Kayıp Bir Masal - İlk 3 Bölüm

Hepinize tekrardan merhabalar arkadaşlar. Çıkış tarihi 2021 diye umduğum romanımı bugün forumumuz da sizlerle paylaşacağım. Romanımın konusunu “Yeni bir yazar, Yeni bir roman. "Kayıp bir masal"” bu linkten okuyabilirsiniz. Bugün (24.05.2019) saat 19:00’da ilk bölümünü sizlerle bu konu altında paylaşacağım. :slight_smile:

Saat 19:00’da görüşmek üzere

Şimdiden okumayı bekleyecek, okuyacak veya eleştirecek tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Paylaşılacak Bölümler:
I.Bölüm | Bunalım (24.05.2019) (19:00)
II.Bölüm | Masal (25.05.2019) (19:00)
III.Bölüm | Dede (26.05.2019) (19:00)

4 Beğeni

Bekliyoruz hadi bakalım

1 Beğeni

Bekliyoruz kardeş. İçeriklere bakılırsa çok güzel bir eser bizi bekliyo

2 Beğeni

Merhaba. Çıkış tarihi 2021 derken bir yayıneviyle mi anlaştınız acaba? Eğer romanın bitiş tarihini kastediyorsanız, bitmemiş bir romanı paylaşmak doğru değil diye düşünüyorum.

Forumda yenisiniz gördüğüm kadarıyla. Size öncelikle kısa öyküler paylaşmanızı öneririm, çünkü insanın hiç tanımadığı ve yazım tarzını bilmediği birini okumak istemesi çok zor oluyor genelde. Kendinizi bir-iki öyküyle tanıtıp birkaç yorum aldıktan sonra daha uzun metinleri paylaşmanız sizin için daha garanti olurdu, tabi amacınız eleştiri alıp kendinizi geliştirmekse.

Bu arada üstte yorum yapan kişiler sanırım sizin arkadaşınız, çünkü üye oldukları gibi size yorum yazmışlar. Bu da biraz olumsuz bir izlenim bıraktı bende.

Beni tanımadığınız için yanlış anlayabilirsiniz, bu yüzden bunları iyi niyetle yazdığımı bilmenizi isterim. Burada yazdıkları merakla beklenen isimler var, hepsi Seçki ya da Kurgu İskelesi yolundan kısa öykülerle geçip küçük de olsa bir okur kitlesi edinmiş insanlar. Belki siz de bu yoldan daha sağlam adımlarla gitmeyi tercih edersiniz diye belirttim bunları.

3 Beğeni

İyi önerileriniz için teşekkür ederim fakat arkadaş mevzusuna gelecek olursak, sizde taktir edersiniz ki ben foruma içerik üretme amacı gütmüyorum. Sadece bu foruma ait olacak, diğer insanlara yasaklanacak bir roman da yazmıyorum. Kendi çevrem veyahut instagram üzerinden kitap için iletişim kurduğum insanlara da buradan okutmaya ve kitabımla tanıştırmaya çalışıyorum. Eğer ki amacım foruma içerik üretmek olsaydı önerileriniz gerçekten çok işime yarardı. Kaldı ki arkadaşlarımın üye olup yorum atması nasıl olumsuz bir etki yaratıyor onu anlayamadım. Forumda yeni bir üyeniz var? Belki bu siteyi duymamış hayatında hiç görmemiş bir kaç kişi burada diğer üyelerin paylaşımları ile buluşacak?
O yorumların olumsuz bir izlenim bırakması için benim bir kar amacı gütmem gerekiyor. Kaldı ki bu siteyi arkadaşlarımla ve yeni insanlarla kitabımı tanıştırma amacı gütmem olumsuz bir izlenim bıraktıracak bir şey değil. Buraya 6 kişi yorum attığı zaman ben bu siteden para mı kazanacağım? veyahut kitabımı merak eden arkadaşlarım gelip burada yorum atıp yazdığımı okuyup beğendiğinde bütün forum birleşip plaket mi vereceksiniz? Bilemiyorum yazdıklarınız da ne kadar samimiydiniz ama bence sizin bu eleştiriniz, benim arkadaşlarımın beğenip kitabımı buradan okumayı tercih etmesinden daha fazla olumsuz izlenim bırakıyor.

Yine de bu konuşmayı yapmamış farz eder isek; kitabın konusu, açıklanmaya pek müsait olmadığı için yazım tarzımı, kitapta ki paradoksun nasıl işlendiğini gösterme amacıyla sadece kitabın 14 sayfasını paylaşacağım.

