Bu yazıda Japonların popüler kültüre ve elbette bilimkurguya yaptıkları en büyük katkı olduğunu hiç çekinmeden söyleyebileceğim Mobile Suit Gundam efsanesi üzerine elden geldiğince aydınlatıcı bir yazı yazmaya çalışacağım. İlk bölümde sizlere hem Gundam formülünün tam olarak ne olup ne olmadığını açıklamaya gayret ederken hem de klasik evren olay akışının ilk parçası olan orijinal hikayeyi gerek 1979, gerekse de 2015’te anlatılan versiyonu üzerinden tanıtıp ek bilgilerle harmanlayarak size sunmaya çalışacağım. Ayrıca Gundam’a bir şekilde girmek isteyen ama nedense herkesin gözünü korkuttuğunu gördüğüm izleme sırası konusunda tatmin edici bir açıklama sunacağım.
GİRİŞ
Mobile Suit Gundam, 1979 yılında Sotsu Agency tarafından Japonya’da televizyonlarda yayınlanmaya başlamış bilinen ilk ve en çok tanınan “Mecha” serilerindendir. Öte yandan Gundam’ı sadece bir Mecha serisi olarak görmek -yazının ilerki kısımlarında da betimlemeye çalışacağım üzere- büyük bir hata olacaktır, zira Gundam Leiji Matsumoto’nun Uchuu Senkan Yamato ve Space Pirate Captain Harlock’unun ilk kez ortaya koymaya çalıştığı insan odaklı, başrol karakterden çok daha fazlası üzerinden anlatılan, kadınların da yetkin karakterler olarak resmedildikleri ve dramatik temeller üzerinden işletilen formülün cisimleştiği örneği oluşturmuştur. Akabinde gelen diğer yapımları ve yan hikayeleri ile biri 100 yıla yakın bir devamlılığa sahip olmak üzere, toplamda 10 kadar evrene yayılan muazzam bir destansı hikayeler topluluğuna sahip olmuş, bununla kalmayarak adeta bir deprem etkisiyle sarstığı Anime türünü sektörleşmeye zorlayan muazzam bir başarı kazanmış, yarattığı hayran kitlesiyle Otaku altkültürünü yaratan birkaç başlıktan birisini oluşturmuştur.
İlk Mobile Suit Gundam’ın yönetmenliğini Hayao Miyazaki ile yaşıt olan ve 70’lerden bu yana Sunrise için pek çok “realrobot” ve “superrobot” Mecha üretmiş olan Yoshiyuki Tomino bulunmaktadır. Serinin karakter dizaynlarını ise ilkin Uchuu Senkan Yamato’nun karakter dizaynırlarından birisi olarak dikkat çeken, ardından Venus Wars, Arion, Crusher Joe gibi işlerde kendine has bir tas yaratmış olan Yoshikazu Yasuhiko yapmıştır. Mecha dizaynları ise, bu eser ile aynı zamanda “realrobot” alt türünü yaratarak Armored Trooper Votoms gibi başka önemli klasiklerin de önünü açmış olan Kunio Ookawara yapmıştır.
Doğrusunu söylemek gerekirse 1979’da ilk kez yayınlandığı zaman Gundam pek fazla ilgi çekmemiştir. Hatta -bazı söylentilere göre orijinal senaryosu 53 bölüm olarak planlanan- yapımın düşük rating’ler yüzünden 43 bölüme dek indirilip yayından kaldırılacağı açıklanmıştır. Başta yönetmen Yoshiyuki Tomino ve Yoshikazu Yasuhiko olmak üzere tüm ekibin yer yer aşırı stres sonucu hastanelik olmaya dek varan insanüstü çabaları ile seri tahmin edilenden %30 fazla bir rating ile final yaparak misyonunu -geçici olarak da olsa- tamamlamıştır. Buna rağmen bu finalden sonra çok az kişinin seri başından beri takip ettiği, seriyi ortasından bir yerinden izlemeye başlayanların çokluğu kanala yağan mektuplardan anlaşılınca tekrarının 3 filmden oluşan bir filmle uyarlanmasından sonra önce Japonya’da, 20 yıl kadar sonra da tüm dünyada aranan bir seri olmuştur.
Gundam günümüze dek, kurgu içerisinde farklı evrenlere yayılan çok sayıda Anime serileri, Anime filmler, romanlar ve Manga’lar üretilmesini sağladı ve milyarlarca dolara ulaşan bir maket sektörü yarattı. Resmi rakamlar vermek gerekirse Gundam’ın şuanki popülaritesinden oldukça uzakta olduğu ve yavaş yavaş etkisini yitirmeye başladığı 2000 yılında bile yılda 5 milyar yen’lik bir ciroyu temsil ediyordu. 2007’de bu rakam 54 milyar yen’e, 2014’de ise 80 milyar yen’e ulaşmıştı. Gelmiş geçmiş en büyük satış rakamına sahip shounen Manga olan One Piece merchandise’inin geçen yılki toplam cirosunun 5 milyar yen olduğu düşünülürse MCU, Star Wars gibi markaların da yer aldığı listede 13. sırada yeralan Gundam’ın marka büyüklüğü daha iyi anlaşılabilir.
