Okuduğunuz pek çok şeyi yanlış anlamış olduğunuz, bu gönderdiğiniz kaynaklarla ortaya çıkmış oluyor.
BionTech aşısı, Koronavirüsün orijinal varyantına karşı %90’ın üzerinde etkili olma iddiasındaydı. Virüsün evrimleşmesiyle ortaya çıkan yeni varyantların aşıya karşı daha dirençli olması neticesinde bu oranın düşmesi normaldi ki bende yukarıdaki bütün mesajlarımda size bunu anlatmıştım. Biontech, Moderna, Astrazeneca ve diğer aşıları geliştiren şirketler hiçbir zaman aşının orijinal varyanta, Delta varyantına ve Omicron varyantına karşı aynı düzeyde etkili olduğunu iddia etmediler. %90’ın üzerinde açıklanan oranlar Delta varyantı ortaya çıkmadan önceydi. Bu tartışmanın en başından beri size bunu anlatmaya çalışıyorum. Bana attığınız linkler de aslında bunu söylüyor. Kendi görüşünüzün aksini ispatlayan kaynaklarını kendi görüşünüzü ispatlıyormuş gibi kullanmaya çalışıyorsunuz.
Esin Davutoğlu Şenol’un, kendisine verilen yanıta verdiği yanıtı kesinlikle yanlış anladığınız ortada. Kendisi orada “pardon” derken sonuna üç tane ünlem işareti koyması bile tabiri caizse “ne saçmalıyorsunuz siz, bunu nereden uydurdunuz” anlamı veriyor. Siz ise o “pardon” sözcüğünden “size sekiz tane Pavipiravir içilmesini tavsiye ettiğim için kusura bakmayın” anlamı çıkarmışsınız. Yani bir kez daha kendi görüşünüzü çürüten bir kaynağı kendi görüşünüzü ispatlıyor gibi kullanmaya çalışmışsınız.
Bana gönderdiğiniz diğer bir kanıt da Allan Savory’nin bir videosu. Öncelikle Allon Savory’nin kim olduğuna bir bakalım. Kendisi tarımda bütüncül yöntemi geliştiren bir bilim insanı olarak kabul ediliyor. Arazi üzerinde dolaşan hayvanları kullanarak kurak arazileri yeniden yeşillendirebileceğimizi ve iklim değişikliğine karşı mücadele edebileceğimizi söylediği bir TED videosuyla popüler oldu. İzlememiş olan arkadaşlar aşağıdan Türkçe altyazılı olarak izleyebilirler.
Benim yukarıda paylaştığım videonun dışında sizin bir dosya paylaşım sitesi aracılığıyla burada paylaştığınız bir video var yukarıdaki mesajlarda. Bana yukarıda gönderdiğiniz videoda ise Savory aşağıdaki şu konuşmayı yapmış:
People talk glibbery about science. What is science? People are comming out of the university with a masters degree or a Phd you take them into the field. They literally don’t believe anything unless its a peer reviewed paper that’s the only thing they accept. And you say to them… Let’s observe, let’s think, let’s discuss they don’t do it! Only when it is in a ğeer-reviewed paper or not That’s their view of science. I think it’s pathetic! Gone in to universities as bright young people they come out of it brain dead! Not even knowing what science means. They think it means peer-reviewed papers etc. No! That’s academia. And id a paper is peer-reviewed it means everybody thought the same therefore they aproved it. An unintended consequence is when new knowledge emerges, new scientific insights they can never ever be peer-reviewed so we’re blocking all new advances in science that are big advances. If you look at the breakthrough in science almost always they don’t come fom the center of that profession they come from the fringe. The finest candlemakers in the world couldn’t even think of electric lights. They don’t come from within they often come from outside the bricks. We’re going to kill ourselves because of stupidity.
Bu da konuşmanın Türkçeye çevirisi:
İnsanlar bilim hakkında saçma sapan konuşuyor. Bilim nedir? İnsanlar üniversiteden yüksek lisans veya doktora derecesiyle çıkıyor, onları sahaya götürüyorsunuz. Hakemli bir makale olmadığı sürece hiçbir şeye inanmıyorlar, kabul ettikleri tek şey bu. Ve siz onlara diyorsunuz ki. Gözlemleyelim, düşünelim, tartışalım, yapmazlar! Sadece hakem denetiminden geçmiş bir makale olsun ya da olmasın, onların bilime bakışı bu. Bence acınası bir durum! Parlak gençler olarak girdikleri üniversitelerden beyin ölümü gerçekleşmiş olarak çıkıyorlar! Bilimin ne anlama geldiğini bile bilmiyorlar. Hakemli makaleler vs. anlamına geldiğini sanıyorlar. Hayır! Bu akademi. Ve bir makalenin hakemli olması, herkesin aynı şeyi düşündüğü ve dolayısıyla onayladığı anlamına gelir. Bunun istenmeyen bir sonucu da yeni bilgiler, yeni bilimsel anlayışlar ortaya çıktığında bunların asla ve asla hakem denetiminden geçemeyeceği, dolayısıyla bilimde büyük ilerlemeler olan tüm yeni gelişmeleri engellediğimizdir. Bilimdeki atılımlara bakarsanız, neredeyse her zaman o mesleğin merkezinden gelmediklerini, uçlardan geldiklerini görürsünüz. Dünyanın en iyi mum yapımcıları bile elektrik ışığını düşünemezdi. İçeriden gelmezler, genellikle tuğlaların dışından gelirler. Aptallığımız yüzünden kendimizi öldüreceğiz.
