Hahah alakasız olacak biraz ama paylaşmak istedim. Yıllar önce çalıştığım yerde kendi yazdığım 2 tane internal tool’a CLAW ve TALON isimlerini vermiştim. Dagger pozisyonu ve cloak genişliği şeklinde parametreler de alıyorlardı🙄
Ben öyle olduğunu düşündüm. Kalam artık Pençe değilim, sıradan askerim dedikten sonra başka bir anlam yükleyemedim. Bir de gizli kapaklı oyunlar daha çok böyle Baruk’un, Kruppe’ın tarzı. Ben onu yakıştıramadım Kalam’a.
Farklarını ve detaylarını tam hatırlayamadım ama benchmarking toollarıydı hocam. Verilen bir graph üzerinde dagger olarak işaretlenen node’ların cloak genişliği kadar uzağında dönen şeylere dair istatistikleri çıkarıyorlardı.
Hocam Kalam özelinden düşünürsek haklı olabilirsin. Karamancı’nın bunu yaptığını sanmıyorum; cloak & dagger’i gerçekten literal anlamıyla espionage olarak almış muhtemelen. Bence hoş olmuş.
Kafam daha da çok karıştı.
O değil de, bir gün iki çeşit yapay zekâ yaratırsan onlara CLAW ve TALON isimlerini koyabilirsin hocam, gayet de karizmatik dururlar. CLAW’dan habis, Skynet benzeri bir şey, TALON’dan da kız kardeşini dizginlemeye çalışan, insanları seven iyi huylu kompüter olur.
Valla hocam açıklamaya çalışırsam daha da batarız diye korkuyorum, populasyon genetiği üzerine ürünlerimizden birinin benchmarking tooluydu; tam bir rabbit hole. İlgileniyorsanız özetlemeye çalışırım yine de.
Bunun aynısını çocuklarıyla yapmayı planlayan bir arkadaşım vardı…
İkinci kitaptan 50 sayfa okudum. Diğer başlıkta okuma sırası biraz tartışılmıştı, o konuşmalar bende Deadhouse Gates’de ilk kitaptan tamamen alakasız karakterlerle ve olaylarla karşılaşacağım izlenimi bırakmıştı. Öyle olmadı, konu ilk kitaptaki olayların bitiminden 1-2 sene sonrasından devam etti. Paran’ın kız kardeşinin köle edilmesi, yeni High Fist, yeni Adjunct, kayıp Paran falan derken aslında bayağı bir bağlantı var. İlk kitabı okumadan Deadhouse Gates’e başlamak hata olur herhalde.
Çıtayı çok yükselttin, göreceğiz.
Evet, bugün Tor baskısından biraz okumayı denedim ama keyif alamadım, Kindle’a geçtim. Yalnız elinin altında fiziksel kitabın olması da hoş; bir yandan haritalara, dramatis personae’ye ve sözlüğe bakabiliyorsun. Kindle’da o eklere dönmek çok sıkıntılı. Öte yandan Kindle son senelerde beni fazlasıyla şımarttı, tuğla gibi kalın kitapları artık normalde de sadece Kindle’da okumayı tercih ediyorum. Ve belki de en güzel faydası sözlüğü. Erikson’da fazlasıyla kullanıyorum.
- Kitap güzel başladı. Prologue, Baudin kardeşimiz sağ olsun kısa sürede +18 gorefest’e dönüştü. Baudin ve Heboric dinamiğini sevdim.
- İlk kitabı yazdıktan sonra mı yazarlık eğitimi almıştı SE? Sen sanırım ikinci kitapta reyizin üslubunu daha iyi bulduğunu belirtmiştin. Ben henüz bir fark sezemedim, bakalım. Ancak ben zaten ilk kitabın edebi kısmını da çok beğenmiştim. Onun da üstüne koyduysa ne mutlu.
- Mallick Rel’i okuduğum anda Lord Varys esintileri aldım, ama büyük ihtimalle alakası yok. Yalnız bir kere aklıma bir imge oturdu mu kitap boyunca da yapışıyor. Haydi bakalım Mallick reyiz, beni yanılt.
Unutmadan ekleyeyim:
- SE bu defa kitabın sonuna bir glossary koymuş. Heh, bu kadar karakterin yanında bir de 50-60 tane uydurma kelime yaratmış usta, bir de onları aklımızda tutacağız. Eyvallah reyiz.
