Koronavirüs Gündemi

Maskeler işe yarıyor ama her maske değil. N95 (FFP2) ve N99 (FFP3) standartlarına uygun maskeler virüsün yayılmasını gerçekten engelliyor. N95 maskeler havadaki partiküllerin %95’ini ve N99 maskeler havadaki partiküllerin %99’unu filtreleyebiliyor. Tabii ki maskenin yüze doğru bir şekilde takılması ve sağdan, soldan, üstten, alttan vs. hava sızıntısı olmaması önemli. Ayrıca gerekli gereksiz maskeyi çıkarmamak da önemli. Bunların dışındaki maskelerin koruyuculuğu daha düşük. Hatta piyasadaki pek çok maskenin standartları öyle düşük ki boş yere takılıyor. Nüfusun büyük çoğunluğu maske takmadığı gibi takan azınlığın önemli bir kısmı da kalitesiz maske takıyor. FFP2 ve FFP3 standartlarına uygun maske takmak gerekiyor. Hatta bazı ülkelerde bu zorunlu oldu.

Hasta kişilerden virüs kapmaktan kaçınmak ya da hastaysanız birilerine bulaştırmaktan kaçınmak için kimseyle buluşmamak, internet ve telefon gibi uzaktan iletişim yöntemlerini tercih etmek elbette en doğrusu. Fakat şunu da bilmek gerekiyor: Pek çok insan bu hastalığı hafif atlatıyor, hatta hiç belirti göstermiyor. Ya da ağır atlatsalar bile virüs onlara bulaştıktan sonra, ilk belirtiler görülene kadar geçen kuluçka süresinde hiç hasta değillermiş gibi görünüyorlar. Yani bende virüs yok, karşımdaki kişide de virüs yok, öyleyse buluşabiliriz demeden önce dikkat etmek gerek.

Bir anlık bir hata virüsün size bulaşmasına neden olabilir. Geçtiğimiz aylarda başıma bu geldi. Peki bana nasıl bulaştı? İş yerimde odamdan çıkarken maskemi hep takıyordum ve kaliteli bir maske kullanıyordum. Öte yandan bütün uyarılarıma rağmen odama maskesiz girenler oluyordu. Ben de bundan sonra odamın kapısını kilitlemeye başladım. Bir süre iş yerimde virüs yayılırken ben virüsten korunmayı başardım. Fakat bir keresinde kapıyı kilitlemeyi unutmuşum, odama maskesiz biri girdi. Ben de kapım kilitli sandığımdan odamdayken maskemi çıkarmıştım. O kişiyle birkaç saniye bir şey konuştuk ve odamdan çıktı. Kendisi o gün çok sağlıklıydı ama iki gün sonra hastalandığı ve testi pozitif olduğu ortaya çıktı. Ondan kısa süre sonra bende de belirtiler ortaya çıktı. Virüs bana da bulaştı ama aşılı olduğum için hafif atlattım.

1 Beğeni

Dediğiniz gibi maskeyi düzgün takmak zor fakat daha da önemlisi bunlara erişebilmek zor. Çok pahalı bu maskeler. Herkes alamaz ne yazık ki.
Ayrıca konuşulmayan bir konu da oksijensizlik. Yani uzun vadede bu maskeler yarardan çok zarar getirebilir. Uzun vadede doku ve organ hasarlarına sebebiyet verebilir.
Bence insanlık olarak hastalanmaktan korkmak yerine haatalığı ağır atlatmaktan korkmalıyız. Kaldı ki bu dönemde de sabun gibi temizlik malzemelerine erişimimiz rahat olduğu için korkutucu sonuçlar ortaya çıkmıyor ve çıkmadı çok şükür. Ölenler oldu fakat insanlık tarihinin bir sonucu olarak hepimiz öleceğiz. Bu yüzden yaşayamamaktan korkmak yerine güzel ve özgür yaşayamamaktan korkmalıyız diye düşünüyor ve özgürlüklerimizin basit bir hastalık yüzünden kısıtlanmadığı bir dünya diliyorum.

Size katılmıyorum. Çünkü burada basit bir hastalıktan söz etmiyoruz. Dünya genelinde 20 milyondan fazla insanı öldürmüş ve çok daha fazlasında da kalıcı hasarlar bırakıp uzun vadede ölmelerine neden olan bir hastalığa basit demek mümkün değil. Bir insan için korkutucu sonuçlar yaşanmamış olması ne yazık ki başka insanlar için de aynı anlama gelmiyor.

Hepimiz bir gün öleceğiz diye konuyu hafife almak doğru değil. Madem ki hepimiz öleceğiz diye bu işi gereken ciddiyeti vermeyeceğiz, öyleyse bunu dünyadaki bütün hastalıklara karşı uygulamamız gerekirdi. Bütün hastaneleri kapatıp hastalara da “zaten bir gün hepimiz öleceğiz, tedavi olmaya ne gerek var” diyelim. İş yerlerinde de iş güvenliği önlemlerini tamamen kaldırıp işçilere de “hepimiz zaten bir gün öleceğiz” diyelim. Gerçi bu zaten yapılıyordu. Ya da caddelerdeki bütün trafik ışıklarını kaldıralım, trafik kurallarını da uygulamadan kaldıralım. Ne de olsa zaten bir gün hepimiz öleceğiz. Ha trafik kazasında ölmüşüz, ha yıllar sonra başka bir şekilde. Yani insanlık tarihinin bir sonucu olarak hepimiz öleceğiz sözünün vardığı nokta bu oluyor.

Maske kullanımı değil, koronavirüs kısa ve uzun vadede ağır hasarlara neden olmakta. Hatta hastalığı hafif geçiren insanlarda bile kalıcı hasarlara neden olmakta. Post Covid-19 Sendromu ya da daha yaygın bilinen adıyla Uzun Covid, hastalığı atlatan birçok insanın hayatı boyunca güçten düşmesine ve hatta sonradan ölmesine neden olan sayısız ve çok ciddi sağlık sorununu ifade ediyor. Bu, genç ve sağlıklı insanları da etkiliyor. Aşağıdaki kaynaktan ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.

Evet, sabuna erişimimiz var ama bu tek başına bir çözüm değil. Salgının başında virüsün aerosoller aracılığıyla yayıldığı pek bilinmiyordu. Kirli ellerimizle yüzümüze dokunmak virüsün başlıca bulaşma yöntemi sanılıyordu. Bu nedenlerde o günlerde tedbirler elimizi düzgün yıkamakla sınırlandırılıyordu. Bu tedbir tabii ki hâlâ geçerli fakat daha sonra Dünya Sağlık Örgütü virüsün aerosoller aracılığıyla yayıldığını kabul etmekle kalmadı, virüsün ana bulaşma yönteminin bu olduğu ortaya çıktı. Yani kaliteli bir maske ne yazık ki şart.

