Kitaplardaki Çeviri Sorunları

Kitabı okuyacağımı sanmıyorum ama böyle güzel yazılardan çok şey öğreniyorum. Ellerinize sağlık.

O kadar haklısınız ki. Editör mü redaktör mü yapmalı kimin işi bilmiyorum ama çoğu çeviri hatası sadece Türkçe metni okuyarak bile düzeltilebilir. Belli ki masraflardan kısmak için bu “okuma” yapılmıyor. Yapılsa bile iş yükü yüzünden layıkıyla olmuyor.

6 Beğeni

Alfa’nın serisi bu değil mi? Onlar zaten editörlük konusunda mimliydi diye kalmış aklımda.

5 Beğeni

Alfanın editörler büyük ihtimal akraba kontenjanından işe girmişler. Cümleyi güya düzeltiyorlar ama düzeltilmiş olan kelimeyi, eki yada bağlacı silmeyip bırakıyorlar, ortaya saçma sapan anlamsız cümleler çıkıyor. PKD kitapları sadece bu tip hatalarla dolu.

6 Beğeni

Alfa’nın kitaplarında editörlüğün kötü olduğunu biliyordum ama burada direkt editör yok çeviriden geldiği gibi basmışlar bence. Deneyip kötü yapmak başka bir şey, hiç denememek bambaşka bir şey.

3 Beğeni

Elinde olan varsa eski ithaki baskısı ile aynı yerlerde aynı hatalar mı acaba ona da bir bakmak lazım. Benim tahminimce editör hata ya da eksikliğinden ziyade direk editörsüzlük olabilir :joy: O baskıdaki işin direk yeniden basımı olabilir bence. Ben 10 yıllar önce okurken kitabın bazı kısımlarında zorlandığımı, o dönemin bilinçsiz genç kafasıyla bir arkadaşlarımla ya acaba çevirisi mi sıkıntılı filan diye konuştuğumuzu hatırlıyorum :grinning_face_with_smiling_eyes: En kalın kitap 3. kitabı mıydı? En çok onda zorlanmıştım sanki bu şekil okurken.

1 Beğeni

2 adet gönderi şu konuya taşındı: Kitaplardaki Baskı Problemleri

John Williams, Stoner. YKY, 2. Baskı, Ocak 2021.

Hatalı yerlere iki örnek vereceğim, ancak çeviri genel olarak da tutuk.

Türkçesi, s. 20:

“Peki buradan diplomanızı aldıktan sonra çiftliğe geri dönmek niyetinde misiniz?”

“Hayır efendim” dedi Stoner ve sesindeki kararlılık onu şaşırttı. Bir anda almış olduğu kararı biraz şaşkınlıkla düşündü.

Sloane başını onaylarcasına salladı. “Ciddi bir edebiyat öğrencisinin, vasıflarının toprak ıslahına uygun olmadığını anlayabileceğini düşünmem gerekirdi.

İngilizcesi:

“And do you intend to return to the farm after you receive your degree here?”

“No, sir,” Stoner said, and the decisiveness of his voice surprised him. He thought with some wonder of the decision he had suddenly made.

Sloane nodded. “I should imagine a serious student of literature might find his skills not precisely suited to the persuasion of the soil.”

Hocanın gizli alayı çeviriye kurban gitmiş. Adam zaten İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu birinin gidip babasının çiftliğinde çalışma fikrini saçma buluyor. İtalik yazılmış “might” vurgusuna dikkat, alay var. Öyle bir çevirmişler ki sanki hoca bunu daha önce düşünmemiş.

Doğrusu şöyle olmalıydı:

Sloane başını onaylarcasına salladı. “Ciddi bir edebiyat öğrencisinin, vasıflarının toprak ıslahına uygun olmadığını anlayabileceğini hayal edebiliyorum.

Türkçesi, s. 26:

1915 yılının baharında yüksek lisans diploması için gereken dersleri tamamladı ve yazı, tezini – Chaucer’in Canterbury Hikâyeleri’nden birinin prozodisi üzerine bir çalışmaydı – tamamlayarak geçirdi. Yaz gelmeden önce Foote’lar artık çiftlikte ona ihtiyaçlarının olmayacağını söylediler.

