Ne Okumalı, Ne Okumamalı?

I go, you go, we go…

5 Beğeni

Bence okurken haz alıyorsa insan bu yeterlidir. Çünkü klasiğinden, fantastiğine her kitaba zaman kaybı diyen birileri olacaktır.

13 Beğeni

Bunlardan şunu okuyun da diyebilirim ama herkesin damak tadı aynı değil. Kişi kendisine uygun damak tadını bulmalı önce.

Öncelikle roman, şiir, tiyatro,biyografi, bilimsel kitaplar gibi türlerden hangisi veya hangilerinden hoşlandığımızı belirlemeliyiz. Sonra hangi alt türleri okumak istedimizi belirlemeliyiz. Sonrasında roman, tiyatro, şiir gibi edebi türleri hangi ülke edebiyatından okuyacağımıza karar vermeli ve buna uygun yazarları seçmeliyiz. Yazarlara kadar indirgedikten sonra hangi eserlerini okumak istediğimizi bulmak daha kolay.

Kendinize kısa vadeli orta vadeli ve uzun vadeli olmak üzere üç ayrı okuma listesi oluşturmanızda yarar var. Ama bu listelere sıkı sıkıya sarılmamalısınız çünkü kendinizi kasarsanız okumaktan soğuyabilirsiniz. Anlık olarak ilginizi çeken bir kitap varsa kaliteye fazla bakmadan da okuyabilirsiniz.

5 Beğeni

Bence o anda hangi kitabı okumak istiyorsak onu okumalıyız. Hayattaki her etkinliğimizi yararlı-içi boş diye ayırırsak yaşamanın tadı kalmaz. Bir kitabın içeriği dolu dolu olmayabilir, ama okurken bize güzel vakit geçirtiyorsa, bu da az şey değildir.

Aslında yakın zamana kadar hep içeriği dolu kitapları okumalıyım, okuyabileceğim kitapların sayısı sınırlı, vaktimi iyi değerlendirmeliyim, diye düşünüyordum. Sonra bir ölçüde alakasız ama, Nurullah Ataç’ın bir denemesini okudum, her konuştuğu ciddi meseleler olan, örneğin felsefe edebiyat, şu, bu konuşan arkadaşlarını çok sıkıcı buluyormuş. Bazen arkadaşlarıyla boş boş konuşmayı çok severmiş. Hep ciddi konuları konuşanları sevmezmiş. Hem önemli olan ne konuştuğu değil, onların sesini duymasıymış.

Ben de buradan kitaplarla ilgili böyle bir şey çıkardım. Ayrıca hayattaki her şeye yararlı-yararsız ayrımını yapmamamız gerektiğini de, edebiyat konusunda da tabii, Ataç’tan öğrendim. Artık hangi kitabı okumak istiyorsam, benim için o an dünyanın en önemli kitabı odur :slight_smile:

16 Beğeni

Önemli olan okuduğundan keyif almak, gerisi hikaye… Kısacık ömrümüzde okuyacaklarımızı belirleyen göbeklerini kürsülerine sıkıştırmaya çalışan akademisyenler ya da kendilerini edebiyat ve sanat alanında sarsılmaz birer deha sanan enteller (entelektüel’leri kastetmiyorum) değil, kendimiz, kendi ölçütlerimiz ve ilgili kitabın haz yaşatma potansiyeli olmalıdır…

En azından ben böyle yapıyorum… Tek bir kez gelecek olduğum bu dünyada yok Dostoyevski, yok Dumas, yok Pamuk okuyacağım diye kendimi kasamam, keyif alıyorsam okurum almıyorsam okumam…

Şarkıda dediği gibi: “Bas bas paraları Leyla’ya / Bi’ daha mı gelecez dünyaya”… :smile:

11 Beğeni

Bu sorunun bir cevabı yok çünkü ne okduğunuzun yada ne kadar okuduğunuzun hiçbir önemi yok. Önemli olan okuduğunuzdan ne anladığınız.

