklar’ı da okumanızı tavsiye ederim. Dostoyevski, İnsancıklar kitabını yazarken Palto’dan çok etkileniyor. Palto’da anlatılan memur ve amir tiplemesine karşılık cevap niteliğinde kendi memur ve amir tiplemelerini yaratıyor.

5 Beğeni