Okuma Etkinliği - Poppy War (Spoiler İçerir)

Merhaba arkadaşlar,

Mart ayı içerisinde R. F. Kuang’ın Poppy War isimli kitabını okuyacağız (maalesef çevirisi yok). Grimdark fantasy türündeki bu kitabı merak ediyorsanız kulübümüze katılabilirsiniz.

3 Beğeni

Şüpheli yaklaşsam da okumak istediğim kitap, bakalım nasılmış.

2 Beğeni

Etkinliğimiz başlamıştır. Herkese keyifli okumalar dilerim. :slight_smile:

Eğer okuduğumuz kitap bir seriye aitse, lütfen sadece o kitap ile ilgili yorum yazınız. Sonraki kitaplarla ilgili bilgi veya spoiler vermeyiniz. Okunan kitapla ilgili her şeyi konuşabilirsiniz.

Önemli not: Bu giriden sonraki giriler spoiler içerir.

2 Beğeni

Kitabın hemen hemen çeyrek kadarını dinledim dün. Şimdilik merak uyandırıcı bir şey yok o kadar da. Ama seslendiren kadın çok iyi ya keşke Malazan serisini de seslendirseydi.

2 Beğeni

Yaklaşık 2 bölüm okuyarak, kitaba başladım. Dili basit ama kültürsel olarak bazı kelimeler mevcut. Onun haricinde eğlenceli gibi. Bakalım gidilecel çok yol var😊

1 Beğeni

3 kısımdan oluşan kitabın birinci kısmını bitirdim. Şu ana kadar kitabın ana karakterini tanıyıp eğitimine şahit oluyoruz. Çin kültürü odaklı fantastik hikaye farklı bir tat verdi bana. Henüz grimdark içeriğinde bir şey göremedik, daha çok romantizm olmayan bir genç yetişkin kitabı gibi ilerliyor. Ama bir savaş başlamak üzere, bundan sonra hikaye giderek daha karanlık bir noktaya gidecektir sanırım.

Kitabın yazarı R.F. Kuang bu kitabı yazmaya 19 yaşında başlamış, 22 yaşındayken de kitap yayımlanmış. Kitabın dili basit olmakla birlikte, genç bir yazarın ilk yazarlık denemesinden kaynaklanan bir acemilik belirtisi görmedim, kitap tecrübeli bir yazarın elinden çıkmışa benziyor, bu açıdan yazarı tebrik etmek lazım.

2 Beğeni

Ben de iki bölümü bitirdim, ama sevemiyorum kitabı. :slight_smile: Bir az Mulan, bir az öksüz çocuk hikayelerini andırıyor şimdilik. Rin o kadar canımı sıkıyor ki, bıktım artık tavırlarından. Ben nedense kitaplardaki ergen karakterlere çok sinir oluyorum. Böyle her şeye bir itiraz, dikbaş yanaşma, ben bilirim havası… Yazar bir şeyi açıklamak için Rine itiraz ettiriyor hep.

2 Beğeni

Bugün biraz boş vaktim vardı, kitabın üçte birine gelmişim kaptırıp. Yazarın anlatımı akıcı, zaman zaman heyecanlandırmayı ve merak uyandırmayı başarıyor. Rin’in seçimleri ve motivasyonu biraz sorgulanabilir bence ama o kadar kusuru mazur görmek kolay. Kitap böyle devam edebilirse serinin diğer kitaplarını da okumak isteyeceğim.

