Kitaplardaki Çeviri Sorunları

Halde kullanımında insanın aklına “halde olan birisi” geliyor bence. :smiley: Aklıma hemen “haldeki fiyatlar ile market fiyatı” karşılaştırması geldi. Bu yüzden de bulunma hali anlamı taşıyor.

“Bayağı kitap okumuşum.” cümlesi kulağa hoş gelmiyor. “Baya kitap okumuşum.” cümlesi daha hoş.
Yani yine demek istediğim noktaya geliriz. Kulağa hoş gelip gelmemesi dilde bir kıstas değildir. İstisna durumlar için bile dilde belli kurallar var. Bana hoş gelen sana gelmez, sana hoş gelen bana gelmez. Bunu temel alarak dil oluşturulamaz.

@Tobizume evet, şimdi daha iyi anladım. Onu gözden kaçırmışım.

2 Beğeni

İşte hoş gelmeme sebebinin kelimenin okunuşu ile alakası yok, “bayağı” kelimesinin negatif anlam taşımasından kaynaklanıyor. “A hour” yerine “an hour” demek gibi bir örnek değil bu.

Ben bu konu üzerinde zamanında çok düşünmüştüm. Şu an aklıma gelmiyor ama bulabilirsem paylaşırım. İstisna denilen şeylerin (ki istisna demek kurala aykırılık demek), söylenişinin kulağa hoş gelmemesi sebebiyle oluştuğunu düşünüyorum (hepsinin olmasa da bir kısmının).

Şu İngilizcedeki “a” ve “an” olayına bakıyorum biraz daha. Dediğim gibi, “a hour” için istisna diyenler çoğunlukta. Mesela şurası da var böyle söyleyen. Yani eğer “an hour” demeyi dediğim gibi istisna kabul edersek, bunun da sırf söylenişi sebebiyle istisnaya dönüştüğünü de kabul etmek gerekir.

Bir de şöyle bir şey yazdı bir arkadaş, ne kadar doğru bilemem:

It all comes from the Norman invasion in 1066 introducing that strange French language and messing up all the rules. (The “h” words that take “an” are all French, I believe)

Neyse, ben zaten otorite değilim, bildiğim kadarıyla faydalı olmaya çalışıyorum. Eğer kesin yanıtı bulursanız beni de etiketleyin lütfen. :slight_smile:

Dil bilgisinde bazı şeylerin nedeni değilde kuralı oluyor aslında. Sorgulama kullan diyorlar. :slightly_smiling_face:

Aslında hepsinin bir nedeni var. Zamanında dershanedeyken oradaki Türkçe öğretmeni gerçekten bilgiliydi. Arapça, Farsça, Fransızca, İngilizce, Osmanlıca başta olmak üzere 9 dil biliyordu ve bu tip aklımızı kurcalayan kelimeleri o kadar güzel mantığını anlatıyordu ki kafada soru işareti kalmıyordu. O dönemler epey bir başını ağrıtmıştım. :sweat_smile:

1 Beğeni

Ne yazık ki durum aynen bu. Oysa sözcük sonundaki k harfi ya yumuşar ya da yumuşamaz. Çünkü sonra gelen ek aynı. Kural yumuşamaz diyorsa her ikisinde de yumuşama olmaz: layıkı, layıkıyla. Konuşma dili başka. Onda herkes kafasına göre takılıyor :slight_smile:.

1 Beğeni

Tam olarak çeviri hatası mıdır emin değilim ama buraya uygun olduğunu düşündüm. Yine Kaplan! Kaplan! kitabından.

İthaki

6.45

Bir de ikiz-jet var tabi İthaki’de. :slight_smile:

4 Beğeni

Çevirenin okuduğu bölümü merak ettim. Orjinal kitaba bakmadım ama kitabın yazarı böle basit bir espiriyi yapmaya çalışmamıştır diye tahmin ediyorum ben. Alt bölüm sadece çevirmek için çevirmiş gibi duruyor.

Hangisi için, ikiz-jet’in orijinali mi? Orası “twin-jet”, mesela “twin turbo” gibi iki adet olduğunu belirtmek için kullanılır. 6.45 “çift motorlu” olarak çevirmiş mesela.

1 Beğeni

Ben sorunu anlamadım, biraz daha açıklar mısınız?

Joseph’teki işaretlere bakarsanız, aslında erkek işareti (ok) olması gerekirken, İthaki baskısında kadın işareti (artı) kullanmışlar. Üstelik açıklamış (sarıyla işaretli yer) olmalarına rağmen.

Anladım. Ama Venüs sembolü aşağı doğru + işaretiyle yapılır: ♀

Yani “kadın” sembolü değil İthaki’deki. Ama yanlış çizilmiş, haklısınız.