Maske kullanımı ancak onlarca yıl boyunca kullanımda sağlık sorunlarına neden olabilir:

Özgürlüklerin kısıtlanması korkusu, virüse karşı mücadelenin kendi kâr çıkarlarına zarar vereceğinden korkan ve her türlü kapanma tedbirine çıkan kapitalistlerin dile getirdiği bir şey. Şirketlerin bir gün daha az kâr elde etmesindense milyonlarca insanın ölmesini tercih ediyorlar. Bunun adı da özgürlüklerin kısıtlanmaması olmuş. Ki, gerçek rakama daha yakın olan fazladan ölüm sayılarını da dâhil edersek bu virüs dünyada 20 milyondan fazla insanı öldürdü. Defalarca kat daha fazla insanda da kalıcı hasar bıraktı. Pek çok ülkede ölüm sayısı yüzbinlerle ifade ediliyor. Hatta bazı ülkelerde milyonlara ulaştı. Bütün bu bilgiler bu hastalığın basit bir şey olmadığını gösteriyor.

Hayatımızın sonuna kadar ağır kapanma tedbirleri altında yaşayalım demiyorum ben de. Bu virüsün yok edilmesi mümkün. Daha önce bazı hastalıkların dünya çapında yok edildiğini görmüştük. Aynı stratejilerle Covid-19 virüsü de sadece birkaç ay içinde tüm dünyada yok edilebilir. Bunun için kitlesel test, karantina, temaslı takibi, gerektiği her yerde iş yerlerinin kapatılması ve okulların uzaktan eğitime geçmesi ve son olarak kitlesel aşılama önlemlerinin dünya çapında uygulanması gerekiyor. Bugüne kadar pek çok hastalık böyle yok edildi. Günümüzde var olmayan bu hastalıkları şimdiki nesiller tarihî kaynaklardan öğreniyorlar.

Çin’in bu konudaki başarısı virüsün yok edilmesinin mümkün olduğunu göstermekte. Covid-19 virüsü ilk kez Çin’de görüldü. Ayrıca Çin, 1.4 milyar gibi devasa bir nüfusa sahip. Buna rağmen Çin’deki ölüm sayısı sadece 5000’den biraz daha fazla.

Peki Çin bunu nasıl yapıyor? İnsanlar 3 yıldır evlerinden hiç çıkmıyorlar mı? Normal yaşamları tamamen ortadan kaldırıldı mı?

Hayır. Çin’de önce hastalığın dışarıdan ülkeye gelmesini engellemek için ülkeye gelen her insan 2-3 hafta karantina altında tutuluyor. Bu sırada ona testler yapılıyor. Kendisinde virüs yoksa bu kişi karantina süresinin sonunda dışarı çıkabiliyor.

Zaman zaman hastalığın Çin’e bir şekilde sızdığı da oluyor elbette. Bu durumda, hastalığın yayıldığı eyalette veya şehirde çok sıkı karantina tedbirleri uygulanıyor. Okullar ve işyerleri kapatılıyor, insanlar evlerine dönüyor ve evlerinde kalan insanlara gönüllüler ve resmî görevliler tarafından ihtiyaç duydukları her şey ulaştırılıyor. Bu sırada kitlesel test yapılıyor. Nüfusun tamamına hızlıca Covid-19 testleri uygulanıyor. Bu süreç sonsuza kadar sürmüyor. İki üç hafta içinde salgın durduruluyor ve insanlar normal yaşamlarına dönüyorlar. Maske takmak, virüsten korkmak zorunda kalmıyorlar. Buradan ayrıntılı bilgi alabilirsiniz:

Benzer uygulamalar Avustralya, Yeni Zelanda vb. başka ülkelerde de uygulandı ve benzer olumlu sonuçları doğurdu. Fakat ABD’nin baskısıyla bundan vazgeçtiler. Sonucu çok vahim oldu. Şimdi Çin’e de aynı yola girmesi için baskı yapılıyor.

Bütün bu gerçekler koronavirüs konusunun sadece kişilerin bir sorunu olmadığını, sadece tıbbi bir konu da olmadığını, aynı zamanda toplumsal ve siyasi bir konu olduğunu da gösteriyor. Çünkü kapitalistlerin, kendi kâr çıkarlarının bir gün bile olumsuz etkilenmesindense insanların virüsle ölmesini tercih ettiğini gösteriyor.

10 Beğeni

Bu manaya gelecek bir cümle kurmadım ve zaten bağışıklığı yetersiz olan da korunsun dedim. Özgürlüğümüzü etkilememeli dedim. Yoksa ağır hasta olanlar tedavi olmasın gibi bir cümle kullanmadım yoksa ağır hasta olanlar konusunda hem fikiriz. Zaten tıpta hastalık yoktur hasta vardır. O yüzden kişiye özel tedavi ve yaşam biçimi söz konusu olmalı. Ama size şu konuda katılmıyorum. Toplumsal olarak bağışıklık kazandığımız için de bu mevzunun artık abartıldığını düşünüyorum.

Bu arada Long Covid mevzusu da tıp camiasının sebep bulamadığı her mevzuya ilaç oldu resmen. Hastalığın patolojisi aydınlatılamıyorsa "Long Covid"i yapıştırıp geçiyorlar. :rofl:

Şimdiki otoritelere baksak evde de takmamızı isteyecekler. Onlara baksak doğumdan ölüme kadar maskeyle gezmemiz gerek.

Bu kapanma mevzusu normal halka mı yaradı yoksa şirketlere mi? Bu pandemi sebebiyle tüm dünyada bir resesyon(durgunluk) oluştu. Bu insanlara mı daha çok zarar verdi yoksa şirketlere mi?

Fakat bir sorun var. Solunum yolu enfeksiyonunu eredike etmek çok zordur. Tüm dünya olarak bitirmek için antik çağ modeliyle falan yaşamamız gerekiyor. Aksi takdirde imkansız. Bu konu için altta da Çin örneği vermişsiniz. Bu Çin, hastalık ilk başladığında saklayan ve hatta insandan insana bulaş söz konusu değil diye WHO’ya açıklama yaptırtan Çin heralde. Eğer o Çin ise bu verilere inanmam söz konusu değil ne yazık ki :smile:

İşte bu mevzuda tamamiyle zıt düşünüyoruz. Bu eve kapanmalar yüzünden kapitalist şirketlerin daha da kölesi olduk. Bu yüzden de uzun vadede bu pandemi modelinin işlemesini istediklerini düşünüyorum.

