Rıhtım Kamarası

Hem Kant’a hem de ampiristlere, pozitivistlere, mekanikçilere sallıyor gibi geldi bana bunlar bağlantılı zaten, açayım. Biraz uzun olabilir ama dayanamadım hehe

Duyuların ötesinde bir gerçeklikle ampirisitlere, ve Kant’a sallıyor ama zaten bu felsefede binlerce yıldır tartışılıyor. Platon’un mağara alegorisi, Gazzali’nin ayna metaforu, Bacon’ın 4 idolü vs hep duyularımızın-zihnimizin bizi yanılttığını ve bunların gerçeklikle aramızda engel olduğunu söylüyor. Marx da gerçeklikle aramızda sınıflarımızın olduğunu söyler mesela ama bu engelleri aşılabilir görüyorlar. Bu engelleri aşamayacağımızı söyleyenler ise septik cephe. Protagoras insanı her şeyin ölçüsü yapması, septiklerin Tropos öğretisi, Descartes’in rüya argümanı vs. bunlara örnek. Septik cephe gerçeklikle aramızdaki engellerin olduğunu kabul ediyor ama diğerleri gibi bu engelleri aşabileceğimizi düşünmüyorlar. Duyularımız bizi bir kere yanıltıyorsa niye güvenelim diyorlar kısaca.

Kant’ın bu olaya dahli ampirizmi ve rasyonalizmi birleştirip septik cepheyi mağlup etmek üzere ama işleri berbat ediyor maalesef kantçığımız :smiley: Kant duyularımızın bir formu olduğunu ve bu formların bizim algımızı oluşturduğunu söylüyor. Algının ise 2 formu var: Zaman ve mekan. Zaman ve mekanın insan zihninde olduğunu söylerseniz gerçekliğin sürekli olarak insan zihninde üretildiğini söylemiş olursunuz. Zamanı doğadan çıkarırsak nedensellik, ereksellik doğaya içkin değil insan zihninin üretimi olur. Gerçekliği insan zihni üretiyorsa dışarıda zihnimiz dışında bir gerçeklik mümkün müdür? Yani Kant “engelleri aşarak gerçekliğe ulaşabiliriz” sonucuna ulaşmak isterken aslında bunun mümkün olmadığını söylüyor. Feci skandal hehe. Septikleri mağlup etmek isterken onlara müthiş bir alan açıp destek atmış oluyor :smiley: Kant göndermesi burada.

Mekanik evrende ise pozitivistlere ve mekanikçilere söylüyor. Ama meşhur bilimcilerin evreni mekanik olarak görmeleri kuantum fiziğine kadardı, eskidi o iş :smiley: Einstein kuantum fiziğiyle tanışınca bu yüzden tanrı zar atmaz diyor. Tanrıdan kastettiği doğa. Doğanın rastgelelik üzerine kurulu olduğunu kabul edemiyor çünkü evreni hep böyle mekanik nedenselliğe dayalı düşünmüşler. Bu yüzden Einstein bu doğru olamaz diye diye öldü garibim :smiley:

Ama şimdik şöyle bir sorun var bilimden hiçbir zaman nedensellik ve mekanik evren çıkmadı. Yani kuantumdan önce de bilim nedenselliğe ya da mekanik evrene dayalı değildi. Bilim insanları bunu savundu ama bilimden bu görüşleri çıkartamayız. Pozitivistler bilimin böyle olduğunu savunuyorlardı ama yanılıyorlardı. Bunda Newton’un payı çok çünkü o tanrının evreni bir saat gibi kurduğunu ve evrenin mükemmel bir şekilde tıkır tıkır işlediğini söylüyor. Ama N cisim problemi evrenin kararlı olmadığını 2den fazla cisimlerin birbirleriyle hareketlerini öngöremeyeceğimizi bildiriyordu zati. Ay-Güneş-Dünyanın birlikte hareketlerini öngöremezsiniz yani güneş sistemimiz kararlı kararsız mı bilemezsiniz. Newton bu sorunu biliyor tabii çözmek için çok çabalıyor ama çözemiyor doğal olarak. Sonunda evrenimiz kararsız hale gelirse tanrı müdahale edip tekrar kararlı hale getirir diyor. İlk başta tıkır tıkır işleyen bir evren derken şimdi problemi çözemeyince “tanrı müdahale ederek evreni düzeltir” diyerek kendisiyle çelişerek işin içinden sıyrılıyor çakal :smiley:

Laplace da evrendeki her şeyi hesaplarsak geleceği görebiliriz diyordu düşünce deneyiyle hatta bu gazla Newton’a nispet edip tanrıya ihtiyacım yok demiş :smiley: Çünkü Newton’un çözemediği problemi kendi çözdüğünü düşünüyor ve tanrıya ne hacet canım ben varım diyor :smiley: Ama o da yanılıyordu çünkü Heisenberg belirsizlik ilkesinden dolayı evreni durdursak bile bir parçacığın konumunu ve hızını yüzde yüz doğru ölçemiyoruz. Bu iki kişi de görüldüğü üzere nedenselliğin ve mekanik evrenin kaynağı bilimden ziyade kişilerin kendi inançları. Bu da Aristoteles’ten geliyor. Aristoteles’in neden sorusunun 4. ve en önemlisi amaçtır. Aristoteles evrendeki her şeye amaçsallık ereksellik atfediyor. Her şeyin ereksel olması bugünkü bilimimizle tamamen ters görüş. Ortaçağda bilimin gelişmemesinin en büyük sebeplerinden biri de Aristoteles’in bu ereksel nedeni. Darwin evrim kuramıyla ortaya çıkınca da Aristocular hemen ya böyle olamaz evrimin hiçbir erekselliği yok diye feryat figan oluyorlar :smiley:

Her şeye bir amaç verirseniz bir amaç-neden zinciri oluşturursunuz ve ilk amaç ortaya çıkar. O da Aristoteles’in tanrı argümanı devinmeyen devindiriciye çıkar. Yani nedenselliği ve mekanik evreni bilimden ziyade din başımıza bela etti. Yanınıza bir bilimci gelip nedenselliği ve mekanik evreni savunursa çabucak kaçın yanından kısaca :smiley:

9 Beğeni

Erdal Bey gözlerime felç indi.

2 Beğeni

Karanlık Kitaplıktan bir şey okuyorsanız ondandır. :see_no_evil::speak_no_evil::hear_no_evil:

1 Beğeni

Aynı durumu yaşıyorum. Şunu yazsam böyle mi olur böyle mi olur diye düşünerek yazıyorum. Çoğu zaman yazdıklarımı anlatmaktan istediğimden başka bir yöne çekilmesi olasılığına karşı tekrar okurum. Yazdıklarım kadar yazmaktan vazgeçtiklerim, ikisinin toplamından fazla ise acabalarım var. (Bunları bile yazarken defalarca değiştirdim.)

1 Beğeni

Çok teşekkürler çok sevindim :blossom: :blossom:

2 Beğeni

@collona Alper’in paylaşımını okumadım. Bildirim geldi tam bildirime bakarken kaynamış… Kant yazınca aklıma direkt bizimkilerin şifa niyetine içtiği içecek geldi. :joy: Sonra senin yazına denk gelince dedim o Kant bu Kant değilmiş. :joy:

2 Beğeni

:smiley: ben de Kant diye bir içeceğin var olduğunu öğrenmiş oldum :smiley: E baktım da bu bildiğimiz şekerli suymuş… İsminden ve şifalı deyince daha eksantrik bir şeyler çıkacak sanmıştım :smiley:

1 Beğeni

Çakma oralet olarak da biliniyor. İçine biraz limon sıkarak biraz da bal kullanarak lezzetini zenginleştirebiliyorsun.(Eğer içine biraz da çubuk tarçın atarsan o zaman eksantrik oluyor.) :smiley: Dedemden duyduğum ve içtiğim bir içecek türü. Sanırım kahve kültürüne sahip insanların bildiği bir şey.

5 Beğeni

Çernobil sonrası bizimkiler çay yerine bana ve diğer çocuklara uzun süre bu şekerli bazen limonlu sıcak suyu içirmişlerdi. :slight_smile:

3 Beğeni

Suya şeker atıp içmek ne kadar cazip gelmese de tarçın ve limonla bunu deneyebilirim :smiley: Ben kahvehanelerde sadece kivi, portakal, muz gibi içecekler var sanıyordum farklı olarak bunu hiç duymamıştım.

@alper o his ki herkesin bildiği ama senin yıllarca bunu nasıl bilmiyormuşum dediğin bir şey olduğunda :smiley: Madem şifa olarak kullanıyoruz hastalanınca deneyip test edeceğim hehe

3 Beğeni

Biri beni mi çağırdı :roll_eyes: Hahah. Şaka bir yana, keyif alarak okuduğum bir yazı oldu. Ama çoğu noktasına katılmıyorum.

Bunlar bence ilginç metaforlar, ama bu metaforları fazla ciddiye almak bence insanı “yanlış bile olmayan” argümanlara götürecektir.