Savory bu konuşmada bilimin kendisini sahtekârlıklara düşmekten koruyan en önemli mekanizmalarından biri olan hakem denetimine saldırmakta. Hakem denetimi, mükemmel bir sistem olmasa da bilim dünyasını sahtekârlardan koruyan bir mekanizmadır. Peki bu sistem nasıl çalışıyor?
Özet geçmek gerekirse bir araştırma, deney, gözlem vb. yapan bilim insanları, araştırmalarını hakemli dergilerde yayınlarlar. Hakemli bilim dergileri, popüler bilim yayınlarından farklıdır. Hakemli dergiler, aynı alanda faaliyet gösteren bilim insanlarından hakemler tayin eder ama hakemlerin kimliği, araştırmasını yayınlamak isteyen bilim insanından gizlenir. Hakemler; çalışmanın özgün olup olmadığını, bilime ne kattığını, sonuçların tutarlı olup olmadığını, yöntemler uygun mu, yeterliliğe sahip mi, bunları incelerler. Sonunda makalenin ya dergide yayınlanmasına ya da revize edilmesine veya reddedilmesine karar verirler.
Bu süreç, bilimde sahteciliği en aza indirmektedir. Yaptığınız çalışmada deney sonuçları sadece size sizin dediğiniz gibi görünüyorsa, aynı deneyi başka bilim insanları tekrarladığında aynı sonucu alamıyorlarsa burada çok büyük bir sonuç vardır. Yani bilimde “ben bir keşif yaptım, bu da sonucu. Buna inanın” diye bir şey yok.
Hakem denetimi hakkında daha ayrıntılı bilgi için aşağıdaki bağlantıyı tıklayabilirsiniz.
Peki Savory bu sisteme neden karşı çıkıyor? Kendisinin, hayvanları arazi üzerinde hareket ettirerek araziyi yeşillendirmekle ilgili söyledikleri bilim tarafından çürütüldü de ondan. Sceptical Science, yöntemin daha önce denendiğini ve sonuçların umut verici olmadığını açıkladı. Uppsala Üniversitesi 2016’da yaptığı bir araştırmada, iyileştirmiş otlatmanın karbon tutulmasına yapacağı katkının Savory’nin dediğinden 7 kat daha az olduğunu ve bu yöntemin iklim değişikliğini tersine çeviremeyeceğini ortaya çıkardı. 2017’de ise Gıda ve İklim Araştırma Ağı tarafından yapılan bir araştırma, Savory’nin karbon tutma konusundaki iddialarının “gerçek dışı” olduğu ve hakemli araştırmalar tarafından yayınlananlardan çok farklı olduğu sonucuna vardı.
Savory; konuşmasında “gözlemleyelim, düşünelim tartışalım” çağrısı yaptığını ve bu çağrının reddedildiğini söylüyor. Gerçekte ise bilim çevreleri zaten gözlemlediler ve farklı sonuçlara ulaştılar. Bu sonuçları da yayınladılar. Savory ise buna bilimsel bir yanıt veremedi ve bilimin kontrol mekanizmasına karşı çıkarak bilimle çok da ilgisi olmadığını göstermiş oldu. Savory’nin sözleri bir bilim insanının bilimin güvenilmez olduğuna dair bir itirafı değildir. Tezlerini ispatlayamayan bir adamın dert yanmasıdır.
CDC’nin sitesinden Uzun Covid’in semptomlarının açıklandığı bir makale paylaşmışsınız ayrıca. Makale böyle bir hastalığın olduğunu, semptomlarının da bunlar olduğunu açıklıyor. Siz ise bu makaledeki semptomları alıp “bu semptomlar başka hastalıklarda da görülüyor öyleyse böyle bir hastalık yoktur” anlamı çıkarıyorsunuz. Yani bir kez daha sizin görüşünüzün aksini dile getiren bir kaynağı sizin görüşünüzü destekliyormuş gibi kullanmışsınız. Bu yöntemle sadece Uzun Covid değil, dünyadaki bütün hastalıklar inkâr edilebilir. Çünkü iki hastalık arasında benzer semptomların görülmesi nadir görülen bir şey değil. Fakat semptomların benzemesi, nedenlerin benzemesi anlamına gelmiyor.