1 Beğeni

Hayır testler ücretli değil devlet hastanesine gidip anında olabiliyorsunuz. Bende 3 hafta önce korona oldum da :confused:

Sadece son konuda değil, hemen hemen her konuda zıt düşünüyoruz.

Toplumsal olarak bağışıklık kazanılmadı. Eğer öyle olsaydı pandemi çoktan bitmiş olurdu. Tam tersine ortaya yeni varyantlar çıkıyor virüs aynı insanı tekrar tekrar enfekte edebiliyor. Her gün binlerce sadece bu virüsten olduğu olduğu koşullarda abartıldığını düşünmeniz ilginç.

Böyle büyük bir iddiada bulunacak olsaydım, bununla ilgili bilimsel yayınlardan ya da tıp dünyasından bir kaç kaynak paylaşma ihtiyacı hissederdim.

Ölene kadar değil, pandemi bitene kadar maske takılması gerekiyor. Tabii pandeminin bitmesi için de ona karşı ciddi olarak mücadele etmek gerekiyor.

Kapanma şirketlerin normalde zararına. Çünkü fabrikaların, iş yerlerinin durduğu koşullarda para kazanamazlar. Bu yüzden kapanmanın sona ermesini istediler. Eğer sıradan insanlar bundan zarar gördüyse kapitalist devletlerin doğaları gereği şirketlerin zararını insanlara ödetmesindendir. Şirketlere büyük teşvikler verilirken sıradan insanlar pek çok ülkede kaderlerine terk edildi. Yanlış olan kapanma değildi. Kapanmanın bir bedeli olacak ve bu bedeli birisi ödeyecekti. Patronların değil, işçilerin daha ağır bedel ödemesine karar verildi. Ardından da ne pahasına olursa kapanma sona erdirildi. Bu kez de büyük şirketler devasa kârlar elde ederken milyonlarca insan açılma uğruna kayatını kaybetti.

Bu, konuyu tarafsız haber kaynaklarından izlemediğinizin bir ifadesi. Hiç şüphesiz ki Çin devleti pek çok konuda eleştirilmeye layıktır. Fakat pandemi onlardan biri değil. Çin hükümeti hızlı bir şekilde kapanma tedbirlerine giderek salgını kendi içinde durdururken dünyayı da uyardı. Virüsün genom analizini hızlıca yapıp tüm Dünya ile paylaştı. Çin’e giden bilim insanları ve WHO yetkilileri de yaptıkları incelemeler sonucunda Çin’in hiçbir şey gizlemediğini açıkladılar. Bildiğim kadarıyla WHO da hiçbir zaman virüsün insandan insana bulaşması yapmadı. Sanırım sizin dediğiniz açıklama “virüsün hava yoluyla bulaşması mümkün değil” şeklinde bir açıklamaydı ki bunda Çin’in bir parmağı yok. WHO ise bu açıklamasından dolayı elelştirilmekte zaten. Ama WHo zaten Çin’den emir alan bir örgüt değil, uluslararası bir örgüt.

Kapitalist sömürünün sömürünün bu dönemde daha çok arttığına katılıyorum. Pandeminin sürmesini istedikleri de kuşkusuz, fakat eve kapanmaya şiddetle karşı karşılar. Bu konuda anlaşamıyoruz.

2 Beğeni

Hani aşılar bağışıklık kazandırıyordu. Ne oldu o işe?

Sorun da bu zaten. Önüne “md” mahlasını almış herkes konu hakkında yorum yapıyor. Yaptıkları yorum 3-5 ay sonra yalanlanınca da ama bilim böyle bir şey diyip işin içinden sıyrılıyorlar. Artık sadece kendi aklımı kullanıyorum. Pandemi başında bastılar favipiraviri sonra da bi işe yaramayınca pardon dediler. Aynısı aşı için de oldu. %95 koruyordu güya ama hâlâ insanlar hasta oluyor. Yalan söylemekten utanmayan yahut verdiği bilgi yanlış çıkınca oturup kendini sorgulamayan bilim otoritelerinin kaynakları artık ilgimi çekmiyor. O güveni aldılar benden.

Hacı Baba Tekkesi değil bu şirketler. Tabiki de kâr edecekler. Sanki dükkanınız olsa siz kendi ürünlerinizi kâr elde etmeden mi satacaktınız? Ne saçma bir argüman bu.

İnsanları döve döve yaptıkları bu kapanmaları tasvip etmiyorum. Sokak ortasında halkı pataklıyorlardı. İnsan onuruna aykırı bu durumu kutsayacak kadar insanlıktan çıkmadım.

Bu mantıkla bakıyorsak mevzulara Türkiye’de de hukuk çok iyi bir biçimde işliyor diyelim o zaman. Resmi olarak uluslararası bir örgüt olması fiili anlamda Çin’in kontrolünde olmadığı anlamına gelmiyor.

Son yanıtınızdan gördüğüm kadarıyla aşı ve bilim karşıtı bazı çevrelerin argümanlarıyla hemfikirsiniz.

Aşılar bireysel olarak bağışıklık kazandırıyordu ama toplumsal olarak bağışıklık kazandırması için dünyanın en az %70’inin bağışıklık kazanması lazımdı. Gelişmemiş ülkelerde nüfusun ezici çoğunluğu neredeyse hiç aşılanmadı. Gelişmiş ülkelerde bile aşılanma oranı çok düşük oldu. Doğru düzgün bir aşı seferberliği yapılacağına tam gaz aşı karşıtı kampanya yapıldı. Aşı tedariki de doğru düzgün sağlanamadı. Nüfusun aşılanan kesimi korunurken virüs, aşılanmayan insanların arasında evrimleşip aşılara karşı direnç kazandı.

MRNA aşılarının %90’ın üzerinde ifade edilen koruma oranları uydurma oranlar değil, çok sayıda gönüllü üzerinde yapılan Faz 1, Faz 2 ve Faz 3 deneylerinden elde edilen ve hakemli bilim yayınlarında açıklanan oranlardır. O günler için bu oranlar doğruydu. Fakat virüs evrimleştikçe ve yeni varyantlar ortaya çıktıkça oran değişti.

