Okuma Etkinliği - Ay Bahçeleri (Malazan #1) - Steven Erikson

Bundan ben de muzdaribim. Bana kalırsa da var bir şeyler ama yazar nedenli desem @isos81 çevirmene hata bulmazdı, yazarın dili böyle derdi ama o da çeviriyi pek beğenmemiş. Kitap kendisini okutuyor ama okurken bazı yerlerde sıkıntı da seziliyor.

2 Beğeni

Saygı duyuyorum. Teşekkür ederim. Oturup kendimi eleştirip neden doğru ifade edemediğimi düşüneceğim.

1 Beğeni

Tamam tamam gel barışalım :relaxed:

Kitapmış çeviriymiş falan bunlar için kırmayalım birbirimizi. Maksadımı aştıysam özür dilerim.

1 Beğeni

Sokaktan geçen birisi çevirseydi daha iyi olurdu mu demiş? Neeee.

Kaos çıksın diye uğraşıyorum. :smiling_imp:

2 Beğeni

Ben Malazan’ı okumaya bugün başlayacağım ama biraz geç kaldım galiba. Yorumları gördükçe kitap beni çok korkutuyor ama artık başlamam lazım elimde gezdirip duruyorum. Sonrasında güzel bir yorum yapabilmek ama aynı zamanda kitaptan da zevk alabilmek için sizce not olarak mı okumalıyım yoksa akışına mı bırakmalıyım? (Normalde not alarak okuyan bir okuyucu değilim.)

1 Beğeni

Eyvah… :frowning: :frowning: Gideyim ben en iyisi.

1 Beğeni

Seni görünce direkt araya sıkıştırayım dedim.

1 Beğeni

Ben not almadan okuyorum. Doğru mu yapıyorum bilmiyorum ama seri 3-4 yıl da anca tamamlanacağı için :slight_smile:

2 Beğeni

Müthiş zamanlama. Şimdi ayıkla pirincin taşını. :smile:

@nehirthebooktuber sen haklısın burada bu sefer.

Kaos :imp:

2 Beğeni

Çevirinin beğenilmediğine şaşırdım Kral Katili Güncesi’nin çevirisini beğenmiştim ben mesala.

Birinci Geleneksel Malazan Çeviri Savaşları :grin:

2 Beğeni

İşin kötüsü ben eleştiren tarafta olurdum normalde, kendimi mürver devletlerde buldum. :smile:

Not: mürver şaka, aman diyim.

Neyse ilerde İtalya gibi taraf değiştiririm artık. :smile:

2 Beğeni

Kitabın ikinci kitap olan bölümündeyim. Çalıştığım için genelde hafta sonu okuyabiliyorum sadece, o zaman bile yoğun bir okuma yapamıyorum.

Seriye başlarken amacım, yıllardır forumda büyük bir hevesle beklenen bir seri çıkmış, okumasam bile alayım ki baskısı devam etsin düşüncesiydi. Çünkü herkes kitabın aşırı karmaşık ve olay örgüsünü anlamanın çok zor olduğundan bahsediyordu.

Kitabı aldım, almışken okumaya da başladım. Benim için kitap okumak ders çalışmak gibi zorlayıcı bir eylem olmamalı. Başına oturduysam sürekli başka kaynaklara bakmak zorunda kalmamalıyım. Serinin üstadları bunun “şart” olmadığını söyledi, içim rahatladı.

Birinci kitap olan bölümlerde karakter isimlerine sürekli ön taraftaki sözlükten bakmam gerekti. Bir de karakterlerin cinsiyetlerini ve ırklarını anlamlandırmaya çalışmak zordu. Irkların görsellerinin olduğu resim yardımcı oldu ama cinsiyet belirsizliği konusunda bir düzelme olmadı.

Kitap benim için çok akıcı ilerliyor. Cihan Bey’in çevirdiği Centilmen Piç ve Kralkatili serileri benim kitaplığımın gözbebekleri diyebilirim. İngilizce kitap okuyacak kadar yabancı dil yetkinliğim yok, bu yüzden çeviri kitap okurken kriterim aslına uygunluğu değil beni kitaba çekecek akıcılığı olması. Bu yüzden Cihan Bey’in kalemini seviyorum.