Dördüncü soruya yanıtınız oldukça vahim bence. Çünkü WHO’nun başkanı koronavirüse karşı uyarılarda bulunuyor diye adamı Çin’le bağlantılandırıyorsunuz. Asıl ilginç olan ise bilim insanları zaten aşının tek başına çözüm olmadığını söylediler. Bunu, çok gizli tutulan bir sırrı öğrenmiş gibi açıklıyorsunuz. Bilim insanları, aşının virüsle mücadele çok önemli olduğunu ama ona eşlik etmesi gereken karantina, temaslı takibi, izolasyon gibi tedbirlerin olması gerektiğini zaten söylüyorlardı. Fakat açılma için bastıran politikacılar, aşının tek çözüm olduğu şeklindeki bilimsel dayanağı olmayan fikre, öyle işlerine geldiği için koşup sarıldılar. Yeni bir şey keşfetmediniz.
Bu arada hastanelerin otoparklarındaki araç sayısının daha virüs resmen açıklanmadan arttığı doğru. Fakat salgınları birbiriyle karıştırıyorsunuz. Bu dediğiniz durum, 2002 ile 2004 yılları arasındaki SARS-CoV-1 salgınında yaşanmış olan bir durum. Popular Science Türkiye dergisinin Haziran 2022 sayısında bu konudan söz edildi.
Beşinci soruya ise önce cevap vermek bile istememenizin ve sonra ispatlanması mümkün olmayan komplo teorileriyle cevap vermeye çalışmanızın nedeni görüşünüzü destekleyecek bir veri bulamamış olmanız olduğunu düşünüyorum.
Aslında sizin düşünce tarzınızı şu paragraf özetliyor:
Yani bir şeye inanmak için bilimsel kanıta gerek duymuyorsunuz. Kolay kaldırılabilirsiniz. Çünkü sizi bir düşünceye ikna etmek isteyenler sizin mantığınıza göre bilimsel kanıta ihtiyaç duymazlar. O şeyin, sizin inanma ihtiyacınıza uygun olması, dünya görüşünüze entegre edilebilmesi yeterli, sizin kolaylıkla inanmanızı sağlayacaktır ki yukarıda bunu görüyoruz. Ondan sonra da sizin görüşünüze 180 derece zıt olan kaynakları bile sizin görüşünüzü destekleyecek şekilde anlayabilirsiniz. Bunu da yukarı da görüyoruz.
Kayıp Rıhtım ve forumu; kitaplar hakkında, okumak eylemi hakkında olan bir topluluk. Sadece eğlenmek için değil; aynı zamanda okumak, anlamak, sorgulamak ve gelişmek için de buradayız. Size de bunu yapmanızı tavsiye ederim. İnsanın, okuduğunu doğru anlaması için daha çok okuması gerekiyor. Bilimin metodolojisini öğrenmenizi, popüler bilim yayınlarından da bilim dünyasındaki son gelişmeleri istikrarlı bir şekilde takip etmenizi öneririm. İnsanlar, ellerindeki kanıtların yetersiz ve temelsiz olduğunu noktada düşüncelerini gözden geçirebilmeli.
Son olarak, tartışma üslubunuzu da geliştirmenizi tavsiye ederim. Bir tartışmayı kazanmanın tek bir yolu vardır ve oda rakibinize görüşünüzü kabul ettirmek değil, bir şeyler öğrenmektir. Kendimizi geliştirdiğimiz, bilgimizi arttırdığımız ölçüde kazançlıyız.
“Umarım anlarsınız artık, siz görmek istemiyor olabilirsiniz, vay arkadaş, şu yazdığınıza bak ya, ohh ne ala memleket, Hacı Baba Tekkesi değil, ne saçma bir argüman bu” gibi ifadeler tartışmalarda kullanılan ifadeler değildir. Olsa olsa laf yarışında kullanılan ifadelerdir. Ne yazık Türkiye’de tartışma ile laf yarışı arasındaki fark henüz anlaşılmış değil.
Görüşlerinizi ortaya koydunuz, kanıt olduğuna inandığınız verileri ortaya koydunuz, fakat kanıtlarınızın temellerinin çürük olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Benim için çok faydalı bir tartışma oldu. Düşünce tarzınızı yakından tanıma olanağı buldum. Umarım sizin için de faydalı olmuştur.
Esenlikler dilerim.