Çevirisiydi baskısıydı derken uzun süredir beklediğimiz Hyperion’a sonunda kavuştuk.
Şubat ayı içerisinde Dan Simmons’ın Hyperion isimli kitabını okuyacağız. Uzun süredir radarımda olan bu kitabı siz de merak ediyorsanız etkinliğimize katılabilirsiniz.
Süremiz 1 Şubat - 28 Şubat arasıdır. Herkesi bekleriz
@Everfever’ın hediye etmesi haricinde bir şey gelmiyor aklıma. 11’ine kadar diğer etkinlik kitaplarını, 11’inden sonra da Hyperion’ı okuma niyetindeyim.
Başladım. İlk 50 sayfaya kadar çeviri ve editörlük benden tam puanı aldı. Kitap fiyatlarındaki artışlar eleştirilmeli bence de ama şu kitaba verdiğim fiyat az olsun çok olsun farketmez asla acımıyorum özellikle diğer aynı tür kitap basan yayın evlerinin işlerine bakınca. Bakalım umarım devamı da aynı şekilde ilerler. @Everfever ve sizin elinize sağlık.
Kitap ticari bir ürün evet ama defolu ürüne tam ürün fiyatı biçmek bizim yayınevlerinin yayıncılık anlayışını özetliyor. Bu kitap için konuşulursa fiyatından bağımsız olarak ‘‘Bu iş böyle yapılır.’’ denilmesi gerekir bence.
Sonunda bende Hyperion’uma kavuştum. Büyük Matematikçilerin bitmesini bekleyecektim ama hazır etkinlik varken bende okuyayım dedim. Bu akşam olmadı yarın sabah başlarım kitaba. Gazamız mübarek olsun .
bkmkitap.com’dan almak gibi bir hata yaptığım için saat başı kargolanmış mı diye bakıyor ve hüsrana uğruyordum. Şimdi baktım kargoya verilmiş sonunda. Yine de ben en erken pazartesi başlayabileceğim maalesef.
Bu vesileyle geleneksel uyarımızı yapalım.
Etkinliğimiz başlamıştır. Herkese keyifli okumalar dilerim.
Eğer okuduğumuz kitap bir seriye aitse, lütfen sadece o kitap ile ilgili yorum yazınız. Sonraki kitaplarla ilgili bilgi veya spoiler vermeyiniz. Okunan kitapla ilgili her şeyi konuşabilirsiniz.
Önemli not: Bu giriden sonraki giriler spoiler içerir.
Buradan sonrası spoiler olacağı için şimdiden uyarmak istiyorum. Bu ilk cümleleri okuyorsanız ve henüz ilk bölümü bitirmediyseniz devamını okumanızı tavsiye etmiyorum. Pek de spoiler olacağını düşünmüyorum çünkü genelde fikirlerimi yazarken hikayeyi anlatmayı sevmiyorum. Yine de daha bölümü okumadıysanız bu yorumu okumamanızda yarar var
Stanislaw Lem’in Solaris’ini ilk okumaya başladığımdaki gibi bir his uyandı ilk bölümü okurken. Bilimi köküne kadar hissettim. Çok çok iyi. Gerçekten bambaşka bir kitap bu. Şimdiden hissediyorum.
Fate/Zero’daki gibi büyücüler ve hizmetkarları arasında kutsal kase savaşına benzer şekilde bir giriş kısmı var. Bu tarz hikayelere inanılmaz bayılıyorum çünkü değişkenler çok fazla. Benzer bir şekilde Tarantino’nun The Hateful Eight filminde de aynı hissi almıştım. Birkaç insan yoğun bir fırtınanın ortasında bir suçluyu taşırlarken bir handa kısılı kalıyorlar ve aralarından bir tanesinin suçluyu kurtarmak için orada olduğuna dair bir fikir ortaya atılıyor ve olanlar oluyor.
Kitaptaki evrende insanlık ‘‘Hicret’’ ile beraber bildiğimiz Dünya’nın dışına farklı gezegenlere göç etmişler. Bu gezegenlerin çoğunu kapsayan Hakimiyet ise sosyo-politik bir birlik.
Gaspçılar ise insanlık farklı gezegenlere yayılırken uzayda kalmayı tercih eden bir birlik ve Hakimiyet’in en büyük düşmanı. Kitaptaki olaylar Gaspçılar’ın Hyperion’a son bir saldırı yapacağı haberi ile tetikleniyor.
Hyperion’da yukarıda verdiğim örneklere benzer bir şekilde 7 gizemli insan Hakimiyet tarafından Hyperion adlı gezegene gönderiliyorlar. Her birinin neden göreve seçildiği, neden kabul ettikleri ve gezegen ile bağlantıları bilinmiyor. İnanılmaz bir gizem hakim. Aralarında bir tanesi de Hakimiyet’in savaş içerisinde olduğu Gaspçılar’a hizmet ediyor olma ihtimali var. Bölüm, henüz daha gezegene ulaşmadan karakterlerin birbirlerini şöyle bir tanıtmalarından ibaret aslında. Bu karakterlerden bir tanesi, diğerilerine gezegene dair geçmişini ve neden orada olduğunu anlatıyor. Biz hikayeyi okudukça da evren ve Hyperion gezegenine dair birçok şey öğreniyoruz. Böylece ilk bölüm de sonlanıyor.