2 Beğeni

Eğer amacınız arkadaşlarınızın okumasıysa romanınızı direkt onlara atabilirdiniz. Burada paylaşıyorsanız buradaki insanların okumasını istiyorsunuz demektir. Arkadaşlarınızın bu alana yorum yapmak için girmesi, forumun diğer üyelerine “Bakın, bu kitap güzel, çünkü ben merak ediyorum, siz de okumalısınız” mesajı veriyor takdir edersiniz ki. Bu da hiç samimi değil.

5 Beğeni

Pekala görüşünüze saygı duyuyorum. Yorumlarınızda samimi olduğunuzu düşünerek yeniden teşekkür ediyorum. Samimiyetsiz bulduğunuz yorumlar için özür dilerim, okumaya vakit ayırırsanız eğer yine eleştirilerinizi bekliyor olacağım. İyi günler diliyorum.

3 Beğeni

Kayıp Bir Masal ( bilinmeyen kelimeleri, postun en alt kısmında okuyabilirsiniz.)

I. Bölüm | Bunalım

Rüzgarların uğultularıyla geldiği anlaşılan bir sonbahar.
Arabaların içinde ki insanlardan, göklere kadar uzanan bıkkınlık, üzüntü, fesatlık ve mutsuzluk.
Gürleyen gök; pamuk tarlası bulutların, kaybolup. Kömür dumanlı; kara bulutların, geldiğini haber veriyor.

‘’Arkalara doğru ilerleyelim ablacığım.’’ Tam da bu ses ile irkildim, bir anda dedemin o güzel masalından uyanmam ve artık otobüste iken bu masalı düşlememem gerektiğini fark etmiştim.

‘’Eee, Bugün de bu kadarlık yeter.’’

Göktuğ her gün yaptığı gibi, dedesinden sonra ki tek dostu olan günlüğünü yazmış, dedesinin sadece ona anlattığı masalı düşleyerek uykuya dalmıştı.

Ertesi gün…

-Yeter be! Bir sabahta huzurlu uyanayım şu evde be. Bıktım sizden!

-Sen ne biçim bir erkeksin! Sana yiyecek ekmeğimiz bile kalmadı diyorum, azıcık kalıbının adamı ol da çalış para getir şu eve!

Göktuğ’un bugün ki alarmı, dün olduğu gibi anne ve babasının bağırışlarıydı. Sanki insanoğlunun sağı ve solunda bulunan, iyilik-kötülük melekleri gibi durmadan didişirler sonuca varamazlardı.

Anne babasının didişmelerini dinleyerek karnını doyuran Göktuğ. Çantasını, henüz 16 yaşında yorgun düşmüş omuzlarıyla sırtladıktan sonra evin kapısını açıp bu kasvetli tımarhaneden uzaklaşmak, kendini okula atmak istedi.

-Sen yine mi geç kaldın okula! Sana diyorum küçük adam dinlemiyor musun sen beni?

Evin kapısını babasının suratına, selden önce ki ilk gök gürültüsü kadar sert bir şekilde çarpan Göktuğ, otobüs durağının yolunu almıştı bile.

Kapının kapanmasından sonra Selim, kavgalardan yorulmuş, hastalıklardan bitap düşmüş karısına dönerek sert bakışı ve kaba üslubu ile;

-Hep o ihtiyarın saçma sapan masalı yüzünden bu hale geldi çocuk! Yıllardır iki cümleyi bir araya getiremeyen beyefendi(!) şimdi suratımıza kapı kapatır oldu! Masal da Masal, Masal da Masal! Görüşmeyecek o ihtiyar ile, adamın daha kendine hayrı yok, bizim sünepenin de aklını çeliyor.

Günler geçtikçe şiddetini artıran sonbaharın kasvetli rüzgarları, bozkırın ortasında ki Ata kurganına* ev sahipliği yapan Ankara’yı soğutmuş, ayazı ile bütün kalpleri buz kestirmişti.

Göktuğ ise her gün ıklım tıklım olan otobüsünden inmiş, Ankara ayazının keskin soğuğunu, otobüste kaçırdığı her andan intikam alırcasına içine çekmişti. Ürkek adımlarla okuluna doğru yürüyor, koca ağaçların, dökülen narin saç tellerine basmaya çekiniyordu. Kafasında ki tek düşünce ise bugün onunla yine kimsenin konuşmayacağı, belki kimsenin geç kaldığını bile fark etmeyeceğiydi.