İngilizcesi:

He finished his course work for the Master of Arts degree in the spring of 1915 and spent the summer completing his thesis, a prosodie study of one of Chaucer’s Canterbury Tales. Before the summer was out the Footes told him that they would not need him any longer on the farm.

Yaz bitmeden önce, yaz gelmeden önce olmuş. Kitaptaki önceki olaylarla ve bir önceki cümleyle o kadar uyumsuz ki…

Böyle bir şeyi okuyunca romandan kopuyorsun. Bir süre düşünüyorsun, acaba ne demek istedi yazar. Sonra kafan basmıyor, açıyorsun özgün diline bakıyorsun: Gayet açık bir cümle!

3 Beğeni

"I invented this security system"ı “Bu güvenlik sistemini ben keşfettim” şeklinde çevirmişler.

Hangi kitap, hangi sayfa? Çevirmen kim? Biraz bilgi verir misiniz?

1 Beğeni

John Williams, Stoner. YKY, 2. Baskı, Ocak 2021.

Bir önceki mesajımda belirttiğim gibi çeviriyi başlarda tutuk bulduğumdan kitabı İngilizcesinden okumaya devam ettim. Belki sonradan açılmıştır, bilmiyorum. Neyse, okurken hoşuma giden bir pasajı incelememe Türkçe olarak dahil etmek için çeviriye baktım, ama o pasajda bir anlam bulanıklığı sezdim. İncelemeye biraz değiştirerek, kendi yorumladığım şekilde geçirdim.

Yine de pek emin değilim, zorlu bir cümle olduğu size danışmak istiyorum. Belki aranızdan biri doğrusunu tespit edebilir.

Türkçe, s. 194:

Grace, hassas ruh dünyasının doyuma ulaşabilmesi için beslenmesi ve gözetilmesi gereken o her zaman sevgi dolu nadide insanlardan biriydi, Stoner bunu biliyordu ve daha en başından bildiğine inanıyordu. Grace uyum sağlayamadığı bir dünyada, güvende hissetmediği bir yerde yaşamak zorundaydı; şefkate ve dinginliğe hasretken kayıtsızlık, duyarsızlık ve gürültüden beslenmek zorundaydı. Öyle bir tabiatı vardı ki, yaşamak zorunda kaldığı yabancı ve düşman ortamda bile kendisine kafa tutan zalim güçleri defedecek kadar vahşi olmadığı için, ancak kimsesiz, küçük ve kıpırtısız bir dinginliğe çekilebiliyordu.

İngilizcesi:

She was, he knew—and had known very early, he supposed —one of those rare and always lovely humans whose moral nature was so delicate that it must be nourished and cared for that it might be fulfilled. Alien to the world, it had to live where it could not be at home; avid for tenderness and quiet, it had to feed upon indifference and callousness and noise. It was a nature that, even in the strange and inimical place where it had to live, had not the savagery to fight off the brutal forces that opposed it and could only withdraw to a quietness where it was forlorn and small and gently still.

Yazarın anlatmak istediği bence bu değil.

Öncelikle yazar “Alien to the world, it had to live…” derken fark ettiğiniz gibi she değil, it zamirini kullanıyor. Özne doğrudan Grace değil, bir önceki cümledeki “moral nature” yani “Grace’in hassas ruh dünyası”.

İkincisi “it had to live where it could not be at home”, “güvende hissetmediği bir yerde yaşamak zorundaydı” olarak çevrilmiş. “Güvende hissetmediği” tabiri İngilizcesinde geçmiyor; yazarın “at home” derken Grace’in bizzat yaşadığı “evine” yaptığı vurgu “bir yer” olarak değiştirilmiş ve anlamını yitirmiş. Yazar orada gerçekten de Grace’in ailesine rağmen yaşamak zorunda olduğu mutsuz evden bahsediyor, herhangi bir yerden değil.

