Kitaplardaki Çeviri Sorunları

Kitap: Ölühane Kapıları (s. 683).

Icarium’un Trell çevrili bakışları sertleşti.

Bu ne demek? Anlayabilen var mı? Çözemezseniz blur’u açıp editöre selam gönderebilirsiniz.

Trell’e çevrili bakışları sertleşmiş.

Icarium’s eyes hardened on the Trell.

Yine aynı sayfa, editöre bir selam daha:

Alındığımda henüz bir küçük bir kızdım.

Bir sonraki sayfa:

Azathları korunmak için mi? (korumak olmalı)

6 Beğeni

İlk alıntıyı Türkçesinden anladım ben. Neden bilmiyorum beynim otomatik olarak Trell’e diye düzeltti. :joy:

1 Beğeni

Şey diye düşünmeye başladım artık. Hadi çevir sırasında bu tarz ek hataları ya da yazım yanlışları farkında olmadan çok sık yapılabiliyor. Ama editör de düzeltme yaparken bir kısmını gözden mi kaçırıyor acaba? Sonra da diyorum ki o zaman son okuma/düzelti ne güne duruyor? İllaki %100 yanlışsız bir baskı çıkmaz sanırım ortaya ama bu kadar fazla sayıda göze çarpan yazım hatalarını beklemezdım ben de. Ama genel olarak çoğu yayınevi sonraki baskılarda bile bu hataları düzeltmeye yeltenmediği için yorumsuzum artık. :slightly_smiling_face: Aslında bu üç kişi birlikte çalışsa ortaya hatasız bir çeviri eser koyma ihtimali çok yüksek. Ama iş yükünden midir nedir, asla gerçekleşmiyor bu durum galiba.

2 Beğeni

Bu kitabın bir editörün veya son okumacının elinden geçtiğine kimse inandıramaz beni. :slight_smile:

3 Beğeni

Bu iş yükü meselesi tartışmaya açık bir konu. Hataları telafi edici veya yumuşatıcı bir etken olarak görmek doğru mu, bilmiyorum.

Tamam, muhtemelen hak ettiklerinden daha düşük ücretler karşılığında kapasitelerinin üzerinde eser çeviriyor, düzeltiyor ve basıyorlar. Ama okuru ilgilendiren kısım bunun sonucunda ortaya vasat eserlerin çıkması. Hem yazarın hayal gücüne ve emeğine haksızlık ediliyor, hem de okurun okuma zevki baltalanıyor.

Çalışma ahlakı altından kalkamayacağın işlere girmemeyi öğütler. Yetersiz işgücüne rağmen bir iş daha aldın diyelim; o zaman ortaya sorunlu bir ürün yarattığını fark ettiğin anda frene basacaksın, gecikme pahasına ürünü hatalarından arındırına kadar onarmaya devam edecesin.

Yayıncılıkta böyle bir sorumluluk bilinci ve kalite süreci tabii ki yok. Bas babam bas kitapları, sonuçta satın alıp okuyacaklar; 3-5 kişi hatalarımızı yakalarsa da bir şey olmaz.

Ama biz kendi mesleğimizde aynı zihniyetle ürün geliştirsek, araba 130 km/s süratte takla atınca da iş yükümüz fazlaydı, herhalde ondan oldu desek gözümüzün yaşına bakmazlar. :slight_smile:

11 Beğeni

500-600 lerden sonra yazım ve imla yanlışları artıyor maalesef. Üstlerde bir arkadaş daha söylemişti galiba, benim de gözüme çarpan irili ufaklı hata çok oldu.

Kitap muhtemelen bir son kontrolden geçerken yarıda kalmış, sonra baskı tarihine yetiştirilmiş gibi.

Kritik nokta bu üstat aslında, en başta işveren ve sonra tüketici gözünün yaşına bakmayacağı için “bu kadar paraya bu kadar iş” şeklinde çalışılamıyor. Ya da tam tersinden yazmak daha doğru; işveren zaten bunun farkında olup düşük maaş-az personel-ek iş yoğunluğu ile adam çalıştırınca çıkan ürüne de hiçbir şey diyen olmuyor yapılıp geçiliyor :smile:

Ne kadar ekmek o kadar köfte mantığı bana da ters, bir iş yapılıyorsa layığı ile yapılmalı. Eğer o işe değmeyecek bir ücret memnuniyetsizliği mevcut ise de yapılmamalı ama bu öz disiplinde ve imkanda çalışan çok az maalesef ülkede. Ve günden güne her sektörde “bu paraya bu kadar iş” yaklaşımı artıyor, bizim de hayat kalitemiz düşüyor. O yüzden ben yine de en başta işvereni suçluyorum, çünkü maliyetten kısıp ürününü kalitesizleştirme kararı kendilerinden geliyor :smiley: .

8 Beğeni

Kara kule serisinin ikinci kitabı Üç’ün Çekilişi’ni okuyorum daha doğrusu okumaya çalışıyorum. Kesin çevirinin berbatlığından burada da bahsedilmiştir çünkü çok meşhur kötü çevirilerden biriymiş bu kitap. Ben seriyi yeni okumaya başladığım için yeni maruz kaldım :frowning:

Öyle garip cümleler okuyorum ki okuduktan sonra cümlenin aslında nasıl olması gerektiğini düşünüyorum. Yani türkçe de hiç kullanılmayan kelimeleri almış koymuş saçma sapan bir şeyler yapmış çevirmen kişi.

