@EmrecanDogan, dil konusunda @okanakinci’ya katılıyorum. Sanırım kesin çözüm arayışına girmişler Dildeki ifadeleri değiştirerek ya da yok sayarak, tanımlananın ortadan kalkacağı yanılgısına düşmüşler. Dil bir iletişim aracı. Kişi, algısı, fikri ve zihniyeti uyarınca, o aracı kendi arzuları lehine kullanır. Üretilen yeni dil başarılı olacaksa da bu kısmen olacaktır; yüzde yüz bir başarı sağlaması çok güç.
Kültür konusuna gelirsem: İçgüdülerimizin ve doğamızın kültürü şekillendirdiğini düşünüyorum. Belli başlı temellere dayanıyor ve bunlara dayanarak çeşitlenip, yeri geldiğinde değişime uğruyor. Doğamızdan gelen ihtiyaçlarımız ve onları tatmin etme yöntemlerimiz kültürü şekillendiriyor. Herhangi bir değişikliğin kabul görüp görmemesi bunlara bağlı. “kültür” için soyut ve somut icatlar topluluğu demek yanlış olmaz. Bazı geleneklerin yerini korurken, bazılarının değişmesi veya yok olması; bazı icatların kabul görürken, bazılarının kısa sürede tarihin tozlu sayfalarına karışması bu yüzden.
Kültür dediğimiz, her ne kadar sabitmiş gibi dursada, aslında oldukça değişken bir şey. Ona dair yapılan her tanımla değişime uğruyor. Doğamızda karşılık bularak hayatımıza giren her teknoloji ve o teknolojinin imkanlarından doğan yeni alışkanlıklar, yeni neslin kendi kültürünün bir parçası oluyor. Bir yandan ailelerinin kültür ve alışkanlıklarını edinirken, bir yandan da kendi kültür şablonlarını oluşturuyor. Kendinizce bir deney yapın: Beğendiğiniz filmlerle, yenikuşaktan kişilerin beğendiği filmleri karşılaştırın; beğendikleriniz ve beğenme gerekçeleri hususunda arada pek çok fark bulunacaktır.
Kültür, belli başlı temellere uyacak biçimde sabit kalırken, öte yandan o temellerin kombinasyonları vasıtasıyla devamlı değişebilen bir varlık. O sebeple, yeni ne getirecek, eskiye ne olur diye endişelenmeyin. Şu anda bu oluyor zaten ve olmaya devam edecek.
Tabii şu eklemeyi yapmam da gerek: Teknolojik değişimin yaşanmadığı veya yasaklı olduğu ve otokontrolün uçlarda gezindiği topluluklarda bu daha zor; yeni olanın anında aforoz edilmesi işten bile değil. Ha, o topluluklarda er veya geç, devamlı değişen ve dönüşenin yarattığı etkiyle eriyip gitmeye eğilimliler. Erimek derken, illaki tümden bir yok oluştan bahsetmiyorum. Topluluk değişir, lakin öncesiyle arasında farklar olduğunu idrak edemez. Bu işte uyum sağlama ve unutkanlığın çift yönlü çalışmasının parmağı vardır.
Kendi mesajımdan hareketle başlığın ana konusuna şöyle bağlayayım:
Kültür ve alışkanlıklar bizi biz yapan güdülerimize ve ihtiyaçlarımıza bağlıysa, cinsiyet çatışmasının da ötesinde, ideal insanlığa yaklaşabilmek için onları anlayıp tavır ve hareketlerimizi ona göre düzenlememiz gerek. Ve bu bir kuşağı etkisi altına alınca hallolacak veya da bir kere karara varılıp uygulamaya koyuldu mu tıkır tıkır işleyecek bir sistem değil. Kişinin devamlı düşündüklerinin ve yapmak üzere olduklarının ardındaki itkiyi ve psikolojik mekanizmayı dikkate alması gerek.
Örneğin, bir şeyi tanımlamak için zıddına veya benzerine ihtiyaç duyma güdüsünü. Bu doğuştan gelen ölçeklendirme, kişinin kendisi için faydalı ile faydasızı, iyi ile kötüyü, tehlikeli ile tehlikesizi ayırma gibi hayati öneme sahip pek çok ayrımlama da işe yarar. Bu aynı zamanda ayrımcılığa ve ötekileştirme gibi nahoş davranışlarada kapı aralayan bir mekanizma.
Ama bu güzel sistemin yan etkileri mevcut. Kendi erkeklik ya da kadınlığını tamamen karşı cinsin zıddı olarak tanımlarken aşırıya kaçan biri, zamanla karşı cinsiyetle ilişkilendirilmiş özellikleri olumsuzlayarak ayıplamaya başlayabilir. Çevrede bunu desteklerse dahada zihne yerleşir. Verilen her otomatik tepkide bu kanıların yansımaları gözlenir.
“Kadınsı” veya “erkeksi” iması barındıran ifadeleri bu yüzden ifadeyi sarf edenine göre olumsuzluk içerir.
Bir şeyin zıddına veya benzerine göre tanımlamanın doğası gereği nelere varabileceğinin bilincindeki kişilerinse bu türden hatalı güdülemelere kolay kolay kapılmayacağı kanaatindeyim. Dikkatinizi çekerim, hayati öneme sahip bir mekanizmayı tümden yok saymaktan bahsetmiyorum; bazı yan etkileri üzerinde daha dikkatli olunmasından bahsediyorum. Örneğin, korku güdünüzü tümden yok edemezsiniz; korkmaya gerek olmadığını anladığınız şeye karşı, korkmamayı öğrenebilirsiniz. Bir hastalık, mucize veya teknik bulundu ve korku güdüsü yok edilebilir oldu diyelim; kişi o zaman, başkalarının yardımına muhtaç bir makineye dönüşür. Zıtlık-Benzerlik psikolojiside böyle bir şey; olumlu ve olumsuz etkilerini dikkate alarak, onlar vasıtasıyla hissedilen duyguları ve akla gelen kararları anında uygulamamak gerek; önce sebebini ve sonuçlarını tartmalı, sonra uygun gelen eyleme hayata geçirmeli. Elbette bunu yapabilmek kolay değil Kendiminde bu tavsiyeyi hayatıma geçirebildiğini iddia edemem
Lanet! Sözüm ona, mesajı başlığa uygun sonlandıracaktım