Ben Türk edebiyatı dizisini aldım bakalım İthaki’nin. Oradan deneyimlemek istiyorum Türk yazar ve bakış açılarını…
Türk fantastik yazarları neden okumadığımızı bilmem ama (hiç denemedim), yıllardır İnce Memed’leri okumak istiyorum.
Haber birkaç yıl öncesinin (2017) Ne okuyayım diyenler için bence iyi bir liste.
Hürriyet Pazar olarak ‘sinema’ ve ‘müzik’ soruşturmalarının ardından eleştirmenler, yazarlar, akademisyenler, edebiyat öğretmenleri ve yayıncılardan oluşan 100 kişilik bir jüriyle ‘Türk Edebiyatının Gelmiş Geçmiş En İyi 100 Romanı’nı çalıştık. Tavsiyemiz bu listeyi alın ve onun izinden bir kütüphane oluşturun.
Hangi kitaplar böyle, esinlenen eserler yerine ben de orijinal kitapları okumak isterim.
Ben 5 sene öncesine kadar yabancı polisiye, gerilim, macera vs. dışında okumazdım. İşim nedeniyle ayda 1-2 kitap anca okuyabilirdim. Şimdi her ay en azından bir tane Türk klasiği okuyorum, bazı aylarda birkaç tane okumaya çalışıyorum. Yaş 40’a dayandı ne çok şey kaçırmışım diyorum şimdi. Fantastik, bilim kurgu, çizgi roman, dünya klasikleri, Türk klasikleri hepsinden bol bol okuyorum.
Bu biraz ilgiyle alakalı diye düşünüyorum. İnsanlarda büyük bir ön yargı var. ‘Türkler bu konu hakkında yazamaz’ Ben de bu önyargıya sahip bir insanım. Genellikle okumayı sevdiğim türler bilim kurgu, fantastik, polisiye bunların arasına bazen kadın edebiyatı da girebiliyor. Yazı yazarken illaki kültürümüzün katılması gerektiğini düşünmüyorum açıkcası. Aylık öykü seçkisinde de ‘Neden isimler yabancı’ gibi pek çok yoruma rastladım. Ben bir Japon Mitolojisi üstüne yazı yazarken Türkçe isim kullanmam bana anlamsız geliyor ya da karakteri Türk adetlerine göre ‘Hacı Emmi, hadi gel gidek’ tarzı bir konuşturmanın saçma olduğunu düşünüyorum. Her şeye kültürümüzü katmanın bir manası olduğunu düşünmüyorum. Okuduğum bölüm dolayısıyla İngiliz yazarlarla çok içli dışlıyım ve yazılarını gerçekten beğeniyorum. Aldığım kadın edebiyatı dersi sayesinde geçen sene Sevgi Soysal ve Didem Madak okuma fırsatı buldum. Gerçekten güzel yazılardı ama beni bir Plath ya da Woolf kadar etkileyemediler. Türkiye’de hala Realizm akımı sürüyor gibi hissediyorum, ancak Realizm’i çoktan aşmış olmamız gerektiğini ütopyalar, distopyalar görmemiz gerektiği kanısındayım. Geçmişe çok takılıyoruz gibi geliyor. Kendi fikrimce her fikre kapalı olan bir ülke olarak edebiyat da bundan etkileniyor ve bu geriye çekiyor insanı. Yine kendi fikrimi belirtmek istiyorum bir insanın köy yaşantısını yazmak artık bayat bir düşünce bence. O köy yaşantısının içinde bir distopya görmek beni daha mutlu eder. Bu yüzden her zaman Türk yazarlara karşı ön yargılı olacağım galiba.
