Yazı ufak tefek spoilerler barındırabilir, önemli kısımları blurladım.
Hakkıyla bir inceleme yapabilmem için okumam üzerinden uzun zaman geçti ama samimi düşüncelerimi aktarmak isterim etkinlik bitmeye yaklaşırken. Fantastik türü sizin için ne ifade ediyor bilemiyorum fakat fantastik edebiyat benim için genel çerçevede iyi denilebilecek ana karakterlerin kahramansal hareketler de bulunması ve epik fantastik olaylara dahil olduğu anları okumak istediğim bir alan. Şahsen çok iyi karakter dinamikleri veya dolambaçlı, katmanlı hikayeler okumak istesem tercih edeceğim bir alan değil.
İlk bahsettiğim kişisel tanımıma Malazan eldiven gibi oturuyor. Benim gibi okuyucular için daha iyi bir seri olamaz sanırım. Dağları cidden yerinden oynatacak güçteki karakterlerin sürekli başka karakterle etkileşime geçtiğini okuyoruz, onların akıllı fikirlerinin ortaya çıkışlarına şahit oluyoruz veya güç boşaltımlarına.
Caladan Brood’un karargah çatısı altındaki ve etrafındaki her sahne muazzamdı, hiçbir şey olmasa bile heyecanlandıran kısımlardı çoğu. Bunun yanında Karanlığın Oğlu’nu da daha yakından tanıyoruz, Rake gibi karakterin ilk kitapta bile çokça gözükmesi zaten benim için fevkalade olaydı, üçüncü kitapta Rake klasmanında 2-3 kişi daha eklenince kitabın genelinde ne kadar heyecanlı olduğumu tahmin edebilirsiniz sanırım.
Bunların yanında ikinci kitapta da çoğu kişinin de bahsettiği gibi Erikson yarattığı karakterlerinin problemlerini iyi anlayan ve bunların tezahürünü yansıtmayı güzel beceren birisi. Dönüp baktığımda iç monologların sayısı gözüme çok gelse de okurken bir tanesinden bile sıkıldığımı veya bir tanesine bile “Yav buna da kasma be baba,” dediğimi hatırlamıyorum. Hakeza iç monologlar değil sadece Rake ve Alakarga’nın katillik üzerine sahneleri gibi anlar seriye hayranlığımı çığ gibi büyüten unsurlar arasında. Yani düşünsenize, elinizde Rake var, bu karakterin milyon tane şeyini anlatabilirsiniz ama çok ince bir ipliği, karakterin yalnızlığının bam tellerinden birisini gösteriyorsunuz okuyucuya. Üst mesajlarda birisi demişti: “Erikson nereyi yazacağını bildiği gibi, yazmamayı tercih ettiği kısımları da iyi biliyor.” açıkçası Rake’nin güç sahnelerini biz kafamızda tamamlayabilirdik ama bu yalnızlık meselesinin ince detayı uzun süre aklıma gelmezdi.
Karakterin mevcut durumunun farkındalığında olmak fantastik edebiyat yazarlarının çoğunda olmayan bir beceri, Erikson gerçekten bu alanın çok önemli bir ismi.
İnsan ister istemez ikinci kitapla karşılaştırıyor çünkü ikinci kitap çok yüksek bir zirvede sonlandı. Bu konuda açıkçası aksiyon olarak ikinci kitabın gerisinde kalmış ama üst mesajlarda birisi “İkinci kitap, üçüncü olarak yazılmış aslında.” denmiş. Erikson abimizin kitaplar ilerledikçe geliştiğini düşünürsek, üçüncü kitabında çok daha iyi aksiyon sekansları yazmış olması tesadüf olamaz. Aksiyonun sebepleri olarak da ikinci kitap daha benim isteklerime hitap ediyor. Köpekler Zincirini düşünmek hala tüylerimi diken diken eder.
Kuşatma ve kuşatma sırasındaki bazı olaylar beklendikti. Hırıltı’dan bir şeyler çıkacağı belliydi, tabii ki Fani Kılıç gibi bir şey olmasını beklemiyordum ama yaptığı şeyler göstere göstere geldi. Kuşatmaya kadar kitabı yavaş yavaş hazırlasa da beklentilerimin altında kaldı ama bunun sebebini açıklayabilmişimdir umarım. Kötüydü veya çok iyi değildi demek istemiyorum.
İkinci kitabı okurken işkence ve insanlık suçu meselesinde “Ulan daha kötü ne olabilir ki?” diye düşünüyordum ki Erikson abim onu da düşünmüş. Ölütohumun çocukları gördüğüm en orijinal fikirlerden birisi herhalde ve tüyler ürpertici.
Kitabı okurken kendi isteğim duraksadığım tek bir yer var sanırım. Önemli spoiler: Alakarga öldüğünde inanmak istemedim. Durdum, birkaç sayfa ilerisine göz attım gerçekten ölmüştü. Kabullenemedim, Alakarga karakterler arasında en bizden olandı, baba-amca-dayı gibi birisiydi. Ölmesini hiç beklemiyordum, bacağındaki soruna 2-3 sefer değenildiği için buradan bir şeyler çıkacağı belliydi ama bu karakteri harcayacağını Erikson’un gerçekten düşünmesi zor bir şeydi benim için. 3.kitap dışı spoiler: O kadar inanamadım ki wikiye falan baktım, Duiker gibi sonradan canlanıyordur, Erikson kaybetmez bu karakteri diyordum ama yok yani ölmüş cidden.
Kamufle ve Tırnakçı, Kruppe ve kitap yanımda olmadığı için adına bakamadığım diğer yan karakterleri de okuması çok keyifliydi. Maskeli kardeşler ve onların lore’u çok ilgi çekici forumda yazılanlardan anladığım kadarıyla ilk 10 kitapta çok değinilmiyor, sabrederiz onları da okumak için.
Birde kitapta açılan hikaye kapılarından önemli gördüğüm; iki yeni kıta bahsi vardı. Birisini olduğu yerde bırakıyormuş Erikson, Katledilen T’lan Imass’ların haberi büyük olay yani bunu yerinde bırakdıysa diğer kitaplarda devasa hikayeler okuyacağız diye düşünüyorum . Ayrıca Itkovian’ın memleketine işgal bahsi var. Bakalım bunu görecek miyiz.
Hatırlamadığım tonla şey var muhtemelen. Aklımda kalanlarla bir şeyler yazmak istedim.
Etkinliğe katılımın az olması benim için de üzücü oldu, ikinci kitabın forumunu okurken orası daha eğlenceli geçmiş. Dördüncü kitap yaza doğru çıkar sanırım artık o zaman daha çok katılım olur diye umuyorum.