Artık bakımsızlıktan harabe olmuş okuluna girerken, dedesinin masalında olmayı düşlüyor, okul çıkışında ‘’nasıl olsa dedeme gideceğim!’’ avuntusuyla kendini geçiştiriyordu.

Sınıfının kapısını çalarken tam da o anda zil çalmıştı, bekledi. Öğretmeni ve onun geldiğini umursamamış arkadaşlarının, sınıftan çıkmasının ardından o da şimdi sınıfa girmiş sırasına oturmuştu.

Geçen her saat, her dakika, her saniye Göktuğ’un daha da içine kapanmasına sebep oluyordu.

Ailesi, okul hayatı, parasızlık ve sosyal hayatında onu kimsenin insan yerine koymaması Göktuğ’a kendi kendini avutabilmeyi öğretmiş, kendini geçiştirecek tek şeyin dedesinin masalı olduğuna karar vermişti.

Kafasını sıraya koymuş bunları düşünürken; yavaş yavaş gözleri kısıldı, kolları gevşedi, kirpikleri birbirine sarıldı ve dedesinin masalını düşlemeye başladı…

1*: Kurgan – eski Türklerde mezar

1 Beğeni

Merhaba, ilk bölümü okudum. Aşağıda, yazdıklarınızdan alıntılarla değerlendirmemi bulabilirsiniz.

Romanların ilk cümleleri önemlidir. Bu nedenle ilk cümle için diğer cümlelere gösterilen özenden biraz daha fazla özen gösterilmesini gerektiğini düşünürüm. Gerek okurun dikkatini çekme açısından gerek de ifade ediliş açısından özel bir cümle olması lazım ki bir sonraki cümleyi, paragrafı, sayfayı okumayı isteyelim. Bunu sağlamanın, yani girişi parlatmanın pek çok yolu vardır. Bu bazen, ilk cümlenin kuvveti ve merak uyandırıcılığı ile sağlanabilir. Dönüşüm’ü hatırlayalım:

Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.

Cümlenin sonuna kadar sürprizini saklamayı başaran, son derece duru ve etkileyici bir cümle.

Bazen ilk cümleyi destekleyen cümleler ile kuvvetli bir giriş yapılabilir. Örneğin Anna Karenina’nın girişine bakalım:

Mutlu aileler birbirlerine benzerler. Her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.

Son derece yalın, romanda ne anlatacağını okura açık eden ama yine okuru merakta bırakan bir başlangıç.

Kimi zaman ise betimleme başlayarak, hikayenin geçeceği mekanı, zamanı okura tanıtmak yolu seçilebilir. Örneğin İnce Memed’ten alıntılayalım:

Toros dağlarının etekleri ta Akdenizden başlar. Kıyıları döven ak köpüklerden sonra doruklara doğru yavaş yavaş yükselir. Akdenizin üstünde daima, top top ak bulutlar salınır. Kıyılar dümdüz, cilalanmış gibi düz killi topraklardır. Killi toprak et gibidir. Bu kıyılar saatlarca içe kadar deniz kokar, tuz kokar. Tuz keskindir. Düz, killi, sürülmüş topraklardan sonra Çukurovanın bükleri başlar. Örülmüşcesine sık çalılar, kamışlar, böğürtlenler, yaban asmaları, sazlarla kaplı, koyu yeşil, ucu bucağı belirsiz alanlardır bunlar. Karanlık bir ormandan daha yabani, daha karanlık!

Örnekler ve girişler çeşitlendirilebilir. Elbette bir yazarın bunlara uyması gibi bir zorunluluğu da yoktur. Kalıpların dışında kalmak, yeni tarzlar denemek, deneyler yapmak da isteyebilir. Bunları deneyebilir. Ama sonuçta değerlendirilmeye ilk cümleden başlanacaktır. Bu nedenle sizin ilk cümlenize bakalım. Ne yazık ki özenle üzerinden geçilmiş bir ilk cümle gibi durmuyor; ne anlatmak istediği muallakta, hatta cümle bitmemiş gibi. Üzerinde çalışılsa, çok daha iyi ifade edilebilecek izlenimini uyandırıyor. Üstelik devam eden paragraf da kesik kesik ilerlediğinden bir giriş paragrafı hissiyatı uyandırmıyor.