Ayrıca “uyum sağlayamadığı bir dünyada, güvende hissetmediği bir evde yaşamak zorundaydı” da olmamış galiba, İngilizcesinde o iki cümle birbirini tamamlayıcı nitelikte değiller; ilk cümle "alien to the world, " bir açıklama; ikinci cümleyse o açıklamadan doğan bir zorunluluk.

Ben “Dünyaya yabancı bu ruh, evinde olamayacağı bir yerde yaşamak zorundaydı;” şeklinde çevirirdim.

6 Beğeni

Harlan Coben/ Orman, Martı Yayınları sayfa 75

Yani neden, anlamakta güçlük çekiyorum. Yazar gerçekten bu anlamda bir şey yazmış olsa da “Dayı dayı yürümek” kadar sokak diline ait bir ifadeyi çeviride kullanmazsın.

4 Beğeni

Bu başlık altında benzer şeyleri ben de yazmıştım daha önce. Size katılıyorum. Kültürümüze ait ifadeleri kullanmak kötü duruyor.

1 Beğeni

Yanlış hatırlamıyorsam @ilydious birkaç kez belirtmişti. Eğer hedef dilde karşılığı olan bir şey varsa onu kullanın diye öğreniyorlarmış çeviri bölümünde. Bu durumda o kadar da kötü durmuyor açıkçası. Biraz çevirmen biraz da okur tercihi gibi görünüyor hatadan ziyade.

3 Beğeni

Ben bu başlıktan kaçıyorum sonra yine kendimi burada buluyorum. :joy:

Şaka bir yana ilk bakışta bana da biraz garip göründü ama dışarıdan baktığım için net bir şey söylemek mümkün değil. :sweat_smile:

Kaynak metne bakmadan, yazarın üslubuna ve kitabın konusuna vs. hakim olmadan pek yorum yapamam. Çeviri, çevirmenin aldığı kararlardan (ek olarak her zaman olmasa da yayınevi ya da editörün isteklerinden) oluşur. Bu kararları etkileyen pek çok faktör var. Karmaşık bir süreç yani.

Hedef dilde karşılığının kullanılmasını ne zaman ne için demiştim hatırlayamadım ama her bağlamda sabit olan bir kural değil. Çevrilen metne, hedeflenen okuyucu kitlesine ve çevirmenden nasıl bir çeviri istendiğinde göre değişiyor. :slightly_smiling_face:

4 Beğeni

Çok karışık bir konu değil aslında. Dayı dayı yürümek bizim kültürümüze ait bir ifade. Amerikalılar, İngilizler vs böyle bir ifade kullanmaz. Aşağıya bırakacağım linkte çevirmen Süleyman Doğru’nun düşünceleri var. Okunması yararlı olacaktır. Özellikle şu ifade konu açısından çok önemli: “ zira ben her metnin yaratıldığı dile ve kültüre ait olduğunu düşünüyorum, çevirdiğim her metinde uyarlamadan mümkün olduğunca kaçınmaya çalışıyor, sahneyi yazara bırakmayı bu işin temel etiği olarak görüyorum. Kaynak metni erek dile aktarırken onu içinde doğduğu kültürden koparıp erek dilin ait olduğu kültüre uyarlamaktan ya da dönüştürmekten (bir anlamda okuru tembelliğe alıştırmaktan) ziyade erek dildeki okuru kaynak metnin içinde doğduğu kültürü tanımaya, anlamaya, irdelemeye teşvik etmeye çalışıyorum.”

Hedef dilde birçok şeyin karşılığı vardır mutlaka. Bunlar illa kullanılacak diye bir kural olmadığını sanıyorum. Metnin ait olduğu kültürü göz ardı etmek hataya sürüklüyor. Dayı dayı yürüyen biri az sonra “hieyytt var mı ulan bana yan bakan” da diyebilir :slight_smile: O zaman bunu da normal mi göreceğiz?