2 Beğeni

Demek İthaki ki bazı bölümlerde 6:45’in bile gerisinde kalmış.

Evet, öyle maalesef.

6.45’in bence en büyük (ve garip) problemi, zor cümleler ile güzel başa çıkarken, basit şeylerde saçma sapan hata yapmaları. Mesela yukarıda bir örnek vermiştim, “your ass is covered” cümlesini “senin kıçın göz altında” gibi Türkçe’de bile anlamsız bir şekilde çeviriyorken, bazı uzun ve zor cümlelerin altından layıkıyla (sihirli kelime :slightly_smiling_face:) kalkabiliyorlar. Resmen okyanusu aşıp derede boğuluyor adamlar. :slight_smile:

5 Beğeni

@Agape Gözümün önündeki örneği hatırlayamamışım. En basit örnek çoğul eki olan “-s” takısı. Aşağıda istisna durumlarına örnek var, açıklamada yazdığı gibi (This spelling arose diye başlayan cümle) “kulağa hoş gelmemesi, söylenmesinin zor olması” sebebiyle bu istisnalar oluşmuş.

“Kulağa hoş gelmemesi ile söylenmesi zor aynı şey değil” diyecekler için ön cevap: Aslında aynı şey, hatta kulağa hoş gelmemesi daha da önde. Mesela “th” söylemesi de zor bir ses (özellikle Seth gibi kelimenin sonunda yer alıyorsa) ama kulağa gayet hoş geliyor. :slight_smile:

1 Beğeni

Ben aynı fikirde değilim. Bana göre ikisi başka şey. Pronounce ile kulağa hoş gelmemesini ben kendimce aynı kapıya koyamıyorum. Belki dil bilimciler koyuyordur. Birisi dilin dönmesi ve akıcı okuma olarak gelirken bana birisi de kulağıma hoş gelsin. Kime göre kulağına hoş gelsin. Yani şu; bence an hour olsa ben pata küte “h” dahil okurum. Kulağıma da hoş gelir. A hour da olsa okurum ve o da kulağıma hoş gelir.

Amacım muhalefet olmak değil sadece aynı fikirde değilim.

3 Beğeni

Aynı şey pronunciation için de geçerli değil mi? Kime göre zor söylemesi? Ben yukarıdaki her kelimeyi hiç zorlanmadan söylüyorum ama fonetik olarak problemliler diye düşünüyorum. Tabi benim iddiam sadece “söylemesi zor / kulağa kötü gelen” kelimelerin istisna olduğu yönünde değil. Özellikle Fransızca’dan geçen kelimelerde istisna olduğu söyleniyor.

Aslında forumda çevirmen olsun, dil eğitimi alan olsun çokça kişi var. Keşke onlar da dahil olsa.

Argüman olduktan sonra ben bir sorun görmüyorum hatta faydalı olduğunu da düşünüyorum bu tür tartışmaların. Zaten ikna olursam da hata yapmışım ya da yanlış düşünmüşüm de derim.

Benim amacım ikna etmek değil de kafama yatmıyor. Kafama yatsa ben tamamım ama işte yatmıyor. :grimacing:

1 Beğeni

Arkadaşlar, Öteki Yayınevinin bu cilti baskı çevirileri nasıl? Okuyan oldu mu?

Körelten Hançer İthali

Orijinal

For my wife, Kristi,
And for all the others who keep faith when the time for giving up seems long past.

Çeviri

Orijinal

Gavin sucked in light to start making his rowing apparatus. Unthinking, he tried to draft blue. While brittle, blue’s stiff, slick, smooth structure made it ideal for parts that didn’t undergo sideways stresses. For a futile moment, Gavin tried to force it, again. He was a Prism made flesh; alone out of all drafters, he could split light within himself. The blue was there—he knew it was there, and maybe knowing it was there, even though he couldn’t see, might be enough.

Çeviri

Orijinal

The green hell was calling him to madness. The dead man was back in the reflective wall, luminous, grinning at Dazen, features squeezed skeleton-thin by the curving walls of the spherical green cell.
The key was to not draft. After sixteen years of drafting only blue, of altering mind and damaging body with that loathsome cerulean serenity, now having escaped the blue cell, Dazen wanted nothing more than to gorge on some other color. It was like he’d eaten breakfast gruel morning, noon, and night for six thousand days, and now someone was offering him a rasher of bacon.

Çeviri

Orijinal

He drafted the scoops and the reeds. Blue worked better to make the jets for a skimmer, but naturally flexible green could serve if he made it thick enough. The rough green luxin was heavier and created more drag against the water, so he was slower, but he didn’t have the time or attention to make it from yellow. Precious seconds passed while he prepared his skimmer.

Çeviri

No comment.

3 Beğeni