Booktuber konusunda da verdiğim, en basit ve göz önünde olan örneği ile, eğer bir kişi Cesur Yeni Dünya’yı okuyup şöyle bir çıkarım yapıyor ise ;

Kişi ile “Şu kitapları mutlaka okumalısın. Bu tür kitaplardan uzak dur. Şu kitap insana bunu katar. Bu kitaplar vakit kaybıdır” muhabbeti yapmak hayli anlamsız olmaktadır.

9 Beğeni

Buna kesinlikle katılırım. Herkes gösteriş yapmak için ‘‘Kürk Mantolu Madonna’’ okumak zorunda değil. Herkes Dostoyevski, Stefan Zweig veya saçma sapan son zamanlarda ünlü olan edebi hiçbir değeri olmamasına karşın (ya da ben öyle düşünüyorum) ‘’… et’’ gibi hezeyanları okumak zorunda değil.

Kimin canı ne istiyorsa, hangi türden hoşlanıyorsa onu okumalı. Son zamanlardaki gibi ‘‘yok işte efenim şu kürk mantolu kadını okumayan adam değildir’’, ‘‘kanka küçük prensi okuman lazım yea çok mikemmel’’ diyen insanlardan bıktık usandık.

5 Beğeni

Bu konuyu ben de düşünüp çözümün bu olduğuna inanmıştım.

Sonra bu türler bugüne kadar ilgimi çekmedi, benim zevk alacağım şeyleri okumam gerekiyor dedim. Ama bir an geliyor ben yine kendimi sorguluyorum, sonuç olarak hala net bir karar veremedim.

3 Beğeni

Benim özetim şudur: Neler ilgimi çekiyorsa onları okurum. İlgimi çekmiyorsa ve sevmiyorsam zaten ne okuduğumdan bir şey anlarım veya aklımda kalır ne de okuduğumdan bir zevk alırım. Ancak ‘‘acaba beğenir miyim?’’ diye numunelik kitaplar da okuyabilirim. :slight_smile:

5 Beğeni

Her türün belli klasikleri vardır. Yerli ve yabancı edebiyatın, tarihin, psikolojinin, felsefenin, dinin okunması gereken , köküne kadar insanı anlayan ve anlatan kişilerce yazılmış eserler… Bunları okursak belki kendimizi daha iyi bir hale getirebiliriz.

1 Beğeni

Gelmiş geçmiş en distopik eser diye lanse edilen Fahrenheit 451, bana göre aşırı abartılmış bir eser. Çok büyük bir hevesle başladım. Ama tam bir hayal kırıklığı oldu.
George Orwell; Hayvan Çiftliği enfes bir kitap. Bir solukta okunuyor zaten. Tam bir deha işi. Kesinlikle tavsiye ederim.
Stefan Zweig; Korku kitabı sonu çok kolay tahmin edilebilir enteresan bir kitap. Ben beğendim; ama, tavsiye etmiyorum :smile:

Kürk Mantolu Madonna’yı ben de çok uzun bir süre boyunca tam da sizin belirttiğiniz gerekçelerle okumaktan imtina ettim. Hayatında tek kitap okumadığını bildiğim insanların bu kitabı okuyormuş gibi paylaştıkları fotoğraflardan gına gelmişti. Facebook ya da İnstagram hesaplarında güzel dursun, “entel” görünsünler diye yaptıkları bu paylaşımlardan dolayı kitabın kendisine de bir küçümseme ve öfkeyle yaklaşmaktaydım.

Sonra bir gün, nasıl olduysa merakım kızgınlığıma üstün geldi ve kitabı satın aldım. Uzunca bir süre de kitaplığımın okunmayı bekleyen kitaplar rafında ikâmet ettirdikten sonra, uyku öncesi okunacak ve nasıl olsa sıkılıp uykuya dalmamı sağlayacak kitaplar kategorisine terfi ettirdim.

Kitabı yanıma alıp yattığım yerde okumaya başladım. Aynı gece sabaha karşı kitabın sonunu okuduğumda yazara duyduğum hayranlığı kelimelerle açıklamam imkânsız!

Demem o ki; kitaplar kimin o kitap ya da yazarı hakkında ne yaptığından, ne dediğinden bağımsız birer tüzel kişilik. Hoşunuza giden her kitabı/konuyu okuyun. Önyargılı olmayın.

