Okuma Etkinliği - Dune (Spoiler İçerir)

Leto değil de Baron olabilir mi gördüğünüz?

Hayır özellikle baktım, Baron değil. Ama o gördüğüm fotoyu da bir daha bulamadım.

Bu da olabilir, hiçbir fikrim yok. Sadece “Duke Leto” yazdığını hatırlıyorum. :slight_smile:

Aslında yanlış anlamışsınız. Paul tam olarak Kuisatz Haderah. Sadece zamansız geldiği için sürpriz oldu. Kendisi de onu anlatıyor ilk bölümün sonunda. Bu arada koyduğunuz Leto resmini bence kaldırın, çok ağır über bir spoiler o :slight_smile:

Niye zamansız onu anlamadım. Zaten bu rahibeler meclisi Kuisatz’ı istemiyor muydu, Jessica sırf bu sebeple erkek yapmadı mı? Jessica erkek yaparak Kuisatz’ı vaktinden önce mi oluşturdu, onu mu demek istediniz?

Yani yanlış hatırlıyor olabilirim ama sanki Paul “ben farklı bir şeyim” gibi bir şeyler diyordu çadırda annesine. Uyukluyordum o sırada, o yüzden dediğim gibi yanlış anlamış olabilirim. :sweat_smile:

Spoiler dediğiniz şey zaten spoiler içindeydi ama kaldırayım.

Jessica’nın kız doğurması planlanmıştı ama o erkek seçti. Yani Kuisatz bu nesilde değil, gelecekte daha da işlenmiş doğacaktı.

2 Beğeni

Teşekkürler, tahmin ettiğim gibi, Jessica kırmış döngüyü (başta anlamadım o ayrı). Ama ben şu satırlardan dolayı Paul kuisatz değil demiştim:

@Kvasir Burada Paul açık açık kuisatz değilim dediği için ben de öyle not almışım açıkçası.

Bu arada 1. kitapla ilgili şeyleri yazarken spoiler etiketine gerek yok, bu kitapla ilgili bu konuda her şeyi konuşabiliriz. Sonraki kitaplarla ilgili bir şey olursa o zaman spoiler’a almak iyi olacaktır.

Bence sonraki kitapları hiç konuşmayalım, bu kitapla ilgili şeylere spoiler diyebiliriz tabi.

Rahibeler birliği Jessica’ya kız doğurmasını emrediyor fakat Jessica Dük’e aşık olduğu için onun istediği olsun diye erkek doğuruyor. Bene Gesserit’lere karşı geliyor yani. Plana göre ilk çocuğu kız olacaktı. O kızla da Bene Gesserit programındaki başka bir erkek (muhtemelen Baron’un yeğeni olan Feyd Rautha) evlendirilip Kuisatz Haderah’ın doğurulması planlanıyordu. Jessica erkek doğurunca bu zincire kısa devre yaptırıyor kısaca :smile: Yalnız kendisi de beklemiyor oğlunun Kuisatz olacağını, Jessica’ya da sürpriz oluyor. Bunlar spoiler değil, zaten ilk bölümün sonunda anlaşılmış olması gereken şeyler fakat birleştirmesi zor olabiliyor. Kitabın başında Jessica ile Rahibe Ana’nın konuşmasında, Paul’un çadırda annesiyle yaptığı konuşmada ve aralarda geçen bazı diyaloglarda parça parça konuşuluyor bu mevzu.

Paul’un kuisatz değilim deme sebebi de hem biraz olayı dramatize etmesi, hem de gerçeklik payı olan bir şey. Çünkü kendisi olmamalıydı aslında. Hiç doğmaması gereken bir insan Paul. Jessica’nın aldığı inisiyatifin sonucu doğuyor. İllegal Kuisatz gibi düşün :smile:

2 Beğeni

Tamam şimdi daha iyi oturdu. Ama yukarıda alıntıladığım yerde Paul “Ben kuisatz değilim, ben bir tohumum” deyince ben de onun kuisatz olmadığını, daha ileri bir şey olduğunu düşünmüş ve o yüzden de “Paul’ün kuisatz olmadığına sevindim” yazmıştım. :slight_smile:

Tamamdır. Aslında ben kuisatz + başka bir şeyler, yani kuisatz’dan daha ileri bir şey gibi düşünmüştüm. :slight_smile:

