Okuma Etkinliği - Ay Bahçeleri (Malazan #1) - Steven Erikson

Ben okudukça şöyle düşünmeye başladım:

Yazar kafasında bu hikayeyle o kadar uzun süre yaşamış ki yazarken çok fazla şeyden bahsetmek aklıma bile gelmemiş. O ormanın solundaki yıkık kulübe, o odanın içindeki eşyalar, şu karakterin mimikleri, o şehrin sokakları… Yazar bütün karakterlerle nice akşamlar han han gezip şarap eşliğinde hikâyeler dinlemiş. En sonunda da yazarın içinde şişen bu dünya kendine bir çıkış yolu aramış. Bu çıkış yolunda anlatmak istediği o kadar çok şey varmış ki ve bir an evvel anlatma aşkıyla o kadar çok yanıp tutuşmuş ki her şey biraz eksik kalmış. Kulübe yapmanın hevesiyle derme çatma bir şey inşa etmiş gibi bir durum olmuş. Kulübeyi yapan hayallerindekini görürken sokaktan geçenler eğri büğrü bir yapı görüyor.

Belki tekrar olacak ama ben bunun sebebini Frp’ye bağlıyorum. Bu çok farklı bir kafa gerçekten. Orada çok yaşayan birisinin yazım şekli de böyle oluyor. (Çevirinin payı da var. Gittikçe yavanlaşmış.) D&D gibi Malazan el kitabı olsaydı sanırım hiç sırıtmazdı. Çok uygun olduğunu düşünüyorum. Fazla telaşlı, fazla dikkat dağınıklığı var.

Çok kitap okudum diyebilir miyim bilmiyorum ama en yavaş okuduğum fantastik eser Malazan oldu. Azıcık hızlansam “Ne okuyorum ben?” oluyorum. Sürekli birkaç sayfa geri dönüp bazı paragrafları üç kez okuyorum. Yazarın kakafonisi bana da bulaşıyor. Bir türlü dikkatimi veremiyorum. Henüz yarısını okudum kitabın ama ister istemez “Bitse de üstümden büyük bir yük kalksa, özgür kalsam.” diye düşünmeden edemiyorum.

5 Beğeni

Eğer beğenmediysen hiç zorlama bence, daha 9 kitap var :sweat_smile:

Ben 150- 200 sayfa bocaladım biraz. Karakterlerin farklı farklı isimlerinin olması ve benim üşenip karakter kısmına tekrar dönmemem ki fotoğraf bile çektim ama kopuyorum diye bakmadım hiç. Şimdi çözdüm isimleri :slightly_smiling_face:

1 Beğeni

Karakterlerin farklı isimleri dediğin neler? Öyle çok sayıda kafa karıştırıcı farklılıklar olmaması lazım.

Maalesef yadsınamayacak kadar var hem de. Serinin nasıl bir fanı olduğumu biliyorsun, ona rağmen ara ara “ne okuyorum ben ya” dediğim anlar oldu. Ve henüz ilk kitap bitti, daha 500 sayfa var.

Geçen bahsettiğim gibi, çeviri odaklı okuyacağım, sizlerden de “yavan” gelen yerleri buraya yazmanızı rica ediyorum. “Şu sohbet çok yavan”, “burada bir şeyler eksik hissediyorum” dediğiniz pasajları paylaşırsanız inceleriz hep birlikte.

4 Beğeni

Kesinlikle katılıyorum. Ben galiba kitap okuyasım yok diye düşünmüştüm aynı şeyleri hissettiğimde. Anladığım kadarıyla böyle düşünen daha fazlası çıkacaktır.

Yaşanan dikkat dağınıklığı ve sürükleyiciliğinin baltalanması belli bir süre sonra geçiyor akıcılık kazanıyor fakat sığlık geçmiyor. Kitap kendini okutturuyor fakat yazık olmuş hissinden kurtulamadım ben.

Açıkçası tercihten ziyade mecburiyet gibi geliyor bu. Bir şeyi akıl etmek ile o şeyi yapmak arasında ciddi ölçüde fark var. Yazar olarak kötü değil ama harika bir yetenek gösterdiğini söylemek mümkün değil. Umarım haklı çıkarsın ve sonraki kitaplar bizi kendine daha fazla çeker.

2 Beğeni

Evet o his bende de oluşuyor. Dediğin gibi yazarın kafasında her şey o kadar canlı ve o kadar detaylı ki sanki herkes bu şekil görüyor gibi düşünüyor :smiley: O nedenle yazıya aktarırken detaya ve ayrıntıya girmiyor/giremiyor gibi.