Bilim insanları Favipiravir gibi ilaçların Koronavirüse karşı kesin olarak etkili olduğunu iddia etmediler. Bunun başka bir hastalığa karşı geliştirilmiş bir ilaç olduğunu ve koronaya karşı etkisinin bilinmediğini söylediler. Hatta salgının ilerleyen dönemlerinde de bilim insanları ve doktorlar bu ilacın işe yaramadığının görüldüğünü ve boş yere kullanılmasının karaciğeri yorduğunu söylediler. Bununla ilgili bilimsel araştırma sonuçları da yayınlandı. Bilimin insanlarının tavsiyelerine uyulmamış olmasının sorumlusu bilim insanları değildir.

Nasıl kaynaklardan bilimsel gelişmeleri takip ediyorsunuz bilmiyorum. Ana akım gazete ve haber sitelerinden takip ediyorsanız size söyleyebilirim ki orada gördüğünüz bilim haberleri çoğunlukla yalan ya da çarpıtılmış. Muhtemelen bilimsel gelişmeleri oradan takip ediyorsunuz. O kaynaklarda her gün aslı astarı olmayan bir sürü haber yayınlanıyor ve hepsinde de “bilim insanları şokta” diye komik başlıklar atılıyor. Aslında bu forumda o haber sitelerindeki asılsız bilim haberlerini paylaştığımız bir konu açsak çok güzel eğleniriz.

Ya da doğru kaynaklardan takip ediyorsanız bile sürekli ve düzenli takip etmeniz gerekiyor. Bilimi, güvenilir bilim yayınlarından takip etmek gerekir. Zaman zaman bilimde büyük değişiklikler olmuyor değil. Bilimin işleyişi budur zaten. Bilim, dogma değildir. Dogmalar evrensel ve her zaman geçerli olma iddiasında olan fikirler ortaya koyabilir, değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Bilim ise araştırmaya, deneye, gözleme ve kanıta dayanır. Araştırmalar ilerledikçe ortaya çıkan yeni kanıtlar bilinenleri değiştirebilir. Bilim ile dogma arasındaki fark budur.

Öncelikle sakin olmanızı tavsiye ederim. Burada tartışıyoruz, kavga etmiyoruz. Birbirimizden bir şeyler öğrenmeye çalıştığımızı umuyorum. Şirketler kendi kârlarını düşünebilirler. Fakat biz insanların da kendi yaşama hakkımızı savunmak istememiz neden yanlış olsun? İşte sorun da burada başlıyor. Sorun sadece onların kâr etmek istemesi değil. Onların kârı, bizim yaşama hakkımızdan ağır basıyor. Kapitalistlerin kâr isteği insanların yaşamlarıyla çatışıyor. Bu sizce de gerçekten doğru mu? Şu âna kadar yazdıklarınızdan anladığım kadarıyla sanırım öyle. Yanlış anladıysam lütfen beni aydınlatın.

Çin’in dinamik sıfır politikası aslında çok büyük bir halk desteğine sahip. Hatta bu politikanın sürdürülebilmesi büyük ölçüde halk desteğine bağlı. Ana akım medya, genel toplamı yansıtmayan olayları büyük bir iştahla sunarken, Çin’deki genel durum hakkında aynı iştaha sahip değil.

İddia sahibi iddiasını ispatla yükümlüdür. WHO’nun Çin devletinin kontrolü altında olduğunu iddia eden herkes bunu ispat etmelidir. Bu ispat edilirse dünyada yer yerinden oynar. ABD gibi ülkeler bu konuyu gündemden düşürmezler. WHO, Birleşmiş Milletler’e bağlı olan ve sayısız devletin bir araya geldiği bir organizasyon. Çin de bunun katılımcılarından birisidir. Fakat sadece katılımcılarından birisidir.

Dahası, eğer WHO, Çin devletinin kontrolünde olan bir örgütse neden Çin’dekinden oldukça farklı bir pandemi stratejisine sahip? Bunu da yanıtlamak gerekiyor.

Bu benzetmeyi yaparken iki konu arasında nasıl bir bağlantı kurduğunuzu anlayamadım.

1 Beğeni

Bazı fikirlerimin aynı olması onlarla aynı safta olduğum anlamına gelmez. Bilim adı altında yalancılık yapıp, faşizan tavır sergileyenler oldukça da bu kişilerin eline koz veriyorlar. Daha sonra ben sorgulayınca da bilim karşıtı oluyorum. Kendisine bilim insanı diyen kişiler biraz ihtiyatlı konuşurlarsa bunların eline koz düşmez. Aşı karşıtı olmadığımı da belirtmek isterim. Daha birkaç gün önce tetanoz aşımı yaptırdım. Bunun yazmamın sebebi ise dümdüz bir aşı karşıtı olmadığımı belirtmek için.

Ne? Şoke oldum resmen. Televizyonundan internetine her yerde bunun propagandası yapıldı. Nasıl tam gaz karşıtlık yapılmış oluyor. Tam gaz karşıtlık olsa sevineceğim vallahi :slight_smile:

Bu argümana karşı çıkamam. %70 aşılanıp da hala hastalıkla uğraşan ülkelere bakmam lazım. %70 üzeri bi Çin var ki onun verilerine güvenmiyorum. Burada karşı çıkacağım şey e madem bireysel bağışıklık kazandırıyordu aşı olmasına rağmen niye ağır olarak hasta olanlar var? Varyantlara karşı dahi etkili olacak bir aşıydı güya bu aşı.

Bu sorunu görmemeniz çok garip. Ellerinde işe yaradığına dair veri yokken önerdiler bu ilacı. Sonra da çıkıp pardon dediler. Ne yalan söyleyim sizdeki bu iman beni şaşırttı. Bilim adı altında yapılan her şeye bu kadar iman etmeniz biraz garip.

Bırakın lağım medyasını muhalif medyanın haberlerini bile okumam. Takip ettiğim kişiler ise farklı farklı profesörler ve doktorlar. Çok şükür ki tıp camiasından da sorgulayanlar çıktı da az buçuk bu pandemi mevzusu üzerine doğru yazılar okuyabiliyorum.

Burada mevzu insan hayatı. Öyle millete yanlış ilaçlar önerip sonra da aaa karaciğeri yoruyormuş bu ilaç işe yaramıyormuş diyenlerin de bilim böyle değişkendir olabilir diyip işin içinden sıyrılmasını kabul etmiyorum. Ohh ne ala memleket.