Öncelikle ‘‘içinde ki’’ değil, ‘‘içindeki’’ olarak yazılması gerekirdi. Bıkkınlık, üzüntü, mutsuzluk gibi ifadeler birbirini tamamlarken fesatlık onlardan ayrı kalıyor.

Sanırım bu tek bir cümle olacak. ‘‘Kaybolup.’’ kelimesinden sonra nokta gelmemesi lazım. Buraya aktarılırken karışmış olabilir, zaman zaman böyle durumlarla karşılaşıyoruz.

Özensiz bir cümle. Bunun sebebi cümlenin çok uzun olması. Cümleyi ikiye bölüp yeniden yazabilirsiniz. Bu haliyle oldukça göze batıyor. Zaman çekimleri hatalı. ‘‘İrkildim’’, ‘‘uyanmam’’ ve ‘‘etmiştim’’ fiilleri sizin çekimlediğiniz halleriyle birlikte kullanmaya uygun değil.

‘‘Sonraki’’ olarak yazılması gerekir. Ayrıca bu noktaya kadar toplamda yedi cümle okumuş olmamıza rağmen dört farklı kurgu parçacığı ile karşılaştık: Giriş, otobüs, masal ve günlük. Yeriniz ve vaktiniz var, bunları geniş geniş işleyebilirsiniz. Sıkıştırmaya gerek yok.

Buna gerek yok. Bunu yazmadan da ertesi gün olduğunu anlayabiliriz.

‘‘Bir sabah da’’ olacak. Bu ve bundan sonraki cümle ile kurulan diyalog bana pek doğal gelmedi. Özellikle Göktuğ’un annesinin söyledikleri uzun. Cümle bitmiyor. Bunun bir kavga olduğunu düşünürsek biraz daha doğal olabilir.

‘‘Bugün ki’’ olarak yazılmamalı, birleşik olmalı.

Çok hızlı bir geçiş. Yukarıdaki eleştirilerimi yineliyorum. ‘‘Küçük adam’’ ifadesi doğal gelmiyor, ayrıca her şey bir anda olup bitiyor. Göktuğ’un anne ve babasının didişmelerini biz bilmiyoruz. Siz, yazar olarak bunu bize vermiyorsunuz. Göktuğ’un babasının söylemine karşı nasıl bir tavır takındığını bilmiyoruz. Ancak belli ki pek umursamamış. Babasının bir sonraki cümlesinden bunu anlıyoruz. Anlatı acele ediyor, sürekli hareket halinde. Halbuki bir romanın nefes alması, soluklanması ve dinlenmesi gerekir. Kahvaltı masasını bilmiyoruz, evi görmüyoruz, konuşanları tanımıyoruz. Biraz yavaş ilerlemeniz gerekiyor.

‘‘Önceki’’ olacak.

Bir anda Göktuğ’un annesinin hastalıklardan bitap düşmüş olduğunu öğrendik. Babasının ise sert bakışı ve kaba üslubu ile konuştuğunu gördük. Bunları bu şekilde, hap halinde okura vermek yerine metnin içine yedirebilirsiniz. Örneğin Selim’in devam eden cümlesini biraz daha kabalaştırarak üslubunun ne kadar çirkin olduğunu okura gösterebilirsiniz.

‘‘Ortasındaki’’ olacak.

‘‘Kafasındaki’’ olacak.

‘‘Çalarken’’ ve ‘‘tam da o anda’’ ifadelerini bir arada kullanmaya gerek yok. ‘‘Sınıfının kapısını çaldığı anda’’ gibi bir ifade ile anlatmak istediğinizi kolayca anlatabilirsiniz.

Bunlar dışında bölüm hakkında konuşmak gerekirse; son derece hızlı bir bölüm. Bu hız, kesintilere neden oluyor. Karakterimizin bir anda bir mekanda bulunduğunu, bir şey hissettiğini görüyoruz. Mekana dair bir betimlemenin ardından karakterimiz başka bir mekanda ve bir şeyler hissediyor. Doğal bir akıştan ziyade atlamalar ve kesitler halinde ilerliyoruz ancak bu kesitler de oldukça kısa. Bana kalırsa birinci bölüm, son derece kısa ve üzerinden bir kere daha geçilmesi gerekiyor.

Elinize sağlık. Umarım söylediklerimi yanlış anlamazsınız. İyi akşamlar.

