Sıcak Kafa üzerine henüz bir başlık açılmaması beni şaşırttı açıkçası. Bu şaşkınlığın nedenlerine az sonra belki girerim. Önce kısa bir Sıcak Kafa incelemesi.
İlk söylenmesi gerekeni ilk söyleyelim. Sıcak Kafa’nın varolması, gerek okuyucu, izleyici gerekse üretici olsun buradaki bütün bilimkurgu meraklıları için çok hayırlı. Üzerinde konuşulması, değerlendirilmesi gerekiyor. Dizi bütük eksiklerine rağmen belki de Türkiye’de bilimkurgunun ilk kaydadeğer hareketli görüntü örneğini veriyor. Bu eksiklerin ilki dizinin sunumuyla ilgili, “distopik bir kurgu” olarak sunuluyor. Dizinin neden bri distopya olmadığını, distopyanın ne olduğu üzerinden şurada incelemeye çalışmıştım: Distopya Nedir? Sıcak Kafa’nın distopyanın temel yapısına sahip olmamasına rağmen bir distopya olarak sunulması bende bazı soru işaretleri uyandırıyor, özellikle de dizinin yaratıcısı Mert Baykal’ın türe hakimiyetine dair. Yine de dediğim gibi Sıcak Kafa’nın varlığı hepimiz için pek hayırlı.
Dizi, temel hatlarını aldığı Afşin Kum’un Sıcak Kafa’sından pek çok yerde ayrılıyor ve kendine has bir yol izliyor. Bence kitabın bilimkurgusu dizinin bilimkurgusundan daha sağlam. Örneğin kitapta ana karakter Murat Siyavuş Rus bilimadamı Viktor’un tasarladığı bir projede aktif olarak çalışıyor, projenin gelişimini kısmen detaylı olarak görebiliyor, deney safhalarında karakterlere katılabiliyoruz. Dizi ise daha çok +1 denilen bir yeraltı örgütünün ve Salgınla Mücadele Kurumu’nun merkezinde yer aldığı bri takım maceramsı koşuşturmacalara odaklanıyor.
Bu kısmen dizinin artısı sayılabilir. Çünkü kitabı okurken eksikliğini hissettiğim en büyük öğe kitabın kurduğu dünyanın içinde dolaşmakta gönülsüz oluşuydu. Ki şahsen bir bilimkurgudan bunu beklerim. Bir dünya kurması ve içinde olabildiğince çok dolaşması. Mert Baykal’ın da böyle bir eksiklik gördüğü ve dünyanın içinde daha fazla dolaşma ihtiyacı duyduğu ortada. Ne var ki dünyanın içindeki bu gezilerde, yani kitapta olmayan karakterlerin dünyasını gezerken Türk Televizyon Dizisi trüklerinin içinde buluyoruz kendimizi. SMK’nın kötü adamcılığında Kurtlar Vadisi’ni ya da Anton karakterinde Behzat Ç.'yi görmek işten bile değil. Bu bir artı mıdır eksi midir bilemiyorum. Sonuçta her kurgunun kendinden önce oluşmuş bir zemine ayak basması kaçınılmazdır. Fakat Türkiye’de ilk sayılabilecek böylesi bir işte ayağımızı bastığımız zemin bu mu olmalıydı bilemiyorum.
mısır bağlantısı
Mert Baykal’ın Sıcak Kafa’sı, Mert Baykal’ın Sıcak Kafa’sını bir takım sürreel belki de rüya sahneleri aracılığıyla kısmen bir deliliğin içine hapsediyor. Bu meta anlatı sahnelerinde üzerinde düşünülebilecek simgeler var. Yukarıdaki Mısır bağlantısı gibi.
Dizi kitabın kısa ömürlü karakterlerine bütün diziyi aşan bir ekran süresi veriyor. Böylece Özgür, Anne gibi karakterler, hatta site bekçisi bile kitaptaki kısa varlıklarından daha büyük roller alıyorlar.
Bu bazen işlemiyor. Örneğin ilk dört-beş bölümde Şule baston gibi (ben giderim o gider, yanımda tin tin eder) Murat’la dolaşıyor, fakat yaptığı hiçbir iş yok.
Hikayeye Baykal’ın eklemesi olan karakterler genelde işliyor ve yerel bir tat yakalanabiliyor.
Daha fazla şey de söylenebilir ama benden bu kadar. Sıcak Kafa üzerine konuşulabilecek bri yer iyi olur diye düşündüm. Siz de kaleminizi sakınmayın.