Legend of Galactic Heroes, Macross (RoboTech), Evangelion ve Code Geass gibi ülkemizde şu ya da bu şekilde geç de olsa tomurcuklanabilmiş alt kültür içerisinde bilinen az sayıda Mecha yapım bile aslında şu ya da bu şekilde Gundam’ın izinden giden, görmezden gelinemeyecek şekilde onun mirasını taşıyan yapımlardır.
Yokohama’daki orijinal Gundam, Tokyo’daki Unicorn Gundam ve Şangay’da halen inşaatı süren Freedom Gundam’dan oluşan birebir boyuttaki replikalarının varlığı bile 40. yaşını dolduran Gundam’ın ebedi bir miras olarak ilelebet yaşayacağının kanıtı olarak ayakta durmayı ve her yaştan insanların zihninde kaçınamayacağımız geleceğe yönelik vizyonlar sunmayı sürdürmektedir.
Gundam empati yapılabilir bir yakın gelecek tablosu çizmekte, odağına tükenen kaynaklar, bu duruma karşı şart hale gelen uzaya yerleşme süreci, bunun sonucunda insanlar arasında hızla artan politik ve ırksal çatışmaları, son olarak bunlardan doğan zincirleme süreçleri koymaktadır. Gundam’ın tüm konsepti Güneş sisteminde geçmektedir, yani ışınlanma vs gibi ileri bilimkurgu teknolojiler -neredeyse- hiç bulunmaz. Mobile Suit denen 18 metre üzeri boyda, insansı makineler belli komut kiplerini takip edebilen basit otomatik pilot düzeneklerine sahip olsalar da neticede -çoğu kişinin sandığının aksine- gerçek manada pek de robot değildir. Anlatılan hikaye de özetle insanlığın kısa tarihinin uzayda tekerrür etmesinden başka birşey değildir.
UNIVERSAL CENTURY:
Klasik serinin zaman çizgisi ve ilk yaratılan Gundam serisi olan Universal Century’e bakarsak, yakın gelecekte Dünya’nın artık 9 milyara varan nüfusu barındıramayacağı belli olmuştur, fosil yakıtlar tükenme noktasına gelmiş, dahası enerji krizlerini çözmek için yörüngeye gönderilen mikrodalga enerji transfer uyduları ozon tabakasındaki delinmeyi hızlandırmış, halihazırda gezegendeki kirlenme mevcut ekosistemi tehdit edecek hale gelmiştir. Bu imkan ve koşullar altında, görevini yapamaz hale gelmiş Birleşmiş Milletler’in yerine insanlığı devam ettirebilme gayesiyle daha kesin metotlara sahip Dünya Federasyonu kurulur ve kolonileşme odaklı yeni bir reform hareketi başlatılır. Miladi takvimle 2045 yılında “Universal Century” takvimine geçiş yapılır ve dünyadaki gibi bir atmosfer ile ekosisteme sahip olacak yapay koloniler birbiri ardına uzayda inşa edilmeye girişilir ve uzaya zorunlu göç programı başlatılır.
Mobile Suit Gundam: The Origin (2015) ve akabinde Mobile Suit Gundam (1979)'un hikayeleri işte böyle bir atmosferde başlar.
Zorunlu kolonizasyon sonrası gezegen bu şekilde kendini iyileştirebilmeye ve normale dönmeye başlar. Ama öte yandan siyasi durum hiç de iyi değildir. Dünya Federasyonu 3. Dünya ülkelerini zorunlu göçlerle uzaya süredursun, yaşanabilir hale gelmeye başlayacak gezegeni kendi içindeki seçkin azınlığa parsellemeye başlamıştır. Federasyon yönetimi bir sürü yeteneksiz, irade sahibi olmayan, kolonilerin inşa süreci sırasında semirip kartel haline gelen özel şirketlerin maşası haline gelmiş politikacılarla dolmuştur. Her şeylerini geride bırakmaya zorlanan kolonistler Federasyon’a kin duymaya başlamış, bu durum daha UC tarihinin ilk gününün şafağında, tamamlanmış ilk uzay kolonisi örneği olan Laplace istasyonunun terörist bir saldırıda bombalanarak yok edilmesiyle ayrı bir boyuta taşınmıştır.