- Çöldü, Sha’ik’ti, Dryjhna’ydı, Falah’d’di derken ortamda bayağı bir Arabistan havası var. Dune’deki Fremen geyiği aklıma geldi. Pek sevmem Arap esintili çöl settinglerini, The Seven Cities olayının kitaptaki plotlardan sadece biri olacağını umuyorum.
Hocam esasında bence basım sırasıyla okunmalı; ama hiç okunmamasındansa ikinciden ya da daha da iyisi beşinciden başlanabileceğini düşünenlerdenim. İlk kitapta da paldır küldür girildiği için pek sıkıntı olmayabilir hahah.
Hocam 2 benim favorim değil ama serinin bence kendini bulduğu yer. Tekrar okununca en güzeli değil ama ilk okumada en sert vuran. Siz ne düşüneceksiniz çok merak ediyorum açıkçası
Okudukça tespitlerimi paylaşmaya devam edeceğim hocam. Crokus, Kalam, Fiddler ve Apsalar da demin konuya dahil oldular, tadından yenmez artık. Özlemişim bu çeteyi.
Sayfa 49 ve karşılaştığım tamlama. Tesadüf? Zannetmiyorum.
Crokus worked the sail, deft enough after a two-month voyage across Seeker’s Deep to let the barque slip easily into the wind, the tattered sail barely raising a luff.
Aslında birinciden sonra ikincinin seviyesi çok yükseliyor ve seri belirli bir standarda geliyor. Yoksa üçüncü kitap sanırım bir tık daha iyi olabilir.
Ben ekitap okumaya başladıktan sonra artık normal kitap okuyamıyorum. Mecbur kalmadıkça kesinlikle tercih etmiyorum. Hatta bir seviye ileri götüreyim, dinlemeye başladıktan sonra okumayı da bıraktım. Dinleyebildikçe dinlerim, olmadı ekitap bakarım, o da yoksa mecbur basılı kitap okurum.
Ben öyle biliyorum. Iowa Writers Workshop grad olarak görünüyor. Sonraki kitaplara edebi açıdan ne kadar etkisi var bilmiyorum. Ama daha derli toplu, daha belirgin kitaplar oldukları kesin.
Edit: Şurada bir değiniyor eğitimine. Gardens öncesi mezun olmuş Iowa’dan.
Bu konuda spoiler vermek istemiyorum ama duygularının gelişimi veya değişimini aşırı merak ediyorum.
Nedense çokça kullanılıyor. The Demon Cycle’ın bir kısmı birebir Arap çöl hayatını anlatıyor. Hatta ikinci kitabın ismi The Desert Spear, direkt çölde geçiyor. Ben de pek sevmiyorum, biraz fantastik dünyadan kopup gerçek hayata bağlıyor gibi geliyor bana, öyle hissettiriyor.
İlk defa tekrar okuyorum. Sıralamam değişecek büyük ihtimalle.
Düşününce, tamamen farklı karakterler de yokmuş ya. İnsanları yanıltmışız biraz.
Ben de aynı hisse kapılıyorum. Aslında Arabistan/çöl diye dışlamaksızın, gerçek dünyayı çağrıştıran her ortam ve millet bende bir derece aynı hisleri uyandırıyor. Wulfgar da bariz bir Viking/İskandinav tiplemesi, onu da hâlâ çok hafif de olsa Forgotten Realms’le bağdaştıramadığım zamanlar olur.
Öte yandan Diablo 2’de koca bir çöl bölümü vardı, harikaydı. Orada hiç tuhaf gelmemişti.
Biraz öyle oldu.
200 sayfa bitti, Book II’ye geçtim. Bu kitapta mizahın dozu biraz artmış.
İlk kitapta da çok güldüğüm sahneler vardı ama Deadhouse Gates’de özellikle Iskaral Pust başkanın katkılarıyla yüzümde daimi bir sırıtış peydahlandı. Bu seferki Kruppe’ımız çok net Iskaral. Müthiş bir karakter, ağzından çıkan her söz inci değerinde benim için.
Sağlam güldüğüm birkaç yeri alıntılayacağım:
Felisin’in Heboric’in çotuklarına vurgusu. Hahaha.
