Kitaplardaki Çeviri Sorunları


Burdaki Türkçeleştirme uygun mu, hata mı?

Kurt Vonnegut, Şampiyonların Kahvaltısı (Cem Akaş)

1 Beğeni

@Blackheart’ın en sevdiği hatta bayıldığı çeviri örneği. :slight_smile:

2 Beğeni

Ahaha :rofl: aynen, çok severim.

1 Beğeni

:grin: Beni rahatsız etti açıkçası, birkaç sayfa sonra da “Allah sizden razı olsun” cümlesi geçiyor. Cem Akaş ne yapmaya çalışmış anlayamadım :grin:

3 Beğeni

Büyük ihtimalle “God knows” dur orijinali. Onu da “Kim bilir?” diye çevirmek uygun olurdu sanırım.

4 Beğeni

Açıkçası bu tercihlere bir anlam veremiyorum.

1 Beğeni

God Bless You, Mr. Rosewater’ı, Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater diye basan yayınevi, “Allah bilir” de der, Allah’ını seversen de. Bay Rosewater’ı Efendi Gülsuyu diye çevirseler bu kadar sırıtmazdı. :smiley:

Not: Bay Rosewater’ın çevirmeni Sinan Fişek

4 Beğeni

Tanrı bilir? Allah tamam saçma da. Şu god’ları tanrı olarak çevirmeyi öğrenemedi çevirmenler…

1 Beğeni

Ben bu tür yerlileştirmeleri Vonnegut gibi oyuncaklı yazarlara çok yakıştırıyorum.

Eğer bir popüler bilim kitabı olsaydı çok rahatsız olurdum ama kurgu eserlere bazen çok yakışıyor.

Doğru veya yanlıştan ziyade hem çevirmen için hem okur için tercih meselesi.

Ben Can Yücel tarzı çeviri tercihini seviyorum.

Bir diğer mesele:
Eğer o metin sık sık yeni çevirileri çıkan bir metinse ve az çok özünü biliyorsak şöyle kallavi bir yerlileştirmeyle okumayı çok isterim.

Şu güzelliği kim okumak istemez:
Muhteşem Gatsby, Can Yücel çevirisi, giriş:

Toy çağımda bir öğüt vermişti babam, hala küpedir kulağıma.

“Ne zaman,” demişti “birini tenkide davranacak olsan, hatırdan çıkarma, herkes senin imkanlarınla gelmemiştir dünyaya!”

1 Beğeni

Ben de “God” için “Allah” karşılığının kullanılmasından pek hoşlanmıyorum. Ben de karşıma çıksa kulağa direkt İslami geldiği için Allah diye çevirmeyi tercih etmezdim. Tanrı sözcüğüyle özellikle kurgularda yabancılık hissi çok uygun bir şekilde veriliyor. Ama çevirmenin burada Allah sözcüğünü kullanmasına hata diyemeyiz ya da siz deseniz de ben diyemem,. (Meslek etiğine şimdiden dikkat edeyim. :sweat_smile:)

Can Yücel tamamen serbest çeviri yapıp yerlileştiren bir çevirmendi, bir nevi metni yeniden yazardı ki bu ilk bakışta sanıldığı kadar kötü bir şey değil (tabii doğru yerde yapıldığında). Yerlileştirme diyince akla ilk gelen isimlerden. Kendine özgü bir tarzı vardı diyebiliriz. Zaten bu tarzı ilk başta benimsemesinin sebebi henüz yabancı eser okuma alışkanlığının neredeyse hiç olmadığı bir dönemde çevirmenlik yapmasıdır, o zamanlar doğal olarak yabancı eserler Türk okurlara şimdiki gibi az çok tanıdık gelmiyordu. Şimdilerde yerlileştirme ve serbest çeviri işi karmaşık bir hale geldi tabii. :slightly_smiling_face:

3 Beğeni

Adamın bazı çevirileri kabul edemeyeceğim kadar yerelleştirme içeriyor. Aşağı Wystan Hugh Auden’ın “O Tell Me The Truth About Love” şiirinden iki bölüm bırakıyorum. İngilizce bilmeye bile gerek yok Türkçesini okuyunca nerelerin aşırı yerelleştirme olduğu belli oluyor.

Does it howl like a hungry Alsatian,
Or boom like a military band?
Could one give a first-rate imitation
On a saw or a Steinway Grand?
Is its singing at parties a riot?
Does it only like Classical stuff?
Will it stop when one wants to be quiet?
O tell me the truth about love.