1 Beğeni

Kitabı bitirdim.
Dili basit, kolay, akıcı bir kitap.
Ama ben artık seriye devam etmem. O kadar da severek okumadım, karakterlere ne olacağı umurumda değil. Rin o kadar gıcık etti ki beni, biri artık şunu sustursun diye bekledim. Öyle ters köşeler barındıran, sizi şaşırtacak bir şey olmuyor. İkinci kitapta büyük ihtimal ergen aşkları da olur diye düşünüyorum, hiç ilgimi çekmiyor. :joy::joy: Kitabın sonlarında okumayı benim için çok zorlaştıran bazı sahneler oldu, bu da bana itici geldi. Eserlerde böyle şeyler yazılmalı mı, bence yazılmalı bazen. İnsanlar savaşın ne demek olduğunu anlar, savaştan kaçınırlar belki. Ama dediğim gibi benim psikolojim kaldırmakta zorlanıyor. Tanrılar hep yardımlarına karşılık ağır bedeller istiyor dendi ama daha bir bedel ödeyen görmedim tam olarak, belki de ben dikkatimden kaçırdım. Yazar verilmemesi gereken bir güç vermiş, sonrasını mantıklı bağlayabilecek mi acaba diye düşünüyorum. Tek merak ettiğim bu konu ama öğrenmek için iki kitap okumaya değer mi? Bence değmez. :slight_smile:

3 Beğeni

Rin’e sinir olmamak elde değil. :slight_smile: İnşallah devam kitaplarında ergen aşk muhabbetine girmezler. :sweat_smile:
O betimlemeler insanı zorlasa da bir yandan da orada olması gerektiğini düşündüm, gerçekten de savaşın ağırlığını yaşatıyor. Ama vahşeti Nazizme gönderme yaparmışçasına bağlamasını kolaya kaçmak olarak algıladım biraz. Sonrasında Shiro falan derken daha iyi kotaramamış mı dedirtti. Henüz bitmediği için bedel ödeyen olur mu başka bilmiyorum, ama Altan’ın ödediği bedel oldukça yüksekti bence, sadece yeterince güçlü yansıtamamış gibi yazar. Devamını da okuyacağım gibi ama bitmeden son kararı vermek olmaz.

2 Beğeni

Yani bir insan sadece canı pahasına o kadar yıkım yaşatabiliyorsa ne güzel, 3-5 askeri kurban vererek savaşı bitirirler

Bunu baştan yapsalardı. :slight_smile: Artık devamını okuyan arkadaşlardan spoiler isteyerek öğrenirim ben. ))

Kitabı yeni bitirdim. Genel olarak severek okudum. Biraz uzun bir değerlendirme yapacağım. :slight_smile:

Kitabın yazarı modern Çin tarihi konusunda eğitim almış, sinoloji yani Çin dili ve uygarlığı konusunda akademik çalışmalarına devam eden bir kişi. Bu kitabı ve serinin diğer kitaplarını öğrenimine devam ederken yazmış. Kendisiyle yapılan röportajlarda yazarlığı tam zamanlı bir iş olarak yapmak istemediğini, asıl işinin akademisyenlik ve öğretmenlik olacağını ifade ediyor.

Bunlardan neden bahsettim? Çünkü bunlar yazarın kitabı yazış biçimini etkilemiş. Birçok fantastik romanda gerçek hayatta yaşanmış olaylardan esinlenilir ve hikayenin içerisine yedirilir. Burada ise bence esinlenmenin çok ötesine geçiliyor. Yazarın amacı aslında sıradan bir fantastik roman yazmak değil. Fantastik öğelerle soslanmış bir roman içerisinde Çin tarihini anlatmak istiyor. Kitapta yaşanan birçok şeyin gerçek hayatta bir karşılığı bulunuyor. En barizi elbette Nikara İmparatorluğu’nun Çin’i, Mugen Federasyonu’nun Japonya’yı, Hesperia’nın ise Batı ülkelerini simgelemesi. Kitaba adını veren Poppy bitkisi haşhaş bitkisine denk geliyor. Çin tarihinde 19. yüzyılda İngiltere ile yapılan afyon savaşları (İngilizce’deki adıyla opium wars) kitabın adının esin kaynağı. Kitap içerisinde geçen savaşta ise 1937-1945 arasındaki Çin-Japon Savaşı’ndan esinlenilmiş. Golyn Nils’te yapılan katliam, Nankin katliamının neredeyse aynısı. 1937’de, o dönemde Çin’in başkenti olan Nankin’de yapılanlar çok korkunç, internette bu konuda bilgiler ve bakması çok zor bazı fotoğraflar var. Bu kitapta da aynı vahşet tüm detayıyla yansıtılıyor. Mugen Federasyonu’nun bulunduğu adaların yanardağ patlamasıyla adeta yok olması da okurken bana Japonya’ya II. Dünya Savaşı’nda atılan atom bombalarını anımsattı. Hatta adaların üzerindeki toz ve kül bulutu tasvir edilirken, nükleer bomba patladığında oluşan mantar şeklindeki bulutlar gözümün önüne geldi hep. Mugen Federasyonu’nun Speerly’ler üzerinde yaptığı deneyler ise Nazilerin deneylerini anımsatıyor. Bu, Çin tarihiyle ilgili değil ama yazar esinlendiği olaylarla aynı dönemde geçen bu olayı da kitaba yedirmiş gibi gözüküyor.