Ben önyargım yüzünden başyapıt seviyesinde bir kitabı çok geç okumuş oldum.

Saygılarımla.

4 Beğeni

Ne okuman veya ne okumaman gerektiğini biz nasıl bilelim ki? Seni her halinle tanımıyoruz sonuçta. Mesela x kişisi bilmemne kitabını mutlaka okumalıdır çünkü ona gerçekten hitap ediyordur.

Herkes şunu okumalı diye bir şey yok bana göre. Bu kavramlar hep tüketim toplumunun yaratımları gibi geliyor. Hatta yazar olarak bile bakmamalı bu duruma çünkü bir yazarın A kitabı hitap ederken B kitabı hiç hitap etmeyebilir.

Bana kalırsa okuma eylemi de bir maceradır. Kişi kitaplar arasında kendi macerasına çıkmalıdır. Hayat kısa evet ama öldünüz diyelim. Bilinç yerinde olacak mı? Belki yaşadığınızı bile bilmeyeceksiniz. Bu durumda mutlaka okumuş olmanız veya okumamış olmanızın ne önemi var? Keyif aldığınız ve kişiliğinizi geliştireceğiniz kitapları araştırıp okuyun. Bu kadarı kafi.

Eğer mahrumluktan bahsedeceksek bir dünya şey var kaçırdığımız. Alplere çıktınız mı? Bir müzik aleti çalıyor muyuz? Yazıyor muyuz? Falanca yerdeki falanca dünya harikasını gördük mü? Yeterince insan tanıdık mı? İyi bir dost olduk mu? İyi bir dost edindik mi? Resim yaptık mı? Uçaktan atladık mı? Dünyadaki her şeyi yaşayamaz insan. Yaşadıklarıyla, okuduklarıyla, gördükleriyle mutlu olmalı. Yapabiliyorsa daha fazlasını yapmalı eğer istiyorsa.

5 Beğeni

Marguez’in KIRMIZI PAZARTESİ’Sİ kesinlikle okunmalı. 100 sayfalık bir namus cinayeti öyküsü ve o kadar akıcı ki… Tek bir gereksiz cümle ayrıca çoğu karakterin ayrı bir hikayesi var.

Ben yukarıdaki yazımı yazarken ‘‘Kürk Mantolu Madonna’’ kitabı hakkında fikir sahibi olmadığımı mı düşünüyorsunuz? Sosyal medyada bu kadar abartılıp, ‘‘şişirilen’’ bu kitabın konusunu okudum.

Velhasıl kelam, türü, konusu bana uyan cinsten değil. (Bunlar tamamen benim düşüncemdir, beni bağlar) Türk eserlerindeki klasik dram türünde klişeler bize farklı farklı isimlerle okutulmuştur ve okutulmaya devam ediyor.

Bizim milletimiz dram, aldatma, aldatılma, üzgünlük, ailevi problemli konulardan çok hoşlandığı için bu tür yapımlar satacak ve satmaya da devam edecektir. Ben bu klişelerden hoşlanmadığım için okumadım, okumayı da düşünmüyorum, okumayacağım.

Sırf para kazanmak için yazılan (Aşk-ı Memnu’dan sonra bu furya fırtına gibi ilerledi) milletimizi sadece aşk, aldatma, aldatılma ve ne kadar bilumum bu tür varsa sıralayan eserlerden pek hoşlanmıyorum. Başkaları hoşlanıyor olabilir. Bunlar benim düşüncelerim. Başkaları okumasa da filtre kahveyle ‘‘Kürk mantolu madonna’’ fotoğrafları paylaşabilir, Aşk-ı Memnu’nun kitabının, dizisinden çok çok önceden yazılmış olduğunu bilmeyebilir. Problem yok.

Ancak bu gibi arkadaşlar (hayatında okumayıp da ‘‘Kürk mantolu madonna’’, ‘‘Aşk-ı Memnu’’ kitapları ve kahve fotoğrafları paylaşanlar) bana bu kitapları okumaktan bahsederler ve sadece hayatta bu kitaplar basılmış gibi bahsederlerse ben kitabın tabii şişirilmiş olduğunu düşünürüm.

