III. Bölüm | Dede | SON
Heyecanlı adımlar ile dedesinin evine koşan Göktuğ, iki koca çınarın altında hamak gibi serili dedesinin evini görmüştü.
Göktuğ’un dert ve sıkıntılardan taşlaşmış yüreği, dedesinin döküntü ama huzuru somutlaştıran yuvasına baktıkça alevleniyor, harlanıyor kapıya doğru yaklaştıkça o taşlar erimeye başlıyordu.
‘’-Dede! Dede!’’
-Ooo, Göklerin tuğu gelmiş, hoş gelmiş. Bende bütün gün bu yakışıklı için odun kestim. Benim yuvamda üşümek neymiş bugün sana gösteririm!
Diyerek Göktuğ’a gülümsedikten sonra, yaşlı omuzundan içi odun dolu koca çuvalı indirip kollarını açtı. Göktuğ ise genç ama yorgun omuzlarından okul çantasını atıp dedesinin cenneti sakladığı kollarının arasına doğru koştu ve sarıldı.
Dede, torun sarılıp hasret giderdikten sonra uzaktan bakıldığında kulübeyi andıran küçük ama sevimli evlerine girmiş, sobayı tutuşturmaya başlamışlardı. Soba şimdiden yanmalıydı, çünkü onları bütün bir gece masallar alemi bekliyordu…
-Eee, anlat bakalım küçük adam günün nasıl geçti?
-Bilmiyorum dede, hep aynı şeyleri tekrarlıyor gibiyim. Kimse benimle ilgilenmiyor, evet belki ben kimse benimle ilgilensin istemiyorum ama…
Dede, Göktuğ’un sözünü kesmişti. Hem meraklı bir şekilde hem de ona öğüt vermek isteyerek devam etti;
-Birilerinin seninle ilgilenmesinin ne önemi var ki evlat? Kötü, hastalıklı, düşüncesiz ve yalanlarla dolu insanlardan ilgi bekliyorsun! İyi insanlar her zaman birbirlerini bulurlar, sen sadece beklemelisin evlat. Hiçbir zaman endişeye kapılmamalısın. Çünkü dışarda senin gibi kaybolmuş birileri daha var.
Bu sırada Göktuğ’un gözleri sobanın alevine takılmıştı. Dedesi durumu fark edip torununun aklından ne geçtiğini anlamış olacak ki heyecanlı bir şekilde Göktuğ’u yokladı:
-Saatte epey geç olmuş, yoksa masal vaktimiz mi geldi?
-Bir an için hiç sormayacağını düşünmüştüm dede.
-Öyleyse çaylarımızı koyayım. Alpagu beklemekten hiç hoşlanmaz.
Gecenin soğuğu ile savaşan minik kulübe içerde ki
Dede-Torun sevgisi ile daha da ısınmış ve içerdeki saf sevgi, gecenin soğuğuna karşı galip gelmişti. Çaylar konmuş, küçük tahta taburelere oturulmuş ve Dede sobanın karşısında masalın girizgahını vermişti.
* * *
‘’Güneş, şafaktan bozkırı selamlarken Aşina obası Ötüken’e yaklaşmıştı. Aparlar ile yapılan savaşı kazanan Aşina obası Bumin kağan önderliğinde Ötüken Yış’a yurt kurmaya gidiyordu.
-Ne kırıştı ama! Belki ölürsün diye ümit etmiştim Alpagu.
-Apar kırmalarına öleceğimi düşünmen beni üzdüğü kadar gökleri güldürmüştür andam.
İki anda bir süre şakalaşıp gülüştükten sonra Burkay düşüncelere dalmıştı. Gözleri sanki gökte bir şey arar gibi bakıyor her haliyle canı sıkkın gözüküyordu. Alpagu durumu anlamış fakat sadece susmakla yetinebilmişti, Burkay’ın canını sıkan şeyi biliyordu. Aparlar ile yapılan savaşta Aşina obası çok kayıplar vermiş, her aileden en az bir kişiyi göklere teslim etmişti. Burkay hem abi hem de ata yası çekiyordu.
