Tüh ya…
Aslında yıllar önce Muhteşem Gatsby okuyamazken bir şüphe duymuştum.
Ama benim için şu anda daha önemlisi İş Kültür’den okumayı planladığım ve ciltli baskılarını aldığım Ceberut Martin ve Jack London 'lara yazık olmuş .
Tüh ya…
Aslında yıllar önce Muhteşem Gatsby okuyamazken bir şüphe duymuştum.
Ama benim için şu anda daha önemlisi İş Kültür’den okumayı planladığım ve ciltli baskılarını aldığım Ceberut Martin ve Jack London 'lara yazık olmuş .
Ekşi’deki yorumlara baktım. Jack London çok sevdiğim bir yazar. Hem Beyaz Diş’i hem Vahşetin Çağrısı’nı İş Bankasından okudum. Çevirmeni farklıydı. Kesintisiz bir okumaydı. Deniz Kurdu ve Yıldız Gezgini’ne ise hevesle başlayıp bitirememiştim ki Deniz Kurdu’nun çizgi romanına bayılmıştım. Şu an başka bir çeviriden okumaya karar verdim.
Hâlâ İşKültür bunu nasıl yapabilir, diye sorup duruyorum. Kadın, çevirmen bile değil, işbilmez bir kadına nasıl bir Jack London, bir Daniel Defoe emanet edilir ? Kadına ya peşkeş çekme ya da İşKültür’ün büyük torpil geçtiği bir yakın arkadaş/ akraba olayıdır bu. Başka açıklaması olamaz…
Robert A. Segal, Mit
Dost Kitabevi Yayınları, 2012
Çeviri: Nursu Örge
Mitolojik hikayeler okumadan önce mit hakkındaki farklı bakış açılarını görmek istemiştim de 20 sayfa okuduktan sonra bıraktım. Çok fazla basit hata var.
#1 Sayfa 13
Orijinal
Yet myth can also be taken more broadly as a belief or credo – for example, the American ‘rags to riches myth’ and the American ‘myth of the frontier’. Horatio Alger wrote scores of popular novels illustrating the rags to riches myth, but the credo itself does not rest on a story. The same is true of the myth of the frontier.
Kitaptaki Çeviri
Yine de mit çok daha geniş bir anlamda, bir inanç ya da düşünce yapısı olarak da kendini gösterebilir; Amerika’ya özgü “Amerikan rüyası miti” ve " Batı’ya hücum miti" buna örnek olabilir. Amerikan rüyası miti Horatio Alger’in pek çok romanına konu oldu; ancak hikayeleri, bu düşünce yapısının asıl kaynağı değildi. Aynı durum "altına hücum miti"nde de görülür.
İlk cümledekini “batı’ya hücum miti” olarak editör düzeltmiş herhalde. O yüzden sonraki cümlede altına hücum miti olarak kalmış.
#2 Sayfa 15
Orijinal
At the same time the personalities can be either the agents or the objects of actions.
Kitaptaki Çeviri
Aynı zamanda bu kişilikler ya hareketin merkezi ya da aracılardır.
Google Çeviri
Aynı zamanda kişilikler eylemlerin faili ya da nesnesi olabilir.
#3 Sayfa 16
Orijinal
By contrast, the phrase ‘rags to riches myth’ uses the term myth positively yet still conveys the hold of the conviction.
Kitaptaki Çeviri
Bunun karşısında "Amerikan Rüyası miti" terimi olumlu bir anlamda kullanılmasına rağmen, yaygın bir kanı olma özelliğini de taşımaya devam eder.
Deepl
Buna karşın, ‘paçavradan zenginliğe miti’ ifadesi, mit terimini olumlu anlamda kullanmakta, ancak yine de inancın etkisini yansıtmaktadır.
#4 Sayfa 16
Orijinal
Ironically, some Americans who continue to espouse the rags to riches credo may no longer refer to it as a ‘myth’ because the term has come to connote falsity.