Federasyon’un yeni yönetimleri bu olayla geri adım atmaz, aksine kolonileşme ve zorunlu programına aynen devam ederler. Kolonileşme programını destekleyebilmek, yapay okyanuslara varana dek yaşayan bir ekosistem yaratabilmek ve enerji krizini çözebilmek amacıyla Helyum-3 soğuk füzyonundan enerji üretim metodu geliştirilir, bu amaçla da Dünya ve kolonilere Helyum-3 taşıyan bir enerji filosu kurulur. Öte yandan kolonileşme programına katılmayan ülkeler “haydut devlet” statüsüne alınır ve çoğu sert metotlarla etkisiz hale getirilirler.
UC 0040 yılında Dünya çevresindeki Lagrange yörüngeleri boyunca Side adı verilen koloni sistemlerinin ilk üçü tamamlanmış, ilk ay şehri Von Braunn kurulmuş ve uzayda yaşayan nüfus yaklaşık 11 milyarlık toplam nüfusun %40’ına varmıştır.
UC 0051 yılında halihazırdaki koloni sayısı zaten çok arttığından yeni koloni kuşağı kurulabilecek bir alan oluşturulana dek yeni Side inşaatları durdurulur. Hemen akabinde Zeon Zum Deikun isimli bir filozof ve politikacı, Side 3’e gelir ve onlara bağımsızlıklarını kazanmalarını ve evrensel bir düşünce yapısı kazanmalarının gerekliliğini anlatan konuşmalar yapmaya başlar. Ona göre insan bilinci tek başına faaliyet göstermek için evrimleşmemiştir, er ya da geç, tüm insanlar Newtype denen ve diğer bireylerle kusursuz olarak iletişim kurarak onları anlayabilen kusursuz empati sahibi bir tür olmak üzere mevcut evrimlerini tamamlayıp bir başka mental evrim sürecine girecektir. Uzay kolonilerinde yaşayan insanlar olan spacenoid’ler ise bu sürecin başlangıcı olarak inisiyatif sahibi olmak zorundadır.
Zeon Deikun’un özgürlük ve gelişim odaklı bu konuşmaları, çoğu dünyanın aşağı sosyal kesimlerinden uzaya zorunlu göçe zorlarmış koloni insanlarınca büyük heyecanla karşılanır ve bu süreçte hızla yükselerek Side 3’ün yönetimine katılır. UC 0058’de Zeon Deikun’un başında bulunduğu hareket Side 3’ün Munzo kolonisinde özerkliğini ilan eder ve bu hareket başka kolonilerin katılımıyla büyüyerek Zeon Cumhuriyeti adını alır. Federasyon’un buna cevabı ise Side 3 sokaklarına ordu birliklerini yollayarak onları pasifleştirmeye zorlamak olur. Bağımsız bir ulus yaratmaya çalışırken durdurulacağını hisseden Zeon Deikun artık ağır stres altındadır. Federasyon’un onun ideallerini ezmek için kolonileri fiilen işgale yeltenmesini engelleyebilmek için nüfuz sahibi bir aile olan Zabi’lerle işbirliği yapar ve Zeon savunma birlikleri kurulmasının çalışmalarına girişir.
UC 0068’de Federasyon ve Zeon Cumhuriyeti arasında politik ilişkiler gerilmiştir ve Zeon Deikun’un bir meclis konuşması yaparken yere yığılması tüm dengeleri altüst eder. Zeon Deikun’un son nefesinde yönetimi danışmanı Degwin Sodo Zabi’ye emanet ettiği söylenmektedir. Degwin Zabi’nin ilk işi ülkenin adını Zeon Dükalığı olarak değiştirmek, sıkıyönetim ilan etmek ve oğullarını yeni kurulan ordunun en üst kademelere atamak olur. Öte yandan Zeon yanlıları bu olayın bir suikast olduğunu, bunu planlayanların da Zabi ailesi olduğunu düşünerek onları sokak direnişlerine başlarlar. Zabi ailesine yönelik bir bombalı saldırı sonucu Zeon Deikun yanlısı harekete karşı kırım hareketi uygulanmaya başlar. Artık Zabi ailesine biat etmeyen herkes hedef alınmaktadır. Buna Zeon Deikun’un kendi ailesi de dahildir.