She paused, seeing Heboric surreptitiously glance at her breasts, round and full under the stretched tunic. She held the pose a moment longer than was necessary, then slowly lowered her arms. “Bula has fantasies of you,” she said slowly. “It’s the…possibilities…that intrigue her. It would do you some good, Heboric.”
He spun away off the stool, the untouched food bundle falling to the floor. “Hood’s breath, girl!”
Öte yandan, Felisin’in 16 yaşında esrar bağımlısı bir fahişeye dönüşmesi, Heboric’i hayatta tutmak için katlandıkları, Beneth’le yaşadıkları. Vauv…
Neyse, Iskaral başkana dönelim:
Iskaral Pust poked the broom farther up the chimney and frantically scrubbed. Black clouds descended onto the hearthstone and settled on the High Priest’s gray robes.
“You have wood?” Mappo asked from the raised stone platform he had been using as a bed and was now sitting on.
Iskaral paused. “Wood? Wood’s better than a broom?”
“For a fire,” the Trell said. “To take out the chill of this chamber.”
“Wood! No, of course not. But dung, oh yes, plenty of dung…”
Mappo’nun Iskaral’a kütüphanenin yerini sorduğu sahne, gözümden yaş geldi.
The Trell pushed himself upright. “Where is the library?”
“Turn right, proceed thirty-four paces, turn right again, twelve paces, then through door on the right, thirty-five paces, through archway on right another eleven paces, turn right one last time, fifteen paces, enter the door on the right.”
Mappo stared at Iskaral Pust.
The High Priest shifted nervously.
“Or,” the Trell said, eyes narrowed, “turn left, nineteen paces.”
“Aye,” Iskaral muttered.
Mappo strode to the door. “I shall take the short route, then.”
“If you must,” the High Priest growled as he bent to close examination of the broom’s ragged end.
Hem meczup hem sempatik. Laf ebesi de değil yalnız. Kruppe gibi bunda da aba altından sopa gösterecek potansiyel var. Tehlikeli biri. Zaten High Priest’ler tanım itibariyle oldukça güçlü olmalılar diye tahmin ediyorum.
“Have you resided here long, High Priest?”
“No idea. Irrelevant. Importance lies solely in the deeds done, the goals achieved. Time is preparation, nothing more. One prepares for as long as is required. To do this is to accept that planning begins at birth. You are born and before all else you are plunged into shadow, wrapped inside the holy ambivalence, there to suckle sweet sustenance. I live to prepare, Trell, and the preparations are nearly complete.”
Iskaral’ın fırsat buldukça Mappo’yla Icarium’u haşlaması… Zamanında bir Bhok’arala’yla ‘ilk önce kim gözlerini kaçıracak’ yarışmasına girmesi, öne sürdüğü efsane kısıtlı zeka argümanı…
“We have found the gate,” Mappo said.
Iskaral did not pause in his cleaning. “Oh, you have, have you? Fools! Nothing is as it seems. A life given for a life taken. You have explored every corner, every cranny, have you? Idiots! Such over-confident bluster is the banner of ignorance. Wave it about and expect me to cower? Hah. I have my secrets, my plans, my schemes. Iskaral Pust’s maze of genius cannot be plumbed by the likes of you. Look at you two. Both ancient wanderers of this mortal earth. Why have you not ascended like the rest of them? I’ll tell you. Longevity does not automatically bestow wisdom. Oh no, not at all. I trust you are killing every spider you spy. You had better be, for it is the path to wisdom. Oh yes indeed, the path!
“Bhok’arala have small brains. Tiny brains inside their tiny round skulls. Cunning as rats, with eyes like glittering black stones. Four hours, once, I stared into one’s eyes, he into mine. Never once pulling gaze away, oh no, this was a contest and one I would not lose. Four hours, face to face, so close I could smell his foul breath and he mine. Who would win? It was in the lap of the gods.”
Mappo glanced at Icarium, then cleared his throat. “And who, Iskaral Pust, won this…this battle of wits?”
Iskaral Pust fixed a pointed stare on Mappo. “Look upon him who does not waver from his cause, no matter how insipid and ultimately irrelevant, and you shall find in him the meaning of dull-witted. The bhok’aral could have stared into my eyes forever, for there was no intelligence behind them. Behind his eyes, I mean. It was proof of my superiority that I found distraction elsewhere.”