Aslında bu biraz kültür olarak nelerle ilgilendiğimize göre de değişiyor. Başarılı birçok yazarımız olmasına rağmen senin söylediğin siyaset - felsefe - tarih üçgeninden bir türlü kurtulamıyoruz. Yani kitabevlerinde çok satanlar kısmında baskısı tekrar tekrar yapılan türler genellikle bunlar oluyor Türkiye’de. Çünkü kurmacayı, tuhaf kurguyu, korku edebiyatını, yeraltı edebiyatını çok fazla benimseyemiyor toplumumuz benim gördüğüm kadarıyla. Bu yüzden dış eserlere yöneliyoruz. Bu da yine ilgilendiğimiz alanlarla alakalı. Çünkü çeşitlilik ve yeni yazarlara karşı olan tutum çok farklı. Ben şahsen Türkiye’de bazı yazarların dillerini sırf ‘vay canına bu nasıl ağır bir dil, kesin muhteşem bir yazın yeteneği ve bilgi birikimi vardır’ konusuyla özdeşleştirdiklerini düşünüyorum. İsim vermek gerekmiyor fakat bu şekilde görünürlük kazanmak pekte hoş değil zannımca. Belki daha az bir kitleniz olur fakat verimli ve saygın bir yazar olursunuz. Bu bin kat daha değerli bir olgu bence.
Edebiyatımızda nitelikli eserlerin niceliği tartışılabilir, belki bu konuda geri kaldık evet, ama niteliklilerin niteliklik derecesi tartışılamaz. Bu konuda geri kaldığımızı düşünmüyorum. Yabancı dillere çevrilmemesi, tanınmamış olması bir eseri niteliksiz yapmaz. Karamazov kardeşler, sefiller, yabancı, şu bu… Tutunamayanlar, tehlikeli oyunlar, korkuyu beklerken, saatleri ayarlama enstitüsü, huzur, içimizdeki şeytan, sabahattin alinin öyküleri, puslu kıtalar atlası, suskunlar, biz hüzünlü haz, aylak adam, dost yaşamasız sadece okuduklarım arasından bir çırpıda sayabileceğim, diğer saydıklarımdan hiçbir eksiği olmayan kitaplardır bana göre.
Yukarıda da yazıldığı gibi, okuma zevkimiz çok çok farklı olabilir. Yukarıdaki kitaplar size hitap etmiyor olabilir. Aksini de ben söyleyeyim. Korku, gerilim, polisiye, yeraltı edebiyatı da benim ilgimi çekmiyor. Neden korku okuyayım? Neden gerilim? Neden polisiye? Kim katil, kim ölmüş, bana ne? Saplantılı psikopatların yaşantısından bana ne?
Böyle düşününce de cevap verilemiyor. Bu türde yazılan kitapların dili de kanımca zevksiz oluyor genelde. Agatha cristie mükemmel bir yazar mı? Grange olağanüstü mü? Bilmem diğerleri eli öpülecek kişiler mi?
Yazana da okuyana da saygım var. Emeklerine dil uzatmaktan ar ederim. Ama rica ederim Türk Edebiyatını köy-kent meselesine indirgemeyin. Tolstoy, dostoyevski, hugo kadar değerli yazarlarımız var. Diğer dillere çevrilmemiş olması, bu gerçeği değiştirmiyor.
Örneklendirmeyi yabancı yazarlarla yapmanız biraz ironik olmuş sanki. Ben zaten hep hayallerde uçalım realizm okumayalım diye bir kanıyı savunmuyorum. Fareler ve İnsanlar benim enlerime giren bir kitaptır. Bakın bu da bir realis, American Dream’i konu edinen bir kitap. Benim açıklamaya çalıştığım şey tekdüzelikten kurtulup çeşitlendirilmesi gerektiği yönündeydi yanlış anlamışsınız galiba ya da ben yanlış tasvir etmişim. Her şeyi dozunda bırakmamız gerektiğini savunuyorum ve biraz daha yeniliklere açık olmayı istiyorum.