2 Beğeni

Çok güzel eleştirmişsiniz hepsini özenle okudum teşekkürler. Eleştiriniz beni mutlu etti. Yeterince inandırıcı olabilir miyim bilemiyorum fakat burada paylaşıp okuduğumda (şuan 85. Sayfadayım) romanın maalesef girişi ile şuan bulunduğu yazım arasında çok ciddi farklar var. Bu bölüm yaklaşık 8 ay önce yazılmıştı. Benim burada bölümleri paylaşma amacım, uzun zaman önce yazmış olduğum bölümleri yeniden okumak ve benim gözden kaçırdığım eksikleri birinin benim gözüme sokmasıydı. İsterim ki 3 bölümü de okuyun, sizde fark edeceksiniz yavaş yavaş değiştiğini. Malesef ilk 2 bölüm bu tarz devam ediyor. Burada okuduktan sonra bende pek beğenemedim, muhtemelen kitabım bitmeye yakın tekrar gözden geçireceğim. Ki - de - da gibi ekler “yada” gibi yazım yanlışları benimde çok sinirimi bozan şeyler fakat taktir edersiniz, burada paylaştığım şey taslak metin. Yani yazım yanlışlarının bende farkındayım yine de gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim. :slight_smile:

İlk 3-4 bölümü tekrar gözden geçirmem gerektiğini not etmiştim. Sizin görüşlerinizden sonra buna gerçekten ihtiyaç olduğunu fark ettim.

Güzel yorumunuz ve eleştiriniz için çok teşekkür ederim :slight_smile:

1 Beğeni

Karakterler ve özellikleri çok iyi. Olayları yayarak anlatman senin yararına olacaktır. Kitap senin dünyan olduğu için içinden ne geliyorsa yaz. Yüzeysel geçmemeni öneririm. Benim en yakın dostumsun. Ticari kaygın olmadığını adım gibi biliyorum. Senin içinde bulunduğun durumu da biliyorum. Ama ben bu kadar güzel bişey beklemiyordum açık sözlü olmak gerekirse. Cidden çok iyi. Hatalarını düzelttiğin zaman mükemmel olabilir. Eğer ileride yazar olursan eleştiriye açık bir yazar olacaksın bu beni senin adına mutlu etti. Emeğini sağlık.

1 Beğeni

II. Bölüm | Masal

Yağmur iyice bastırmıştı, fırtınalar şimdi bozkırın gürleyen çeliklerini dövüyor, kılıç sesleri içinde at nidaları işitiliyordu. Üzerinde ot bitmeyen yağı* topraklarında artık kızıl elmalar kadar al olmuş kanlar fışkırıyordu, ay şimdi bozkırın bu kanlı muharebesine şahitlik ediyor, Erlik* ise ölenleri kendi obasına götürüyordu.

Bütün bu gürültünün arasında Burkay’ın bağırtısı işitildi

-Alpagu!.. Alpagu!..

Bağırtısına bir süre sonra alaycı tavırla karşılık almıştı

-Çenen kadar bileğin çalışsın andam*!

Burkay mızrağını bir Apar çerisine daha sancıdıktan sonra tekrar bağırdı.

-Bitmiyorlar!.. Enik sürüleri ölüp ölüp yeniden diriliyorlar(!) Tengri bugün bizimle midir?


1*: Yağı – düşman 2*: Erlik – Yer altı aleminin efendisi
3*: Anda – kan kardeşi

Burkay zaman zaman andası Alpagu ile avlanırken aynı alaycılığı yapar, Alpagu’nun sinirlenip avlarını kaçırmasını sağlardı. Ama iş er meydanına gelince andasına kılıç kaldıramayan Alpagu, önündeki her yağıya Burkay’dan hıncını almak istermişçesine saldırırdı.

Henüz yeni yorulmaya başlayan Alpagu boş bir anında tekrar bağırdı.

-Ulan Anda, ulan anda! Tengri ne zaman Aşinalı* yiğidinden elini çeker, delirdin mi be?

Burkay amacına ulaşmış, andasını sinirlendirmeyi başarmıştı.

Şimdi Alpagu daha da gençleşmiş, yorgunluktan yavaşlayan kalbi hırsı ile daha sert atmaya başlamış ve her bir Apar çerisini ‘’Tengri onlardan vazgeçerse’’ korkusuyla daha sert darbelerle dövmeye başlamıştı.