1 Beğeni

Bilginiz yok ama fikriniz çok maşallah. Bir eserden her yerde bahsediliyorsa bu, o eserin suçu değildir. KMM klişe bir konuya sahip olabilir ama konusuna göre kitapları değerlendirmek de fazlasıyla gülünç kaçar. Sabahattin Ali’nin kalemi çok güçlüdür, 4 sayfalık öyküsünde bile ne kadar özel bir yazar olduğunu hissettirir. Edebiyatımızın en özel isimlerinden biridir ama popüler kültürün gazabına uğramıştır. Tıpkı bir dönem Oğuz Atay 'a olanlar gibi. Çok sürmez emin olun, o da bir gün unutulur, köşelerde kalır ama gerçek okurlar dönüp dolaşıp 4 sayfacık da olsa okur onu.

Ekleme: Gerçek okurdan kastım popüler kültürün etkisine kapılmayan, başkalarının fikirlerinden bağımsız olarak bir eseri değerlendirebilecek hür düşüncelere sahip okurlardır.

2 Beğeni

Herkes aynı şekilde düşünecek, tek tip düşünce yapısına sahip olacağız diye bir şey yok. Ben beğenirim siz beğenmezsiniz. Ya da bunun tam tersi olabilir.

İnsanlara ‘‘Bunları okumayan edebiyattan anlamaz’’ yaftasını vurmayın. Bu göreceli bir kavramdır. Herkesin sevdiği türler vardır, sevmediği türler vardır. Herkes ‘‘Kürk mantolu madonna’’ okuyup filtre kahveyle instagram’a fotoğraf atmak zorunda değil.

Not: Her ‘‘Kürk Mantolu madonna’’ okuyan gerçek okur olur mu bilemem.

1 Beğeni

Kafanızda bir kalıp oluşturmuşsunuz, karşınızdakinin ne dediğine bakmadan kafanızdaki kişiye cevap veriyorsunuz. Ne diyeyim :sunny:

Kürk Mantoda sevildiğini düşündüğüm üç unsur var. Bu tür unsurları seven insanlar kitabı da seviyor galiba.

  1. Ruh tahlilleri
  2. Kadın erkek ilişkilerindeki yanlışlar
  3. Dram

Kitapta beni cezbeden 1. Unsurdu.
Ama bu kadar popüler olmasında etkili olanlar 2 ve 3 sanırım. Gene de neden sosyal medyada bu kadar popüler olduğuna akıl sır erdiremiyorum. Bu eser bu kadar seviliyorsa neden Tanpınar, Peyami, Toptaş gibi yazarlar da az biraz KKM kadar ünlü olmuyor?
Biri bir anlatsa bana

Okuyup yorumlar ve beğenmezseniz saygı duyarım tabii, dünyada neler neler beğenilmiyor. Ama okumadan konuya göre yorum yapılmaz.

Dediğinize genel olarak katılıyorum. Aşk, sevgi temaları içermesi, dram, pişmanlık… Bunlar genel olarak toplumumuzca seviliyor. Çok ön plana çıkmasını ise kısa olmasına ve ek olarak “kurban seçilecek bir kitap gerekiyordu ve o da bu oldu” kavramına bağlıyorum. Günümüzde “kültür sahibi olmak” üstün hissetmemize yol açabiliyor. Kültür deyince akla kitap, sanat vs vs geliyor. Edebiyattaki kurbanımız da KMM oldu diye düşünüyorum.

Ekleme: Benim kitapta en sevdiğim şey ise yazarın dili. İlk okuduğumda çok etkilenmiştim ama uzun süre sonra tekrar okuduğumda pek etkilenmedim. (konusundan)
Ama Sabahattin Ali’nin üslubu, dili çok çok güzel. Ben de bunu seviyorum.

Zaten genel olarak edebiyatımızın en güçlü kısmı dilin kullanımı diye düşünüyorum. Benim okuduğum yazarlar çerçevesinde konuşacak olursam, konuda, kurguda sınıfta kalıyoruz ama üslup öylesine güzel oluyor ki…