Zeon Deikun’un metresi Astraia, yeni rejimin onları ortadan kaldırmak için er geç geleceğini bildiğinden, çocukları oğlu olan Casval ve kızı Artesia’yı babasının sadık askerlerinden Jimba Ral’a emanet eder ve onun oğlu Ramba Ral ile sevgilisi Hamon’un yardımları ile Munzo’dan Texas kolonisine sahte bir isimle sızmayı başarır. Fakat Artesia ve Casval’ın burada tanık olacağı olaylar onları hem saf çocukluklarından hem de birbirinden giderek uzaklaştıracak, Casval’ı Zabi ailesini tek tek öldürmeden rahatlamayacağı tek kişilik bir intikam savaşına sürükleyecektir, bu bambaşka bir insana dönüşmek ve milyonlarca kişinin ölümüne sebep olacak bir başka savaşa sebep olmak pahasına bile olsa! Tabii bu başka bir yazının konusu.
Geçen 10 yılda Zabi’lerin baskıcı yönetimi altında Zeon Cumhuriyeti artık bir hanedanlık haline gelmiştir. Degwin Zabi’nin yaşlanmasıyla onun en büyük oğlu ve korkunç bir entelektüel kapasiteye sahip Gihren Zabi’nin ülkenin yönetiminde daha etkin olmaya başlamasıyla Zeon Cumhuriyeti saldırgan bir tutum içerisine girer. Çünkü Gihren gözünü kan bürümüş biridir ve gözünü dünyaya dikmiştir, aynı zamanda sosyal bir Darwinist olarak tüm insanlığı kolonist yönetimine hizmet eden bir işçi sınıfı haline getirmeden de durmayacak olan, bu amacında her türlü yöntemi mübah sayan birisidir.
Zeon Dükalığı kolonilerine yönelik ekonomik ablukayı mazeret göstererek bir savaş patlak vermesinin kaçınılmaz olduğunu iddia eden Gihren ilk saldıranların kendileri olması gerektiğine bir şekilde Degwin’i ikna eder ve Zeon ordusu Zabi ailesinin yönetiminde Dünya’yı işgal amaçlı sessiz ve derinden bir hazırlığa başlar. Elbette, o güne dek ellerinde uzayda savaşabilmek için sadece hafif avcılar ve standart uzay gemileri olan Federasyon’un sahip olmadığı türden bir koza sahiplerdir.
3 Ocak 0079’da Zeon Dükalığı aniden Federasyon’a savaş açar ve aynı anda hem onların tüm uzay kolonilerine hem de Dünya’ya saldırır. Federasyon’un teorik olarak Zeon’a karşı koyabilecek gücü vardır ama Zeon’un şu ana kadar ilk kez ortaya çıkardığı yeni bir savaş aracı türü Federasyon kuvvetlerini bu ilk savaşın her çatışmasında üstün gelerek onları ağır yenilgiye doğru sürüklemeye başlar. Mobile Suit (MS) yani bu yaklaşık 18 metrelik insansı ve pilotlu savaş makineleri Federasyon’un tümü konvansiyonel sistemlerden oluşan savunmalarını kolaylıkla yok eder. (Sadece Char Aznable’ın tek başına yarım düzine savaş gemisini tek başına indirmesi bile olayın boyutları konusunda fikir verebilir) Dahası Zeon savaşı çabukça bitirmek amacıyla Side 2’deki bir koloniyi termonükleer motorlar takarak, Güney Amerika’daki Dünya Federasyonu ana askeri karargahı Jaburo’ya düşürmeye kalkarlar. Federasyon uzay filosunun insan üstü çabası ile koloni rotadan saparak, Jaburo yerine Batı Avustralya kıyılarına düşer ve orayı yerle bir eder: Dünya’nın iklimi ağır bir biçimde zarar görür ve Sydney haritadan silinir. Bu ilk bir haftalık sürece OWW (One Week War), sonrasında başlayan büyük savaşa da OYW (One Year War) adı verilir. İlk süreç sonunda dünyanın önemli kısmı Zeon’un kontrolüne geçmiştir. Zeon’un ardı ardına kullandığı koloni düşürme, NBC (Nükleer, Biyolojik ve Kimyasal) silahları insan nüfusunun neredeyse yarısını öldürmüştür. Ama her iki taraf da savaşın bu ilk haftasında yorulmuştur. Bu nedenle Zeon ve Federasyon liderleri Antartika’da bir anlaşma yaparlar. Kısa süreli bir ateşkes olan bu anlaşmada her iki taraf da karşılıklı olarak kitle imha yöntemlerinin savaşta kullanılmamasını kabul ederler.
Ama savaş hala sürmektedir ve Zeon’un amacı bağımsızlık filan değil, dünyayı fiilen ele geçirmektir. Federasyon ise savaşta ağır yenilgi almasının esas nedeninin Zeon’un Mobile Suit’leri olduğunu anlar ve “Vinson Planı” (Operation V) adlı bir proje ile kendi MS’lerini dizayn edip geliştirmeye başlar. Kod adı “GUNDAM” olan bu MS’ler gizlice üretildikten sonra test edilmek üzere Side 7’de, Federasyon’un yeni yerleştiği bir koloniye gönderilirler: Federasyon’un burada yeni nesil bir MS serisi üretmiş olabileceğini bilgi kırıntıları düzeyinde öğrenen Zeon kuvvetleri, ünlü pilotları Binbaşı Char Aznable’ın komutasındaki bir grubu MS ile Side 7’ye keşif görevi için gönderir.