Bu bence tam bir elinde çekiç olana herşeyin çivi görünmesi durumu :roll_eyes:

Hocam buradaki noktayı anlamadım. Quantum ölçeğinde bazı olayların rassal özellikler taşıması neden “mekanik” evrenle çelişsin ki? Rassallık mekaniklikle çelişen bir şey mi ki? İçine zar koyduğumuz, bazı süreçleri zara göre şekillenen makine artık makine değil midir? Yoksa sadece zarlı bir makine midir?

Esasında söz konusu N cisimse sadece calculate edemiyoruz. Compute edebiliyoruz gayet. Benzer şeyler ama aynı şey değiller. Analitik çözüm vs nümerik çözüm gibi düşünebiliriz. Yani evren bize diyor ki, bunun cevabı var ama beleş değil. Öyle başlangıç koşuluyla bütün şeceresini pat diye vermem diyor. Adım adım gidersen istediğin precision ile hesaplayabiliyorsun ama. Ki yörüngenin kararsız olmasına da tanrı pek müdahale etmiyor gibi, bkz. başıboş gezegenler, galaksiden fırlatılan yıldızlar vs. (tabi zaten bu sizin savundugunuz bir nokta degildi, ek bilgi olarak verdim)

Bu konu da ölçme kapasitesinden ziyade çok daha fundamental bir düzeyde evrenin bu şekilde işlemesiyle alakalı. Parçacığın konumunu biz ölçemiyor değiliz, konumu sadece etkileştiğinde istatistiksel bir dağılımdan (dalga fonksiyonu) çekiliyor. Yine rassallığa geliyor yani olay.

Sonuçta bana öyle geliyor ki çoğunlukla bunlar aslında yanlış bile olmayan argümanlar. Dine benzetmek ise sadece yanlış.

Ha eğer bir sistemde ispatlanabilir bir şekilde bağımsız rassal parçalar olmasını onun bir şekilde farklı bir gerçekliğe falan delalet ettiğini gösterebiliyorsak iş değişir. Ama böyle bir şey göremedim ben.

Bir de bir itirafta bulunacağım, bazı felsefe eserlerinin bazı argümanlarını pek ciddiye alamıyorum. Yani şöyle; mesela Kant’ın bir eserini okuyordum (Türkçe’ye arı usun eleştirisi olarak çevrilmişti sanırım). Bir paragraf okuyorsun diyorsun ki bu adamın Gödel’den haberi yok. Bir başkasını okuyorsun diyorsun ki bu adam Turing’den haberi yok. Termodinamik bilmiyor. Vesaire vesaire. O zaman nasıl matematik hakkında, doğa hakkında, evren hakkında konuşabilir ki insan? Bu fikirlerin ortaya çıkmasında Kant reisin rolünün de farkındayım, yanlış anlaşılmasın. Demek istediğim şu daha çok: sanki felsefe de pek yığılarak ilerleyen bir alan değil öyle değil mi?

5 Beğeni

Öncelikle teşekkürler ben de katkılar için teşekkür edeyim başlangıçta :smiley:

Pek öyle değil aslında. Yani ekonomik düzeyimizin ekonomik ilişkilerimizin bizim dünyaya bakışımızı gerçekliği algılayışımızı çok etkiliyor. Bir patron ve işçinin fabrikada ürüne bakışı aynı değil. Kendi emeğine, doğaya, ürüne, kendine yabancılaşan bir işçi var ortada. Dünyaya zenginlerle aynı bakmıyoruz :smiley: Ne zaman sınıflar ortadan kalkar o zaman gerçeklik algımız da değişir tabii bunu daha geniş tartışmak lazım :smiley:

Burada kuantum fiziğine kadar dememim sebebi son darbe gibi aslında. Yoksa klasik fizikte de belirsizlik var. O dönemin bilim insanlarının söylediği gibi geleceği öngöremiyoruz klasik fizikte. Newton da görüldüğü üzere problemi çözemiyor tanrı evreni düzenler deyip işin içinden sıyrılıyor. Yani demek istediğim klasik fizikte de belirsizlik vardı ama kuantum gelince artık kaçış alanları kalmadı anlamında.

Mekanik evrenle çelişmesi ise evrenin başlangıcıyla alakalı. Şimdi bir parçacığın bile aynı anda konumu ve hızını bilemiyorsak gelecekteki hareketlerini nasıl hesaplayabiliriz? Newton ve diğerlerinin dediği tanrı evreni kurmuş bırakmış ama kuantum bize öyle olmadığını gösteriyor. Mesela bugün de bazı bilim insanları lablarda evrenler yaratabiliyorlar ama bunları tasarlayamıyorlar. Bizim evrenimiz de öyle yaratılabilir ama tasarlanamaz. Kuantumdan bildiğimiz üzere parçacıkların davranışları tamamen rastgelelik üzerine. Bir parçacık ne zaman neye bozulacak bilemiyoruz.