1 Beğeni

5 adet gönderi şu konuya taşındı: DUNE Kitaplığı

İkinci kitaba bugün başlıyorum henüz 4-5-6 kargoda yılbaşı diye bir gecikme olursa diye yavaştan alıyorum. Kitabı okuduğum her gece rüyamda çöllerdeyim ve susuzluktan ölmek üzereymiş gibi uyanıyorum. Frank Herbert bize bu seriyi verdiği için sonsuz teşekkür ediyorum

3 Beğeni

Kitabı gece bitirdim ve yorumumu buraya yazdım. Kitabın sonu hakkında blurlu konuşabiliriz sanırım nasıl buldunuz sonunu.:blush:

1 Beğeni

Ben kitabı daha bitirmedim. Çok az kaldı sadece. Bitirince görüşlerimi yazacağım.

Evet ikinci kısım da bitti. Bu kısım ilkine göre çok daha iyiydi, hatta tam istediğim gibiydi. Şimdi insanların kitabı neden sevdiklerini anlamaya başlıyorum. :slight_smile: İkinci kısımla ilgili görüşlerim şöyle:

• Ben bu seçilmiş kişi ve kehanet işlerini çok seviyorum. O yüzden de Paul ile kehanetler eşleşince hoşuma gidiyor.
• Uzun süredir Paul’ün "solucanlara fısıldayan adam"a dönüşeceğini düşünüyorum, bakalım haklı çıkacak mıyım :slight_smile:
• Bu kaçakçıları anlamadım. Adamlar (Leto filan) oranın lordu ve yöneticisi ama kaçakçılarla oturup yemek yiyorlar, hor görüyorlar ama engellemiyorlar. İlginç.
• Yaradan diye bir şeyle karşılaştık ama nedir bilmiyorum. Maker imiş orijinalde. Solucanlar mı acaba? (Öyleymiş, fremen’ler yaradan diyormuş. Keşke daha güzel bir isim seçseymiş çevirmen, oluşturan / yapan gibi).
• Solucanlar ile baharat arasında bir ilişki olduğunu Kynes’in babasından öğrendik. Bakalım nasıl bir ilişki var.
• Jessica doğduğu yerde gökten su yağdığını söyleyince Fremenlerin şaşırması çok komikti (“Gökten su yağarmış… yeryüzünde akarmış.”). Sahne bir an gözümde canlandı da sesli güldüm. :slight_smile:
• Jessica’nın Paul ile ilgili düşünceleri (çok yavaş acaba farkında mı, yapabilecek mi, o daha çok küçük bu eğitimi almadı gibi) beni hem rahatsız etti hem de duygulandırdı. Rahatsız etti çünkü koskoca Muad’dib bu, tırt bir Bene Gesserit’ten akıl alacak değil ya :slight_smile: Duygulandırdı çünkü Muad’dib de olsa Paul Jessica’nın yavrusu. Biraz içselleştirdim sanırım.
• Kont ve eşiyle tanıştık, değişik entrikalar peşindeler. Bu Gesserit teyzeleri zaten paso tohumlar ekelim, mission protectiva mı ne, onu uygulayalım modundalar. Onlara ısındığımı pek söyleyemem.
• Bu bölümde birkaç vefat oldu. Kynes’e üzüldüm açıkçası.
• Tufir’in hayatta olması sevindirici. Bakalım nasıl bir rol oynayacak üçüncü kısımda.
• Baronu çok pis tokatlamak istiyorum, pis dombili.
• Paul’ün Fremenler içinde yavaş yavas efsaneleşmesi çok hoş. Deneyimleri çok isabetli gelişiyor. Şöyle olsa daha iyi olurdu diyeceğim bir şey olmadı
• Jessica’ya bir türlü ısınamadım. Rahibe Ana da oldu, şimdi ortada ben her şeyi biliyorum diye dolanır.

Biraz dağınık oldu ama görüşlerim böyle. Atladığım ya da not almayı unuttuğum ya da gözümden kaçan şeyler olabilir. Yine de, başta da söylediğim gibi, ikinci kısmı çok beğendim. Bu arada filmin fragmanını izledim, baya bir yükseldim. :slight_smile:

Ekleme: Bu kısma 10 üstünden 9 veriyorum. İlk kısma da 7. Üçüncü kısım da bitince ortalama alırız. :slight_smile:

7 Beğeni
Özet

Sene 10bin küsür yılları. Büyük Hanedanlıklar ve İmparatorluk -Uzay loncası Lonca ve Bene Gesseritlerin idari olmayan ortaklığıyla- CHOAM adlı bir şirket ile Arrakis -halk arasında Dune- denen gezegende beyaz işi, pardon baharat işi yapıyor.