Bozkırın ot bitmeyen toprakları bu kanlı muharebe ile karnını doyurmuş, Erlik artık obasını doldurmuştu. Orta Asya’nın köhne topraklarından fışkıran siyah güller, savaşın bittiğine işaret ediyordu…


1*: Aşina – Göktürk devletinin kurucu boyu.


                                        *

Birden Göktuğ’un kafasındaki düşler bulanmaya başladı. Önce görüntüler, sonra sesler anlamsızlaştı.

-Göktuğ!.. Göktuğ!

Düşlerin perdesini söküp atan bu ses, karşılık bekliyordu. Göktuğ, dedesinin masalından uyanıp tekrar kendi hayatına döndüğü için mutsuz ve umutsuz bir şekilde sesin geldiği yere baktı.

Baktığı yerde Buket Öğretmeni görmüştü. Buket Öğretmen: harabe okulu, içinde ki öğrenciler ile cennetleştirmeye çalışan, henüz 29 yaşına girmiş hevesli ve bir o kadar da iyi kalpli bir öğretmendi.
Üstelik Göktuğ ile tek ilgilenen, koca okulda onunla iletişime geçmeye çalışan tek kişiydi.

Birkaç saniyelik bulanıklığın ardından Göktuğ, Buket Öğretmene ‘’-Buyurun öğretmenim’’ diye cevap vermişti.

-Sanırım bugün de uykunu alamadın. Yarınki derste seni daha dinç görmek istiyorum.

Göktuğ, Buket Öğretmenin bu cümlesine sadece kafasını sallayarak karşılık verebilmişti.
Artık kendini anlatmaktansa insanları dinlememeyi tercih ediyordu, zaten onunla konuşan pek de fazla insan yoktu.

Göktuğ kafasını pencereye çevirmiş dışarıyı izlerken zil çalmıştı. İçindeki hüzne kapılmış, yaprakları izleyen Göktuğ’un aklına birden bugün dedesinde kalacağı gelmişti.
Hemen çantasını toparladı, montunu giydi ve koşar adım merdivenlerden inip, okulundan çokta uzakta olmayan dede evine doğru yol aldı.

Biliyordu ki dedesinin yanına gittiğinde; her şey geçecek, hayat güzelleşmese bile bir an olsun Göktuğ ve dedesi için duracaktı. Artık o da konuşabilecek, o da dinlenecekti.

1 Beğeni

III. Bölüm | Dede | SON

Heyecanlı adımlar ile dedesinin evine koşan Göktuğ, iki koca çınarın altında hamak gibi serili dedesinin evini görmüştü.
Göktuğ’un dert ve sıkıntılardan taşlaşmış yüreği, dedesinin döküntü ama huzuru somutlaştıran yuvasına baktıkça alevleniyor, harlanıyor kapıya doğru yaklaştıkça o taşlar erimeye başlıyordu.

‘’-Dede! Dede!’’

-Ooo, Göklerin tuğu gelmiş, hoş gelmiş. Bende bütün gün bu yakışıklı için odun kestim. Benim yuvamda üşümek neymiş bugün sana gösteririm!

Diyerek Göktuğ’a gülümsedikten sonra, yaşlı omuzundan içi odun dolu koca çuvalı indirip kollarını açtı. Göktuğ ise genç ama yorgun omuzlarından okul çantasını atıp dedesinin cenneti sakladığı kollarının arasına doğru koştu ve sarıldı.

Dede, torun sarılıp hasret giderdikten sonra uzaktan bakıldığında kulübeyi andıran küçük ama sevimli evlerine girmiş, sobayı tutuşturmaya başlamışlardı. Soba şimdiden yanmalıydı, çünkü onları bütün bir gece masallar alemi bekliyordu…

-Eee, anlat bakalım küçük adam günün nasıl geçti?

-Bilmiyorum dede, hep aynı şeyleri tekrarlıyor gibiyim. Kimse benimle ilgilenmiyor, evet belki ben kimse benimle ilgilensin istemiyorum ama…

Dede, Göktuğ’un sözünü kesmişti. Hem meraklı bir şekilde hem de ona öğüt vermek isteyerek devam etti;

-Birilerinin seninle ilgilenmesinin ne önemi var ki evlat? Kötü, hastalıklı, düşüncesiz ve yalanlarla dolu insanlardan ilgi bekliyorsun! İyi insanlar her zaman birbirlerini bulurlar, sen sadece beklemelisin evlat. Hiçbir zaman endişeye kapılmamalısın. Çünkü dışarda senin gibi kaybolmuş birileri daha var.