Kitaptaki Çeviri
Amerikan Rüyası mitine inanan bazı Amerikalıların artık bunu bir “mit” olarak görmemesi ve zaten bunun pek de doğru olmadığı gerçeği oldukça ironiktir.
Deepl
İronik bir şekilde, paçavradan zenginliğe inancını benimsemeye devam eden bazı Amerikalılar artık bunu bir ‘mit’ olarak adlandırmayabilir çünkü bu terim sahteliği çağrıştırır hale gelmiştir.
#5 Sayfa 17
Orijinal
Even as an infant, Adonis was preternaturally beautiful, and Aphrodite, who apparently had kept watch over him, was irresistibly smitten with him, just as Smyrna had been with her father.
Kitaptaki Çeviri
Adonis küçük bir çocukken bile olağanüstü bir güzelliğe sahipti ve belli ki bunun her zaman farkında olan Aphrodite de tıpkı Smyrna’nın babasına aşık olması gibi ona vurulmuştu.
Google Çeviri
Adonis bebekken bile olağanüstü derecede güzeldi ve görünüşe göre ona göz kulak olan Afrodit, tıpkı Smyrna’nın babasına olduğu gibi, ona karşı konulmaz bir şekilde aşık olmuştu.
#6 Sayfa 18
Orijinal
Yet Myrrha remained human enough to weep, and from her tears came the perfume myrrh. The baby, still alive in her, had to fight its way out of the tree to be born.
Kitaptaki Çeviri
Yine de, Myrrha dönüşümden önce ağlamaya fırsat bulur ve gözyaşları mür kokusuna dönüşür. İçinde hala canlı olan bebeği, dünyaya gelebilmek için ağacı parçalar.
Doğrusu
Yine de Myrrha ağlayabilecek kadar insan kalır ve gözyaşları mür (myrrh) kokusuna dönüşür.
#7 Sayfa 20
Orijinal
Where Apollodorus intends his story to be taken literally, Ovid intends his to be read metaphorically. Where Apollodorus is serious, Ovid is playful.
Kitaptaki Çeviri
Apollodoros hikayesinin kelimesi kelimesine anlaşılmasını isterken, Ovidius ortaya bir metafor koyma niyetindedir. Apollodoros ciddiyken, Ovidius şendir.
Doğrusu
Apollodoros ciddiyken, Ovidius oyuncudur/oyunbazdır.
#8 Sayfa 25
Orijinal
This approach is the opposite of that called ‘demythologizing’, which separates myth from science.
Kitaptaki Çeviri
İşte, bu yaklaşım, miti bilimden ayıran “mitolojibozum” dediğimiz şeyin tam tersidir.
Google’da mitolojibozum diye aratınca tek tük bir şeyler çıktı ama demitolojizasyon daha çok kullanılıyormuş.
#9 Sayfa 26
Orijinal
By far the most common response to the challenge of science has been to abandon myth for science.
Kitaptaki Çeviri
Bilimin ortaya serdikleri karşısında mitin en yaygın olarak aldığı tavır ise artık onu bilimin karşısına koymaktan vazgeçmektir.
Şöyle olabilir
Bilimin meydan okumasına verilen en yaygın tepki, artık onu bilimin karşısına koymaktan vazgeçmek olmuştur.
#10 Sayfa 27
Orijinal
The relationship between religion and science has actually been anything but uniform, and works with tendentious titles like A History of the Warfare of Science with Theology in Christendom express a one-sided viewpoint. Still, religion and science, and so myth and science, were more regularly opposed in the nineteenth century than in the twentieth century, when they have more often been reconciled.
Kitaptaki Çeviri
Din ve bilim arasındaki ilişki hiçbir zaman tekdüze olmamıştır; A History of the Warfare of Science with Theology in Christendom (Bilim ve Hıristiyan Teolojisi Arasındaki Çatışmanın Tarihi) gibi yanlı başlıklar tek taraflı bir bakış açısı sunar. Dahası, din ve bilim, dolayısıyla mit ve bilim arasında görülen çatışma ve uzlaşı, 19. yüzyılda 20. yüzyıla oranla çok daha fazla görülür.