Kitapta Çin kültürüyle ilgili de birçok detay bulunuyor. Mesela kitabın başlarında Rin ve hocası Feyrik akademiye giderlerken, bir araba çocuğun birine çarpıp yaralıyor. Çocuk ayağa kalktıktan sonra ise arabanın sürücüsü arabayı çevirip çocuğun üzerine sürmeye çalışıyor. Feyrik bu durumu Rin’e açıklarken eğer çocuk sakat kalırsa çocuğu sakatlayanların ömür boyu engellilik cezası ödemesi gerektiğini, çocuk ölürse sadece cenaze masrafı ödenmesi gerektiğini, yani birine çarptığında onu öldürmenin daha iyi olduğunu anlatıyor. Bu anekdotun hikayeye bir katkısı yok. Ama bunu okurken aklıma internette izlediğim bazı videolar geldi. O videolarda Çin’de araba çarpan yayaların yerde yattığı, çarpan kişilerin durmadan yola devam ettiği, çevredeki kimsenin yerde yatan yayaya yardım etmediği, bazen çarpan kişinin birkaç kez yayanın üzerinden geçtiği durumlar oluyor. Tabii bize çok ters geldiği için bu videoların yorumlarında hep Çin kültürüne bir dolu laf edilir. Bu yorumları okurken bazen Çin’de birini sakat bıraktığınızda o kişinin ömür boyu bakımını üstlenmeniz gerektiğini, bu yüzden yayalara çarpan birçok arabanın ve çevredeki insanların yayalara yardım etmediğini belirten yorumlara denk gelirdim de anlam veremezdim. Şimdi bu kitapta da benzer bir şey okuyunca yazarın Çin kültüründeki bu durumu aktarmak amacıyla bu anekdotu kitaba eklediğini düşündüm.

Bir başka örnek ise Nikara’nın kuzeyindeki insanların güneydekilere göre daha açık tenli olması ve koyu tenlileri hor görmesiyle ilgili kitapta yazanlar. Çin’de gerçek hayatta da buna benzer bir durum söz konusu. Bu anlayışın kökeni eskilere dayanıyormuş. Anlatılanlara göre fakir insanlar dışarıda çalışmak zorunda kalıyorlar ve böylece güneşe daha fazla çıkarak bronzlaştıklarından daha koyu tenli oluyorlar. Zenginler ise dışarıda çalışmaya ihtiyaç duymadıkları için açık tenli olarak kalıyorlar ve koyu tenli olanları fakir olarak hor görüyorlar. Bugün de Asya kökenli insanlarda ten renklerini açmaya yönelik bir moda eğilimi halen bulunuyor.

Kitapta yaşananları okurken hep anlatılanların gerçek hayatta neyin karşılığı olabileceğini düşündüm, bu da bana apayrı bir deneyim yaşattı. Aynı anda hem kurgu hem de kurgu dışı kitap okuyor gibi hissettim. Çin tarihi ve kültürü hakkında fazla bilgim olmadığından mutlaka birçok bağlantıyı kaçırmışımdır ya da yukarıda anlattıklarım arasında yanlış/eksik değerlendirdiklerim olmuştur. Yukarıda yazdıklarımın birçoğunu da kitabı okurken veya okumadan önce yaptığım araştırmalarda gördüm zaten. Mesela Khurdalain hem haritadaki konumu hem de Çin-Japon Savaşı’ndaki önemi açısından Şanghay’ı simgeliyor olabilir. Speer konum olarak Tayvan’ı çok andırıyor, ama kitapta anlatılana benzer, Tayvan’da gerçekleşmiş bir katliam bulamadım. Sinegard’ın da Pekin olabileceğini düşünüyorum.

