Sizce Türk Klasikleri Günümüz Türkçesine Çevrilmeli mi?

Canlıların evrimi ile dillerin evrimini karşılaştırırken özel olarak Türkçeden söz etmiyorum. Her ikisinde de genelden söz ediyorum. Evrim dediğiniz şekilde işlemekle beraber görece hızlı yaşanan örnekleri vardır. Fakat biyolojiye girdikçe konu dışına daha çok çıktığımızdan oraya girmeyeceğim.

ABD İngilizcesi ile İngiltere İngilizcesinin farklılaşmasından kastım tabii Türkçedeki gibi değil. Elbette oradaki müdahale örneği Türkçeye yapılan müdahalelerle kıyaslanamaz. Orada dikkat çekmek istediğim şey görece küçük çaplı da olsa bir müdahalenin yaşanmış olması. İngilizcenin geçmişinde başka müdahaleler de vardır.

İbraniceye gelince, bu dil İsrail devleti kurulmadan önce Museviler tarafından sadece ibadet amacıyla kullanılıyordu. İsrail’in kurulması sürecinde dünyanın her yerinden Museviler oraya göç ettiler. İsrail’de ilk başta farklı farklı diller konuşuluyordu. İbranice bu süreçte yeniden diriltildi, resmî dil yapıldı. Yüzyıllar boyunca geçen sürede ortaya çıkan veya değişen kavramları dile uydurmak için çalışma yapıldı. Ölmüş bir dil diriltildi, düzenlendi, geliştirildi ve resmîleştirildi. Bu, Türkçeye yapılan müdahaleleri de aşan bir durum.

İngilizcede elbette başka dillerden alınan, üretilen vb. örnekler mevcut. Sizin verdiğiniz telephone güzel bir örnek. Fakat bildiğim kadarıyla İngilizce kendi başına sözcük üretme kapasitesini de yitirmiş değil. Yani onu da kullanıyor, diğerini de. Osmanlıcaya gelince, Türklerin İslamiyete geçmesinden sonraki yüzyıllarda ne zaman bilimsel, felsefi, dinî veya soyut bir kavram lazım olsa ya Arapçadan ya da Farsçadan etkilenildi. Türkçede bir şeyler üretildiyse bile çok fazla değil. Cumhuriyetten önceki bin yıl içinde Karamanoğlu Mehmet Bey dışında Türkçeye önem veren kaç tane devlet adamı var ki?

Olay sadece Osmanlıca değil aslında. Göktürk dönemlerinden sonra Türkçeye, en azından Oğuz lehçesine çok ciddi bir katkı yapılmadı. Elbette tüm kelimeleri ithal etmiyorduk ama yeni kelimelerin çoğunluğunu ithal ediyorduk. 70 yıl önce ya da 150 yıl önce yazılmış romanlarda çok basit konularda bile ithal sözcüklerle karşılaşıyoruz. Tayyar sözcüğünden Tayyare sözcüğünü türetmek, üretmek sayılır mı? Bence sayılır ama kökenini Türkçe bir sözcükten almıyordu. Burada Arapçanın sözcük üretme kapasitesinden faydalanılıyordu. Uçak ise uçmak sözcüğünden türetilmiş Türkçe bir örnek. Türkçe, Ural-Altay dil ailesinin bir mensubu olarak sondan ekleme yöntemiyle sözcük üretme kapasitesine sahip. Fakat bunu yaklaşık bin yıl boyunca yeterince kullanmadık.

Osmanlı zamanında iki farklı dilin (Osmanlıca ve Türkçe) birbirinden bağımsız geliştiği çok söylenir ama bu doğru değil. Bu iki dil arasında tabii ki etkileşim vardı. Sıradan halkın Türkçesine Osmanlıca sözcükler giriyordu. Tersi de oluyordu. Benim dedem de saray çevresinden değildi, köyde yaşayan bir adam ve o da Osmanlıcadan etkilenmişti. Askerliğini ne zaman yaptığını sorduğumda İkinci Dünya Savaşına İkinci Cihan Harbi diyor. Doğum tarihini Rumi Takvime göre söylüyor. Birkaç yıl önce onun bir not defterini görmüştük. Osmanlıca bazı sözcükler kullanmıştı. Sıradan halk da etkileniyordu yani.

Biz bu sözcükleri reddettik mi? Evet, bir bakıma reddettik. Fakat bunun karşılığında Türkçenin içinden Türkçenin kurallarına uygun sözcükler üreterek bin yıldır yeterince yapılmamış bir şeyi yapmıştık. Bu biraz da kültür emperyalizmi dediğimiz konuyla bağlantılı. Kültürler arasında iletişim normal bir şeydir ama kültür emperyalizmi, başka kültürleri ezen bir şeydir. (Bkz. Kültür Emperyalizmi ve Kültürümüz Üzerine ) Bin yıldır Arap ve Fars kültürü, biz Arapları ve İranları siyasi olarak egemenliğimize almış olmamıza rağmen bizim kültürümüzü ve dilimizi kendi boyunduruğuna almayı başarmıştı. Buna karşı Türkçe ve kültürümüz ayağa kaldırıldı. Amaç kültürel etkileşim değil, kültürel baskı sonucunda dilimize girmiş yabancı ögeleri temizlemekti. Gerçi şimdi de İngilizce, Fransızca, Almanca gibi dillerin etkisindeyiz ve bu kültürlerin ağırlığı altında kültürümüz erozyona uğruyor. (Bu da Kültür Emperyalizmi ile ilgili linkini verdiğim konuda tartışılmalı)

Bazı yabancı sözcüklerin Türkçeden temizlenmesi gerekmiyor. Zaten saf bir dil peşinde koşmamak lazım. Bazı sözcükler de gerçekten Türkçenin içinde çok sırıtıyordu ve bu sözcükler az değildi. İsmini hatırlamadığım yabancı bir dilbilimci, Türkiye’nin cumhuriyet döneminde dilde yaptığı değişikliklerle Türkçenin daha melodik bir dil olduğunu söylemişti. Bence haksız değil. Türkçe bu değişikliklerle hem daha melodik hem de daha anlaşılır bir dil oldu. Elbette bu konuda herkes aynı fikirde olmayabilir, bu sözcüklerin dilden kaldırılmaması gerekirdi diyenler olacaktır. Aşırıya kaçan bazı müdahale örnekleri de vardır. Buna ben de katılıyorum. Fakat bir dile hiç müdahale edilmemesi görüşüne itiraz ettiğim gibi tamamen müdahale edilmesi görüşüne de itiraz ediyorum. (Tamamen saf bir dil isteyen ancak yapay bir dil bulabilir. Hatta saf yapay diller de pek sık görülmez)

Fakat hoşumuza gitsin ya da gitmesin Türkçe kısa sürede büyük bir değişiklik yaşadı. Bu da karşımıza kaçınılmaz olarak 100 ya da 150 yıl önce yazılmış kitapların anlaşılamaması sorununu ve bu eserleri günümüz okuruna nasıl okutmalı sorusunu çıkarıyor.

1 Beğeni