Bu sırada Göktuğ’un gözleri sobanın alevine takılmıştı. Dedesi durumu fark edip torununun aklından ne geçtiğini anlamış olacak ki heyecanlı bir şekilde Göktuğ’u yokladı:

-Saatte epey geç olmuş, yoksa masal vaktimiz mi geldi?

-Bir an için hiç sormayacağını düşünmüştüm dede.

-Öyleyse çaylarımızı koyayım. Alpagu beklemekten hiç hoşlanmaz.

Gecenin soğuğu ile savaşan minik kulübe içerde ki
Dede-Torun sevgisi ile daha da ısınmış ve içerdeki saf sevgi, gecenin soğuğuna karşı galip gelmişti. Çaylar konmuş, küçük tahta taburelere oturulmuş ve Dede sobanın karşısında masalın girizgahını vermişti.

                              *  *  *

‘’Güneş, şafaktan bozkırı selamlarken Aşina obası Ötüken’e yaklaşmıştı. Aparlar ile yapılan savaşı kazanan Aşina obası Bumin kağan önderliğinde Ötüken Yış’a yurt kurmaya gidiyordu.

-Ne kırıştı ama! Belki ölürsün diye ümit etmiştim Alpagu.

-Apar kırmalarına öleceğimi düşünmen beni üzdüğü kadar gökleri güldürmüştür andam.

İki anda bir süre şakalaşıp gülüştükten sonra Burkay düşüncelere dalmıştı. Gözleri sanki gökte bir şey arar gibi bakıyor her haliyle canı sıkkın gözüküyordu. Alpagu durumu anlamış fakat sadece susmakla yetinebilmişti, Burkay’ın canını sıkan şeyi biliyordu. Aparlar ile yapılan savaşta Aşina obası çok kayıplar vermiş, her aileden en az bir kişiyi göklere teslim etmişti. Burkay hem abi hem de ata yası çekiyordu.
-Bumin Kağan! Bumin Kağan! Ötüken Yış Gözüktü!

Bu ses ile birlikte Aşina obasının kurt başlı tuğu havaya kaldırılmıştı. Köbürge* ve kopuzlar çalınmış, Türklerin Ötüken hasreti bitmişti. Aşinalılar yeni doğmuş bir bebeği kucaklar gibi Ötüken’i kucaklamış, yurt edinmişti. Artık Aşina obası değil, Göktürkler vardı!

Tam yedi gün yedi gece kutlamalar yapılmış toylar düzenlenmişti, Göktürkler Ötüken hasretini gideriyordu. Alpagu ise kağan otağ’nın* önünde ki kutlamaları seyrediyor, bir yandan da andası Burkay ile konuşuyordu.

-Hala konuşamadın değil mi Alpagu?

-Atası Bozan beğ, beni Umay’a uygun bulmaz diye korkuyorum.

-Delirme anda! Senin kadar yiğit çeriyi bulacak değil ya! Şadlardan* birine mi verecek sanki kızını(?)

1*: Köbürge – Türklere özgü çalgı. Davul, boru.
2*: Otağ – Süslü Hakan Çadırı.
3*: Şad – Göktürkler ’de Kağan ailesinde olanlara verilen unvan.

Tam bu sırada Altamış ve Yüreğir her zaman ki gibi kavga ederek yürüyorlardı.

-Sen şaşırmışsın! Ayı ile güreşilir mi hiç?

-Ne yapsaydım Altamış? Korkup kaçsa mıydım senin gibi!

-Ben korkak değilim Yüreğir!

-Korkaksın!

-Bir daha bana korkak dersen!

Alpagu ve Burkay sesleri duyunca çocukluk arkadaşlarının yine kavga ettiklerini anlamışlar ve gülüşmeye başlamışlardı. Onlar durmadan kavga ederler bir ortak noktaya varamazlar ve en sonunda Yüreğir’in “üzerine atlarım!” deyişinden sonra Altamış susardı. Altamış susmakta haklı idi, Yüreğir’in koca cüssesi birkaç Altamış’ı bile paramparça etmeye yeterdi.

Burkay kahkahasını kesmeden seslendi.

-Yine ne diyor bu koca adam?

-Avlanırken karşısına ayı çıkmış, bu da ayıya güreş teklif etmiş(?)

-Ne yapsaydım! Tam dengime göreydi, ayrıca ortaya ödül de koymuştuk.