Kitapta olumsuz gördüğüm noktalar arasında ben de @Huseyin_Oz ve @Pyrewrath gibi Rin’in bazı tavırlarını sayabilirim. Rin bir savaşta çok küçükken yetim kalmış, kendisini bir çocuktan ziyade işçileri gibi gören bir üvey ailede büyümüş, mütevazı bir hayatı olmuş, geldiği noktaya kendi çabalarıyla adeta tırnağıyla kazıyarak gelmiş biri olarak betimleniyor kitabın başında. Buna rağmen bazı davranışları ve söylediklerinin bu karaktere pek uymayan bir şımarıklık içerdiğini düşünüyorum. Olumsuz gördüğüm bir diğer nokta ise bazı diyalogların fazla Hollywood/Amerikanvari gelmesi oldu. Ama bu olumsuz noktalar kitabın olumlu yanlarının etkisini benim için azaltmadı, o yüzden diğer kitapları da okumaya devam edeceğim.

Kitabın bir ergen aşkı hikayesine evrileceğini sanmıyorum. Zaten bu kitapta da Rin’in bazen Altan’a bazen de Nezha’ya karşı duyduğu platonik hisler dışında romantizm yok. Altan öldü, gerçi kitabın sonunda Chagan’ın “Altan ölseydi hissederdim” lafı biraz kafamı karıştırdı, ama yine de ölmüş gibi gözüküyor. Nezha’nın durumu biraz belirsiz, hikayesinde de yanıtlanmamış sorular olduğu için ileriki kitaplarda onu görmemiz çok daha olası. Öte yandan, Rin şu anda koca bir ülkeyi yok etmiş ve bundan bir pişmanlık duymuyorken, Game of Thrones dizisinden spoiler vermek gerekirse adeta dizinin sonundaki Daenerys’a bağlamışken, bu aşamadan sonra cıvık bir aşk ilişkisi görmemiz kitabın gidişatına da hiç uymaz.

Sonraki kitaplarda ne olacağına dair bir yerde bir şey okumadım ve aşağıdaki tahminim hiç tutmayabilir de ama Rin’in gerçek bir Çinli karakterden esinlenerek oluşturulduğuna ilişkin bir şey okumuştum ve ileride ne olacağına dair tahminimi bu bilgiye göre oluşturduğumdan, görmek istemeyenler için spoiler kodu içerisinde yazıyorum. :slight_smile:

Rin’in esinlenildiği karakter Mao Zedong. Malum kendisi Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurucusudur ve uzun bir süre yönetimine sahip olmuştur. Bu sebeple Rin’in de bir aşamada devlet yönetimine geçeceğini düşünüyorum. Zaten şu anda kendisi imparatoriçeyi düşman bellemiş durumda. İkinci kitabın adının The Dragon Republic olduğu, ilk kitapta cumhuriyet diye bir şey olmadığı dikkate alındığında, Rin’in bir çeşit iç savaş sonucunda Ejderha Cumhuriyeti diye bir devlet kurarak başına geçeceğini sanıyorum. The Burning God isimli son kitapta da Rin muhtemelen Phoenix tanrısının etkisiyle tam bir villain karaktere dönüşecektir.