Küçük bir detay ama yanlı bir başlık hissi vermesi için “Hristiyan Dünyasında Bilimin Teolojiyle Savaşının Tarihi” gibi olabilirdi. Asıl hatalı olan son cümlenin Google çevirisi:
Yine de, din ve bilim ve dolayısıyla mit ve bilim, on dokuzuncu yüzyılda, daha sıklıkla uzlaştırıldıkları yirminci yüzyıla kıyasla daha sık karşı karşıya geliyordu.
#11
Bir de çevirmen salt kelimesini çok fazla kullanıyor. Sadece, yalnız gibi kelimelere ne olduysa.
Nona Fernandez’in bize yeni çevrilen kitabının özgün adı: La dimensión desconocida
Türkçe çevirisinin adı: Bilinmeyen Boyut
Tamamen doğru bir çeviri. Ama kitabın isminin imlediği şey, çoğumuzun bildiği bir TV programı: Twilight Zone: Alacakaranlık Kuşağı
Kitap İngilizcede Twilight Zone olarak yayımlandı.
Çevirmen ve editörün bunu bilmemesi mümkün değil. Bizde neden “Alacakaranlık Kuşağı” olarak yayımlanmadı merak ediyorum.
Kitap ve konusu hakkında bilgim yok ancak Goodreads’ten baktığımda ingilizce olanlar hariç hepsi ithakinin izlediği yolu izlemiş. İngilizce versiyon bana Altın Kitapların William Gibson- Neuromancer kitabını Matrix Avcısı ismiyle yayınlamasını hatırlattı.
Kitabın tanıtım metninden alıntılıyorum:
Fernández, “insanlara işkence eden adamı” arşivlerin ulaşamayacağı yerlere, romana adını veren TV programının, rejimin acımasız ama sıradan entrikalarıyla bir arada var olduğu, tarihin o bilinmeyen boyutuna kadar takip ediyor.
Zaten İspanyolca konuşulan ülkelerde o programın adı Bilinmeyen Boyut. Bu bağlamda İngilizce çevirisinin ismi doğru. Bence sadece bizde sorun.
Şimdi programın diğer dillerdeki adına baktım, olması gereken dediğiniz gibi duruyor. İtalyanca ve Slovence de ithaki gibi çeviri yoluna gitmiş.
Çok basit bir örnekle geldim.
Stephen King/ Hayatı Emen Karanlık (Altın Kitaplar, 3. Baskı, Sayfa 151) :
Güzel olmuştu. Daha da iyi olabilirdi. Kadını düzmek istemişti, hem de çok. Uzun zamandan beri bir kadını düzmek istememişti, ama bu kadını istemişti ve düzecekti de. Ama çok fazla çığlık sesi olmuştu.
Stephen King/ The Dark Half (Orjinal dilde Scribner baskısı PDF metin, Sayfa 142) :
It was good. It could have been better; he’d wanted to do her, really wanted to have it off with her. It had been a long time since he’d wanted to have it off with a woman, but he had wanted this one, and he wasn’t going to get her. There had been too much screaming.
Türkçe çeviride tamamen anlam yanlış. Karakter bu eylemi tasavvur ettikten sonra kurbanı öldürüyor. Hal böyle olunca da sanki Türkçe baskı sansüre uğramış gibi anlam kayıyor çünkü olay akışında karakter apartmanda çok ses olduğu için hayal ettiği eylemden vazgeçiyor. Ama çeviride bu eylemden vazgeçmemiş gibi cümle kurulmuş ve devam eden cümleyle çatışmış.
Sansür var mı diye merak edip orjinal metne baktım, evet çeviri/ son okuma hatasıymış. Kusura bakmasınlar ama was/wasn’t çevirirken de hata yapılmamalı yahu.
Gerçekten King telef oluyor Altın Kitaplar’ın elinde. Zaten “kafalarına göre kırpıp kesmediler inşallah” diye oturuyorum her kitabın başına.