Aç kurtlar gibi ulur mu dersin
Bando gibi gümbürder mi yoksa,
Taklit edebilir misin istesen kemençede,
Ne dersin piyanoda çalınsa;
Çiftetelli gibi coşturur mu herkesi
Yoksa ağıraksak bir hava mı?
İstediğin zaman kesilir mi sesi?
Alla’sen söyle nedir aşkın aslı astarı!

I looked inside the summer-house,
It wasn’t ever there,
I tried the Thames at Maidenhead,
And Brighton’s bracing air,
I don’t know what the blackbird sang,
Or what the tulip said;
But it wasn’t in the chickenrun,
Or underneath the bed.

Bir hâl oldum çardakların altında
Onu araya araya,
Küçüksu’ya baktım, orada da yok,
Boşuna çıktım Çamlıca’ya;
Anlamadım gitti bülbülün şarkısını,
Bir acayip gülün lisanı da;
Benim bildiğim o kümeste değildi
Ne de yatağın altında.

Bence bunlar çok normal değil.

8 Beğeni

Kişisel olarak bir kitapta, yazarın anlatmak istediklerini okumak isterim, çevirmenin kendi söylemek istediklerini değil. Bazı anlatımların tam karşılığının bulunamadığı durumlarda belki kültürümüz dahilinde yakın anlamlar kullanılabilir. Ama çevirmenin bunu keyfi bir hâle getirmesini doğru bulmuyorum. Kendi metnini yazmak istiyorsa otursun bir kitap yazsın, belki biz de okuruz. Ama çeviri yaptığı durumlarda olabildiğince metne sadık kalmalıdır.

Tabii bunlar kişisel görüşlerim.

6 Beğeni

Bunu mükemmel bir şekilde, hatasız, tam anlamıyla yapmanın bir yolu yok. Hepimiz çevirmenin ne demek istediğini okuyoruz aslında, yazarı değil. Çevirmen tercihleri arka arkaya gelerek ayrı bir kitap oluşturuyor, yani iki kitap birden okumuş oluyoruz. Bunu aşmanın yolu kitabı orijinal dilinden okumak, başka bir yol yok maalesef.

Aşırı yerelleştirme hareketlerine girilmemesi gerektiğine katılıyorum.

2 Beğeni

Öncelikle ben çeviri mükemmel, hatasız olsun demedim. Böyle bir şey zaten yok. Kimi çevirmenler yazarın anlatmak istediklerinden daha farklı ifadeler yazıyor ki bu konu zaten bu başlıkta daha önce dile getirildi, örnekler verildi. Az yukarıda bile bunun örneği var.

Oda 371 - Christopher Maxim
Çeviri: @Ozgur

Umarım eleştiri olarak değil, tartışma bazlı yapıcı bir yorum olarak ele alırsın. :slight_smile:

İlk paragraf:

Oda birçoğundan biriydi. Kapalı bir bölgede uzay-zaman dokusunu kurcalamamıza, fiziksel dünyamızın hassas kurallarıyla oynamamıza ve onlara istediğimiz gibi ince ayar çekmemize izin veren deneyler. İlk üç yüz yetmişi bir aksilik olmaksızın çalıştı. Daha ince işlerimizden bazıları, kişinin astral seyahati deneyimleyebileceği “Oda 112”yi içeriyordu; onunla, uzak yerleri görebilme yeteneğini içeriyordu. Bir diğerinde -Oda 213- rüya fırtınaları vardı. İçeride uyuyan, diğer insanların gördüğü gece sinemasının parçalarını; tüm kâbuslarının bombardımanına uğrardı. Ve o ana kadarki en büyük başarımımız; Oda 301. Duvarlarının arasında, zaman dururdu. İçeri giren kişi ne kadar uzun bir süre orada kalırsa kalsın; odadan, daima oraya girdikleriyle aynı anda çıkarlardı.

The room was one of many. Experiments that allowed us to tamper with the fabric of space-time in an enclosed location; to toy with the delicate laws of our physical world and fine-tune them to our liking. The first three hundred and seventy went off without a hitch. Some of our finer work included Room 112 where one could experience astral separation; with it, the ability to view remote locations. In another – Room 213 – there were dream storms. Any subject asleep inside would be bombarded with pieces of other people’s nightly cinema, nightmares and all. And our crowning achievement up to that point; Room 301. Within its walls, time stood still. No matter how long a subject claims to have stayed inside, they always exited the room at the same time they entered.

  • Arka arkaya iki kere kullanılmış olan “içeriyordu” kulak tırmalıyor.
  • ; onunla, uzak yerleri görebilme yeteneğini içeriyordu.”
    → Kiminle? İngilizcesinde “with it” ile kastedilen açık bir şekilde bir önceki cümledeki astral projection. Türkçesinde anlam bulanıklığı var.

