Arthur C. Clarke, bilimi edebiyatla eşsizce birleştiren, bilimkurgunun üç büyük ustasından biri. Cennetin Çeşmeleri ise bilimin popüler “uzay asansörü” fikrini, kurgusal bir tarihin merceğinden insanın gelişime duyduğu tutkuyla harmanlayarak ele alan bir şaheser.
yüzyılda her türlü teknolojik ilerleme gerçekleşmiş ama uzaya erişimde verimsiz ve çevreyi kirleten roketlerin ötesine geçilememiştir. Vannevar Morgan’ın hayali ise tüm zamanların en büyük mühendislik harikasını –36 bin kilometre yüksekliğindeki bir asansörü– kullanarak Dünya’yı yıldızlara bağlamaktır.
Fakat Morgan’ın sayısız teknik, politik ve ekonomik sorunun üstesinden gelmesi ve Tanrı’nın gazabını dindirmesi gerekiyordur çünkü Yörünge Kulesi’ne uygun tek yer ekvatordaki Kutsal Sri Kanda Dağı’nın tepesidir.
Tam iki bin yıldır ölümlülerin ihtişamından korunan Sri Kanda’yı Morgan fethedebilecek midir? Yoksa buna kalkışan tüm kral ve prensler gibi ölümüne mi koşmaktadır? Cennetin Çeşmeleri , hem tanrılara hem de evrenin kanunlarına karşı verilen bir mücadele.
Merhabalar
Sevgili @Lorien_archers@Pyrewrath ve @Gelu ile Cennetin Çeşmeleri okumak istiyoruz.
Birlikte okumak, hakkında konuşmak isteyen herkesi bekleriz efendim.
Hali hazırda devam eden etkinlikler olduğundan hem de temin vs süresi için tarih olarak “20 kasım-20 aralık” düşündüm. Başka fikri olan varsa her türlü de uyarım ben
Elimdeki kitabı bitirdikten sonra bugün akşam sularında kitaba başlayıp ilk bölümü okudum. Araya kitap alsam kesin geç bitiririm diye düşünüp biraz avans kullanayım dedim ama kitap kolay okunan türden çıktı. Yani utanmasam etkinlik başlayana kadar kitabı bitireceğim. O yüzden kusura bakmayın.
83’e kadarlık kısım.
Kitap ilk bölüm itibariyle oldukça akıcı. Betimlemelerini ve hikayeyi anlatım şeklini beğendim. Yazar bizi çok değişik bir mekana götürüyor, burayı seveceğinize eminim. Mekanda Alamut + Şah Cihan + Babil’in Asma Bahçeleri esintileri var. Genel evren olarak ise inşaat sektöründe uçmuş adamlar. Avrupa’dan Afrika’ya köprüyü bizim reis duymasın. Başımıza iş almayalım durduk yere. Geçmiş - gelecek şeklinde hikayenin aktarılması da şimdilik iyi. Savaş alanında yaşanan talihsizliğe de ne desem bilemiyorum, üzüldüm Kalidasa’ya. Johan Oliver de Alwis Sri Rajasinghe ise ismi gibi sağlam çıktı şimdiden.
Cennete asansör fikriyle ilgili 24’ün 24 olduğu zamanlarda yayınladığı bir belgesel vardı. Şimdi bulamadım belgeseli ama o zamanlar baya bir fantastik geliyordu fikir. Hala fantastik geliyor. Bakalım kitabı okuduktan sonra da fantastik gelecek mi görelim. Clarke bizi ikna eder kesin.
Ben bugün başladım ve ilk iki bölümü - sayfa 29- okudum sadece.
İsimler biraz zorlayıcı -fazla sayıda- gibi geldi. Bakalım nasıl ilerleyecek.
Var mı başka başlayan?
İlk kısmı bitirdim. Başlangıçta okuduğum ilk iki bölüm kafa karışıklığına sebep olmuştu bende. Devam edince olay örgüsü belli oldu ve rahat bir okumaya dönüştü.
2000 yıl öncesi Tabrobane’nin tarihi ve günümüz arasında geçiş oluyor ilk kısmın sonuna kadar. Bundan sonra asansörün yapımı için verilecek uğraşlar ile devam eder diye düşünürken bir de yıldızlar arası planör çıktı ortaya. Planör ve sonrasında yıldızlar arası iletişim hikayenin neresinde yer alacak merak ediyorum.