Burada sakin olmadığımı nereden çıkardınız? Küfür ya da hakaret yok. Gayet sakince bir yazı. Siz kendiniz sakin kalamayıp da bana yansıtmaya çalışıyorsanız bilemem ama bence ikimiz de gayet sakiniz.
Şirket karına karşı çıkmadığım gibi üzerimizde tahakküm kurmalarına karşı olduğumu sizden önce yazmıştım. Burada sorun yok zaten. Şirket karı benden üstün çıkarsa buna karşı çıkıyorum(kapanmalar vs.). Bunu, siz yazmadan önce üstte yazmıştım zaten.
Ama dünyadaki enflasyondan dolayı yaptıkları zamma karşı çıkmam. Ha yaptıkları zam makul düzeyde değilse de serbest piyasanın nimeti olan “tercih etmeme” hakkımı kullanarak ürünlerini almıyorum.

Vay arkadaş insanları döverek götürüyorlar dedim. Şu yazdığınıza bak ya. Ee bu ülkede de hiç hukuksuzluk yok o zaman. Sonuçta büyük bir halk desteği var. Her şeye eyvallah diyelim o zaman.
İnsan dövmenin neresini normal karşılıyorsunuz?

Çok büyük bir hata yaptılar yahut bunu kasıtlı yaptılar. İnsandan insana bulaş yok dediler 2019’da. Buna rağmen WHO’nun başındaki zat hala görevde. Daha ne belgesi istersiniz? Dünya yerinden oynamıyor artık. Batı eski dinamiğini kaybetti. Çin ise bundan güç alarak yapıyor hareketlerini. Ha siz görmek istemiyor olabilirsiniz. Bir şey diyemem.

Resmi olarak bizde de hukuk var ya hani. Dışardan bakarsanız gayet düzgün bir biçimde işliyor hukuk. Anayasa var, yasama var, yürütme var, yargı var, hepsi var yani. Fiili olarak ise bunların hiçbiri işini yapmıyor. WHO’da da durum aynı diyorum. Umarım anlarsınız artık

Bu son mesajınızdaki her şeye yanıt veremeyeceğim. Mesela aşıların etkinlik oranı ve yaygın aşılamaya rağmen bazı ülkelerde neden hâla salgının sürdüğü hakkında bir önceki mesajımda yazdıklarımın zaten açıklayıcı olduğunu düşünüyorum. Aynı şeyleri tekrar yazmak konuyu tekrara düşürecektir. Bir daha göz atabilirsiniz ama daha ayrıntılı bilgi vermemi isterseniz bir sonraki mesajımda bu konuya girebilirim.

Yukarıdaki yazınızı okuyan herkes bunda bir bilim karşıtlığını görecektir. Eğer bilim karşıtlığı değilse bile bilimin nasıl işlediğine dair eksik bilgilenme diyelim. Bilime sorgusuz sualsiz iman ettiğimi sanıyorsunuz. Fakat bilimde böyle bir şey olmaz. Bir şeyi sorgusuz sualsiz kabullenmek bilime en uzak şeydir, çünkü bilginin ortaya çıkarılmasına zarar veren ve bilimin ilerlemesini yavaşlatan bir şeydir.

Bilimin kusursuz olduğunu hiç kimse iddia edemez. Hiçbir gerçek bilim insanı da bunu iddia etmez. İddia eden de ciddiye alınmaz. Bilim de zaman zaman hatalar yapabilir. Hatta kendisine bilim insanı diyen insanlar da yanlış şeyleri savunabilir. Fakat bilimi diğerlerinden ayıran şey yanlışları düzelten metodolojisi ve denetim mekanizmalarıdır.

Bilim zaman zaman yanlış yapsa da yanlışlarını düzeltecek mekanizmalara sahiptir. Zaten bu nedenle bilimde değişikler olur. Eğer olmuyorsa zaten bir sıkıntı vardır. Birileri sırf tutarlı görünmek uğruna yeni gerçekleri insanlardan gizliyor ve inadına eskimiş bilgileri savunuyordemektir. Bence bilimde doğrunabilirlik ve yanlışlanabilirlik konusuna pek aşina değilsiniz. Bu yüzden bilime haksızlık ettiğinizi düşünüyorum. Bu konuda şu makaleyi okumanızı tavsiye ederim. Bu konu üzerine ayrıca bir yerde tartışabiliriz.

Şuna özellikle yanıt vermek istiyorum:

Bunu normal karşıladığımı hiçbir zaman söylemedim. Çin’de bu tür olayların haberlerde gösterildiği seviyede olmadığını düşündüğümü söyledim. Var olan bu tür bazı olayları desteklediğim anlamı çıkmaz bundan.

Evet, TV kanallarında ve sokaklardaki bilboardlarda halka aşı olma çağrısı yapıldı. Fakat bunun aksi yöndeki çağrının 10 katı internet âleminde, sosyal medyada yapıldı. Buna engel olmak için fazla bir şey yapılmadı. Hatta pandemi nedeniyle kapanmaların olduğu dönemde pek çok etkinlik vb. iptal edilir ve engellenirken, herhangi bir miting veya başka bir etkinlik yapanlara polis müdahale ederken İstanbul’da binlerce aşı karşıtı "Büyük Uyanış Mitingi"ni pek sıkıntı yaşamadan yaptı. Benzer durumları Avrupa ülkelerinde de gördük.

İktidar yanlısı medya kadar muhalif medyanın da haberlerinin okunmaya değer olmadığı konusunda size tamamen katılıyorum. Fakat takip ettiğiniz doktorlar ve profesörleri açılarsanız, varsa Twitter hesaplarını paylaşırsanız ben de bir göz atmak isterim.

Bence bu tartışma biraz kısır döngüye girdi. Çünkü siz, bilim insanların bir şeyi iddia ettiğini söylerken ve ben de öyle bir şeyin olmadığını söylerken kaynaksız konuşuyoruz. Kısır döngünün nedeninin bu olduğunu düşünüyorum. Sakıncası yoksa sizden birkaç kaynağı paylaşmanızı isteyeceğim. Çünkü internette yaptığım aramalarda bulamıyorum. Bu yüzden bana yardımcı olursanız çok sevinirim.

