Okuma Etkinliği - Ay Bahçeleri (Malazan #1) - Steven Erikson

Aslında daha iyi en azından mantıklı bir açıklaması var. :slight_smile:

Bu noktada pek anlaşabileceğimize emin değilim. Şöyle anlatayım: Ailem dahil beni çok samimi tanıyan ve her gün benimle içli dışlı olan herkes kesinlikle askeriyede olmam gerektiğini düşünmüştür. Gerçekten çok sert bir mizacım vardır. Kardeşim şu an askerde ve aradığında hep “Abla tam sana göre burası.” deyip duruyor. Eniştem denizaltıcı, akrabalarımın yarısı asker emeklisi ve çocukluğumla ilk gençliğim askeriyenin içinde geçmiştir. Ben hariç tek bir kuzenim kız ve geriye kalan herkes erkektir. Kızlar evcilik oynarken ben maytap patlatıp sokak kavgalarında sürekli birilerini hırpalıyordum. Eşim ara ara muhabbet olduğunda “Seni asker olarak düşününce diğerlerine acıyorum. İyi ki olmamışsın.” der. Uzun lafın kısası; bu kadınsı olmayı engellemez. Bir noktada yol çatallanıyor. Kadınsılıktan kastım çekici olmak, işve yapmak filan değil. Aynı şeyi anlamıyor olabiliriz.

Bunu bence başka kadın okurlara sormak lazım. Sadece yazar kadın olduğunu belirtmese x karakterin kadın olduğunu düşünebilmek için epey zorlamak lazım.

Buna üzülerek katılıyorum. Cihan Bey’in Malazan için uygun bir çevirmen olduğunu sanmıyorum. Yaratıcı isim seçimleri ve karakteristik diyalogları aktaramaması sebebiyle de bu böyle. Niran Elçi veya Çiğdem Erkal sanki daha uygun kişilermiş gibi hissediyorum.

Bunda bir handikap yok fakat çok fazla yapmış bunu. Herkes %70 bilgilendirmişken Erikson %50 yapsa çok rahatsız etmezdi fakat %30 yaparak bizi bilinmezlik uçurumuna atıyor. Bunun bana kalırsa iki sebebi var. Birincisi yazar kafasındaki şeylere o kadar aşık ve anlatmak istediğine o kadar çabuk varmak istiyor ki böyle detaylarla zaman harcamak istemiyor. İkincisi ise yazarın yıllardır içinde yaşadığı ve oynadığı bu dünya kafasında o kadar canlı ki (ve arkadaşı da aynı şekilde ona ayak uydurabiliyor) bunları nasıl tasvir edeceğini bilmiyor veya herkesin buna alışabileceğini düşünüyor.

Burada önemli nokta tüm serinin baz alınmaması. İlk kitaplar hep zayıftır. Yazar tarzını oturtmaya çalışır. Yine aynı şeklide okur da tarza alışmaya çalışır. İlk Diskdünya okumaya başladığımda kitabın yarısına dek suratım ekşiydi. Zaman Çarkı’na üç kez başladım. İlkinde on sayfa, ikincide otuz sayfa ve üçüncüde yüz sayfa gidebildim. Bütün bir seriyi okuyan kişi için ilk kitap gerçekten pastada küçük bir paya sahip.

Daha iyi anlamak için. Benim bahsettiğim detaylı bir sunum değil. Basit bir cümle. “İlk başta tek bir yaratıcı vardı ve ulu tanrı hebehübeleri yarattığında altı tanrı daha yoğurdu.” Böyle basit bir cümleyle işi kotarabilir aslında. Ben de o zaman her gördüğümde tanrıları sayarım veya ölenler varsa bunları da eklerim. Bu da ayrı bir merak uyandırma bana kalırsa. Ben okurken siyah bir ekran açarım kafamda. Yazar bana adamın kolunu verirse o sahnede bir adamın kolu aydınlanır. Bir şeyler vermezse sürekli siyah ekrana bakıp dururum. Kapalı bir televizyon izlemekten farksız.

Kime göre yok? Neye göre yok? Bunu en basit şöyle anlatabilirim sanırım. Eşinle odada oturuyorsunuz. Perdenin kenarı kıvrılmış ve ikinizin de görüş açısında bu durum. O eşinin beynini kemiriyor. Her seferinde ona gözü takılıyor ve içten içe söyleniyor. Kimse kalkıp düzeltmiyor. Eşinin kafasının içinde bir yer kıvrık artık düzelene kadar. Sen çayını içip kitabını okuyorsun. Senin kafanda bir perde var ve gerisi önemli değil. (Başak burcu değilsen tabi :smiley: )

Bu şuna benziyor. Çoğu erkek Ursula’nın erkek karakterlerini beğenmez. Hoşlarına gitmez. Bir kadının algıladığı erkekle erkeğin yaşadığı erkek ile bir erkeğin algıladığı kadınla kadının yaşadığı kadın karşıt cinse ne hissettiriyorsa öyle hissettiriyor. :slight_smile:

Buraya yukarıda değindim.

4 Beğeni