Merhaba Sena,
Dil tabi gerçekçiden hayvan gibiydiye kadar anlaşılabilir. Bununla birlikte cinsiyetçi değildi diye düşünüyorum ben de.
Bundan sonra tüm yazılarımı son gece gönderdim yazıcam. Böylece öyle olmasa da teknik eleştiriden kurtulabilirim 
Şimdi bir japon yönetmenden bir şey okumuştum, diyordu ki; “Benim kafamda kumsalda bir çocuk ve onun elini tutarak yürüyen bir adam var. Ve filmin gerisi umurumda değil”
Bu bazen bana da oluyor. Bir şey oluyor anlatmak istediğim. Mühendisliğini o sahne için kuruyorum elbette. Ama tüm kilit/mühür aslında finaldeki eylem -birisi günümüzde birisi on sekiz yıl önce- ve erkeğin söylediği o beş kelime. Bu kadar.
Daha da açayım. O ana kadar ben motivasyonları getiririm, sebepleri sonuçları kısacası algoritmayı da kurarım. Belli bir noktaya kadar finalin dramatik gücünü arttırır bunlar. Ama…
Ama işte nasıl Bresson sineması var; müzik yok, diyalog az, drama yok gibi. Sadece ve sadece görüntü var. İşte bir de edebiyat var. Sadece kelimelerden müteşekkil bir sanat. İşte o noktada edebiyatçı ile hikaye anlatıcısı arasında fark oluyor. Her ikisini de yapan yazar oluyor zaten. En azından derin bir şeyden bahsediyorsak.
Hüzün… Kesinlikle baskındı kafamda. Ama kim bilir? Belki Deniz ve Cenk farklı olur? Olmaz…
Çok teşekkürler güzel yorumun için
Gelecek seçkilerde! görüşmek dileğiyle…