Alpagu, Yüreğir’in masum deliliğine alışmış olduğundan bu cümleler çok hoşuna gidiyordu ve susmasın diye soru sormaya devam etti.

-Peki ya ödül neydi?

Yüreğir elinde ki eti ve kımız çamçağını* yere bıraktı koluyla ağzını sildi ve gayet doğal bir şekilde cevap verdi.

-Eğer o kazansaydı börkümü* ona verecektim

-Peki sen kazandığında o sana ne verdi?

Yüreğir cevap vermeden az önce yere bıraktığı ete baktı…

Herkes hayretler içinde Yüreğir’e döndü.

-Ayıyı yedin mi?

-Çıldırmayın be! Sadece benim için geyik avladı o kadar.


1*: Çamçak – ağaçtan yapılmış tas biçiminde su kabı.
2*: Börk – hayvan postundan yapılmış başlık.
Hep beraber gülüşüp eğlenmeye ve kımız içmeye devam ettiler. Alpagu’nun aklında ise Umay vardı…

                              *  *  *

Göktuğ’un gözleri artık kısılmış, rüyalar aleminde dedesinin masalını görmeye başlamıştı…

-Eee, demek bugün buraya kadar dayanabildin göklerin tuğu.

Dede, Göktuğ’u sobanın yanında ki yer yatağına yatırmış ve üstünü örtmüştü. Kendisi de hemen yanına kıvrılmış ve uykuya dalmıştı.

1 Beğeni

Bu bölüm kitabın tanıtımı için paylaşacağım son bölümdü. Burada yazılan ilk 2 bölüm çok büyük bir ihtimalle yenilenecek, veyahut ilk 2 bölümü birleştirip tekrar yazacağım. Yazım yanlışı görme ihtimaliniz çok yüksek bunlar taslaklardı. Roman şuan 76 sayfa 7 bölüm olmuş durumda. Yazımın biteceği tarih 2021 gibi gözüküyor. Şuan bir yayınevi ile görüşüyorum, kısmet olursa el sıkışıp yetişirse 2021 yetişmez ise 2022 için basım yapacağız.

Burada paylaşım yapma amacım, giriş ile devamında sıkıntı yaşadığım için benim sıkıntı bulduğum yerlerde arıza olup olmadığını anlamak içindi. Bunu da eleştirileriniz sayesinde hallettim.

Instagram da @kayipbirmasalromani diye aratarak kitabımın içinden alıntılar yaptığım yerleri görebilirsiniz. Şuan burada okuduğunuz taslaklar kitabın belki en sade ve en acemice bölümleriydi. Maksat kitabın içindeki gerçek - masal paradoksunu nasıl işlediğimi görmeniz idi.

dipnot: Zaman çekimlerinin hatalı olduğunun bende farkındayım, amacım bozuk üslup içeren bir roman yazmak. yazım hataları taslak olduğu için kaynaklanıyor, fakat zaman çekimleri kasıtlı yaptığım bir şey.

Tekrardan okuyan gözlerinize Teşekkür ediyorum. Hayalinizde canlandırdığınız için de minnet duyuyorum. :blush: :blush: :blush: :blush: :blush:

Kayıp Bir Masal | Emirhan Arda Koçak | 26.05.2019

Instagram Gönderilerimiz

VI.Bölüm Bilig Ozan


V.Bölüm Hayal
VII.Bölüm Umay ve Sunkar

İlk bölümü okudum. Konu ilgimi çekti ve devamını merak ediyorum, okumaya devam edeceğim. Ancak gözüme takılan bazı yerler var:

Tam da bu ses ile irkildim, bir anda dedemin o güzel masalından uyanmam ve artık otobüste iken bu masalı düşlememem gerektiğini fark etmiştim.

Eğer burada kaçırdığım bir şey yoksa, romanın anlatım biçiminde çelişki var. Yani karakterin ağzından başlayıp, tanrısal bir bakış açısıyla devam etmişsiniz. Bu bir karışıklık yaratıyor.

-Sen yine mi geç kaldın okula! Sana diyorum küçük adam dinlemiyor musun sen beni?

16 yaşında birine “küçük adam” diye hitap edilmesi pek inandırıcı gelmedi.

Bence ilk bölüm biraz uzatılabilirmiş. Mesela Göktuğ’un dedesinin masallarıyla gerçek dünya arasında yaşadığı çelişkiyi iyi vermişsiniz ama bu biraz daha detaylandırılabilir diye düşünüyorum. Devamını dilerim.