Yanlış hesaplamadıysam yıl 2142. İnsanlık çok fazla şey başarmış. Uzaylılarla daha doğrusu onların teknolojisi ile ilk temas bile kurulmuş. Mühendisimiz Morgan roket fırlatma maliyetlerini sıfıra indirmek için uzay asansörü fikrini ortaya atmış ve uzay asansörünü inşa edebilmek için bir yandan mekânı ayarlamaya uğraşıyor bir yandan da fon bulmaya çalışıyor. Yıl olmuş 2142 ve hala arap sermayesi demeyin adamlar iyi yerlere yatırım yapmışlar zamanında. Bu kısımda Tanrının Gözündeki Zerre ile Kara Bulut kitaplarından tanıdık kareler vardı. Çocukluğun Sonu’na da bağlanacak sandım bir ara. Asansöre giden yolda verdiği bilgiler de çok güzel.
kısım.
Şafak Projesi Phobos ile ilgili gönderme vardı sanırım. Bu kitap Clarke’ın ilk kitabıymış. Bir ara okunacaklar listesine atalım hemen.
Jules Verne göndermesi de vardı. Çok da ciddiye almayın onu nedir ülen?!
228’de Tanrıların Gölgesi’ne çok çok ince bir gönderme var.
Maunder Minimumu’nu da öğrenmiş olduk. İlginç bir durum. Bklardaki en sevdiğim özellik böyle bilgileri içermeleri olmuştur hep. Buna benzer bir durumu şu an yaşayan başka bir güneşi izliyormuş şu an bilimadamları.
Kitabı şimdiye bitirecektim ama son düzlükteyken bastıran ani yağmur sonrası aktarılacak çatılar, kapatılacak çukurlar, tıkanacak delikler ortaya çıktı, hep uğraştık.
Kitap güzel olunca bana da hızlıca bitirmek düştü hocam. Vaktinde bitiremem diye önden başladım ama bu sefer de vaktinden önce bitecek meret. Bundan sonra bu taktiği deneyeceğim kitapları erken bitirmek için .
Obsidyende neler oluyor hocam öyle? Tapınak kısmındayım şu an. Sürpriz bir karakter girdi oyuna şok oldum sabah sabah. Başlığa bir entry gireceğim bugün, haketti.
Ben 8. Kısımdayım ilk bölümde, yavaş okuyabiliyorum ama tam da giremedim kitaba. Açılıyor mu yoksa genel olarak böyle mi devam ediyor? (Clarke’ı çok severim normalde)
Açılıyor hocam. Bilim yönü açılıyor en azından. Clarke bu kitabı makale gibi değerlendirin demiş kitabın sonunda. Uzay asansörü ile ilgili bilimsel bir makale okuyoruz aslında. Daha bitirmedim kitabı ama ben beğendim açıkçası.
@mtears tam da bu sebeple ben geçen hafta başladım kitaba. Ona rağmen bugüne kadar kaldı.
Kısım “Yükseliş”'e geldim. Bir kaç gündür okuyamamıştım. Ben kitabı beğendim buraya kadar. Görüşlerim de değişmez sanırım bundan sonra. Keyifli bir okuma oluyor.
@Lorien_archers kısımlar karışmış sanırım biraz. Jules Verne 4. kısımda geçiyor. 228’de 5 kısımda yer alıyor. İki sayfam kaldı oraya
Bugün sanırım kitabın yarısını okuyarak bitirdim. 5. kısım adının hakkını veriyor ve tempo cok artiyor. Çok beğendim.
Yarin duzenleme yapıp birseyler eklerim.
“Yükşeliş” adlı 5. kısımda kitap şaha kalktı. Bunun öncesinde pek tempolu ilerlemeyen kitaptaki tüm aksiyonun bu kısımda olduğunu söyleyebilirim. Daha önce
demiştim ama görüşlerim iyi yönde değişti. Öncesinde 8 puanlık güzel bir kitap iken, bu son bölüm itibariyle 9-10 puanlık bir kitaba dönüştü.