  1. Hangi aşının bütün varyantlara karşı etkili olacağını iddia eden kimdir? Bu konuda bilgi verebilir misiniz? Kaynak paylaşabilir misiniz?
  2. Favipiravir gibi ilaçları öneren kişiler kimlerdir? Bu kişiler bilim insanı veya doktorlar mıdır? Bilim camiasında sözleri itibar edilen kişiler midir? Onların kim olduklarını, açıklamalarını veya makalelerinin linklerini atmanız mümkün mü?
  3. Covid-19 virüsünün insandan insana bulaşmadığı ne zaman ve nerede iddia edildi? Bununla ilgili bir kaynak gösterebilir misiniz?
  4. WHO tarafında işlerin mükemmel olmadığı hakkında sizinle aynı fikirdeyim. Fakat WHO’nun dışarıdan görünmeyecek şekilde Çin tarafından yönetildiğine dair bir kanıt gösterebilir misiniz? Bir kaynak paylaşabilir misiniz?
  5. Çin’in açıkladığı vaka sayısı, ölüm sayısı ve aşılanmış kişi sayısı gibi verileri güvenilmez kılan veriler nelerdir?
  6. Uzun Covid’in doktorlar tarafından patolojisini açıklayamadıkları hastalıklara yapıştırıldığı bilgisinin kaynağını paylaşabilir misiniz?
2 Beğeni

Sizdeki bu imanla bendeki bu sorguyla biz bu işi çözemeyeceğiz :rofl:
1’in kaynağını bulunca atıyım buraya
2’de de Esin Şenol kullanın dedi sonra da pardon dedi tweet fotoğraflarını bulunca atacağım.
3 https://twitter.com/WHO/status/1217043229427761152?t=dDNFUtvR6idOFH_VT8bzxg&s=19
4 Her seferinde Tedros tarafından yapılan açıklamalar Çin Şubesi gibi çalıştığını gösteriyor. WHO’nun tamamının Çin’e çalıştığını söyleyemem. Yeri geliyor WHO içerisinden konuya akıllıca bakan kişiler bu pandeminin kolay kolay bitmeyeceğini, aşıyla dahi bitmeyeceğini söylüyorlar. Ama Tedros için aynısını söyleyemem. Pandemi demeyelim de virüsün hayatımızdan ayrılmayacağını söylüyorlar.
5 Bu soruya cevap dahi vermek istemiyorum artık ama okuyan diğer kişilerin aydınlanması için yazacağım. Pandemi başında böyle bir hastalık-virüs yok dediler ve hatta bunu tespit eden göz doktoru vefat etti(öldürüldü desem daha doğru olur). Daha sonra da bu salak Trump güvenlik makalesi okumadığı için çok takmasa da Abd Başkanı’na sunulan o makalelerde hastanelerin otoparklarının tıklım tıklım dolu olduğunu tespit etmişlerdi. İş tüm dünyada ayyuka çıkınca böyle bir hastalık var demeye başladılar. Bu mevzuya ne verisi sunayım. Yalan söylemekten çekinmeyen bir devlet yapısı var ortada. Neresine güveneyim?
6 Long COVID or Post-COVID Conditions | CDC
Long Covid diye açıklanan semptomlara bakın. Her insanda görülen semptomlar. Kronik olarak çözülemeyen sorunlar Covid’e bağlandı. Patolojisini aydınlatamadıkları şeye Long Covid’i yapıştırıp geçiyorlar.

İmanın sizde sorgunun bende olduğunu sanıyordum. Çünkü kaynak isteyen taraf benim.

Alın, kaynakları attım oldu mu? 1. ve 2. 'yi de galerimde bulunca atacağım.
Ayrıca her şeye kaynak istemek mevzusu yeri geldiğinde çok saçma geliyor. Doğrudan doğruya hayata bakarak bir takım çıkarım yapmak varken her şeyi de kağıttan okumaya gerek yok. Bazı şeyleri gözlemlemek yeterli. Bu kadar kağıda takılmaya gerek yok. Her bilgiyi de kağıda aktarmaya gerek yok.
https://www.dosya.tc/server37/l0vp45/a.mp4.html
Şu linkteki videoyu izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.

1 için çok basit bir aramayla buldum. Galerimde bulamadım ne yazık ki ama bu Derya Unutmaz denen herifin bu konu hakkında bir tweeti olduğunu hatırlıyorum. Kaynak diye haber metni atmak istemezdim ama bunun için tek tek makale tarayacak vaktim yok.
BioNTech’in Covid-19 aşısı Delta varyantına karşı yüzde 70 etkili | Araştırma | Euronews

J&J’nin tek dozluk aşısı en az 8 ay bağışıklık sağlıyor, Delta varyantına karşı etkili | Araştırma | Euronews

“BioNTech aşısı Delta varyantına karşı etkili” – DW – 22.06.2021

Son linke VPN ile girmeniz lazım.

2

Okuduğunuz pek çok şeyi yanlış anlamış olduğunuz, bu gönderdiğiniz kaynaklarla ortaya çıkmış oluyor.

BionTech aşısı, Koronavirüsün orijinal varyantına karşı %90’ın üzerinde etkili olma iddiasındaydı. Virüsün evrimleşmesiyle ortaya çıkan yeni varyantların aşıya karşı daha dirençli olması neticesinde bu oranın düşmesi normaldi ki bende yukarıdaki bütün mesajlarımda size bunu anlatmıştım. Biontech, Moderna, Astrazeneca ve diğer aşıları geliştiren şirketler hiçbir zaman aşının orijinal varyanta, Delta varyantına ve Omicron varyantına karşı aynı düzeyde etkili olduğunu iddia etmediler. %90’ın üzerinde açıklanan oranlar Delta varyantı ortaya çıkmadan önceydi. Bu tartışmanın en başından beri size bunu anlatmaya çalışıyorum. Bana attığınız linkler de aslında bunu söylüyor. Kendi görüşünüzün aksini ispatlayan kaynaklarını kendi görüşünüzü ispatlıyormuş gibi kullanmaya çalışıyorsunuz.

Esin Davutoğlu Şenol’un, kendisine verilen yanıta verdiği yanıtı kesinlikle yanlış anladığınız ortada. Kendisi orada “pardon” derken sonuna üç tane ünlem işareti koyması bile tabiri caizse “ne saçmalıyorsunuz siz, bunu nereden uydurdunuz” anlamı veriyor. Siz ise o “pardon” sözcüğünden “size sekiz tane Pavipiravir içilmesini tavsiye ettiğim için kusura bakmayın” anlamı çıkarmışsınız. Yani bir kez daha kendi görüşünüzü çürüten bir kaynağı kendi görüşünüzü ispatlıyor gibi kullanmaya çalışmışsınız.

Bana gönderdiğiniz diğer bir kanıt da Allan Savory’nin bir videosu. Öncelikle Allon Savory’nin kim olduğuna bir bakalım. Kendisi tarımda bütüncül yöntemi geliştiren bir bilim insanı olarak kabul ediliyor. Arazi üzerinde dolaşan hayvanları kullanarak kurak arazileri yeniden yeşillendirebileceğimizi ve iklim değişikliğine karşı mücadele edebileceğimizi söylediği bir TED videosuyla popüler oldu. İzlememiş olan arkadaşlar aşağıdan Türkçe altyazılı olarak izleyebilirler.