Önemi Yok (C’est égal) - Agota Kristof
Fransızca aslından çeviren: Feyza Zaim
Can Yayınları, ilk baskı, Kasım 2023
s. 23, Bir İşçinin Ölümü adlı öykünün girişi:
Hece, pencereyle çiçek vazosu arasında asılı vaziyette, anlamsız, tamamlanmamış.
Çarşafların üzerine N harfinin yarısını çizen zayıflamış parmaklarının hareketi tamamlanmamış.
“Hayır!”
Arkadaşlar Allah aşkına söyleyin. Bu N harfi hangi kelimenin ilk harfi olabilir? Fransızca, İngilizce, İspanyolca, İtalyanca ve daha bir çok dilde N harfi ile başlayan sözcük ne olabilir?
Yazıda şöyle bir bölüm var:
Ona göre “Ulysses” kesinlikle Türkçeye çevrilemez. Dahası böyle bir çeviriye gerek de yok. Çünkü bu kitabı çevirmek için, “İngiliz dili içinde üretilmiş bir ‘etki’nin bir başka dilde yeniden-üretimi gerektiriyor” ki bu imkânsız, olayın olmazlığı da buradan geliyor zaten.
Buna katılmıyorum, iyi bir çeviri bu etkiyi de yeniden üretebiliyor, buna iki örnek gördüm ve bu forumda da birkaç defa dillendirdim bunları. Birincisi Georges Perec’in Kayboluş’u. Diğeri de Jerzy Andrzejewsky’den Küller ve Elmas. İkisi dile dayalı bri etkiyi Türkçede başarıyla tekrarlıyorlar.
Kim söylemişti hatırlamıyorum, bir yazar, yazarların yerel, çevirmenlerin ise evrensel olduğuna dair çünkü çevirmenler olmaksızın yazarların kendi dillerine mahkum olacaklarını söylüyordu. Bunun doğru olduğunu düşünüyorum.
Üç Cisim Problemi 2. kitabı okuyorum. Son 20 sayfayı muhtemelen Google Translate ile çevirip bırakmış çevirmen. Geri kalan sorumlu kişiler de bakma zahmetine girmemiş veya yetiştirememiş. Okunması ve anlaması inanılmaz zor bir durumda, kafayı yedirtecek. Şurada keşke twitterda olabileceği gibi bir özgürlüğüm olsa da doyana kadar sövsem. Örnek bırakayım. Spoiler olacağını sanmıyorum anlaşılsa dahi. Devamı daha fena. Demeyim demeyim dedim ama kendimi tutamadım. Okuyan arkadaşlar buralardan ne anladılar? Hiç bahseden de olmamış, nasıl okuyorsunuz abiler ablalar siz bu kitapları? İngilizce bilmesek halimiz mefta yahu. Kaldı kitabın en önemli kısmı, son 20 sayfa. Şaka gibi.
Sorumlu kişiler de bunlar:
Edit: Düzelteyim, bir bölüm sonra çeviri nispeten okunabilir hale evriliyor. Teknik kısımların bazıları Google Translate ile çevrilmiş ve bu kısım gözden kaçmış sanırım.
Cümleler çok kötü. Mehmet Harmancı’yı anımsadım
Son 20 sayfa olduğu için hani hatalar olsa da az çok anlam çıkararak devam edeyim dedim ama devam edilebilecek gibi değil, abartmadan söylüyorum. Abartacak olsam üç beş de küfür serpiştiririm cümlelerime. O derece bir şok yaşadım, Mehmet Harmancı’da bile görmemiştim böylesini.
Attığınız sayfanın; İngilizcesi:
He said, “Our estimate of the arrival of the nine droplets in the Solar System is based entirely on speed and acceleration estimates obtained when they crossed the final interstellar dust cloud four years ago. They differ from the one that’s already here in that their engines operate without emitting light. They don’t emit any other high-frequency electromagnetic radiation that could provide a position. This is likely a self-adjustment made after humanity successfully tracked the first droplet. Locating and tracking such small, dark bodies in outer space is incredibly difficult, and now that we’ve lost their tracks, we don’t know when they’ll reach the Solar System. We don’t even know how to detect that they’ve arrived.”