8 Beğeni

Yani illa ki bir sınırı vardır hedef dildeki karşılığın, o yüzden biraz muğlak. Öyle yapsan o sevmiyor, böyle yapsan bu sevmiyor. Çevirmenin işi zor. :slight_smile:

Kaynak dildeki karşılığını kullanmak da her zaman çözüm olmayabiliyor. Özgün metinde kim bilir ne vardı, belki çevirmen ona göre çevirse okuyucu anlamayacaktı (cats and dogs - bardaktan boşanırcarsına gibi. Burada “kedi köpek gibi yağmur yağıyordu” diyemez mesela. cats and dogs’a uygulanan yöntem, dayı dayı yürümek’e neden uygulanamıyor?).

Çevirisi konusu cidden zor ya, iyi ki okumamışım bu bölümü (sorry bölümü okuyanlar :angel:)

4 Beğeni

Bazı ifadelerin hedef dilde tam karşılığını bulmak zor olabilir, bu da yine kültürlerle ilgili bir durum. Karşılığının tam bulunamadığı durumlarda en yakın ifade kullanılabilir, buna zaten kimse itiraz etmiyor. Ama bazı çevirmenler işin kolayına kaçıyor ve tam karşılığı varken bunun yerine dayı dayı yürümek gibi aklına ilk gelen ifadeyi yazıyor. Bu da metne arabesk bir hava katıyor :slight_smile: Bizim kültürümüze ait bir şeyler okumak istesek bolca kitap var zaten, onları okuruz. Hüseyin Rahmi okuruz, Ahmet Mithat okuruz vb.

1 Beğeni

İngilizcesi: She stomped out the door in her best lick-da-world mode.

lick-da-world mode = bana her şey vız gelir tırıs gider → güzel olmuş
Stomp = dayı dayı yürümek → Bence olmamış. Stomp paldır küldür, gürültülü bir şekilde yürümek demek.

“Her zamanki gibi bana her şey vız gelir tırıs gider modunda paldır küldür yürüyerek kapıdan çıktı.”

Not: Stomp, kızgın olduğunu gösteren adımlarla yürümek anlamına da geliyormuş. Kısacası burada bağlama bağlı olarak şöyle de çevrilebilirdi:

“Her zamanki gibi bana her şey vız gelir tırıs gider modunda, kızgın adımlarla kapıdan çıktı.”

5 Beğeni

Bu konuda ben de edebi eserlerde yabancı etkinin bırakılması taraftarıyım. Deyimleri Türkçeleştirmek bundan ayrı bir şey tabii. Çeviri bazında okuyucuyu okurken duraksatacak şeyler için farklı alternatifler düşünülebilir. Bu duraksama hem yabancı etkiyi bırakacağım diye okuyucuya hiçbir anlam ifade etmeyecek şeylerden kaynaklanabilir hem de yerelleştirme yapılması hedeflenmediği halde kültürümüze özgü deyişleri dikkat çekecek şekilde eklemekten kaynaklanabilir. Genelde orta yolun bulunması tavsiye ediliyor o yüzden.

Mesela bu tarz bir cümleyi atıyorum genç ya da ergen bir kitleyi hedef alan bir romanda görsek çoğu kişi için sorun yaratmayıp üstüne sempatik görünebilirdi belki. Ama şimdi baktığımda alıntının olduğu sayfanın genelinde de bu tarz sokak ağzı tarzında bir üslup var gibi, belki bu cümlede aşırıya kaçmış olabilir ya da bu şekilde çevirmeyi bağlama uygun görmüş olabilir.

Burada editör veya son okuma da çok önemli. Çevirmen zaten aynı anda birden fazla işi yapıyor. Editörlüğün üzerinde daha çok durulsa bu problemler azalır diye düşünüyorum. Örneğin bize hep editörle ya da işverenle iletişim içinde olun diyorlar. Mümkünse belli aralıklarla çeviri metni ileterek istenen şekilde mi ilerliyor, gözden kaçan şeyler var mı, dil nasıl aktarılıyor vs. diye kontrollü bir şekilde ilerlenmesinin sağlıklı olacağını söylüyorlar. Burada yayınevine de iş düşüyor tabii.

3 Beğeni

Bu gayet güzel olmuş.

1 Beğeni