Aslında yukarıda benim ve birkaç kişinin söylediği bu ‘tür’ meselesi zorunluluk olarak geçmiyor. Yani dış dünyaya açılamamamız ve kendi halkımız tarafından okunmama nedenimiz bu saydığımız korku, yeraltı edebiyatı, bilim-kurgu vs. vs. yazınları hakkında eser üretilmediği için değil. Saydığınız yazarlara ve eserlerine saygım sonsuz, kendilerini ve birçoğunu ayrı tutuyorum. Sadece ülkemiz genelinde çeşitlilik konusunda kalıplaşmış tabular var olduğunu gözlemliyorum ve bunu inkar etmemeliyiz bence. Yoksa kimsenin ‘aa şuna bak şu türde kitap okuyor çok kıro ya da şuna da bak hele fantastik kitap okuyor hayal dünyasında yaşıyor’ gibi cümlelerle birbirini kırmak isteyeceğini zannetmiyorum. En azından bu ve bunun gibi mecradaki insanların. Bu yüzden her türde eser üretmeli ve her kesimin önünü açmalıyız. Parlayan zaten parlayacaktır. Yer, zaman, mekan fark etmez. Tercihlere sonsuza kadar saygım sonsuz, yanlış anlaşılmak istemem asla. O yüzden bunu yazmak istedim, edebiyat dolu günler dilerim!
Niye okumayalım okuruz. Alev Alatlı, Cemil Meriç, Necip fazıl, İsmet Özel, Uğur Mumcu, Nurettin Topçu… Vs vs bunlar türk değil mi?
Söylediklerinize katılıyorum. Korku, gerilim, fantastik, yeraltı edebiyatı konusunda yetkin eserler, bildiğim kadarıyla, Türk edebiyatından çıkmıyor. Ama bu edebiyatımızın yetersiz olduğu anlamına gelmez demek istemiştim.
Tür konusunda kısır olmamızın nedeni bence, edebiyatımızın kendisinden değil, insan profilimizin kısırlığından kaynaklanıyor. Farklı türde insan çıkaramayan bir toplum gibiyiz. Yalnızca hüzünün, yıkımın, vicdani meselelerin konu edinilmesi bizi başka konularda kısırlaştırıyor.
Mesela bilimkurgu diyelim. Bilim öyle bir noktaya geldi ki, bilim camiası içinden çıkmayan bir birey bu konuda kalem oynatamayacak duruma geldi. (veya bana öyle geliyor.) Ülkemiz için düşünelim ve sıralama yapalım (genelden özele) ;
- Bilimle ilgili bir meslek sahibi olmak
- Edebiyata merakı olmak
- Bilimkurguya merakı olmak
- Yazar olmak istemek
- Bu konuda ciddiyetle çalışmak
- Yetkin eser verebilecek seviyeye ulaşmak
Korku ve gerilim konusunda da aklıma ucuz filmlerimiz geliyor. Gerilimin de bana göre sanatsal bir şekilde ele alınabilmesi mümkündür. Yabancı filmlerde görüyoruz. Ama bizim insanımız yapamıyor. (Ben de yapamam, eleştiri değil, özeleştiri.)
Edebiyata bunu yedirebilmek çok daha meşakkatli bir iş. Üslup sorunu cabası. Ucuz hissettirmemek cabası. Ve tüm bunların yanında (kişisel tercihim) okuduğumda “Türk yazar okuyorum” hissine kapılmam lazım. ( Bu da üslup sorunu, sanırım) Çünkü çeviri kitapları okurken kitabın çeviri olduğunu; diyaloglardan, kullanılan kelimelerden anlaşıldığı üzere olayın-olgunun farklı bir ortamda farklı (yabancı) insanlarla ele alındığını anlayabiliyoruz.
Türdeki yetkin eserler batıda veriliyor diye onlara sıkı sıkıya öykünmememiz gerekiyor diye düşünüyorum. Türü, kendi bağlamımızda yeniden yorumlarsak daha özgün olunabilir bence.