Keşif görevi, timdeki bir askerin hırsına yenik düşerek etrafa ateş açmaya başlamasıyla koloniye yönelik bireysel bir saldırıya dönüşür. Gundam’ın geliştirilmesinde çalışan bir bilim adamı olan babasıyla Side 7’de yaşayan 15 yaşında asosyal çocuk Amuro Ray, patlamalar üzerine gittiği sığınakta bunun bir düşman saldırısı olduğunu görünce durumun sandığından kötü durumda olduğunu görür ve sığınaktaki insanları koloniden çıkartmak için babasından yardım istemeye gider. Babası onu tersler ve insanları kurtarmak üzere yardım göndermektense Gundam’ı bulunduğu konteynerden çıkartmaya çalışmayı tercih eder. Projesine saplantılı şekilde bağlanmış babasına öfkelenen Amuro, sığınağa geri dönemeye çabalarken o güne dek kendisine üvey annesi gibi davranan komşu kızı Frau’nun ailesinin ölümüne tanık olur. Sonraki patlamalarla babasının bulunduğu kısım da havaya uçar. Bu şokun etkisiyle artık kaçmamaya karar veren Amuro, babasının tasarımını yaptığı ve henüz tam olarak donatılmamış olan RX-78-2 kod numaralı Gundam’a atlar. Daha önceden okuduğu kullanma kılavuzu ile üniteyi aktive ettikten sonra, büyük bir şans eseri sadece iki silah ile (sadece omuz topu Vulcan ve bir ışın kılıcı) tek seferde Zeon MS’lerinden ikisini yok etmeyi başarır. O günden sonra Amuro her ne kadar istemese de karşılaştığı bir dizi olay sonucu Federasyon ordusuna katılmak zorunda kalır ve Gundam’ın pilotu olur, ardından White Base’in vekil kaptanı Bright Noa ve onun mürettebatı ile birlikte zorba Zeon kuvvetlerini durdurmak, ama bundan ziyade Gundam’ın savaş verilerini seri üretim tipi MS’ler yaratılabilmesi için Federasyon ana karargahı Jaburo’ya götürmek görevi ile sınırlı kaynaklara rağmen üst üste savaşlara girer: Hem de henüz içindeki büyük gücün ve karşı karşıya kalacağı muazzam trajedinin farkında bile olmadan…
5 OVA’dan oluşan Gundam The Origin ve akabinde 43 bölümlük orijinal TV serisinin konusu budur. Seriyi baştan sona yetişebilen kişi sayısının nispeten az olmasından ve seriyi yeniden izleyebilmek için yapılan izleyici taleplerinin çokluğundan olsa gerek, Gundam’ın ilk TV serisinin 1980’de sona ermesinin ardından birer yıl aralıklarla 3 Movie’si yayınlanmıştır. (Movie I – 1980 , Movie II – “Soldier of Sorrow” – 1981 , Movie III – “Encounters in Space” – 1983) Bu Movie serileri basitçe açıklamak gerekirse, tüm serinin her biri 2.5 saatlik 3 filme ayrılmış halleridir. (Movie I: Bölüm 1-16, Movie II: Bölüm 17-30, Movie III: Bölüm 31-43 şeklinde) Her ne kadar bu Movie’ler arada bir orijinal hikayenin rotasından az bir miktar sapsalar bile gayet yüksek ilgi görmüştür.
Bu 3 filmden yalnızca “Soldiers of Sorrow” -kısmen- ve “Encounters in Space” -önemli ölçüde- orijinal seride olmayan sahneler taşımaktadır. Bu film üçlemesi kurgu olarak TV serisinden kopuk değildir öte yandan TV serisinin aksine gerçeklik öğesi için fazla serbest kimi durumlar (GunTank’ların uzayda da kullanıldığı sahneler yada atmosfer koşullarında Core Block birleşimleri) yer almamaktadır. Gundam’ın bir tür balyoz silahı kullandığı ve G-Armor adlı bir başka modülle birleştiği segmentler es geçilmiştir. Ayriyeten seslendirme kadrosunun birçoğunun aynı bölümde bir sürü farklı karakter seslendirmek zorunda kalmış olmasından ötürü yan karakterlerin birçoğunun dublajı 2000 yılındaki yeniden gösterim için değiştirilmiştir. Ayrıca yapım ses/görüntü olarak hayli -en azından 8mm bantların izin verdiği kadarıyla- restore edilmiştir. Bunun yanısıra The Origin OVA’ları da aslen 2002-2011 arasında yayınlanmış bir Manga olmasından hareketle, gerek evrenin ilk yıllarını görsel olarak oldukça modern şekilde yansıtmış, gerekse Casval, Sayla ve Lalah’ın geçmişi gibi birçok noktada serinin tam olarak açıklayıcı olamadığı kısımları aydınlatıcı bir işlev görmüştür.
