Okuyabildiğim öykü kadarıyla değerlendirirsem, evet, durumu ve kişide yarattığı hisleri aktarmakla yetinmek var. Kişisel olarak buna ek olarak, bu aktarmakla yetinmenin yanında durum, hissiyat ve fikirlerin çarpıklığını, insanların kendilerine itiraf edemediği hal ve hareketleri, okurun rahatsızlık duygusunu uyararak açığa vurmaya çalıştığı izlenimi edindim.
Okuyabildiğim kadarıyla öyküleri iyi yapanın da okunmalarını zorlaştıranın da bu durum üzerinden okuru rahatsız etmeye bağlayabiliyorum.
Okuyabildiğim öykülerdeki duygu durumlarına, çıkışsızlıklara karşı bir aşinalık hissi, akabinde de onlara karşı bir utanç, bir uzaklaşma, kendinden uzak tutma arzusu doğdu. Tamam, öykülerde bahsedildiği gibi birebir deneyimlerim olmadı. Sahnelenen durumlarda okura yansıtılan duyguları öyküdeki kurmacasal bağlamlarından ayırarak durumu anlamaya çalıştım. Nasıl açıklamalı? Mesela, birine öfke duyuluyor; öfkenin gerekçeleri yerine, birine karşı kendince sebeplerle öfkelenmeyi kendime temel aldım. Bu irdeleme yönetimden özel bir çaba sarf ettiğim denemez; anlatımın durumcu yapısı, öyküleri okurken o yöntemle irdelemeye itti.
Örneğin, Istakoz öyküsünü, insanın kendi içindeki kirleri ya da kirli olduğunu düşündüğü fikirleri kolay kolay dile dökememesi, açığa çıkartaması üzerine ve hem o duyguyla hem de duyguyu yaşatan fikirlerle yaşaması üzerine değerlendirdim.
Okurken sıkıyor muydu? Evet, günlük rutinlerin ve ana karakterin kendisinin bile emin olamadığı duygular eşliğinde öykünün nereye varacağını -ya da daha doğru bir tabirle nerede sonlanacağını- takip etmek sıkıyordu. Sıkıntı hissiyatı da beni öykülerin kökenlendiği temel insani açmazlara yönlendirerek, öyküleri beğenmemi sağladı.
Edebiyatın derdini aktarma mekanizmaları arasında hep karaktere empati kurdurma, okuru hikâye dünyasına çekme, vb. kavramlar daha cazip. Okurlar olarak da güdülerimiz tükettiğimiz hikâyelerin onları karşılamasını istiyoruz. Ama okurlar olarak kolay kolay fark edemediğimiz şey, edebiyatın okurun duygularını uyarırken sadece olumluluğu değil, olumsuzluğu da kullandığı. Hikâyeler keyifli vakit geçirmek için okunuyor olabilir ama anlatım tekniğinin yelpazesinde okurun arzu etmediği, kaçınmaya çalıştığı ya da onaylamadığı duygu ve düşüncelerle karşılaştırarak hikâyeyi aktarmak da var.
Özetlersem, evet, yapıları gereği öyküleri okumak biraz daha çaba gerektiriyor. Bu aynı zamanda o öykülerin güçlü yanını da oluşturuyor. Durumculuk ve karakterlerin içine düştüğü çıkışsızlıkları öne çıkarmasıyla başka kültürden insanlarca karşılık bulabilecek, hani evrensellik dedikleri şey, o niteliğe yaklaşıyor.
Yani, benim tecrübelerimden yola çıkararak öykü kapsamında kendime verdiğim cevaplar böyle.
Müsadenizle yine anlatmak için yol çıkıp bunu pekte başaramayan mesajmı burada bitiriyorum