Kitapta en sevdiğim şey, çoğu kişinin beğenmediği durum olan acelecilik. Hâlâ devam ettiğim bir seri olan Zaman Çarkı ile karşılaştıracak olursam bence olayları o kadar da uzatmaya gerek yok. Serinin her kitabı ya da her bölümün başı için çark dilediği gibi dokur, siz ona müdahale edemezsiniz olgusunu açıklamak bana fazla. Ya da tek güç şöyle bozuldu böyle kirlendi diye her kullanılışında bunun hatırlatılmasına ihtiyaç duymuyorum. Kullanacaksan kullan artık şu gücünü diyorum içimden.

Özellikle epik fantastik türündeki kitaplarda karakter derinliği ya da dünyanın kurgusu benim için olaylardan önemli değil. Ben bu tarz kitapları olaylar için okuyorum. Yani tabii ki havalı karakterler ve çekici özelliklerinin olmasını beklerim. Ama karakterlerin derin bir öyküsünün olmasına gerek yok benim zevk almam için.

Bunların yanında sevmeyenlerin sevmeme sebeplerini çok çok iyi anlıyorum. Başka türde bir kitap ya da yüksek beklentiyle okuduğum bir kitap olsaydı aynı hayal kırıklığını ben de yaşardım. Aynı isyanları ben de ederdim.

Bu seriye başlarken beklentimin sıfırın altında olması benim için artı puan oldu. O kadar beklentisizdim ki anlayabileceğime bile inanmıyordum. Bu saatten sonra da beklentiye girer miyim? Sanmıyorum. Çünkü tür benim için bayılarak okuduğum seriler sunmaz muhtemelen.

Son olarak, herkese sevgiler. Tartışmaları keyifle okuyorum, umarım kimse için can sıkıcı seviyeye gelmez de mutlu mesut biter etkinlik😅.

7 Beğeni

Senle aynı safta sayılırız aslında. Ama arkadaşlarda haklı, neyse en azından serinin diğer kitaplarında olmaz bu tür sıkıntılar da herkes keyifli okur :slight_smile:

1 Beğeni

Mürver devletler seninle birlikte iki tane oldu diyebilir miyiz? :herb:

1 Beğeni

Bugün tam da ilk Çeviri Eleştirisi dersime girmiştim. :slightly_smiling_face: Öncelikle hocanın ders boyu defalarca tekrarladığı şeyi söylemek istiyorum. Çeviriyi orijinaliyle karşılaştırıp tıpatıp aynı olmadığını görünce kötü çeviri diye damgalamak yerine neden öyle bir şey yapmış olabileceğini düşünmemiz gerekiyor, tabii akademik olarak yapılan çeviri eleştirileri için geçerli. Yine de ben de böyle yaklaşmak istedim. :slightly_smiling_face:

Sizin çeviriniz cümle yapısı olarak kaynak metne daha bağlı olmuş ama çok yoruyor. İngilizcede böyle cümleleri okumak daha kolay, Türkçede fiilimsiler kafa karıştırıyor çok üst üste binince. Karamancı da ilk başta sizin gibi denemiştir diye tahmin ediyorum ama zaten karmaşık bir kitapta daha fazla kafa karıştırmamak için ikiye bölmüş gibi görünüyor. Bana daha anlaşılır geldi o yüzden. Dil komplikeliğini koruyor ama tamamen işin içinden çıkılmaz bir hale de gelmiyor.
Tattersail konusunda da İngilizcesi çok akılda kalıcı okunuş olarak. Hızlı ve kolay bir okunuşa sahip. Türkçesinde de benzer bir etki yaratmak için aliterasyonlu halini tercih etmiş bence. Yırtıkyelken, iki kelime de aynı harfle başladığı için daha kolay okunuyor ve daha akılda kalıcı. O yüzden benim hoşuma gitmişti böyle çevrilmesi. Tabii basit olmayan daha farklı kelimelerle çevrilmesi de mümkün, sizin çevirdiğiniz Limeyelken gibi. Bu da olurdu ama Karamancı da benim dediğim gibi farklı bir açıdan bakarak böyle karar vermiş olabilir.

Burada sizin çeviriniz de Karamancı’nın çevirisi de gayet güzel geldi bana. Takıldığınız yer zaman eki miydi bilemedim ama iki türlü de anlamı karşılıyor bence. Sadece Karamancı’nın çevirisi için şunu diyebilirim. Türkçede “dash” kullanımı yok, çevirilerde ne kadar çok kullanılsa da pek olumlu karşılanan bir şey değil aslında. Bize de kullanmamamızı öneriyorlar ama dil değişken bir şey olduğu için artık oturmaya başlıyor sanırım.