Dediğin gibi N cisimin analitik çözümü yok Poincare çözüyor ama analitik değil denklemleri birbirine ekliyor ama o da zaten biliyorsun kaos kuramı doğuyor böylece. Başlangıç koşullarındaki en ufak değişiklikler sistemde çok büyük sapmalara yol açabiliyor. Ama yine bir sorun var başlangıç koşullarını da tamamen hassas bilemiyoruz :smiley: Karmaşık sistemlerde de bu sorun var hep sadece evrende değil mesela. Korona ya da iklim krizi. Yani bunların başlangıç koşullarını hesaplamamızın imkanı var mı yok. Bu yüzden bunlara yaptığımız modellemeler de kesin değil tahmin sadece.

Evet burada yazdığım sadece biz ölçemiyoruz gibi anlaşılmış ama sadece biz değil kimse ölçemez. Tanrı da gelse ölçemez yani :smiley: Bu yüzden işte mekanik evren çöpe gitmiş oluyor. Hani başlangıçta kimse hesaplayıp böyle özene bezene bir evren yaratamaz. İstatiksel dağılım da kesin değil kuantumda bu da tamamen bizim ölçümlerimize dayalı istatistikler. Mesela bir parçacığın istatistiki ömrü 1 dakikadır ama o parçacığı ölçersin 1 yıl yaşar ya da tam tersi gerçekleşir. Olasılıkçılık var ama bu olasılıklar da rastgele yani hiçbir şekilde tahmin edemiyoruz.

Felsefe konusunda biraz katılıyorum :smiley: Bazı felsefeciler özellikle kıtacılar bilerek bilim düşmanlığı yapıyorlar. Mesela Heidegger okuyorsun diyor ki “zaman varlığın ufkudur”. Ee yani şimdi bundan zamanla ilgili ne anlamamız gerekiyor :smiley: Hiçbir şey… Günümüz fiziğiyle ilgilenen güncel zaman teorilerine bakan birisi heideggerin bu yazısını okuyunca elbet çöpe atar çünkü bir şey anlatmıyor :smiley: Burada katılıyorum yani Heidegger’in zaman hakkında yazdıklarını okuyacağımızı zaman hakkında bir fizik makalesi okusak daha fazla felsefe yapmış oluruz aslında. Ama şöyle de bir şey var 19.yüzyıla kadar bilim-felsefe aynıydı ondan sonra ayrılıyorlar. Bilim insanları aslında felsefeciydi. Bilimin felsefeden ayrılıp felsefenin farklı bir hakikat peşine düşmesinden dolayı oluyor hep bunlar :smiley: Mesela ta Antik Yunan’daki doğa filozofları bile aslında bugün anladığımız anlamda bilim insanları gerçekten. Ama Sokrates-Aristoteles için aynı şeyleri söyleyemem. İkisi de o dönemki bilimi boğmuşlar falan neyse :smiley:

Kısaca demek istediğim felsefe-bilimi ben ortak görüyorum geçmişteki gibi ikisini birbirinden ayırmak son derece hatalı olur. Analitik felsefeciler bunu sağlıyorlar. Russel bu konuda çok güzel örnektir mesela.

*gece uykulu gözler yorgun kollarımla yazdığım için düzgün yazamamış olabilirim :frowning:

3 Beğeni

Başkalarıyla uğraşmak istemediğim için Twitter hesabımı sildim.

1 Beğeni

Babamın vefatı nedeniyle bir süredir forumdan uzaktım. Bildirimlerden görebildiğim kadarıyla Ahmet durumu açıklamış. Kendisine ve taziyelerini iletenlere teşekkür ediyorum.

Vefat ile bir şeyi tecrübe ettim, sizlerle paylaşmak isterim. Daha önce hep “arayan” kişi olduğum için aramadan önce hep tereddüt ederdim, birkaç gün beklerdim veya hiç arayamazdım ve içimde büyürdü bu süreç. Ama “aranan” olunca fark ettim ki aranmak insana güç veriyor.

Tabii ki bu öznel bir deneyim, belki başkası farklı hisseder ama ben bu şekilde deneyimledim. O yüzden eğer ziyaret mümkün değilse “ne söyleyeceğimi bilmiyorum, arayamam/konuşamam ben” gibi düşünceleri bir kenara bırakıp aramanızı tavsiye ederim.

37 Beğeni

Başınız sağolsun. Allah rahmet eylesin.

Başınız sağolsun. Allah rahmet eylesin.

Başınız sağolsun. Allah sabır versin.

Başınız sağ olsun, sabır diliyorum.

Başınız sağolsun. Allah rahmet eylesin.

Allah rahmet eylesin. Başınız sağolsun.