Buranın yönetimine, baharatın tedarikine Harkonnenler bakıyorken, sevkiyatı da Uzay Loncası yapıyor. Bu baharat uzun ömür sağlamanın yanında bir takım yakın geleceği öngörü yeteneği veriyor bazı kişilere. Özellikle Lonca’ın seyrüsefer kaptanlarına?!

Derken imparator işin başına Atreidesleri koyuyorum diyor. Ama imparator Saddam ve Harkonenlerin bu tuzağının herkes gibi Atreidesler ve Dükleri Leto da farkında. Mecbur kabul edip düşüyorlar gurbete.
Kendilerince hazırlanıyorlar ama ihanet içinde ihanet içinde ihanet ile darmadağın oluyorlar.

Saldırılardan kaçabilen veliaht Paul ve Valide sultan Liet-Kynes’in yönlendirmeleri ve koruması altında yerel halka - Fremenler- sığınıyor. Söylenenlere göre Bene Gesseritler, bu diyarda bizden birilerine ilerde lazım olur diye yüzyıllarca burada bir takım efsane söylentileri yayıyorlar. Paul ve annesini bu efsane ile bağdaştıran halk kısa sürede onları baş tacı yapıyor. Tabi bu iş böyle bir cümlede yazıldığı kadar kolay olmuyor.

Jessica da Paul da mevkilerini sağlamak için bir takım zorlu testleri aşmak durumunda kalıyorlar. Zaman içerisinde Paul Atreides namı değer muad’dib Fremenler için bir mesih haline geliyor.

Dune evimiz Muaddib babamız sloganlarıyla, karşılarında bir avuç çapulcu olduğunu düşünüp kolay bir zafer için tüm ahalisiyle gezegene gelen İmparator ve Harkonnenlerin birleşik kuvvetlerini tarumar ediyorlar.

Muaddib imparatorun kızını isteyip, kendisini de hapisane gezegenine sürgüne gönderiyor. İlk kitabın hikayesi kısaca bu şekilde.

Şaka kısmını geçersek yazarın yarattığı dünya çok ayrıntılı. Oluşturduğu evren ve bu evrendeki dil, kültür, din ve mitoloji, mekanikler, güç odakları, teknoloji, dünyalar ve yerel halklar.
Arrakis gezegeninin kendine özgü özellikleri, yaşam şartlarının çok zor olduğu devasa bir çöl gezegeni, iyi işlenmiş. Suyun kıtlığı ile suya verilen değer okuyucuya çok iyi geçiyor - bir fremenin eti kendine suyu klanına aittir. Baharat denen şeyin sadece gezegen için değil evrendeki hakim güçler için önemi ve tabi kum solucanları…

Özellikle dil, kültür ve din öğelerini çok iyi kullanarak özel bir yapı oluşturmuş yazar. Orta doğuda petrol peşinde koşan emperyalistlere karşı yerel halkın direnişi ile kutsal kitaplarda bahsi geçen kurtarıcı mesihin hikayesi bir araya getirilmiş gibi. Özellikle orta doğu - arap - islami kültür ve isimlendirmelerden sıklıkla faydalanmış.

@isos81 Orjinal dilde ne kullanılmış kontrol etmedim ama burada pek beğenilmeyen çevirmenin kelime seçimlerini ben beğendim şahsen. Kitabın genel okumasında da bir sorun görmedim. Arkadaki ekleri ayrıca sevdim.

Tamamıyla orijinal ve kendine has havası olduğunu düşündüğüm kitap kendinden sonraki bir çok esere doğal olarak esin kaynağı olmuş olabilir(?! Bu nasıl bir cümledir böyle)
Ben okurken Uzay Loncası kafamda Ticaret Federasyonunu, Bene Gesseritler de Nightsisterları çağrıştırdı. @BiblofilYouTube’ın incelemesinde bahsettiği gibi Buz ve Ateşin Şarkısı da Dune’dan bir nebze beslenmiş gibi gözüküyor. Dune’da da ihanet, entrika, politika ve hırs dolu taht oyunları yer alıyor. Duke Leto’nun kaderini de rahmetli Eddard Stark’ınkine benzetiyorum.

Sevmediğim yerlerden biri Paul’un sürekli kehaneti engellemeli, cihatı durdurmalıyım diye düşünüp durmasıydı.