Belirlediğim tarzım bu diyor, böyle farklılık yaratmayı hedefledim diyor ama bana tam öyle gelmiyor :smiley: İlk kitap acemiliği gibi geliyor açıkçası. Sonraki kitapları ilki ile karşılaştırırken biraz daha farklılaşma olur diye bekliyorum şimdilik.

1 Beğeni

Nokta nokta bir şey diyemiyorum. Bu geneline sirayet etmiş bir şey, daha önceki yorumlarımda bahsetmiştim sahne sahne atlıyoruz sürekli. Olayları birbirine akıcı bir şekilde bağlanıyor ama sadece olayları okuyoruz karakterleri yada dünyayı bize gerçek ve var hissettirecek bir yaşanmışlık hissi yok. Bunun sebebi tarih yazımı olabilir, o zaman derim ki bu kadar POV karakteri üzerinden yazılmamalıydı o zaman.

Örnek olarak Paran karakterini ele alalım. Karakter bir şeyler yaşıyor ve bu yaşadıkları genç yaşında kendisini sarsıyor. Bunlara kendi düşünceleri aracılığı ile şahit oluyoruz, derken sahne atlıyor ve karakter derinleşmeye başladığı anda bir daha bu insancıl duruma dönmemek üzere ayrılıyoruz.

Dünya tasviri desen aklıma gelen bir tane bile yok ama kendim okurken kafamda mekanlar oluşuyor, sanki film setiymiş gibi parça parça ve düşündüğümde sahte duruyorlar.

Bazı karakterler gizemleri sebebiyle derinmiş gibi bir izlenim veriyorlar, muhtemelen ilerleyen zamanlarda onlarda gerçekçiliklerini kaybedecek ve uzakta gördüğüm belli belirsiz şahsiyetler olarak kalacaklar.

Hem tarih anlatımı yapıp hem de roman şeklinde yazmanın uygun bir yolu muhakkak vardır fakat bunun nasıl olacağını bilemiyorum.

1 Beğeni

Ben buna inanmıyorum. Farklılık bilinçli bir tercih değil bana kalırsa. Yazar yazma kabiliyetinin ve becerisinin oldukça farkında olduğu için diyor bunu. Farklı olacak çünkü ben öteki türlü yazacak bir yetiye sahip değilim. Ben aklımdakileri ancak bu şekilde aktarabilirim. Bazı yazarlar hakkında bunu düşünüyorum. Anlatma kabiliyeti ile harika bir evreninin olması çok başka şeyler.

@isos81 neredeyse her cümle oturmamış. Hangi birini atalım? Sanki her cümlede bir kelime eksik veya farklı işlenmiş gibi.

Sürekli ortalığı karıştırıyorum. :joy: Etkinliklerde benim olmam hepiniz için ne kadar sağlıklı bilemedim. :buyucu:

1 Beğeni

En rahatsız olduğun yerlerden birkaç örnek paylaşabilirsin. Ben de akşam okuyabilirsem paylaşmayı düşünüyorum.

Karışan bir şey yok ya. Tam olarak beklediğim gibi ilerliyor. Hatta seven/sevmeyen oranına bakarsak beklediğimden daha iyi bile diyebiliriz. :slight_smile:

2 Beğeni

3-4 tane kadar ama ilk etaplarda karışıklık oluyor, sonra karakterleri tam oturttum. Kitap yanımda yok ama aklımdan Dujek’in Başyumruk, Paran’ın Genoes olması gibi. Bunun dışında efsuncu, sihirbaz, büyücü gibi aynı anlamdaki terimler kafamı bir karıştırmıştı.

1 Beğeni


291
Bilemiyorum Altan…

Bu şekilde olunca da olmayan adaptasyonum iyice yerle bir oluyor.

4 Beğeni

Evet, çeviri sıkıntılı biraz. Bol bol yazım hatası da var.


289-292

Kadın kıpırdamadı bile. Kılıç ne ara uçtu gitti çalılıklara?

Bir sonraki cümlede sırtüstü yuvarlanmış. Kendine saldıran savaşçıyla arasına böylece birkaç metre mesafe koymuş.

O zamana dek Pençe irtibatının kim olacağını değil, yalnızca Dujek’in kuvvetleri arasında ondan başkasının sağ kalmadığını biliyordu

Orijinali:

She had not known who her Claw contact would be, only that he was the last left alive among Dujek’s forces.