Benim yukarıda paylaştığım videonun dışında sizin bir dosya paylaşım sitesi aracılığıyla burada paylaştığınız bir video var yukarıdaki mesajlarda. Bana yukarıda gönderdiğiniz videoda ise Savory aşağıdaki şu konuşmayı yapmış:

People talk glibbery about science. What is science? People are comming out of the university with a masters degree or a Phd you take them into the field. They literally don’t believe anything unless its a peer reviewed paper that’s the only thing they accept. And you say to them… Let’s observe, let’s think, let’s discuss they don’t do it! Only when it is in a ğeer-reviewed paper or not That’s their view of science. I think it’s pathetic! Gone in to universities as bright young people they come out of it brain dead! Not even knowing what science means. They think it means peer-reviewed papers etc. No! That’s academia. And id a paper is peer-reviewed it means everybody thought the same therefore they aproved it. An unintended consequence is when new knowledge emerges, new scientific insights they can never ever be peer-reviewed so we’re blocking all new advances in science that are big advances. If you look at the breakthrough in science almost always they don’t come fom the center of that profession they come from the fringe. The finest candlemakers in the world couldn’t even think of electric lights. They don’t come from within they often come from outside the bricks. We’re going to kill ourselves because of stupidity.

Bu da konuşmanın Türkçeye çevirisi:

İnsanlar bilim hakkında saçma sapan konuşuyor. Bilim nedir? İnsanlar üniversiteden yüksek lisans veya doktora derecesiyle çıkıyor, onları sahaya götürüyorsunuz. Hakemli bir makale olmadığı sürece hiçbir şeye inanmıyorlar, kabul ettikleri tek şey bu. Ve siz onlara diyorsunuz ki. Gözlemleyelim, düşünelim, tartışalım, yapmazlar! Sadece hakem denetiminden geçmiş bir makale olsun ya da olmasın, onların bilime bakışı bu. Bence acınası bir durum! Parlak gençler olarak girdikleri üniversitelerden beyin ölümü gerçekleşmiş olarak çıkıyorlar! Bilimin ne anlama geldiğini bile bilmiyorlar. Hakemli makaleler vs. anlamına geldiğini sanıyorlar. Hayır! Bu akademi. Ve bir makalenin hakemli olması, herkesin aynı şeyi düşündüğü ve dolayısıyla onayladığı anlamına gelir. Bunun istenmeyen bir sonucu da yeni bilgiler, yeni bilimsel anlayışlar ortaya çıktığında bunların asla ve asla hakem denetiminden geçemeyeceği, dolayısıyla bilimde büyük ilerlemeler olan tüm yeni gelişmeleri engellediğimizdir. Bilimdeki atılımlara bakarsanız, neredeyse her zaman o mesleğin merkezinden gelmediklerini, uçlardan geldiklerini görürsünüz. Dünyanın en iyi mum yapımcıları bile elektrik ışığını düşünemezdi. İçeriden gelmezler, genellikle tuğlaların dışından gelirler. Aptallığımız yüzünden kendimizi öldüreceğiz.

Savory bu konuşmada bilimin kendisini sahtekârlıklara düşmekten koruyan en önemli mekanizmalarından biri olan hakem denetimine saldırmakta. Hakem denetimi, mükemmel bir sistem olmasa da bilim dünyasını sahtekârlardan koruyan bir mekanizmadır. Peki bu sistem nasıl çalışıyor?

Özet geçmek gerekirse bir araştırma, deney, gözlem vb. yapan bilim insanları, araştırmalarını hakemli dergilerde yayınlarlar. Hakemli bilim dergileri, popüler bilim yayınlarından farklıdır. Hakemli dergiler, aynı alanda faaliyet gösteren bilim insanlarından hakemler tayin eder ama hakemlerin kimliği, araştırmasını yayınlamak isteyen bilim insanından gizlenir. Hakemler; çalışmanın özgün olup olmadığını, bilime ne kattığını, sonuçların tutarlı olup olmadığını, yöntemler uygun mu, yeterliliğe sahip mi, bunları incelerler. Sonunda makalenin ya dergide yayınlanmasına ya da revize edilmesine veya reddedilmesine karar verirler.

Bu süreç, bilimde sahteciliği en aza indirmektedir. Yaptığınız çalışmada deney sonuçları sadece size sizin dediğiniz gibi görünüyorsa, aynı deneyi başka bilim insanları tekrarladığında aynı sonucu alamıyorlarsa burada çok büyük bir sonuç vardır. Yani bilimde “ben bir keşif yaptım, bu da sonucu. Buna inanın” diye bir şey yok.

Hakem denetimi hakkında daha ayrıntılı bilgi için aşağıdaki bağlantıyı tıklayabilirsiniz.

Peki Savory bu sisteme neden karşı çıkıyor? Kendisinin, hayvanları arazi üzerinde hareket ettirerek araziyi yeşillendirmekle ilgili söyledikleri bilim tarafından çürütüldü de ondan. Sceptical Science, yöntemin daha önce denendiğini ve sonuçların umut verici olmadığını açıkladı. Uppsala Üniversitesi 2016’da yaptığı bir araştırmada, iyileştirmiş otlatmanın karbon tutulmasına yapacağı katkının Savory’nin dediğinden 7 kat daha az olduğunu ve bu yöntemin iklim değişikliğini tersine çeviremeyeceğini ortaya çıkardı. 2017’de ise Gıda ve İklim Araştırma Ağı tarafından yapılan bir araştırma, Savory’nin karbon tutma konusundaki iddialarının “gerçek dışı” olduğu ve hakemli araştırmalar tarafından yayınlananlardan çok farklı olduğu sonucuna vardı.

Savory; konuşmasında “gözlemleyelim, düşünelim tartışalım” çağrısı yaptığını ve bu çağrının reddedildiğini söylüyor. Gerçekte ise bilim çevreleri zaten gözlemlediler ve farklı sonuçlara ulaştılar. Bu sonuçları da yayınladılar. Savory ise buna bilimsel bir yanıt veremedi ve bilimin kontrol mekanizmasına karşı çıkarak bilimle çok da ilgisi olmadığını göstermiş oldu. Savory’nin sözleri bir bilim insanının bilimin güvenilmez olduğuna dair bir itirafı değildir. Tezlerini ispatlayamayan bir adamın dert yanmasıdır.