Genel itibariyle çok keyif aldığım ve tam puan verdiğim bir kitaptı. Devam kitaplarını merakla bekliyorum.

Kitabı okumadan fragman ilk çıktığında çok bir şey anlamadan izlemiş, sadece kafamda dune hakkında bir takım fikirler oluşturmuştu, ve güzelmiş demiştim. Kitabı bitirince ben de fragmanı tekrardan izledim ve baya keyif aldım bu sefer.

Ek olarak bir şey sormak istiyorum.
Harkonnenler motivasyonu tamam da imparatorun Duke Leto ve Atreidesleri yok etmeyi istemesindeki sebep bir yerlerde açıklandı da ben mi kaçırdım?

2 Beğeni

Bu kısmı ben de bilmiyorum. Üstelik sonrasında baya sinirleniyor filan. Gerçi siniri Leto’nun ölmesi değil de ölüm şekli miydi? Leto sonrası aynı son tüm soylular için de mümkün görünmeye başladığından mı kızmıştı? (Prenses Irulan’ın alıntılarında yazıyordu).

@Gelu Şu satırlarda yazıyor nedeni:

1 Beğeni

Kitap bitti, biraz böyle pat diye bitti ama bitti. Yarın görüşlerimi detay yazacağım. Anlamadığım bir yer var, bu sırada da onu sormuş olayım.

Şimdi efendim, bu solucan, yaşam suyu, zehir, zehri dönüştürme, baharat döngüsünü pek anladığım söylenemez. Biri anlatırsa mutlu olurum :slight_smile: Solucanlar için yer altı suyu zehir, eğer boğulursa hayat suyu oluşuyor(muş). Peki bu hayat suyu nedir tam olarak ve nerdedir, ayrıca fremenlere neden zehirdir?

1 Beğeni

Bkz: Dune, Dune Ekolojisi , syf:660,661 :blush:

1 Beğeni

Kitap sonundaki ekleri okuyun mutlaka. @JrThoth’ın da dediği Dune Ekolojisi başlığında detaylıca açıklanıyor kumalabalığı-solucan-baharat döngüsü. Ama orda bahsedilmeyen ne işe yaradığı konusunu özetleyeyim istersen :smile: 1. kitabı bitirmiş kimse için spoiler yok merak etmeyin.

Kısaca Hayat Suyu, küçük yaradanları boğma işlemi sırasında yaradandan (yani solucandan) çıkan aşırı baharatlı ve çok kuvvetli bir zehir. Peki neye yarıyor? Normalde içen herkes ölüyor, sadece fremenlere değil herkese zehir yani. Fakat Jessica gibi güçlü bir Bene Gesserit içerse (veya Paul gibi bir Kuisatz Haderah) zehri metabolizmasında dönüştürerek zehirsiz hale getirebiliyor. Bu işlem sırasındaki baharat transından başarıyla (yani ölmeden) çıkanlar Rahibe Ana oluyor, yani geçmişteki bütün rahibe anaların nesilden nesile aktarılan kolektif hafızasına sahip olmakla birlikte aynı zamanda Gerçeğisöyleten (truthsayer) oluyorlar. Diğer bir deyişle, baharat kullanarak bir insanın yalan söyleyip söylemediğini kesin olarak anlayabiliyorlar. Tabii bu zehir o kadar güçlü ki normalde çoğu zehre bağışıklığı olan Bene Gesseritlerin bile hepsi bu testi tamamlayamıyor, zehirlenip ölenler oluyor. Rahibe Ana kolay olunmuyor yani. Ayrıca siyeç orjilerinde rahibe ana hayat suyundan bir yudum içip onu panzehire dönüştürerek suyun içine geri tükürüyor ve artık zararsız (ama etkisi de azalmış) olan suyu bütün siyeç paylaşarak tek bir kolektif bilinç gibi hissediyorlar (bir yandan da başka şeyler yapıyorlar tabi :slight_smile: ). Herkes kendi çapında bir baharat transına giriyor diyebiliriz.