Çok güzel pastalarımız var ama tuzlu kurabiyelerimiz yok mesela
Neyi anlatamadığımı ve ne anlatmak istediğinizi tam anlamadım sanırım.
Yetersizlik kavramını kullanmadım ki. Kısırlık dedim. Türk edebiyatı bana göre yetkin bir edebiyattır. Yetersiz değildir. Ama her türde eser yok. Bunu konuştuk yukarıda.
“Edebiyatımız ve yazarlarımızdan değil, genel olarak toplumda farklı profilde insan çıkaramamamız nedeniyle” diye güncelleyeyim. Anlam düşük olmuş, dediğiniz gibi.
Bilimkurgu ile ilgili listeyi de bu anlamda yazdım. Bu profilde kaç insan var, vardır, anlamında.
Bana göre bu sorunun cevabı çok kişisel ve çok basit. Ender örnekleri haricinde basitçe ilgimi çekmiyor. Hepsi bu. Ilgimi çeken konularda yazılmış kitap sayısı pek az veya olanları da ben göremiyor keşfedemiyorum çünkü yeteri kadar göz önünde değiller.
Tutunamayanlar 200 adet basılmıştı ingilizce. Okuyanların yorumlarına bakabilirsiniz internetten. Başkaları okumuyor diye bir yapıt yetersiz/kötü oluyorsa ek olarak diyeceğim bir şey yok.
En çok övülen yerli eserlerden biri olan Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü yakın zamanda okudum. Büyük bir hayal kırıklığı oldu yani kötü bir kitap değil ama sıradan basit bir eser ya. Şaheser, başyapıt falan kesinlikle değil. 5 üzerinden 3 veririm. Neyi bu kadar beğeniliyor anlayabilmiş değilim.
Romandaki karakterlerin davranışları o kadar saçma ve abartılı ki anlatmak istediğini de anlatamamış bence yazar. Rasyonaliteyi benimseyememe eğrelti davranışlar, bir eleştiri yapamıyorsun bari bunların neden bu hale geldiğini anlat. “Eh bizde böyleyiz işte. Bi garip milletiz.” demiş neredeyse yazar.
Tutunamayanları Lise 3. sınıfta okumuştum işkence gibiydi yine. Kötü değil ama abartılacak bir eser değil yine. Dil ağır olunca eser kaliteli olmuyor. Psikolojik romanlar akıcı bir dille de yazılabilir.
Orhan Pamuk’un en beğenilen eserlerinden olan Benim Adım Kırmızı yine okuduğum yerli romanlardan 4 / 5 üzerinden bence. Teknik olarak çok başarılı dönemi size yaşatıyor resmen ve karakterin davranışları eğrelti durmuyor. Güzel kurgulamış roman. Ama yok yine bir şaheser falan değil. Tarihi roman ve güzel ama bu işi çok daha iyi yapanlar var dünyada Eco gibi.
Orhan Pamuk’la birlikte en başarılı yazarlarımızdan biri de İhsan Oktay Anar bence. Puslu kıtalar atlası çok güzeldi severek okudum.
Yakın zamanda Barış Müstecaplıoğlu’nun Perg Efsaneleri serisine başlayacağım.
Mehmet Berk Yaltırık’ın romanlarını da okumayı planlıyorum.
Türk yazarların kitaplarını okumak istiyorum ama başyapıt denilen eski eserler büyük hayal kırıklığı oluyor. Orhan Pamuk ve daha yeni jenerasyona şans vereceğim ben.
Bir düzeltme yapmak istiyorum. Yabancı dile çevrilmeyen eserler dendi.
79 ülkeye
61 dile
2389 farklı türk edebiyatı eseri çevrildi.
Nazım Hikmet’in Severmişim Meğer şiiri, son 50 yılın en iyi aşk şiirlerine seçildi.
Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna ingilizcede büyük ilgi gördü. İngilizceye çeviren çevirmen ile BBC röportaj yaptı. Madonna in a Fur Coat olarak amazon vb sitelerde aratırsanız onlarca yüzlerce yorum görebilirsiniz. Bunlar sadece örnek. Sevmemek başka şey, ama edebiyatımız çevrilmiyor demek başka. 61 dil…
Ben mesela şahsen o bahsettiğiniz 61 eserden aktif olarak duyumlar almak isterdim. Bir örnekle yukarıda bahsi mevzu olan şeyi açıklamaya çalışacağım. Türkiye’de herhangi bir D&R şubesinde ya da Ankara’da ki Dost Kitabevi gibi özellikle büyük kitap marketlerinde koridor koridor raflar bulunmakta. Hepsininde kendine has konu başlıkları mevcut bildiğiniz üzere ‘Çok Satanlar’, ‘Yeni Çıkanlar’, ‘Dünya Edebiyatı’ ve ‘Türk Edebiyatı’ vs. gibi. Kendi ülkemizin kitabevlerinde bile çok satanlar kısmında, fantastik kategorisinde ya da herhangi bir kategoride kendi eserlerimizden çok yabancı eserler görüyorum şahsen ben. Yine aynı şekilde etrafıma bakındığımda da insanların genelde bu eserlere el uzattığını ve incelemek istediğini görüyorum. Bu durumun yurt dışında tam tersi olduğu kanaatindeyim. Özellikle İngiliz ve Amerikan Edebiyatı. Yani oralarda Türk Edebiyatı’ndan eserleri kolay kolay görünür bulamazsınız. Kendinize ayrılan kategoriyi bulmanız ve şans eseri orada bulunuyorsa da istediğiniz eseri alma fırsatınız var. Yukarıda ismi bahsedilen yazarlardan ‘‘Açlık Oyunları’’ gibi bir çalışma üreten var mı mesela? Şimdi diyeceksiniz ki illa o türde mi yazılmalı başarılı olunmak için. Hayır tabiki. Bizim yakınmamız sistemin genel anlamda aynı şeyler üreten insanları bir arada tutuyor olmasından yana. Özellikle şuan bu işten iyi derecede maddi kazanç sağlayan ve ülke çapında ismini duyurmuş yazarların çoğunluğu siyasi mesajlar içeren kurgular peşinde. Kendi mentalitelerine hitap etmek istiyorlar. Bu düşüce yapısını bir yerde anlayabiliyorum ama her yazarın evrensel özellikler taşıması gerekiyorsa bu kadar ünlü yazarların da bir o kadar daha fazla bu özellikleri taşıması ve insanlara hitap etmesi gerekir. Kendinizde baktığınız zaman çeşitliliğin minimum olduğunu gözlemleyebilirsiniz bence. Umarım bu tutumumuz değişir ve bilinçli yazarlar çıkaran bir toplum oluruz ilerleyen zamanlarda.
Bazıları lise 3’ün Tutunamayanlar’ı okuyup anlamak için erken bi yaş olduğunu düşünebilir. Ben 26 yaşındayım ve kitabı sadece 2-3 ay önce okudum. Kitap hakkında düşüncelerim sizinkiyle tamamen aynı. Hatta ben artırarak Tutunamayanlar’ı edebiyatımızın en iyi yapıtı olarak görenlerin 3’te 2’sinin kitabın sadece popüler olduğu için o şekilde yorum yaptığını düşünüyorum. Hatta en az yarısınınsa “Herkes muhteşem diyor, öyle olsa gerek.” diyerek övenler kulübüne katıldığını düşünüyorum.
Konu gerçekten hoş güzel, anlatılmak istenenler de öyle. Ama konu çok çok fazla dolandırılmış diye düşünüyorum. Örneğin; bir kitapta 80 sayfa noktalama işareti kullanmadan yazdığınızda daha havalı olmuyor.
Birkaç sene sonra tekrar şans vermeyi düşünüyorum, umarım daha çok beğenirim. İlk okumamda en fazla benim için 7/10’luk bir eserdi.