Burada sizin çeviriniz daha akıcı olmuş. Karamancı biraz daha uzatıp zorlaştırmış cümleyi, gözünden kaçmış olabilir diye düşünüyorum. O kadar çok sayfa çevirince bazen böyle pürüzler olabiliyor, insan dönüp baktığında bu cümleyi niye böyle uzatarak yapmışım ki vs. diye düşünüyor.

Ben yavaş okuyorum biraz yoğunluğumdan dolayı. Henüz beş bölüm okuyabildim ama çeviri olarak gözüme çarpan bir şey olmadı şimdiye kadar. Cümleler çok uzun sadece, bu da yazarın üslubu diye tahmin ediyorum. Dediğim gibi İngilizcede virgüller ve noktalı virgüller kullanarak çok uzun cümleleri çok akıcı kurabilirsiniz ama Türkçeye çevirince bölsen yazarın üslubu elden gidiyor, hepsini yazsan noktaya gelene kadar kim ne yapmıştı unutuyor insan. :slightly_smiling_face: Sonuç olarak okurken kaynak metinden kontrol etme ihtiyacı duymadım, böyle ikisini açıp yan yana koyup incelemeye başlasam belki pürüzler olduğunu görürüm ama en azından bu üç cümleye baktığımda Karamancı’nın çevirisinde ciddi sıkıntılar görmedim. Bazı pürüzler mutlaka olacaktır. Eser zorlu, zaman kısıtlı, süreçten de haberdarım, bu yüzden tolere edebiliyorum ben kendi açımdan. Sadece kitabın son okumadan geçmediğini düşünüyorum, bu da genel olarak çoğu yayınevinde sorun maalesef. Fikrimi merak ediyorsanız başka karşılaştırmalara da bakabilirim ama bilemiyorum, genel olarak sizin beğenmedikleriniz bana kabul edilebilir gelince hayatı sorguluyorum acaba ben okuyamadım mı diye. :joy:

15 Beğeni

Kitabı bitirmeme çok bir şey kalmadı ve bu konuda bence 10. bölümden itibaren kitap akmaya ve ne olup bittiğini anlamaya başlıyoruz o yüzden 10. bölüme kadar dayanmanız lazım :sweat_smile:. Not tutmak yerine Reddit Guide veya Tor Reread’i okuyabilirsiniz anlamadığınız yerlerde bayağı yardımı dokunuyor tabii yine de seçim sizin. :slight_smile:

3 Beğeni

Aslında biraz yukarıda @Abraxas’ın çeviri eleştirisi var. Onlara da bakarsan sevinirim.

Ben kitabı İngilizce okumuştum. Türkçe okurken ben ne okuyorum acaba diye düşündüm çünkü Erikson’ın dili kesinlikle bu değil. Eğer sen de en azından bir bölümü veya birkaç sayfayı yan yana okursan arada bariz farklar göreceksindir. Ha bu farklar, “çeviri eleştirisi” olarak önemsiz de olabilir, ama ben şahsen çevirinin iyi değil yavan olduğunu düşünüyorum.

1 Beğeni

Şahsen ben de profesyonel birinin işini eleştirmeyi pek kendime hak görmem, o yüzden pek şeyapmıyorum bu hususta. Benim yetkinliğim ne, ne alakam olur çeviriyle. En son 7 yıl önce DOTAyı bırakınca zaman geçsin diye malazan çeviriyordum, konuyla bütün alakam da bu hahah.

Diğer yandan gördüğüm bütün örnekler zaman baskısıyla çalışılınca ortaya çıkan problemlere sahip gibi görünüyor. Bence bunların medeni sınırlar gözetilerek gündeme getirilmesi herkesin faydasına olur diye düşünüyorum.

Yine de işi halka açık olarak sergilenmeyen insanlar olarak şanslı olduğumuzu belirtmek isterim hahahah.

2 Beğeni

Conan almayı düşünüyordum, bu kadar çeviriyi dövdüğünüzü gördükten sonra -yani ben de pek beğenmedim- çevirmen aynı olduğunu görünce vazgeçtim. :see_no_evil: