Kitaplardaki Çeviri Sorunları

İthaki Yayınları’nın çevirilerinin sürekli eleştirilmesi beni zaten onlardan itiyordu. Özellikle de forumdaki yorumlar beni yönlendiriyordu. Ama bir çevirmenin yazdığı şu yazıdan sonra artık telifi olmayan herhangi bir eserlerini satın alacağımı düşünmüyorum. İlk maddedeki ‘…for a second…’ kısmı nedir öyle? Google çeviri bile yapmaz bunu.

3 Beğeni

İthaki Yayınları’ndan çıkan Zaman Makinesi çevirisini satın almış ve okumuş olan okurlar, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Ayıplı Mal ve Hizmetler” başlıklı 3. kısmına ivedilikle göz atmalı ve ellerindeki “ayıplı mal”ı yayınevine iade etmelidirler.

İthaki Yayınları ise okurlarına karşı sorumluluğunu bir an önce yerine getirmeli, burada sergilediğim (ve sergilemediğim) çeviri yanlışlarını, eksiklikleri ve dil bozukluklarını onararak Zaman Makinesi çevirisini “ayıplı mal” olmaktan çıkarıp okura yeniden sunmalıdır.

Bunu ben de söylemiştim aslında. Ayıplı mal olarak kabul edilir mi, edilmez mi araştırmamıştım ama demek ki kapsama giriyormuş. Bu bağlamda bakarsak neredeyse çoğu kitabı geri iade edebiliriz. Hatta dava bile açılabilir. Maddi kayıplarımızı düşünürsek…

4 Beğeni

İşte yakaladım seni cadı. :slight_smile:

4 Beğeni

Gerçekten çok büyük yakalamışsın, bravo. :slight_smile:

1 Beğeni

Valla öyle deme, sıkı takipteydim, bunu bile zor yakaladım. Söz konusu cadı olunca bence gerçekten büyük iş. :slight_smile:

Yazmasaydınız fark etmezdim bile, iyi yakalamışsınız. Gerçi yazdıktan sonra bile iyice dikkat etmem gerekti neyi yakaladığınızı görmek için.

1 Beğeni

goliathspeech

Kitabı mukaddes’te Philistines olarak geçiyor ve bunun Türkçe cevirilerinde Filistli diye çevrilmiş. Neden Filistinli degil de Filistli bilgisi olan var mı? Cok garipsedim okurken, kullanımı olduğunu da anladım ama özel bir sebebi mi var acaba :thinking:

4 Beğeni

Filistin Palestine olması lazım. O yüzden sanırım. Farklı bir uygarlıktan bahsediliyor gibi. Hatta Filistinlinin karşılığı Palestinian olması gerek.

1 Beğeni

Sen öyle diyince farklı şeylere baktım şimdi haklısın.

Antik filistinlilere filistli deniyormuş anladığım kadarıyla.

The area contained the five cities (the Pentapolis) of the Philistine confederacy (Gaza, Ashkelon [Ascalon], Ashdod, Gath, and Ekron) and was known as Philistia, or the Land of the Philistines . It was from this designation that the whole of the country was later called Palestine by the Greeks.

3 Beğeni

Aa ilginçmiş bilmiyordum ben de. :blush:

Çok yakın kelimeler, oysa ikisi birbirinden çok farklılar. Dipnot olarak eklenebilirmiş. Sonuçta bnim karşılaştığım kitap bir cizgiroman idi. :sweat_smile:

Öncelikle şunu belirtmek lazım ki Antik çağın Filis-T-liler bugünkü Filis-TİN-lilerle alakasızdır. Çünkü bugünkü Filis-TİN-liler Arap olmakla birlikte antik çağın Filis-T-liler’in memleketi Girit idi! Evet yanlış okumadınız: Girit! Yani antik Yunanlılarla akrabalardı.

Yeni bir şey öğrenmiş oldum bugün de. :nerd_face:

5 Beğeni

Herhangi bir kitabın çevirisine dair söylediklerimiz bazen “iyi biliyosan sen yap” şeklinde karşılık buluyor. Bu lafa kendimi hazırlayıp bilmediğim bir dilde yazılmış bir kitaptaki çeviri hatalarından/tercih sorunlarından bahsedeceğim. Peki buna nasıl cüret ediyorum? Türkçe okuduğum metindeki sorunları fark edip üzerine düşünerek. Cümleyi defalarca okuyup anlamayınca, önce İngilizce çevirisine, sonra Fransızca özgün haline baktım. Google Translate ve sözlük sitelerinin yardımıyla cümleyi sonunda anlayınca çevirinin o kısmının sorunlu olduğuna kanaat getirdim.

Kitabımız İthaki Yayınları’ndan Şubat 2021’de ilk baskısı yapılan Michel Houellebecq’in İtaat’i (Soumission), çevirmen Başak Öztürk:

Sayfa 12:
Özellikle de, neredeyse her sene bir dostum olurdu - ya da o zamanlar dendiği gibi (belki hâlâ öyle deniyordur) kız arkadaşlarım.

Özgün metin:
Surtout, j’avais eu des maîtresses – ou plutôt, comme on le disait à l’époque (et comme on le disait peut-être encore), j’avais eu des copines – à raison d’à peu près une par an.

İngilizce çevirisi:
Mostly I had mistresses – or rather, as people said then (and maybe still do), I had girlfriends, roughly one a year.

Ben Türkçe çeviriyi okuyunca önce neden “dostum” dediğini anlamadım, sonra aklıma geldi bunun Türkçe argoda metres demek olduğu. Ama ne gerek var çağdaş bir çeviride çok eski bir argo ifadeyi kullanmaya. “Metres” daha anlaşılır değil mi? Zaten çevirmen aynı sözcüğü 145. sayfada “metres” olarak çevirmiş.

Sayfa 39:
Yani bu kadın aday sonuçlar üzerinde hiç olmadığı kadar etkiliydi.

Özgün metin:
Celle-ci, donc, jouait une très grosse partie – la plus grosse partie de sa vie, sans aucun doute.

İngilizce çevirisi:
So Ben Abbes was playing for high stakes – no doubt the highest stakes of his life.

Burada bahsedilen aday Mohammed Ben Abbes. Yani bir erkek ama Türkçe çeviride “kadın aday” diyor. Okur olarak ister istemez kafanız karışıyor ve araştırıyorsunuz. Sorun şu: Özgün metindeki “sa vie” ifadesi “onun hayatı” demek ama “sa” dişil bir zamir, dolayısıyla çevirmen, adayı kadın sanıyor. Ama Fransızcada ses uyumu önemli. Alıntılıyorum: “Ses uyumu nedeniyle iyelik sıfatı bir sesli harfle başlayan isimden önce geliyorsa tüm dişil iyelik sıfatları eril olur.” Kaynak. Dolayısıyla ortada bir kadın aday yok, önceki sayfada belirtildiği üzere müslüman bir erkek aday var. Özgün metindeki ek cümlenin çevrilmemesine hiç girmiyorum.

Sayfa 200:
Öğrenciler şimdi elbette türbanlıydı, genellikle beyaz türban takıyorlardı ve kemerlerin altında ikili üçlü gruplar halinde dolaşıyorlardı, bu bana biraz bir manastırı anımsattı, en azından genel izlenim inkâr edilemez biçimde çalışma üzerineydi.

Özgün metin:
Les étudiantes étaient maintenant, bien entendu, voilées, en général voilées de blanc, et se promenaient à deux ou trois sous les arcades, cela faisait un peu penser à un cloître, enfin l’impression d’ensemble était indéniablement studieuse.

İngilizce çevirisi:
Nowadays, of course, all the female students wore veils, mainly white veils, and as they strolled in groups of two or three under the arcades, the place had the look of a convent – at any rate, the overall impression was undeniably studious.

Gördüğünüz üzere Türkçe çevirideki “çalışma üzerineydi” ifadesinden bir şey anlaşılmıyor. İngilizce çevirisi ve özgün metin üzerinde biraz çalışınca sözcüğün “çalışkan, çalışmayı seven, akademik; özenli, titiz” anlamları olduğu görülüyor. Yani ortam “inkar edilemez biçimde akademik” görünüyordu.

Sayfa 203:

Bir başka makalede zenginliğin eşitsiz bir şekilde dağıtılmasından yana olduğunu açık bir şekilde ifade ediyordu. Gerçek bir Müslüman toplumda sefalet sona ermeliyse de (fitre ve zekât İslamın beş şartından birini oluşturuyordu) bu, katlanılır bir fakirlik içinde yaşayan büyük halk kitleleri ile lüks hayatın ve sanatın ayakta kalmasını garanti altına alan büyük harcamaları yeterince yapabilmesi için küçük zengin azınlık arasındaki belirgin farkın tam olarak kapanmasına izin vermemeliydi.

Bu alıntının özgün metnini ve İngilizce çevirisini paylaşmama gerek yok. Az çok anlaşılıyor ama daha iyi anlamak için özgün metne ve İngilizce çevirisine baktım, anladığım şu:

Bir başka makalede zenginliğin eşitsiz bir şekilde dağıtılmasından yana olduğunu açık bir şekilde ifade ediyordu. Gerçek bir Müslüman toplumda sefalet sona ermeliyse de (fitre ve zekât İslamın beş şartından birini oluşturuyordu) zengin azınlığın, lüks hayatın ve sanatın ayakta kalmasını garanti altına alan büyük harcamaları yeterince yapabilmesi için katlanılır bir fakirlik içinde yaşayan büyük halk kitleleri ile bu küçük zengin azınlık arasındaki belirgin farkın tam olarak kapanmasına izin verilmemeliydi.

Bunların yanında “taramalı tüfek” (makineli tüfek) ve “yirmi seneden beri” (yirmi senedir) gibi ufak tercih hataları da var.

Özetle:
Bence bu sorunların hepsi iyi bir editörlük ve son okuma ile çözülebilirdi. Çünkü ben de sadece okuyarak fark ettim. Bana göre kitabın genelinde çok akıcı bir çeviri yapan çevirmenimiz Başak Öztürk’ün bu sorunlarla ilgili sorumluluğu düzeltiyi yapan Emirhan Burak Aydın’dan daha az. Ya da bütün sorumluluk çevirmen ve editörlere işlerini layıkıyla yapacak zamanı vermeyen yayınevinde.

“İyi biliyosan sen yap” diyeceksiniz, haklısınız.

16 Beğeni

İyi biliyorsan sen yap kadar boş bir argüman yok. İncelemeniz için teşekkürler, elinize sağlık.

2 Beğeni

Gelecekten gelip konuya cevap veriyorum.
Burada sorulması gereken soru şu bence, bir çeviriden ne bekleriz?

Bu sorunun cevabı şunlar olabilir,

  • Çevirinin orijinalinin aynısı olmasını beklerim.

  • Çevirinin orijinaline bağlı kalarak yaşanan olayı daha iyi anlatabiliyorsa Türkçe deyimlerle, deyişlerle veya atasözleriyle betimlemesini beklerim.

  • Benim için çevirinin orijinal kitaba bağlı kalmasına gerek yok, yazarın anlatmak istediği olay genel olarak aktarıldığı sürece benim için sorun değil.

Evet ilk önce tarafımızı seçelim. Siz hangi taraftasınız?

Bu soruya cevap verdikten sonra sizin sorunuzun da cevabı açığa çıkacaktır.

2 Beğeni

Çok güzel bir şekilde açıklamışsınız, İthaki olunca şaşırmıyorum artık. İş etiğine hiç uymayan şeyler yapıyorlar. Zaman Çarkı ilk kitabını, yeniden editörlükten geçirip çıkardık dediler, yıllardır devam eden hatalarla tekrar baskı yapmışlar. Büyük bir heyecanla satın almıştım karton kapaklı kitabı ama maalesef hüsran oldu. Utanmadan yalan bile söyleyebiliyorlar maalesef.