GENEL OLARAK GUNDAM NEYİ ANLATIYOR?
Gundam serisinin bu ilk serisi, “Mecha” kelimesinin Anime piyasasında yeniden canlanmasına neden olmuştur. Her ne kadar ilk yayınlandığı yıllarda (1979) pek tutulmasa da şu an en çok aranan animelerden biridir. Gundam’ın ulaştığı bu başarı onun ardı ardında onlarca devam serisinin çıkmasını sağlamıştır. Daha 1979 yılında bu derece sürükleyici bir seri yapabilmek gerçek bir başarı sayılabilir. Gundam; ön seriler, devam serileri ve alternatif jenerasyonlar olmak üzere 40 yıldır devam etmiş, dünya çapında milyonlarca hayran toplamış ve Japon Anime türünün tartışmasız en önemli örneklerinden biri olmuştur.
Birçok arkadaşımızın yaşından da eski tarihi kafanızda soru işaretleri yaratabilecek olsa da aşağıda sayacağım nedenlerden ötürü külliyatın er geç izlenmesi ve zihinsel kazanım olarak hak ettiği yeri verilmesi gereken bir seri olduğunu düşünmekteyim.
Kendine ait terminoloji kullanan Anime’ler arasında bir ilktir, belki ilk başta çok şey anlamayacaksınız ama zincirin diğer halkalarını edindikçe boşluklar dolacak ve kurulan evrenin derinliğini daha iyi göreceksiniz. Seriye yeni başlayacaklar içinse sağlam bir izleme planı ve zincirin diğer halkalarını tamamlamak için geçen süre için sağlam bir sabır şart zira bildiğiniz düz mantık UC evrenini düz bir seriden ibaret görmeniz ya da daha kötüsü, serinin diğer evrenleri ile karıştırmanız durumunda ortaya çıkabilecek sonuç kafa karıştırıcı olabilmekte… Yine de izleme planını takipi ederseniz aslında oldukça sade olan ve pek de karmaşık olmayan bir izleme planı olduğunu görebilirsiniz (Yazının sonlarına doğru evrenleri ve devam serilerini de tek tek tanıtacağım ki bir kopukluk yaşanmasın).
Mobile Suit Gundam, 70’ler boyunca askeri ve mekanik gerçekçilikten uzak, alabildiğine gayrı ciddi Mecha serilerinin dönemini kapatan bir yapımdır, bu anlamda Mecha türünde bir kırılma noktasını oluşturmuştur. Öncelikle Gundam’da Mecha türünün ilk başlangıcından beri olan kalıplaşmış “İstilacı kötü dünya ve onların dev canavarları” teması fazlasıyla aşılmış.
Neredeyse tüm hikayeler bütününün tamamı insanın karşısındaki en büyük tehlikenin yine insan olduğuyla alakalı. Dahası, dramatizm ve askeri işlenişin ulaştığı noktadır ki Gundam’ın bu yönüyle 1970’lerin Anime’leri arasında bir kırılma noktası oluşturma niteliği seven-sevmeyen herkesçe kabul edilmektedir. Maalesef ülkemizin tek kanal döneminin Voltron ve Transformers gibi Gundam’a ters düşen örneklerle hatırlanması, Gundam’ın neden önemli ve izlenmesi gereken bir yapım olduğunu ifade etmemde zorlanmama sebep olmakta (Zaten şu an bu yazıyı yazmamın başka da bir sebebi yok).
Genele vurulursa başrol karakterlerinin dahi sakat kalabildiği, korkudan donakaldığı, delirebildiği ve hatta ölebildiği hikayeler olan Gundam aslında insan odaklı bir savaş anlatısından başka bir şey olmayıp odaklanılan temaların vardığı sonuçları ustaca izleyicisinin yorumuna bırakmaktadır.
Savaş atmosferini sonuna kadar yansıtma çabasının bir etkisi olarak Gundam serilerinde savaşın tüm atmosferi çoğu Mecha’nın aksine tek bir dev robotun üzerine yığılmış bir yük değildir, çoğu noktada bir ordunun ilerlemesi için ordunun her ünitesine ihtiyaç duyulduğunu, bu olmadan savaşın kazanılamayacağını en başta Gundam serilerinde görürüz. Dahası Gundam’da çıkan Mobile Suit dizaynları sanat eseri olarak görülebilirler. Özellikle RX-78-2 kod adlı Gundam ve MS-06 olarak bilinen Zaku II’ler birçok Mecha hayranının sevgisini kazanmıştır. Bunun yanısıra her tipolojide MS’e yer verilmesinden ötürü dizaynlar birbirlerini tekrarlamazlar.