Spoiler içinde yazmışsınız ama hem önceki mesajlarda spoiler uyarısı olduğu için hem de yukarıda zaten birçok spoiler verdiğim için açık açık görüşümü yazayım. :slight_smile:

Altan’ın durumu biraz özel. Kitabın birçok bölümünde onun özelliklerinin benzeri olmadığından bahsediliyor. Ayrıca kendisi bir Speerly olduğunda Phoenix denen tanrıya erişebiliyor ve yaptığı fedakarlığı da bu erişim sayesinde yapabildi. Yani onun yaptığını ancak başka bir Speerly yapabilir, kitapta da Altan ve Rin’den başka Speerly yok. Zaten Rin de Mugen adasını paramparça etti. :slight_smile:

Bunun dışında aslında kitapta biraz da “amaca giden her yol mübah değildir” fikri aşılanmaya çalışılıyor. Jiang’ın Rin’i tanrılara erişmek konusunda sürekli uyarması, Speer’in son kraliçesi Tearza’nın Phoenix onu ele geçirmesin diye intihar etmesi ve Rin’in rüyalarına da girerek Phoenix’e ulaşmasını engellemeye çalışması, güçlenen ve buna bağlı olarak aklını kaybeden şamanların, çok güçlü olmalarına ve savaşta çok katkı vermeleri ihtimali olmasına rağmen, Chuluu Korikh’e kapatılması gibi olayların arkasında da hep bu fikir yatıyor.

9 Beğeni

Aslında Rin en güçlüleri anladığım kadarıyla, Altandan bile güçlü. Ailesi kim acaba ve neden böyle. Sadece Rin bir adayı o hale getirebiliyorsa istediği tüm düşmanları rahatlıkla yene bilir düşüncesi oluştu. Artık ikinci kitapta yazar farklı zorluklar yaratır muhakkak. Tearza’nın de neden öyle davrandığını merak ediyorum, zaten Speer katliamının anlatıldığı gibi olduğundan çok şüpheliyim. Altan ve Nezha her ikisi yaşıyor bence, şimdilik Rin’e yakın olan kimse tam olarak ölmedi. Ne şans. Sanki ölmüş gibi oluyorlar ama sağ bulunuyorlar sonra. :slight_smile:

3 Beğeni

Yazar karakterlerin güçlerini feda kısmıyla dengelemiş olabilir mi acaba diye düşünüyorum. Rin Mugen’i yok etmesi için Phoenix’e tabiri caizse ruhunu sattı. Artık Altan’dan daha güçlü gibi ama tekrar katastrofik bir gövde gösterisi sergilemek için verebileceği bir şey kalmadı geriye. Nezha ölmedi, goddreads’te diğer kitaplara bakarken 3. kitapta yer aldığını gördüm. :sweat_smile:
@Aspergerian Çok güzel incelemişsiniz. Medeniyetler zihnimde oturmuş olsa da verdiğiniz tarihsel bilgiler harika oldu. Tahmininiz de muhtemel görünüyor.
Kitap bitti ve devamını okuyacağım ama araya başka birkaç kitap sıkıştırmalıyım. Türkçe’ye kazandırılması güzel olur.

3 Beğeni

Ben henüz başlayamadım ama Spoiler da olsa her yazılanı okuyorum. :slight_smile: Ben de Rin’e kıl olacakmışım gibi hissediyorum nedense, hatta yavaştan oldum bile. :sweat_smile:

2 Beğeni

Yazar bunu garantiye almış hocam. :slight_smile:

1 Beğeni

Evet mantıken artık yeniden öyle bir güç sergilemesi mümkün olmamalı ama sonlarda savaşa çağırıyordu Rin’i. Yani yeniden katliam yaptırmak istiyordu.

1 Beğeni

Geç cevap için üzgünüm. Phoenix anladığım kadarıyla aynı zamanda intikam tanrısı, ve sanırım intikam kisvesi altında savaşa ve kana doymayan bir tanrı. Rin izin verirse intikam ayağına tüm dünyayı öldürmesini sağlar gibi. :slight_smile:

1 Beğeni

Yok o ne demek özürlük hiç bir şey yok tabi ki. ) Umarım sonunda Rin de ölür. :joy::joy::joy: Çok acımasız oldu sanki.

1 Beğeni

Acımasız mı bilmiyorum ama o felaketten sonra bence de hayatta kalmasın mümkünse. :sweat_smile:

1 Beğeni