Öneri:
“Daha ince işlerimizden bazıları kişinin astral seyahati – ve bu sayede uzak yerleri görebilme kabiliyetini – deneyimleyebileceği “Oda 112”yi içeriyordu.”

  • Any subject asleep
    → İçeride uyuyan? Subject, yani “denek” nereye kayboldu?
  • “İçeride uyuyan, diğer insanların gördüğü gece sinemasının parçalarını; tüm kâbuslarının bombardımanına uğrardı.”
    → Anlatım bozukluğu var.

Öneri:
“İçeride uyuyan her denek, diğer insanların gece sinemalarının, kâbuslarının ve tekmilinin bölük pörçük parçalarıyla bombardımana uğrardı.”

  • “İçeri giren kişi ne kadar uzun bir süre orada kalırsa kalsın; odadan, daima oraya girdikleriyle aynı anda çıkarlardı.”
    → Subject bu sefer “kişi” olmuş, hiç yoktan iyidir.
    → Noktalı virgül gereksiz.
    → “Claim” nereye gitti?
    → İkinci cümle anlatım bozukluğu içeriyor. Ayrıca “they” orada çoğul zamir değil: Subject’in cinsiyeti belli olmadığı için he/she/it yerine “they” kullanılmak zorunda. Türkçesinde öyle bir durum yok.

Doğrusu:
“Bir denek içeride ne kadar uzun süre kaldığını iddia ederse etsin, her zaman odaya girdiği anda dışarı çıkardı.”

3 Beğeni

Astral projection değil aslında Astral seperation. Tam olarak astral projection demediği için astral seyahat kullanmaya çekinmiştim aslında. Yani hatta bu cümleye astral seperation farklı bir şey mi acaba diye not düşmüştüm.

Doğru tespit. :+1:

İçeride uyuyan denek denmeliydi haklısın.

Aslında başta kişi kullanmıştım ama sonradan “denek” kullanmaya karar verdim ama @Arqonquin’in cümlelerine bakmamışım.

@Arqonquin burası seninmiş :smiley:

Harika yorumlar. Her ne kadar çeviri beğenmeyen biri de olsam, bu işi profesyonel seviyede yapabileceğimi hiç iddaa etmedim zaten bu yüzden aktivite şeklinde yapıp tek başıma değil de biraz destekli olsun istemiştim. Böyle böyle kendimi de geliştirme fırsatım oluyor hem. Cidden çok teşekkür ediyorum, aktivite başladığından beri hep çeviri hakkında detaylı yorumlar bekledim. Hem doğru bildiğim yanlışların düzeltimesi hem de yeni şeyler öğrenmek için güzel oluyor.

Çevirinin tamamını bugün yaptık biraz aceleye geldiği için başka hatalar da olması mümkün. Öykünün kendisini okumayı ya da sevmeyi engellememişizdir umarım.

Öyküyü okumuşssun madem aynı yazarın yine benzer konulu Hotel Covenwood öyküsü var.
https://www.reddit.com/r/nosleep/comments/iqr4wh/if_youre_ever_at_the_covenwood_hotel_dont_stay_in/
Bakmanı tavsiye ederim (:

2 Beğeni

:slight_smile: İnşallah demiş ve ilginçtir Almanca konuşuyormuş. “…içtiği yarar umarım” demek çok mu zor.

5 Beğeni

Tam senlik çeviri, nesini beğenmedin? :joy: İşin ilginci, hep de seni buluyor bu Allah’lı çeviriler. :slight_smile:

3 Beğeni

Tanrı bilir burada biraz motomot’a kaçıyor sanki. Bizde kimse “Tanrı bilir” demez, ya “Allah bilir” ya da “kim bilir” der.

Çevirmen için demek ki bir tek God var, o yüzden oluyor bütün bunlar. :slight_smile:

Belki de hedef okuyucu kitlesi de gözetilerek yapılıyordur. Askerde yemek önce dua edilir:

Tanrımıza hamdolsun.
Milletimiz var olsun.

Bir gün dua için tarikatçi birini çıkardılar, o da “Allahımıza hamdolsun” dedi, tabii kimse beklemediği için saçma bir durum oldu, Tanrı ile tekrarlandı.

Bu arada aradan 10 yıl geçtikten sonra herifin dileği gerçekleşmiş:

3 Beğeni

Hiç sorma :smiley: Ama cidden orada umarım demek zor mu? Değil. Muhtemelen olması gereken o. Orijinale bakmadım ama inşallah olmadığı kesin.