Pek çok kişinin, pek çok hikaye fikri vardır ve bunların kimileri çok güzeldir. Ancak çoğu zaman, bu düşüncelerin yazıya aktarılması asıl uğraştır. İnsan bunu pek hesaplamıyor. İlk yazmaya başladığımda, ben de değerini yeteri kadar fark edememiştim.
Psikolojik ve gizem türlerini ben de severim. Burada sunulan fikir, bu türlere yabancı ve özellikle genç birisine farklı görünebilir. Ancak yıllardır bu türle ilgilenen bir kitle -ki buradaki hedef kitle- için, açıkçası özel bir şey değil. Kendisine yabancılaşmış, duygusal buhranda olan ve cinayet işlemeye başlamış birisi (özellikle bir genç) oldukça fazla işlenmiş bir konu. Bu yüzden, fikrin nasıl işleneceği daha da önemli. Konu nasıl ele alınıyor? Hikaye akışı doğal hissettiriyor mu? Karakterler, özellikle baş karakter nasıl birisi, gerçek bir insan gibi hissettiriyor mu? Kullanılan dil nasıl? Yazındaki “Show, don’t tell / Göster, söyleme,” durumu yeterince düzgün halledilmiş mi? Gizem hakkında yeterince ipucu bırakılmış mı? Gizem gerçekten düzgün bir şekilde çözülüyor mu? Bütün bunlar ve dahası oldukça önemli. Bunların hiç birisini bilmiyoruz, hatta nasıl bir dil kullanıldığını gösterecek bir metin bile yok. Bu sebepler dolayısıyla, yorum yapılamaz.
Çok büyük etkisi olacak bir roman yazacağım diye beklentiye girmek de, diğerlerinin de dediği gibi, oldukça gerçek dışı bir durum. İnsanı sadece yazmaktan soğutur. Yazmak, insanın kendisini geliştirdiği bir süreçtir. Çok büyük yazarların bile oldukça küçük bir kısmı, kendilerine has ve usta olarak addedilmelerine neden olan üslup ile kurguya, ilk kitaplarında ulaşmıştır. Yazmak, insanın sürekli öz eleştiri yapmasını gerektiriyor. Tabii, hevesini yok etmeden.
Bütün bunları yazıyorum çünkü bir edebiyat sitesinde yazılarımı yayınlamaya başladığımda, çok fazla eleştiri almıştım ama bir çoğu oldukça değerli çıktı. Kendimi geliştirmeme oldukça yardımcı oldular. Şu ana kadar bize sunulanlar karşısında diyebileceğim tek somut, olumlu nokta, imla kurallarının düzgün kullanılmış olması Tabii, hikaye hakkında da sadece bunu diyebilirim demiyorum, çünkü elimizde bilgi yok.
Düzenleme: Sadece felsefi sorular olduğu ve bir felsefe olmadığı söylenmiş. Hangi felsefi sorular veya ikilemler -spoiler olmadığı kadarıyla- ele alınıyor? Ayrıca, felsefi sorular, felsefi bir içerik olmadan sorulamaz. Mesela, hayatın anlamı nedir sorusu, bu sorunun arka planı boş bırakılarak işlenemez. Sihirli Annem’de hayatın anlamının sorgulandığını düşünün; yersiz ve yetersiz olur. Diyeceğim o ki, bir cevap verilmek zorunda değil fakat felsefi sorular için, hikaye yeterince bir zemin sağlıyor mu?
Düzenleme 2: Bir kişi, duygularını kaybederse, onu duygularını geri almak için ne motive edecek? Zorunlu olarak bir paradokstur demiyorum çünkü pek çok farklı şekilde yanıtlanabilir bu soru. Demek istediğim farklı, bir örnek vereyim; psikopatlarda empati, üzüntü ve bazı başka duygular yoktur. Bu, canavar oldukları anlamına gelmiyor. Farklı beyin yapısına sahip kişiler ve medyanın dediklerinin aksine, bir çoğu suçlu değil. Buna rağmen, bahsi geçen duyguları kalıcı olarak hissetmek isteyen bir tane bile psikopata rastlamadım. Bu genci duygularını kovalamaya ne itiyor? En başta, duyguları, onu, kendisini öldürecek bir seviyeye getirmiş birisi, onlardan kurtulmuş olmaktan rahatlamaz mı?