Sanıyorum her bölümde yavaş yavaş diğer karakterleri de öğreneceğiz zira aralarında çöp çekerek birbirlerine hikaye anlatma sırası veriyorlar.
Kitaptaki din, bilim, tarih göndermeleri ve harmanlama inanılmaz bir seviyede. Çok beğendim. Her yönüyle çok güçlü yazılmış bir kitap belli ki.
İkinci bölüm başlangıç ve bitiş olarak bambaşka yerlere evrildi. Çok değişik kitap, çok.
Çeşitli sorularım var aslında ama henüz kitap herkese yeni yeni ulaşmaya başladığı ve belki de çoğumuz daha okumaya başlamadığımız için sorularımı etkinliğin sonuna saklıyorum. Kitabın sonuna doğru belki açıklanırlar bir de o ihtimal var.
İlk bölümdeki yorumumda bahsettiğim gibi hikayeyi tekrar anlatmak istemiyorum. İlk bölümdeki gibi durağan başlayıp bir yandan evrenin tarihçesini ve yapısını öğrenirken bir yandan da yeni soruların ortaya çıktığı bir bölüm. Sonu çok çarpıcı bitti. Acayip yükseldim. Bir de Kassad’ın bize anlatmadığı ya da farklı anlattığı bir şeyler olma ihtimali var. Bakalım neler göreceğiz daha. Kim bilir diğer karakterlerin hikayeleri nasıl?
Madem ilk bölümlerle ilgiliyi yorumlar gelmeye başladı benim de sohbete katılmama, biraz yorum, biraz Çevirmenin Çemberi yazısı vari mesajlarıma da itiraz etmezsiniz, değil mi?
Benim için çevirmen olmanın lanetlerinden biri çevirdiğim ve insanlarla hakkında konuşmak istediğim kitapların (zaman zaman) upuzun baskı süreci boyunca kitabı konuşmaya dair heyecanımı kaybetmem… O, insanın kitabı ilk okuduğunda hafızasında olan, üzerine konuşma istediği ayrıntılar zamanla soluklaşıp önemsiz gelmeye başlıyor çünkü. Hyperion’da bu olmadı! Çevirisinin üzerinden iki yıl geçmiş olsa da üzerine konuşma istediklerim, anlatmak istediklerim, sizden dinlemek istediklerim var. O yüzden ben de @GKS gibi bölüm bölüm bir şeyler karalayayım istedim, hem bu şekilde kitabın bölüm yapısının da hakkını veririz…
Daha fazla uzatmadan BİRİNCİ BÖLÜM…
Giriş ve ilk bölüm benim için Simmons’ın beni içine attığı denizde yüzmeyi öğrenme çabasıydı. İlk bölüm günlük tarzında olduğu için aslında çok rahat bir anlatım dili kullansa da evrene dair hiçbir fikrimiz olmaması ve Hristiyanlık göndermeleriyle zorladı. Benim kitaptaki hem yazım dili hem hikaye olarak en az sevdiğim bölüm. Birçok okurun devam etmesini zorlaştıracak bir bölüm olduğunu da düşünüyorum ama hikaye bütünlüğü açısından son derece önemli olmasının yanı sıra ilk sırada olması da mantıklı.
Benim kitap gelmiş iş yerine, ben de pzt başlıyorum. Sabırsızlanıyorum.
Madem öyle, kitabı siz çevirirken üzerinde konuşmaya ne dersiniz? Siz çeviri yaptıkça biz de (katılımcılar yani) orijinal dilden okuyup üzerinde konuşabiliriz. Bunun çeviri sürecine de katkıda bulunabileceğini düşünüyorum.
Böyle bir konu açabilirim eğer fikir ilginç gelirse ama ticari açıdan sorun olur mu bilmem (sanmıyorum ama emin olmakta fayda var). Eğer uygun derseniz detayları konuşabiliriz, aklımda bir iki yöntem var. Uygun değil derseniz de sorun yok.
Kesinlikle süper bir fikir! Çeviri sürecine yardımcı olacağına da eminim. Fakat iki sorun var… Biri sizin de belirttiğiniz gibi ticari olarak yayınevlerinin bunu istemeyecek olması. İkicisi ise çeviri sürecinin okuma sürecinden çok daha uzun olması (özellikle benim için). Örneğin Hyperion’ın çevirisi 6 ay sürdü…
Tabii benim Hyperion serisi hariç aktif çeviriyi bırakmış olmam gibi bir sorun da var.