-Bumin Kağan! Bumin Kağan! Ötüken Yış Gözüktü!
Bu ses ile birlikte Aşina obasının kurt başlı tuğu havaya kaldırılmıştı. Köbürge* ve kopuzlar çalınmış, Türklerin Ötüken hasreti bitmişti. Aşinalılar yeni doğmuş bir bebeği kucaklar gibi Ötüken’i kucaklamış, yurt edinmişti. Artık Aşina obası değil, Göktürkler vardı!
Tam yedi gün yedi gece kutlamalar yapılmış toylar düzenlenmişti, Göktürkler Ötüken hasretini gideriyordu. Alpagu ise kağan otağ’nın* önünde ki kutlamaları seyrediyor, bir yandan da andası Burkay ile konuşuyordu.
-Hala konuşamadın değil mi Alpagu?
-Atası Bozan beğ, beni Umay’a uygun bulmaz diye korkuyorum.
-Delirme anda! Senin kadar yiğit çeriyi bulacak değil ya! Şadlardan* birine mi verecek sanki kızını(?)
1*: Köbürge – Türklere özgü çalgı. Davul, boru.
2*: Otağ – Süslü Hakan Çadırı.
3*: Şad – Göktürkler ’de Kağan ailesinde olanlara verilen unvan.
Tam bu sırada Altamış ve Yüreğir her zaman ki gibi kavga ederek yürüyorlardı.
-Sen şaşırmışsın! Ayı ile güreşilir mi hiç?
-Ne yapsaydım Altamış? Korkup kaçsa mıydım senin gibi!
-Ben korkak değilim Yüreğir!
-Korkaksın!
-Bir daha bana korkak dersen!
Alpagu ve Burkay sesleri duyunca çocukluk arkadaşlarının yine kavga ettiklerini anlamışlar ve gülüşmeye başlamışlardı. Onlar durmadan kavga ederler bir ortak noktaya varamazlar ve en sonunda Yüreğir’in “üzerine atlarım!” deyişinden sonra Altamış susardı. Altamış susmakta haklı idi, Yüreğir’in koca cüssesi birkaç Altamış’ı bile paramparça etmeye yeterdi.
Burkay kahkahasını kesmeden seslendi.
-Yine ne diyor bu koca adam?
-Avlanırken karşısına ayı çıkmış, bu da ayıya güreş teklif etmiş(?)
-Ne yapsaydım! Tam dengime göreydi, ayrıca ortaya ödül de koymuştuk.
Alpagu, Yüreğir’in masum deliliğine alışmış olduğundan bu cümleler çok hoşuna gidiyordu ve susmasın diye soru sormaya devam etti.
-Peki ya ödül neydi?
Yüreğir elinde ki eti ve kımız çamçağını* yere bıraktı koluyla ağzını sildi ve gayet doğal bir şekilde cevap verdi.
-Eğer o kazansaydı börkümü* ona verecektim
-Peki sen kazandığında o sana ne verdi?
Yüreğir cevap vermeden az önce yere bıraktığı ete baktı…
Herkes hayretler içinde Yüreğir’e döndü.
-Ayıyı yedin mi?
-Çıldırmayın be! Sadece benim için geyik avladı o kadar.
1*: Çamçak – ağaçtan yapılmış tas biçiminde su kabı.
2*: Börk – hayvan postundan yapılmış başlık.
Hep beraber gülüşüp eğlenmeye ve kımız içmeye devam ettiler. Alpagu’nun aklında ise Umay vardı…
* * *
Göktuğ’un gözleri artık kısılmış, rüyalar aleminde dedesinin masalını görmeye başlamıştı…
-Eee, demek bugün buraya kadar dayanabildin göklerin tuğu.
Dede, Göktuğ’u sobanın yanında ki yer yatağına yatırmış ve üstünü örtmüştü. Kendisi de hemen yanına kıvrılmış ve uykuya dalmıştı.