Yıldız planörünü sadece uzay asansörünün yapımı için bir destek olarak kullanacağını düşünmüştüm yazarın. Ama epilog ile 1500 yıl sonrasına atlayarak kitabın sonuna bağladı bu kısmı. Benim düşüncemde uzay asansörünün kurulumu için gerekli yeri alabilmek için bir dayanak olabilirdi. “Bakın uzaylılar var, 60k yıl önce bunu yapabilmişler. Biz çok geri kaldık. Bir ana önce uzaya çıkışı daha ucuz ve pratik hale getirip atılım yapmalıyız. Hem zaten gördüğünüz gibi uzaylılar dinleri yalandı. Kutsal dağınızın da bu yönden pek bir değeri kalmadı” şeklinde destekleyici bir tez olarak… Bunun yerine keşişlerin tapınağı ve dağı terk etmesi için 2000 yıllık bir efsanenin gerçekleşmesi yeterli oldu.
Bu kısım da ironi ile dolu. Şuan kitaba bakamadığım için ismini hatırlayamadığım çılgın bir bilim adamının uzay asansörü prototip denemesini sabote etmek için oluşturduğu fırtına başarılı oldu ama tam tersi şekilde efsanenin gerçekleşmesi ve projenin dünyada gerekli olan mekana kavuşmasını da sağladı.
Yazar kitap içinde bir çok yerde “Çehov’un silahı” veya foreshadowing diyebileceğimiz teknikleri kullanmış. Yada bölüm önlerinde ilerisi için gerekli bilgileri sunmuş. Kelebeklerin tapınağa ulaşması ile keşişlerin yenilgiye uğrayıp dağı terk edeceği efsanesini Morgan’a bir taksici anlatmıştı. Morgan pek oralı olmamıştı o zamanlar. Keza Bodrumdaki sığınmacıları kurtarmak için örümcek ile yola çıkarken tek şahsi eşyası olarak yanına mini asansörünü alması ve bunu jeneratörü örümcekten ayırmak için kullanması. Yine kalp uyarı cihazını taktığı bölüm ileride olacakların bir habercisi idi. Morgan’ın sonu da üzdü:( Yine bir bölümün öncesinde iyonosfer ile ilgili bilgiler verilmesi ve bir yerlerde güneş ile ilgili bir sorunların oluştuğu bilgisi gibi açıklamalar. Bunların hepsi sonrasında bir şekilde karşımıza çıktı.
Kitaptaki Güneşin lekelenmesi ve sonuncunda Dünya’nın soğumaya başlaması fikri sanırım Andy Weir’e Kurtuluş Projesi kitabı için ilham kaynağı olmuş. Benzer problemin çözümü için ne yapılabilir fikrinden yola çıkarak bir kurgu hazırlamıştı Weir o kitabında. Clarke’ın öyküsünde ise Güneşin güç kaybetmesi sonucu insanların iç gezegenlere - merkür ve Venüs- taşındığını görüyoruz. Bunu başarabilmeleri de Morgan’ın asansörü ve öngörüsü sayesinde. Son anlarında hayalini kurduğu gelecek gerçekleşiyor bir şekilde.
Dördüncü bölümdeyim ve kitap ilk bölüme nazaran baya akıcı hale geldi diyebilirim. Clarke her zamanki gibi çok iyi bir konu bulmuş ve harika işliyor. Başlangıçtaki karmaşanın ve olayların yerine oturmasıyla daha anlaşılır hale geldi. Bir övgüm de; benim bilim kurguda sevmediğim bir olay vardır: 2100 2200’lü yıllarda geçen kitapta bir örnek verirken yazar 1960 yılında o kadar da toplumsal önemi olmayan, sıradan bir olayı örnek verince benim için oldukça eğreti duruyor bu durum. 2140 olmuş 200 sene önceki sıradan bir olayın hatırlanması gerçekliğe vurulan darbe gibi oluyor. Clarke ise bu konuda çok sevdiğim bir şekilde alternatif tarihi olaylar yaratıp bunlardan örneklemiş (2067, 2090, 2120 vs gibi yıllarda yaşanmış olaylardan örneğin). Diğer kitaplarıyla birleştirilince Clarke’ın klasik bilim kurguda neden en üstlerde olduğunu daha iyi anlıyor insan.
Kısım bitti ve ilk bölümle alakası yok, çok daha akıcı, bayağı hoşuma gitti. Yazarın bizi dinler hakkında düşünmeye sevk ettiği kısımlarda gülümsemedim değil.