Jose Saramago - Körlük Kitabı Okuma Etkinliği

Benim Körlük yorumum;

Kitabın türü falan doğrusu ilgilendirmiyor beni, çünkü anlatmak istediklerini anladıktan ve bunları içselleştirdikten sonra diğer birçok şeyin pek bir önemi yok benim gözümde.

Bilinmeyen bir ülkede yaşanıyor olaylar ve insanları sadece görünüşleriyle çıkarabildiğimiz bir eser Körlük. Burada ilk önce kıyamet, felaket veya büyük bir sorun yaşanmıyor. Herkes konfor alanında ahlaklı, mutlu ve itaatkâr yaşarken aniden bir adamın trafiğin ortasında kör olmasıyla başlıyor her şey. İşte felaket bu oluyor artık. Birbiri ardına kör olma haberleri geliyor.

İnsanların adım adım kaosa sürüklenmesini okumuş oluyoruz böylece. Hükümetin ve ordunun yaşananlar karşısındaki tutumuna şaşıramadım bile; acımasızlar, bilinçsizler ve halkı önemsemiyorlar kesinlikle. İnsanları uzun zamandır kullanılmayan eski binalara zorla götürerek karantinaya alıyorlar, duyurular yapılıyor falan derken aslında bir süre sonra körlerin kaderine terk edildiğine şahit oluyoruz.
Açlık, her türlü temizlikten yoksunluk, duygusal krizler, düşüncelerin çıkmazında kaybolmak, yalnızlık ve son olarak da AHLAKSIZLIK. Özellikle kadınların maruz kaldığı olaylar silsilesinin vahşi boyutunu okumak epey zordu.

Bunun gibi yaşanması imkânsız şeyler insanların başına geldiğinde genelde çoğu ailesini, çevresini, yakınını umursamaz. Bencilce bir yaşama savaşı, hırsı insanın benliğini ele geçirir. Artık bildiğimiz hayat yok çünkü, yani hayatta kalma duygusu diğer her şeye baskın gelerek aklımızı ve kalbimizi ele geçirir. Yazarın bunları başarılı bir şekilde anlattığını düşünüyorum. Her yaştan bireyi kitabına koyması ve o çaresizliği hissettirmesi mükemmel olmuş.

Göz doktorunun ilginç bir şekilde kör olmayan karısı sayesinde o dehşetin içinden biraz olsun başımı kaldırıp nefes alabildim. “Doktorun karısı” diye bildiğimiz bu kadın kitap boyunca en sevdiğim karakter oldu. Yalnız iki yerde ondan başka bir hareket beklerken tam tersi tavır sergilmesine ayar oldum. Mesela ahlaksızlar koğuşunun liderini elinde makası olduğu halde hemen öldürmemesi… keşke o kadar beklemeseydi. Sonra kocasının başka bir kadının yatağına gitmesine sessizce müsade etmesi…
Ama yazar burada konfor alanından çıkan insanların hayvanlarda bile olmayan vahşi yanını gerçekçi bir şekilde yansıttığı için yaşanan gelişmeleri kanıksayıp okumaya devam ettim. Karantinadan kurtulup özgür olduklarında aslında özgürlüğün bu olmadığını, kör olmadan önce de kör olduğumuzu, fiziksel körlüğün ahlak körlüğüne nasıl dönüştüğünü okumak beni sıkmadı, neler olacabileceğini tahmin etsem bile heyecanlandım. Üslubu çok akıcı, seçtiği dil basit. Aslında konu da çok basit. Yaşanan körlük sadece bir süs. O süsün arkasında çirkin bir canavar saklanmış bizi bekliyor: İnsanların, durumlar değiştiği zamanda hayvanlardan bile nasıl korkunç olabileceği gerçeğiyle yüzleşmek.

Kör olmak karanlığa hapsolmaktır fakat eserde ki körlük beyazın içinde kaybolmak gibi, kara bakarken insanın gözü kamaşır, onun gibi. Ama bu göz kamaşması hiç geçmezse işte bu çok kötü. Kitapta “beyaz felaket, süt denizi” diye adlandırılmış bu salgın. İsabet olmuş.

“Körlük” salgınının insan vücudunda yarattığı fizyolojik değişikliklerden, bulaşma yollarından, vb durumlardan bahsedilmemesi aslında kitabın ana temasının salgın değil de çok daha derinde yatan bir şeyin olduğunu apaçık gösteriyor zaten.
Yazarın sürekli kitaba dahil olmasından belli. Sanki okuru tutup sarsıyor ve işte insan doğasının acımasız gerçeği bunlar diyor. Ve çok hoşuma gitti böyle yapması.

Noktalama işaretlerini yazarın kendi tarzında kullanması ya da kullanmaması beni yormadı. Akış hiç kopmadı ben de, başladığım gibi bitirdim. Saramago’nun daha birçok kitabını da okumak istiyorum.
Puanım 9/10, bir puan kırdım. Nedeni ise keşke biraz daha detaylı olsaymış, uzun bir okuma yolculuğu yaşamak isterdim bu kitapla. Herkese tavsiye ederim.

5 Beğeni