CDC’nin sitesinden Uzun Covid’in semptomlarının açıklandığı bir makale paylaşmışsınız ayrıca. Makale böyle bir hastalığın olduğunu, semptomlarının da bunlar olduğunu açıklıyor. Siz ise bu makaledeki semptomları alıp “bu semptomlar başka hastalıklarda da görülüyor öyleyse böyle bir hastalık yoktur” anlamı çıkarıyorsunuz. Yani bir kez daha sizin görüşünüzün aksini dile getiren bir kaynağı sizin görüşünüzü destekliyormuş gibi kullanmışsınız. Bu yöntemle sadece Uzun Covid değil, dünyadaki bütün hastalıklar inkâr edilebilir. Çünkü iki hastalık arasında benzer semptomların görülmesi nadir görülen bir şey değil. Fakat semptomların benzemesi, nedenlerin benzemesi anlamına gelmiyor.

Dördüncü soruya yanıtınız oldukça vahim bence. Çünkü WHO’nun başkanı koronavirüse karşı uyarılarda bulunuyor diye adamı Çin’le bağlantılandırıyorsunuz. Asıl ilginç olan ise bilim insanları zaten aşının tek başına çözüm olmadığını söylediler. Bunu, çok gizli tutulan bir sırrı öğrenmiş gibi açıklıyorsunuz. Bilim insanları, aşının virüsle mücadele çok önemli olduğunu ama ona eşlik etmesi gereken karantina, temaslı takibi, izolasyon gibi tedbirlerin olması gerektiğini zaten söylüyorlardı. Fakat açılma için bastıran politikacılar, aşının tek çözüm olduğu şeklindeki bilimsel dayanağı olmayan fikre, öyle işlerine geldiği için koşup sarıldılar. Yeni bir şey keşfetmediniz.

Bu arada hastanelerin otoparklarındaki araç sayısının daha virüs resmen açıklanmadan arttığı doğru. Fakat salgınları birbiriyle karıştırıyorsunuz. Bu dediğiniz durum, 2002 ile 2004 yılları arasındaki SARS-CoV-1 salgınında yaşanmış olan bir durum. Popular Science Türkiye dergisinin Haziran 2022 sayısında bu konudan söz edildi.

Beşinci soruya ise önce cevap vermek bile istememenizin ve sonra ispatlanması mümkün olmayan komplo teorileriyle cevap vermeye çalışmanızın nedeni görüşünüzü destekleyecek bir veri bulamamış olmanız olduğunu düşünüyorum.

Aslında sizin düşünce tarzınızı şu paragraf özetliyor:

Yani bir şeye inanmak için bilimsel kanıta gerek duymuyorsunuz. Kolay kaldırılabilirsiniz. Çünkü sizi bir düşünceye ikna etmek isteyenler sizin mantığınıza göre bilimsel kanıta ihtiyaç duymazlar. O şeyin, sizin inanma ihtiyacınıza uygun olması, dünya görüşünüze entegre edilebilmesi yeterli, sizin kolaylıkla inanmanızı sağlayacaktır ki yukarıda bunu görüyoruz. Ondan sonra da sizin görüşünüze 180 derece zıt olan kaynakları bile sizin görüşünüzü destekleyecek şekilde anlayabilirsiniz. Bunu da yukarı da görüyoruz.

Kayıp Rıhtım ve forumu; kitaplar hakkında, okumak eylemi hakkında olan bir topluluk. Sadece eğlenmek için değil; aynı zamanda okumak, anlamak, sorgulamak ve gelişmek için de buradayız. Size de bunu yapmanızı tavsiye ederim. İnsanın, okuduğunu doğru anlaması için daha çok okuması gerekiyor. Bilimin metodolojisini öğrenmenizi, popüler bilim yayınlarından da bilim dünyasındaki son gelişmeleri istikrarlı bir şekilde takip etmenizi öneririm. İnsanlar, ellerindeki kanıtların yetersiz ve temelsiz olduğunu noktada düşüncelerini gözden geçirebilmeli.

Son olarak, tartışma üslubunuzu da geliştirmenizi tavsiye ederim. Bir tartışmayı kazanmanın tek bir yolu vardır ve oda rakibinize görüşünüzü kabul ettirmek değil, bir şeyler öğrenmektir. Kendimizi geliştirdiğimiz, bilgimizi arttırdığımız ölçüde kazançlıyız.

“Umarım anlarsınız artık, siz görmek istemiyor olabilirsiniz, vay arkadaş, şu yazdığınıza bak ya, ohh ne ala memleket, Hacı Baba Tekkesi değil, ne saçma bir argüman bu” gibi ifadeler tartışmalarda kullanılan ifadeler değildir. Olsa olsa laf yarışında kullanılan ifadelerdir. Ne yazık Türkiye’de tartışma ile laf yarışı arasındaki fark henüz anlaşılmış değil.

Görüşlerinizi ortaya koydunuz, kanıt olduğuna inandığınız verileri ortaya koydunuz, fakat kanıtlarınızın temellerinin çürük olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Benim için çok faydalı bir tartışma oldu. Düşünce tarzınızı yakından tanıma olanağı buldum. Umarım sizin için de faydalı olmuştur.

Esenlikler dilerim.

6 Beğeni

Yahu her şeyi geçelim bu aşıların 2 dozu yetiyordu. Sonra 3. çıktı derken şimdi 4.yü istiyorlar. Ben olmayacağım. Olana saygım var. İsteyen 20 doz olsun banane. Ben bu yalanları yemem ama. 2 doz sinovacla- ki olduğuma pişmanım- hiçbir şey olmadı bana. Etrafımdaki birçok kişi de böyle atlattı. O kadar yaygara koparıp da tüm dünyayı resesyona sokacak bir mevzu değilmiş bu olay.
Esin mevzusunda ise eğer orada bir kinaye varsa daha büyük şerefsizlik yapmış.

Bunlara kesinlikle karşı çıkıyorum. İnsan hak ve hürriyeti böyle gereksiz bir sebep için kısıtlanamaz. Kısıtlanmak isteyen kendi izolasyon yöntemini uygulasın.

Ben hastalığın olmadığını söylemiyorum. Long Covid’i direkt inkar ettiğimi söyleyemem. Dediğim şeyi ise çarpıtmaya çalışıyorsunuz. Aydınlatamadıkları mevzularda rahatlıkla kullandıklarını söyledim.
Fakat böyle basit bir hastalık için gereksiz önlemler aldığımızı söylüyorum. Bunca galeyana hiç gerek yokmuş. Bilim insanları ise sosyal hayatın s’sinden anlamayan insanlarmış onu anladım bu süreçte.
Ben de size esenlikler dilerim.

1 Beğeni