“So what can I do?” Luo Ji asked.
“We hope that you can lead the Snow Project.”
“What’s that?”
“Using stellar hydrogen bombs and Neptune’s oil film, we will manufacture clouds of space dust that the droplets will leave tracks in when they pass through.”
“You’ve got to be joking. You do realize that I’m not entirely ignorant about space.”
“You were an astronomer once. That makes you even more qualified to lead this project.”
Deepl Çevirisi:
“Dokuz damlacığın Güneş Sistemi’ne varışına ilişkin tahminimiz tamamen dört yıl önce son yıldızlararası toz bulutunu geçtiklerinde elde edilen hız ve ivme tahminlerine dayanmaktadır. Halihazırda burada olanlardan farklı olarak motorları ışık yaymadan çalışıyor. Konum belirleyebilecek başka herhangi bir yüksek frekanslı elektromanyetik radyasyon yaymazlar. Bu muhtemelen insanlığın ilk damlacığı başarılı bir şekilde takip etmesinin ardından kendi kendine yaptığı bir ayarlamadır. Uzayda bu kadar küçük, karanlık cisimlerin yerini tespit etmek ve izlemek inanılmaz derecede zordur ve şimdi izlerini kaybettiğimize göre, Güneş Sistemi’ne ne zaman ulaşacaklarını bilmiyoruz. Vardıklarını nasıl tespit edeceğimizi bile bilmiyoruz.”
“Peki ne yapabilirim?” Luo Ji sordu.
“Kar Projesi’ne liderlik edebileceğini umuyoruz.”
“Neymiş o?”
“Yıldız hidrojen bombalarını ve Neptün’ün yağ tabakasını kullanarak, damlacıkların geçerken iz bırakacağı uzay tozu bulutları üreteceğiz.”
“Şaka yapıyor olmalısın. Uzay konusunda tamamen cahil olmadığımın farkındasınızdır.”
“Bir zamanlar gökbilimciydin. Bu seni bu projeyi yönetmek için daha da nitelikli kılıyor.”
Bence yapay zeka çevirisinden devam etmeniz daha iyi olur. 6 yıl geçtiği için çivi çiviyi söküyor.
İngilizcesinden tamamladım ama evet bir noktada DeepL kullanmayı da düşündüm. İlk keşfettiğim zamandan bu yana yine yol almış gibi gözüküyor ki o zaman bile Malazan gibi iyi seviye İngilizce isteyen bir eserden bazı kısımları çevirmenden daha iyi çevirdiği olmuştu. Teşekkürler paylaştığınız için.
Hyperion 2’ yi çok merak ettiğim için İngilizce versiyonunu indirip DeepL ile çevirmeye çalıştım.
Türkçesi yayınlandığı zaman zaten satın alacağım için etik açıdan bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum.
Ben free DeepL kullandım. Günde elli sayfa tercüme ediyor. Fakat yaptığı tercümeyi ben hiç beğenmedim. Çok acemice cümleler bölük pörçük, kesinlikle insan çevirisinin yerini tutamaz tabii iyi bir çevirinin.
Bilmiyorum belki profesyonel DeepL kullansaydım daha iyi bir tercüme yapabilirdi.
Üç Cisim Probleminde çeviri ve editörlüğün kötü olduğunun muhabbeti geçmişti diye hatırlıyorum forumda, ama örnek atan olmamıştı eline sağlık . Hangi başlıktaydı, ne zamandı hiç hatırlayamadım ama seriye elimin gitmemesinin nedeni buydu benim de maalesef
.
Kitabın özellikle ikinci yarısından itibaren bazı yerlerde yazım hatası ve anlam düşüklüğü var. Anlaşılıyorlar ama. Sıkıntı yaşamadım ben. Son 20 sayfa felaket sıkıntılı ama onun haricinde okunur gayet. Öyle çok canınızı sıkmaz. Ha, evet, gırla yazım hatası var ama anlayabiliyoruz diye avutuyoruz kendimizi o ayrı mesele.