Her karakter kendi iç dünyasına uygun olarak davranır. Amuro’nun insan ilişkilerindeki beceriksizliği, Bright’ın kendine aşırı güveni, Sayla’nın gizlemeye çalıştığı sırları, Zabi ailesinin her üyesinin iktidar hırsı ile aslında kendi aralarında da gizli bir savaşın daha içinde olmaları gibi… Yine gizli bir savaşın içinde olan bir başka karakter, meşhur ve esrarengiz “Red Comet” Char Aznable -tıpkı ilk kez 1974’deki Uchuu Senkan Yamato’da görülüp seriye damgasını vuran Dessler gibi) ilk ve en çok sevilen orijinalite sahibi Anime villain’lerinden biridir, hatta Anime serilerinde antagonist kullanımının yetkin ilk birkaç örneğinden birisidir.
Gundam’ın insan odaklı bir bilimkurgu epiği olduğundan yazının başlarında bahsetmiştim. “Karakterler ile adeta bütünleşiyorsunuz” türü klişe bir ifade de kullanmayacağım zira anlatılan öykünün öncesinde, içinde ve sonrasında “yaşamakta olduğunu” hissettiğiniz çok Anime yok ve bu örnekte de bunu çok bariz yaşıyoruz. Sadece ilk seriden örneklemek gerekirse, Kai’nin savaşmak yerine birçok kez kişisel davranıp kendi canını kurtarmaya kalkması, Matilda’nın savaşta bile olsa yaşam kurtarmak için savaşılabileceğini söyleyerek Amuro’yu motive etmesi, Bright’ın meşhur tokadı ve akabinde çektiği konuşma, Sleggar’ın hem Mirai hem de Cameron’a verdiği ders, hizmet ettiği ordunun çocukların dahi ölümüne sebep olduğunu görüp bunu kaldıramadığı için firar eden Doan, kendi askerlerini ölüme terk etmeye varana dek her tür savaş hilesi ve tuzağı mübah gören narsist M’queve, son ana dek onuru için savaşan Dozzle ve Ramba Ral, daha sayılamayacak pek çok örnek karakterlerin ne derece iyi işlendiğinin kanıtıdır.
Bazı Anime’lerde mümkün olduğunca az işlenen “ölüm” konusu da Gundam’da çoğunlukla bulunur. Çünkü seride içinde bulunulan ve şu anda dünyanın neredeyse yarısından fazlasında süregelmekte olan şeyin adı savaş ve savaşta da ölüm kaçınılmaz bir olgu… Eğlence faktörü her ne kadar ihmal edilmiş olmasa da külliyatın birinci amacı da bu değil, bunun da sebebi baştan sona bir savaş olması ve bu savaş ortamının gerek başrol gerekse yan karakterler üzerinden olması gerektiği, çoğu zaman çok abartıp göze de sokmadan size verilmesi. Tek bir örnek vermek gerekirse, bugüne değin kan veya şiddet kullanımı olarak Gundam’dan kat be kat fazlasını yapan birçok seri olsa da, Gundam’dakilerden çok daha büyük ve güçlü Mecha’lar üzerine birçok seri olsa da, bir Mobile Suit’in tüfeğinden çıkan bir boş kovanın aşağıda çaresizce kaçışmaya çalışan kalabalık içinde bir annenin kafasını ezerek onu oracıkta öldürmesi, Gundam’ın -bana göre- ne anlattığının tek karedeki en bariz tasviridir.
Kendisini bir feminist olarak nitelemekten pek çekinmeyen Tomino kadının Gundam serilerindeki rolünü izleyicilerin beklentilerini ters yüz eden şekillerde kullanır. Kadınlar birer savaşçı, komutan, anne, sevgili, bilim insanı veya entrikacı gibi sayısız şekillerde yansıtılabilmiştir. Ağzından çıkan tek bir lafla savaşlar başlatıp bitirebilen Haman Karn gibi bir karakter bile yapıldığı dönemle, hatta şu an bile diğer serilere göre ne denli büyük bir algılama farkı koyduğunu göz önüne serer.