2 Beğeni

Emeğiniz için teşekkürler. Çevirmenini tanımadığım kitapların 1. baskısını almıyorum. Bazı yayınevleri 2. baskı yaparken bu tarz hataları düzeltiyorlar (mesela yine İthaki’den çıkan Sütçü romanı bu şekilde yenilendi diye biliyorum). Bazen de olduğu gibi basmaya devam ediyorlar (İthaki’nin çok konuşulan Fahrenheit çevirisi gibi).

1 Beğeni

Kaplan! Kaplan! Ithaki baskısından bir pasaj. Telefondan değil de hazır ışık açıkken kitaptan okuyayım dedim. Aşağıda işaretlediğim kısmı okur okumaz bir problem olduğunu anladım ve hemen orijinale baktım.

Bu da orijinal metin.

Yani ne desem bilemedim. Hadi 300 milyon mili 300 mil olarak görüp km’ye çevirdin tamam da, bilim kurgu çeviren insansın, hiç mi şüphelenmedin, hiç mi demedin ‘Güneşe çok yakın bu mesafe, bu işte bir terslik var’ diye. 500 km dediğin Ankara - İstanbul arası mesafe. :slight_smile:

Not: 6.45 de 300 milyon km diye çevirmiş. :slight_smile:

10 Beğeni

Belki diyorum km-mil hesabı yaparken milyon kısmını gözden mi kaçırdı? Bu tip hataları başka yayınevlerinde de görmüştüm. Hesap yaparken genelde gözden kaçan bir durum. Bu tip hataları ben genelde görmezden geliyorum çünkü insan gözü ve beyni bazen eş koordine olamıyor.

3 Beğeni

İnsandır hata yapar. Binlerce kelime çeviriyor; olur, olacak böyle hatalar. Bence sorumluluk (tüm çeviri ve telif eserlerde) editörde; düzeltiyi veya son okumayı yapanda. Çevirmen metne öyle dalar ki kendini şöyle bir çekip hataları göremeyebilir. Hedef metne yeni bir gözün dikkatlice bakması gerekir ve sorumluluk o yeni gözdedir.

3 Beğeni

Evet, bu konuya katılmakla birlikte editörlerin de elinde haddinden fazla yük olduğunu düşünüyorum. Kâr amacı güdülerek telaşa koşulan insanlar ancak bu kadar dikkat edebilir. Bunu bu yayınevi özelinde demiyorum. Genel diyorum. Bir ay içinde çok fazla kitap basan yayınevlerinde bu durum var. Alfa, İthaki ve İş Bankası bir ayda en çok kitap basan yayınevleri bence ve Alfa ve İthaki genelinde her iki kitaptan biri hüsran. Bunun da sebebi bence eleman yetersizliği. İş Bankasının banka temelli olmasının daha rahat alan sunduğunu düşünüyorum.

Çeviri editörü hem orijinal hem de çevrilen metne bakarak düzeltir fakat bunu iki gün, bir gün gibi sürelerle yapınca hatalar kaçınılmaz ama mecbursunuz çünkü arkanızda elinde kamçıyla duran birisi var.

Redaksiyon kısmına gelince ya bu işi editör üstleniyor ya da maalesef varmış gibi duruyor. Artı redaktör çeviriye bakmaz diye biliyorum ben. Sadece yazım, imla, anlam hatalarına bakar ve bunları düzenler.

Yani aslında bakıldığında kağıt üstünde çok güzel bir sistem.

Çevirmen: Çeviri yapar.
Editör: Çeviriyi kontrol eder ve hataları düzenler.
Refaktör: İmla, anlam, yazım hatalarını düzeltir ve baskıya hazır hale getirir.

Uygulamada maalesef her alanda olduğu gibi bunda da işler doğru yürümüyor.

4 Beğeni