Hayat suyuyla girilen baharat transının farklı etkileri de olabiliyor. Misal Alia daha ana rahmindeyken Jessica’nın içtiği hayat suyundan dolayı geçmiş rahibelerin anılarına sahip olmanın bir adım daha ötesine geçip bütün atalarının (hepsi olmasa da) hafızasına sahip oldu. Ya da Paul gelecekten yarım yamalak kesitler görürken, hayat suyunu içtikten sonra zaman perdelerini tamamen kaldırıp hem geçmiş hem gelecek tüm zamanla bir bütün oldu (gibi bir şey). Hatırlarsın, içtikten sonra birkaç hafta ölü gibi yatmıştı Paul. Hatta kalp atışları bile neredeyse duyulmadığı için fremenler onu ölü sanıp suyunu alacaklardı da Jessica izin vermedi falan filan işte. O kadar zehirli yani onu demek istiyorum, sadece fremenlere değil :smile: Baharat genel olarak zehirli zaten, aşırı dozda alınınca öldürüyor. Bildiğimiz uyuşturucu gibi.

5 Beğeni

Teşekkürler, az önce bahsi geçen yeri okudum.

Yine de tam olarak anladım, “Tamam ya böyle oluyormuş” diyemiyorum, hala bazı kopukluklar var zihnimde. :slight_smile:

Bu arada kitap ve ekler bitti. Son kısımla ilgili görüşlerim şöyle:

• Feyd, amcasını ortadan kaldırmak istedi ama Tufir’in uyarısı ile Baron kurtuldu. Baron kötü niyetli ama aptal değil, Feyd’le bir çeşit ortaklık kurdu. Bir süre daha yaşayacak anlaşılan.
• İmparator’un neden Atreideslerden korktuğunu öğrendik, onunkine eşi bir ordu oluşturma potansiyeli nedeniyle Leto mevta olmuş.
• Tufir darbe planlıyor. En başından kanım kaynamıştı ona :slight_smile:
• Bu solucanlara binme olayını çok anladığımı söyleyemicem. Madem sürebiliyordu Fremenler, neden paso kaçıyorlar? Belki ben bir şeyler kaçırdım okurken.
• Boğulan solucanlar yaşam suyu üretirmiş, bu zehirli suyu da rahibe ana dönüştürürmüş. İlginç, ben hala solucanların her karbon temelli canlı gibi su içmeleri gerektiğini düşünüyorum. Şimdi bu arkadaşlar su içmiyorsa su ihtiyaçlarını nasıl karşılıyor?
• 2 km gibi abuk uzunluğa sahip kum solucanları akla pek yatkın değil. O kadar şey oldu buna takıldın derseniz, evet buna takıldım. :slight_smile:
• Paul’ün oğlu öldü maalesef. Saldırı başladı. Baron sonunda geberdi, gomcebbar umarım acılı bir ölüm vermiştir.
• Kitabın sonuna geldik. İhanet ve ölüm için Paul hem kendini hem bizi ayarlayıp durdu ama sonuçta İmparator’a ihanet oldu. Bunun ipucunu Irulan daha önce vermişti. Yine de şaşırmadım değil.
• Feyd’in ölümünden sonra Harkonnen kanı taşıyan bir tek Paul kaldı sanırım
• Irulan’ı sonraki kitaplarda daha yakından tanımak isterim
• Hoşçakal Tufir. Bence kitabın ikinci yarısında harcandın, senden çok malzeme çıkardı
• Bu arada Billubıçakların olayı ne? Tamam solucan dişi filan da var mı özel bir etkisi? Ben ya atladım ya da açıklanmadı.
• Paul’ün solucanlara fısıldayan adama dönüşme hipotezim bu kitapta gerçekleşmedi ama yanlışlanmadı da. Belki ileride olur :slight_smile:
• Paul’ün insan olmasının kanıtlanması ne anlama geliyor bilmiyorum.

Son kısma notum yine 9. Toplamda kitabın tamamına da 9 veriyorum. :slight_smile:

Kitabın geneli olarak konuşmak gerekirse, okumadan seveceğime emin olduğum bir kitaptı (bazen esiyor bana öyle). Düşündüğüm gibi de çıktı. :slight_smile: Daha önce de yazdığım gibi ben bu “seçilmiş adam, kehanet” işlerini seviyorum, tabi iyi yazılmış ise.

Bu kitabı okuyup da serinin geri kalanını okumamak bence birçok şeyden mahrum kalmak anlamına geliyor zira ilk kitap sadece hazırlık aşaması gibiydi. Asıl olaylar bundan sonra başlayacak diye düşünüyorum. O yüzden de diğer kitapları vakit buldukça okuyacağım.

Bu arada diğer okuyan arkadaşlar niye yorumlamıyor acaba? :thinking:

3 Beğeni