Seneler evvel çevrilip yayınlanan bu kitabı yıllardır düzeltmeden aynı berbat çeviriyle yayınlayan Altın kitap yayınevine gerçekten diyecek söz bulamıyorum büyük rezillik bence👏🏼

10 Beğeni

Otomatik düzeltme kurbanı olmuştur belki, bilemedim. Aslında bunları düzeltmek editörün görevidir. Çeviri yaparken bazen çok basit şeylerde dikkatsizlik yapılabiliyor, “tabii” aynı kelimede bu kadar çok yaşanması ilginç olmuş gerçekten.

3 Beğeni

“Tabi” diye de bir sözcük olduğu için demiştim ben. Ama sadece varsayımda bulunuyorum. Dediğiniz gibi çok fazla tekrarlanması sıkıntı. Belki gerçekten “tabi” anlamına gelen bir sözcük yanlışlıkla “tabii” olarak yazılmıştır ve bunu düzeltirken editör ya da çevirmen yanlış yere basıp tüm “tabii” lere uygulamıştır vs. Bilemiyorum. Sadece çevirmenin tabii-tabi ayrımını bilip editörün de işini yaptığını ummak istiyorum. :slight_smile:

Kitap çevirmenleri evden çalışır ve genelde word kullanırlar. Yayınevinin editörleri de aynı şekilde Word kullanıyordur büyük ihtimalle. Ayrıntı’nın özellikle kullandığı bir program olduğunu sanmıyorum. Ben bireysel olarak çeviri için MEM Source kullanıyorum ama Türkçesi üzerinden hataları düzeltmem gerektiğinde Word kullanıyorum.

2 Beğeni

Kitap nasıl? Steven Erikson’ı da o seriden çıkarmışlardı. En sevdiğim bk kitapları arasında.

1 Beğeni

Aslında çeviride bir yanlışlık yok; ‘‘tabi’’ bağlı, bağlılık gibi anlamları olan arapça bir kelime. Cümlelerdeki kullanımını ben uygun buldum. Mesela ilk örnekte Vince’in BM’deki gizli bağlantısıyla meseleyi öğrenebilmesinin yolu birinin onu arabayla bırakmasına bağlı.

1 Beğeni

Siz olayı çok yanlış anlamışsınız.

Türkçede tabi ve tabii olmak üzere birbirinden tamamen farklı iki sözcük var.

Tabii - doğal, olağan, elbette
Tabi - bağlı, uyruk

Cümle içindeki kullanımları:

Bu sıcaklarda serin yerler aramak tabii bir ihtiyaç haline geliyor.
Biri beni arabayla evime bırakabilirse iyi olur tabii.

Kitap ve müzik gibi eserler telif yasalarına tabidir.
Türk vatandaşları Avrupa ülkelerine seyahatte vize uygulamasına tabidir.

3 Beğeni

Verdiğiniz örneklerle durumu gayet iyi açıklamışsınız. Ben de ek yapmak istedim. Olup olmadığına bakma fırsatı bulamadım ama ikinci kullanımda (tabi) a’nın üzerinde bir şapka olursa ikisi arasındaki ayrım daha anlaşılır olur diye düşünüyorum. Nitekim okurken de a hafiften uzatılıyor.

3 Beğeni

Ben de baktım şimdi şapka kullanılmıyor, en azından TDK’de kullanılmamış. Halbuki olması gerekiyormuş gibi hissettiriyor. :slight_smile: Hazır bakmışken kolaylık olsun diye şöyle ekran görüntüsü ekleyeyim.

3 Beğeni

Bence de olması gerekiyor çünkü a’yı uzatıyoruz okurken. Ama TDK da yok diyorsa, ne diyelim. Hoş TDK eskisi kadar güvenilir bir kurum değil bence :slight_smile:

3 Beğeni

Bir ara şapka kaldırılmıştı, sonra “hala” gibi kelimelerde kafa karışıklığı olmasın diye geri getirilmişti diye hatırlıyorum. Sadece bu tarz aynı yazılan kelimelere şapka eklenmiş galiba. Mesela “tabi” kelimesi gibi “ayin” kelimesinde de şapka yok ama okurken uzatıyoruz. Böyle karmaşık bir hale geldi durum. :slight_smile:

4 Beğeni

Evet, dediğiniz gibi bir ara kaldırıldı sonra geri getirildi :slight_smile:. Zaten kaldırılması doğru değildi bana göre.

2 Beğeni

Ben de hâlâ, kâr ve ân gibi çift anlamlı kelimelerde şapkalı a’nın kullanılması gerekliliğine inanıyorum. Hem kafa karışıklığını engelliyor hem de dilimize çeşitlilik katıyor.

Eskiden tâbi’ydi doğru yazılışı sanırım, onu tabi’ye çevirdiler.

Onun dışında “o ‘hâlde’ gidelim” gibi her iki yazımını da gördüğüm, doğrusunun ne olduğunu bilmediğim örnekler var.

Şikâyet, hikâye ve riyakâr gibi sözcüklerdeyse elimden geldiğince kullanmaya çalışıyorum.

5 Beğeni

@Blackheart @ilydious
TDK düzeltme (şapka) işaretinin hiçbir zaman kaldırılmadığını belirtiyor. Sitesine ulaşamadığım için link veremiyorum ama arama kısmından da bu bilgiye ulaşılabiliyor. Ayrıca Teyit.org’da kaldırıldığı bilgisinin yanlış olduğunu söylüyor.

1 Beğeni

Demek ki o yıllarda kaldırıldığına dair bir algı yaratılmış. Ben de kaldırıldığının konuşulduğunu anımsıyorum.

1 Beğeni