İNOVASYON:
Gundam 1979 gibi o dönem bilimkurgularının çoğunun eğlencelikler olma çabasında yapımlar olmasına rağmen inovasyonlar içererek birçok örnekle arasına kalın duvarlar çekmiştir. Seri, uzayda kolonileşme, astreoid madenciliği, insan ırkının evrimi gibi sayısız tema arka planda anlatılırken izleyicisini içten içe gelecek hakkında düşünmeye zorlamakta, bununla birlikte kaçış edebiyatı tuzaklarına karşı adeta kendi manifestosunu yazmaktadır.
Astreoid madenciliğinden, nöron bağlantısı ile insan-makine arayüzünün gerçekleştirilmesine, güneş rüzgarlarının itiş kaynağı olarak kullanılmasından uydu silahlarına değin sayısız buluşun serinin yaratıldığı dönemde öngörülmüş olması ve bir bilimkurgu eseri olarak birbiri ile tutarlı bir evrende bir araya getirilmiş olması bu duruma ideal örnek oluşturmaktadır.
Tokyo Üniversitesi’de Nörobilim Departmanı’ndan Profesör Kikunori Shinohara, Gundam plastik maketlerinin odaklanma, pratik düşünme ve hatırlamayı geliştirdiği, beyindeki kan pompalanmasını daha sağlıklı hale getirdiğini geliştirdiğini söylemiştir.
Halihazırda Yokohama’da bulunan gerçek büyüklükteki orijinal Gundam replikası eğilip kalkabilmekte, ileri adım atmak için gerekli tüm hareketleri yapabilmektedir. Bunu gerçekleştirebilmek için yıllar süren muazzam bir mühendislik çalışması yapılmıştı. Sanırım çok anlatmama gerek yok:
Osaka Üniversitesi Şehir Planlamacılığı ve Mühendislik Bölümü Başkanı Profesör Shinya Hashizume Gundam serilerinde yaratılan bilimkurgu dünyanın bizler için önemini şöyle özetliyor: “Gundam, izleyicilerine ileride er geç mutlaka karşılaşacağımız sorunları sunuyor. Bu yüzden araştırmalarımızı şimdiden bunun üzerine kurmayı hayati değerde buluyorum. Çünkü Japonya’daki bilimsel araştırmalar için bu tür büyük yeni fikirler yumağına şiddetle ihtiyaç var.”
Benzer şekilde, Tokyo Üniversitesi Havacılık Mühendisliği bölümünden Profesör Shinichi Nakasuka da seri hakkında şunu söylüyor: “Bir kurgu üzerinde araştırma yapmak gelecek üzerine fikir sahibi olmak için eşsiz bir yoldur. Pek çok bilim insanı kendilerini genellikle, sadece elde şu an varolan somut bilgiyle sınırlar. Gundam gibi yetkin kurgular ise, bilimle akademik seviyede bağlantısı olmayan insanların bile, yaklaşan gelecek konusunda ne kadar iyi fikirler üretebileceğini gösteriyor."
SONUÇ:
Her şeyden önce ilk kez bir Anime’de var olan bir evrenin varlığını hissettim ve bunu az yada çok hissedebiliyorsanız seri misyonunu yerine getirmiş demektir. Ayırdığınız zamanın hakkını gani gani verecek bu evrenler bütünün en basitinden hayata ve olaylara bakış açınızda değişiklikler yaratacağını söylersem pek de abartmış olmam. Bu yazıyı yazmamın da açıkçası bunu ifade edebilmekten gayrı bir sebebi yok. Son sözlere gelirsek, her ne kadar gerek üretildiği hedef jenerasyona karşın eğlence faktörünü 1. önceliğine koymayarak risk almasına, gerekse artık sayıları bir düzineye varan birçok evrene yayılmış birçok seriye sahip olmasının peşinen göz korkutabilecek olmasına karşın (ki bu durumu biraz açığa kavuşturabilmek için bir rehber hazırladım, sonraki bölümde okuyabilmeniz mümkün) Anime tarihinde yeri göz ardı edilemez bir yeri olan bu serinin birgün ülkemizde de hakettiği yeri almasını, ama bundan önce alt metinlerin ve seriyi önemli yapan hususların neler olduğunun anlaşılmasını diliyorum
Gundam bir Anime’den öte misyonlar taşıdığına inandığım bir seri , büyük ölçüde de Anime’nin nasıl bir yapı taşıması gerektiğini de gösteren bir klasik. Askerlik, ölüm, kahramanlık, otorite, sevgi ve özgürlük gibi konularda gerçek anlamda söyleyeceği şeyleri olan ve bunu tüm cesaretiyle söyleyebilen bir seri… Militarizmi hem bir organize olmuş öldürme kurumu olarak, hem de idealleri uğruna hayatlarını feda edebilen insanlar üzerinden insanlığın kendi özgürlüğünü ve varoluşunu tesis edebilme amacının güvencesi olarak görebilen bir üst bakışın eseri.