Icarium’un Iskaral’ın kitaplarından birini okuduğu sırada Raraku’da binlerce yıl önce çok zengin bir medeniyetin yaşamış olduğunu fark etmesi ve bunu üstüne Mappo reyizin incisi:
“Significant, Mappo. The civilization that brought forth these works must have been appallingly rich. The language is clearly related to modern Seven Cities dialects, although in some ways more sophisticated. And see this symbol, here in the spine of each such tome? A twisted staff. I have seen that symbol before, friend. I am certain of it.”
“Rich, you said?” The Trell struggled to drag the conversation away from what he knew to be a looming precipice. “More like mired in minutiae. Probably explains why it’s dust and ashes. Arguing over seeds in the wind while barbarians batter down the gates. Indolence takes many forms, but it comes to every civilization that has outlived its will. You know that as well as I. In this case it was an indolence characterized by a pursuit of knowledge, a frenzied search for answers to everything, no matter the value of such answers. A civilization can as easily drown in what it knows as in what it doesn’t know. Consider,” he continued, “Gothos’s Folly. Gothos’s curse was in being too aware—of everything. Every permutation, every potential. Enough to poison every scan he cast on the world. It availed him naught, and worse, he was aware of even that.”
“You must be feeling better,” Icarium said wryly. “Your pessimism has revived."
Mappo ve Icarium ikilisine bayıldım. Dostlukları olsun, savaş dinamikleri olsun; güzel bir brothers-in-arms örneği. Özellikle Yarı-Jaghut Icarium sanırım inanılmaz güçlü bir savaşçı, ancak ilginç de bir unutkanlık hastalığı var. Convergence’a geçmişini hatırlamak için gidiyor. Belli oldu, bu ikilinin yolları bizim Kalam/Fiddler çetesiyle kesişecek.
Iskaral harika bir karakter. Gülmediğim tek bir sahnesi yok. Hatta Shadowthrone’la bile benzer konuşuyor. İleride belirli birisi katılınca mizahın dozu da artacak. Müthiş ya, Kruppe bildiğin genius. Bu herif tam bir “mad wizard”.
Icarium ile Mappo ise enfes bir duo. Biraz da acıklı bir hikayesi var o ikilinin. Zamanla daha çok göreceğiz bunları.
Iskaral ya, hatırladıkça gülüyorum.
Bu arada Felisin’le ilgili kitap sonu görüşlerini merak ediyorum. Bakalım tahmin ettiğim gibi mi olacak.
Off, iple çekiyorum.
Gülmekten kalp krizi geçireceğim mizahın dozu daha da artarsa.
Evet abi, o ikisinin geçmişinde hüzün ve pişmanlık da var sanki. Derin ve çok boyutlu karakterler. Erikson reyiz şimdilik geçmişlerine dair sadece göz kırpıyor, pek laf çıtlatmıyor, ama trajedi seziliyor.
- sayfadayım. Felisin ve çetesi Skullcap’ten sıvıştılar. Whirlwind başladı.
Gayet güzel gidiyor. Shadowthrone ve Rope’un kim olduklarını öğrenmek dumura uğrattı. Çok iyiydi.
Diğer beğendiğim bir sahne Red Blade’lerin Sh’aik’i öldürdükleri sahneden sonra patlayan savaştı. Sh’aik’in çavuşu ve genç savaşçı çok fena patakladılar bunları. Geri çekilmek zorunda kaldılar o kadar adam.
Ben de gizli gizli başladım. Mappo’nun bahsettiği The Nameless Ones nedir? Icarium ile ikisi bir şeyler tarafından lanetlenmişler sanırım.
Ayrıca: Iskaral Pust bana Sokrates’i andırıyor.
Spoiler kullanmaya başlayalım en iyisi, sonra sıkıntı olmasın.
Ek: Blurlamadan önce hangi sayfada olduğumuzu da yazalım. Ona göre açıp bakarız belki geçtiğimiz bildiğimiz bir sahnedir.
Nameless Ones, azath’a tapan bir kült. Icarium ile ilgisi Bonehunters’ta ortaya çıkacak, o yüzden RAFO.
Benim telefonda sayfa sayılarını farklı gösteriyor olabilir. (Evet, telefondan okuyorum…) Bakayım bir bilgisayardan. Chapter 5 bitmek üzere. O bitince ilk kitapta bitecek o zaman şöyle genel bir yorum yaparken alıntıladığım yerler olursa oralara yazayım sayfaları.