Bence olması gereken:

Pençe irtibatının kim olduğunu bilmiyordu, bildiği tek şey onun Dujek’in kuvvetleri arasında sağ kalan son kişi olduğuydu.

Karamancı’nın bu iş için ideal kişi olduğunu düşünüyordum ama hayal kırıklığına doğru gidiyor maalesef. Keşke @Agape’nin önerdiği çevirmenler olabilseydi. Aslında Köprüyakarlar bile tek başına önemli bir işaretti de işte tek hatadan çevirmen silmenin de anlamı yoktu. Ama görüldüğü üzere yazar ne yazmış, biz ne okuyoruz.

Lütfen buldukça göndermeye devam edin.

4 Beğeni

Mesafe çok uzak geldi. Sırtüstü yuvarlanıp ne kadar uzağa gidebilir ki? Bilemedim. Benim mesafe kavramım bozuk olabilir belki.

@isos81 Cihan çevirir çevirmesine de üstüne çok düşünen birisi değildir. Özenli olduğunu söyleyemem. Aynı özensizlik başka çevirilerinde de mevcut ama o eserler Malazan kadar ses getiren veya irdelenen eserler değiller. İrdelenirse sorunu görebilirsiniz. Cihan bana göre titiz bir editörle çalışması gereken biri. Emre’nin titiz olduğunu sanmıyorum. Yani çevirmen yine Cihan olabilirdi ama editör seçiminde daha dikkatli birisi olmalıydı. Tatsız tuzsuz bir çeviri. Keza böyle bir kitabın çevirisine de her çevirmen cesaret edemez. Kabul etmemiş olmaları da olasılık.

4 Beğeni

Beyaz Balina kime çevirtmişti? Keşke onu da okuyabilseydik.

Kesinlikle. Ben yazarla ilgili “sığ” yorumlarını gördükçe şaşırıyordum ama anlaşılan o ki Erikson değil de çeviri sığ. Bu duruma çok üzüldüğümü de itiraf edeyim. :frowning:

1 Beğeni

Neymar gibiyse 3-5 metre yuvarlanır. :slight_smile:

resim

5 Beğeni

Açıkçası ben en başında Cihan’ın bu eser için uygun çevirmen olmadığını biliyordum fakat belki onca kitaptan sonra belki değişen bir şeyler vardır diye düşünmek istedim. Yine de içten içe bunu biliyordum fakat düşününce başka seçenek de yok. İthaki’nin çalıştığı çevirmenler belliydi. Çevirmenlerin çalıştığı yayınevleri de belliydi. Cihan olacağı çok açıktı fakat gönlüm Anıl Alacalıoğlu’ndan yanaydı. Şartları düşündüğümde Anıl’ın çeviri tarzı ve seçimleri Malazan için daha uygun bana göre.

Ek bir parantez: Sen gibi ya da Malazan’ı silip süpürmüş ve mekaniklerini çok iyi bilen fan kitlesinden el altından destek alabilirlerdi. Sanırım seri hayranlarının ek bir ücret talep edeceğini de sanmıyorum. Hâlâ da geç olduğunu sanmıyorum bu atılım için. Gizlilik sözleşmesiyle seriye hakim birisi bazı terimlerde destek atabilir. Hatta yayınevinin de işleri kolaylaşır bana göre. Yapılır mı? Keşke yapılsa…

Bir beklenti değil ama okur yaratıcı çevirmen tercihlerini her zaman alkışlamıştır. En bilenen örnek; Ayrıkvadi. Böyle seçimlerin okuyucuyu keyiften dört köşe edeceği en uygun seri Malazan bence. Sırf bu bile sempati toplayabilirdi. Üzücü…

BeyazBalina Niran Elçi’ye çevirttirdi diye bir söylenti var. İlk on sayfasını ben de merak ediyorum ama buna ulaşmamız kanuni sebeplerle imkansız. Yine de aklım okuyamadığım o çeviride.

Okurken sanki dikenli otlarla çevrili bir vadide yürüyorum. Sürekli otlar bi’ yerime batıyor ve durup temizliyorum ve vadi çok büyük. Sanırım gözümü ve duyularımı kapatıp bu vadiyi kan revan içinde geçip bu ısdıraptan kurtulacağım.

1 Beğeni

Niran Elçi diye hatırlıyorum, kendisinin de öyle bir açıklaması vardı sanki bir yerlerde ama tam hatırlayamadım nerede. 2 kitabı çevirmiş ama basılamamış gibi bir açıklamaydı.

Böyle bir söylenti dolaşıyordu ama kendisinin ağzından duymadım.

1 Beğeni