Karakterin ismi Tebessüm oldu 3 sayfalığına nedense…
Sarı Yüz’ü okuyorum. (Evet o çukura ben de düştüm.) Mayıs 2025 tarihli ilk baskının 117. sayfasında şöyle yazıyor:
Süre doldu nihayet. Dinleyicilerime zarifçe teşekkür edip kimse beni alçıya almadan sıvışma umuduyla kapıya yöneliyorum ama kürsüden geri adım atar atmaz Susan yanımda bitiyor.
Bu metindeki alçıya almak ifadesini ilk defa gördüm. Araştırdım, birini konuşarak meşgul etmek, onu sohbette tutarak bir yere gitmesine izin vermemek anlamında argo bir ifadeymiş. Çok güzel. Yeni bir şey öğrenmiş oldum. Hemen kaynak metne baktım ki İngilizcede nasıl söylendiğini de bileyim:
At last the hour is up. I thank my audience graciously and make for the door, hoping to slip away before anyone drags me into conversation, but Susan materializes by my side just as I step away from the lectern.
Gördüğünüz üzere kaynak metindeki ifade argo değil. Yani kimse beni lafa tutmadan karşılığı yeterken argoyla karşılanması tuhaf geldi. Elif Ersavcı şahane bir çevirmen ama sanırım burada biraz fazla yerlileştirme var.
“Buna mı takıldın” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Ama “alçıya almak” gibi argo ifadeler kullanması o roman kişisinin karakterine dair bana ipuçları veriyor. Ben zihnimde bir karakter inşa ediyorum o sözcüklerle. Ve çevirideki aşırı yerlileştirmeler o karakteri aslından uzaklaştırıyor.
Ben kitabı okurken “alçıya almadan” ifadesini görsem, “burada kesin çeviri hatası var” diye düşünürdüm. Biraz işgüzarlık olmuş.
Kim nerde kullanıyormuş bu alçıya almak argo ifadesini, hayatımda bir kere duymadım ( buraya random küfür
). Yeni nesil rap tayfa falan mı yayıyor bunları nedir, kafamda deli sorular
.
Komşu Kızı - Jack Ketchum, İthaki, Temmuz 2025, ilk baskı.
Sayfa 162:
Meg’in omuzları rahatlama duygusuyla çöktü.
Hayli korkmuş görünüyor olmalıydı. Çünkü Ruth gülmeye devam etti.
Meg slumped with relief.
I guess I looked pretty scared. Because Ruth kept laughing.
“Ne düşünüyorsun?” dedi. “Beni dinleyecek mi sence?”
“Bilmiyorum,” dedi.
“What do you think?” she said. “Think she’ll listen?”
“I don’t know,” I said.
Avi Pardo şahane bir çevirmen, zaten iyi bir çevirmen olmasaydı da bu denli bariz hataları yapmazdı.
Hatta belki de ortada çeviri hatası da yok. Çevirmen hızla yazarken harfi unuttu muhtemelen.
Sorun ham çevirinin doğru dürüst kontrol edilmemesi. Çevirmenden gelen dosyayı çok değil bir kişi bile okusa bu hatalar en aza iner. Ama yayınevi o bir kişiyi ya çalıştırmıyor ya da haddinden fazla çalıştırıyor.
Ek: Kitapta bir düzineye yakın tapaj hatası var.
Ek 2: İlk baskı sayfa 164:
“Yukarı çıkmasına izin vermemiz gerekir,” dedi Donny. “Kaçmaya çalışabilir.”
“Haydi canım. Nereye gidecek?” dedi Woofer. “Nereye kaçacak? Ayrıca onu bağlayabiliriz.”
Maalesef yine eksik harf.
Ben de ilk bakışta iyelik eki unutulmuş gibi düşündüm.
Twitter’da çok fazla gömülüyor kitap. Rezalet bir editasyon ve çeviri demişler. Ben de aldım hayırlısı artık. Acı çeke çeke okuyacağız herhalde🙄 yine merakla beklediğim bir kitaba olan hevesim kaçtı.
Saldım çayıra mevlam kayıra
.
"Rama’yla Buluşma"nın eski basım çevirisi için eleştiriler vardı; bu yeni basımda düzelmiş mi? Var mı bakabilen?

2025 model çeviri nasıl oluyor acaba?
Muhtemelen mesela Eomer’in “nicedir, hanidir” gibi kullandığı dili, kitabın özünde olmayan, eski döneme ait bir çeviri diye yorumlamıştır. ![]()
İnsanlar artık ne konuda ne yorum yapsam diye şaşırmış durumda. Hayretle izliyorum cidden.
Muhtemelen. Ama nasıl bir şey bekliyor onu çözemiyorum, aşko kuşko mu konuşsun elfler? ![]()
Bu tarz kitaplar okuya okuya okuma dilleri bozulmuştur.
Kurt Vonnegut’tan Mezbaha No.5’i okuyorum. Yazarın sıklıkla kullandığı “so it goes” un farklı çevirileri dikkatimi çekti.
April Yayınları, bu “so it goes” söz öbeğini “falan filan”, “e” yayınları ve Dost Kitabevi “Hayat bu” , Can Yayınları ise “Oluyor işte” olarak çevirmiş.
Orijinal metin örneği:
''When a Tralfamadorian sees a corpse, all he thinks is that the dead person is in a bad condition in that particular moment, but that the same person is just fine in plenty of other moments. Now, when I myself hear that somebody is dead, I simply shrug and say what the Tralfamadorians say about dead people, which is ‘so it goes.’"
Sizce doğru olanı ne? Hangi çeviriyi tercih edersiniz?
Bağlama göre çevirisi değişebilecek bir kalıp. Verdiğiniz örnekte “hayat işte” gibi bir çeviri daha uygun görünüyor. Ama farklı durumlarda “falan filan, oluyor işte” vs. gibi çeviriler de yapılabilir.
Vonnegut’un kullandığı bu “so it goes” kalıbı kitapta fatalistik yani kaderci felsefeyi betimlemek için kullanıyor. Zaten kitabın her sayfasında, her ölen kişinni arkasından en az bir kere kullanıyor bu kalıbı
Dolayısı ile “Ne yapacaksın hayat böyle. Böyle gelmiş böyle gider. Bu işler böyle. Ne yapalım, yapacak bir şey yok ki” gibi kaderci söylemleri çağrıştırması gerekir.
O yüzden “falan filan” gibi bir çeviri kesinlikle doğru değil. April ne düşünmüş de böyle sallama bir çeviri yapmış anlam veremedim. Sonuç olarak Dost ve Can Yayınlarının çevirisi bağlamını daha iyi karşılıyor. Dostu tercih ederim ben olsam.
Gwendy’nin Sihirli Tüyü. Buradaki sinir hastası Aziz Bernard, aslında Cujo! Tamam, Cujo’yu bilmiyor olabilir çevirmen (ki ben King çeviriyorsa yaptığı her işten haberi olmalı diye düşünüyorum), ama St. Bernard’ın köpek türü olduğunu anlamalı. Aziz Bernard ne alaka dememiş midir, en azından google’da bir arama yapsa 5 dakikasını almayacak bir bilgi için insanın okuma zevkini bitiriyor.
Merhaba Kızıl Panda yayınları hakkında bilgisi olan var mı acaba? Çeviri konusunda nasıllar? Toplu şekilde klasiklerini almayı düşünüyorum ama emin olamadım.




