Aldığımız kitapları, okuduğumuz kitapları, tercih ettiğimiz okuma şeklini vs. konuştuk. Peki ya okunmayı bekleyenler? Kitaplığımızda okunmayı bekleyen bizi iç çekerek gözetleyen ve raftan çıkacakları günü merakla bekleyen kaç kitabımız var?
Oğuz Atay külliyatını bitirmeyi kararlaştırdığım halde bir türlü okuyamadım kendisinin kitaplarını. Tutunamayanlar’dan birkaç sayfa okuyup öcü görmüş gibi kapağı kapattım. Neden gözümün korktuğunu bilmiyorum açıkçası. Belki de zamanı değildir.
Tek sıkıntım bu. Diğer okumadıklarım genelde üşengeçlikten ötürü rafta bekliyorlar. Yine de hepsi bitmeden kitap almamakta kararlıyım, ipin ucu kaçıyor sonra.
Aslında bu anketleri biraz farkındalık olsun diye açıyorum. Ne yapıyoruz? Ne yapmak istiyoruz? Ne haldeyiz? Tüm bunları sorgulamak ve sorgulatmak istiyorum. Benim durumum da içler acısı bir halde ama ben bunu çoktan kabullendim. En azından diyorum savaş filan çıkarsa okuyacak çok kitabım var. Belki manyetik bir durum oluşursa filan paçayı kurtarıyorum. Bir noktadan sonra fantastik bakmaya başlıyor insan.
Benim hanım, yarın yokmuşçasına okuduğu için sanırım kitaplığımızda henüz okumaya vakit bulamadığım 1000’den(yazıyla bin) fazla kitap var ayda 20 kitap ile ayda 3 kitabın farkı çok acımasız…
Bir açıdan bir parça can sıkıcı olsa da bence normal. İnsan an geliyor alabiliyor, an geliyor alamıyor. Akarken almak en iyisi bence. Olmayınca zaten alamıyorsun. Zaten yoksa evdesindir ve stok hızla erir gider. Optimist yaklaşım.
@Gokhanca Hanımınızı destekliyor ve şimdiden çok sevdiğimi iletmenizi istiyorum. Yaşasın yarın yokmuşçasına okuyan hanımlar!
Aşırı beğenmişsem özel basım için gözümü karartabilirim ama şu ana dek böyle bir eser çıkmadı karşıma. Zevkler, renkler, eğilimler farklı tabii. Daha hızlı okuyabilmenizi dilerim.
Aslında her ay okuyacağım kadar kitap alır, okur ve yerine koyardım ama sağ olsun arkadaş bir anda 7-8 tane kitap hediye gönderince ve başka hediye kitaplar da gelince 10’ a yaklaşmıştır.
Teşekkür ederim her ne kadar kütüphanemizde kitap fazla olsa da okumazsan bir önemi yok Bu kadar kitap fazla almamızın nedeni ise bitecek tükenecek endişesi ile yaklaşmamız.
Öyle bir noktaya geldim ki sanırım okuyacak sadece on tane kitabım kalsa panik yapabilirim. Uzun zamandır geniş geniş raftan seçmeye alıştım. Benimkisi artık biraz da “Gözümün önünde dursun çocuğum.” bakış açısı.
Benim kitaplıktakilerin çoğu okunmamıi bekliyor. Okuduklarımın çoğunu elden çıkarıyorum. Bazılarını evladiyelik diye saklıyorum ama sürekli bir sahip olma güdüsü var.özellikle son iki ayda 500-600liralık kitap aldım. Ama bazen de öyle bir havaya giriyorum ki bir sene boyunca kitap almadığım oluyor. Aslında bizde tayin işi olmasa güzel bir kitaplık yaptırma niyetim var da bizim işler belli olmuyor. Sürekli yer değiştirmek gerekiyor.
Anketi görmeden önce de aklımdan tam bu konu geçiyordu, güzel bir tesadüf oldu.
Benim kitaplığım evin salonunda, yani televizyonun karşısında otururken bile gözlerim ara sıra kitaplara kayar. Aslında aşağı yukarı tahmin ediyordum ama anketi görünce sayayım dedim, 200 küsur okunmayı bekleyen kitabım varmış. Bu da kitaplığımın yaklaşık üçte birine denk geliyor. Bu sayının çok büyük bir kısmını son iki sene içerisinde, işe başladıktan sonra satın aldım. İşin kötü tarafı okuma hızım da bu sürede epey düştü. Hala da az okuyup çok almaya devam ediyorum.
Açıkçası başlarda bu durumdan epey rahatsız oluyordum. Okunmayı bekleyen her bir kitap yapılacak bir işmiş gibi gözüme batıyordu. Diğer arkadaşların da bahsettiği, özellikle Türkiye’de yaşıyor olmaktan da gelen “Hazır param varken alayım, ileride ne olacağı hiç belli olmaz,” düşüncesini aşamadığım için kitap almayı da bırakamıyorum. Böyle olunca esas amacı keyif almak olan kitap okuma eyleminin kendisi de yapmak zorunda olduğum bir işe, artırılması gereken bir skora dönüşmüştü. Ama son birkaç aydır bu konudaki düşüncelerim önemli ölçüde değişti.
Şöyle ki, artık kitaplığıma baktığımda önce okumadığım kitapları görüyorum. Sanki okuduklarım yoklarmış ya da en azından kitaplığın bir parçası değillermiş gibi geliyor bana. Umberto Eco’dan yola çıkılarak türetilen bir terim var “antilibrary” diye, herhalde “zıtkitaplık” diye çevirebiliriz. Zıtkitaplık okumadığımız kitaplardan oluşuyor, ona baktığımızda öğrendiklerimizi değil de öğrenebileceklerimizi görüyoruz. Okumadığım kitap sayısı arttıkça şimdiye kadar okuduklarım önemsizleşiyor. Çünkü okuyacak daha çok fazla kitap olduğunu, okuduklarımın okumadıklarıma kıyasla devede kulak kalacağını biliyorum.
Bir diğer mesele de bir kitabın “okunmuş” sayılabilmesi için kaç kere okunması gerektiği. Mesela Tutunamayanlar’ı üniversitedeyken okumuştum. Olay örgüsü, karakterler falan üstünkörü de olsa aklımda hala. Ama eminim şu an tekrar elime alıp okusam o zaman fark etmediğim veya anlayamadığım birçok şey bulacağım içinde. Bu durum birçok kitap için geçerli. Zaman geçtikçe okuduğum kitaplar da kitaplığımdan ayrılıp zıtkitaplığımın bir parçası olmaya başlıyor. Nasıl aynı nehirde iki defa yıkanamazsak aynı kitabı da iki defa okuyamayız, çünkü kitap aynı kalsa bile okuyan kişi değişmiştir. Tutunamayanlar’ı okudum desem de içten içe bunun pek doğru olmadığını biliyorum.
Velhasılı çok iyi bir şey değil belki ama okunmamış kitaplarımın çokluğuyla barıştım, hatta gizliden gizliye gurur bile duyuyorum. Anket için de çok teşekkürler, aklımdakileri yazıya dökme fırsatı oldu benim için.