Doğrusu şapka olması gereken yerde şapkalı olarak kullanılmasıdır. Yoksa anlam çok değişir.
Kar yağdı.
Kâr yağdı.
Gibi mesela Anlam nereden nereye gitti. O yüzden kullanmak elzem bence.
Önceki örnek daha iyiydi ama ayıp mı olur acaba deyip sildim
Doğrusu şapka olması gereken yerde şapkalı olarak kullanılmasıdır. Yoksa anlam çok değişir.
Kar yağdı.
Kâr yağdı.
Gibi mesela Anlam nereden nereye gitti. O yüzden kullanmak elzem bence.
Önceki örnek daha iyiydi ama ayıp mı olur acaba deyip sildim
Bu ciddi mi? Ne demek istiyor Yüce Efendilerimiz? İlla ‘‘kombiyi aç FATURANI öde’’ mi?
Yani diyor ki; sen evinde açmıyorsan komşundasındır. O yüzden komşuna bindireceğiz.
3’den fazla eve sahip olmayı ilave vergilerle zorlaştırıp konutu yatırım aracı olmaktan çıkararak konut sorununu çözmek veya arzı arttırıp 1000 evi olan kişi ve firmaların 1000 ev daha satın alıp kiraya vermelerini sağlamak bir tercihtir mesela.
Ülkedeki ana akım ekonomistleri anlamak gerçekten çok zor. Herhangi bir kısıtlamada “serbest piyasa, müdahale etmemek lazım” diyorlar. Sonra da böyle şikayet ediyorlar.
İnanç konusu haline getirdiğiniz Serbest Piyasa ve Rekabet mekanizmasının çalışmadığını artık kabul mü etseniz acaba?
Üç indirim marketinde de ürünlerin fiyatları aynı, kimse birbiriyle rekabet etmiyor, kalite de artmıyor.
Kendilerini ekonomi peygamberi olarak gören Mahfi Eğilmez, Özgür Demirtaş gibileri maaşlara zam yapıldığında veya dolar yükseldiğinde “enflasyon olacak” diyorlar, maaşlar artmadığında da “halk açlığa, yoksulluğa mahkum edildi” diyorlar.
Maaşlara kayda değer bir zam yapılmadı, dolar da yükselmiyor. Enflasyon yine çok yüksek geldi. Acaba enflasyonun sebebi tekelleşme olabilir mi? Bu kişilerden tekelleşmeyi yani sermayeyi eleştiren hiç bir argüman duyamazsınız.
Bu insanların söyledikleri devamlı olarak yanlışlanıyor ve sürekli daha önce söylediklerinin tam tersini söylüyorlar. Yine de özellikle muhalif kitle tarafından itibar görüyor.
Muhalifler iktidar seçmenini cahillikle ve iktidarın birbiriyle çelişen söylemlerini desteklemekle suçluyorlar ama kendileri de aynı şeyi yapıyor.
Okullara gelen zammın en büyük sebebi talep. Öğretmen maaşları veya okul giderleri değil mesele. Her şeye rağmen özel okullara büyük bir talep var. O astronomik ücretli okulların hiçbirinde öğrenci açığı yok.
Değil. Enflasyonun sebebi devletin para basması. Diğer tüm sebepler faso fiso. Pandemi döneminde ekonomiyi canlı tutabilmek için dağıttıkları bedava paralar (0,64 faizli krediler vs.), ile 40-45 yaşında emekli ettikleri insanlara ödeyecekleri 3-5 kuruş yüzünden enflasyon yükseliyor. Devletin topladığı vergi yaptığı harcamalara yetmiyor. Bunda devletin topladığı vergiyi verimsiz kullanmasının payı da çok büyük tabii ki. Bazı kurumlar eleman sıkıntısı nedeniyle verimsiz çalışırken diğer birçok kurum fazla eleman bulundurduğu için verimsiz çalışıyor. Hatta bana kalırsa devletin üzerine vazife olmayan birçok konuda bakanlık düzeyinde çalışılıyor. (Gençlik ve Spor Bakanlığı ne yapıyor mesela? Onun görevini STK’lar, federasyonlar yapamaz mı?)
İndirim marketlerinde tekelleşme şu anda yok ama danışıklı dövüş var. Bu danışıklı dövüş ve rekabete aykırı uygulamalara ceza yağmalı ama umursayıp denetleyecek müfettiş yok.
Ekonomiden anlamam, yetkin olmadığım bir konuya da yorum yapmak istemem ama benim gözlemime göre bu enflasyonun sebebi devlet kadar halk aynı zamanda. Sanıyorum serbest piyasa denen olay burada işin içine giriyor. Türkiye şu an dünya standartlarına göre kur hesabıyla bile korkunç pahalı. Bir dönem kimse ekonomide önünü göremediği, kur-yakıt sürekli arttığı için astronomik zam geldi her şeye ve şu an bunlar sabitlenmiş olsa da zam tüm satıcılarda alışkanlık oldu sanki.
Fiyat belirleyen hiçbir merciinin güncel olarak maliyete, gelir-gider ilişkisine baktığını düşünmüyorum, tabiri caizse herkes “tutturabildiğine” fiyat koyuyor gibi. Dolayısıyla da orantısız fakirleşme ve zenginleşme var. Eğitimsizlik, ahlaksızlık, kısacası sosyal çürüme diz boyu olduğu için de kimsenin umrunda değil. Aksiyon alan da yok. Aksine alım gücü iyice düşsün diye herkes seferber vaziyette.
Yurtdışında yüksek lisans programına başvurmuştum, iki dönem ücreti 2150 Euro idi. Dayım aynı fiyata 8. sınıftaki oğlunu dershaneye yazdırdı. Çok gülünç geliyor bu bana, trajikomik anlamda tabii.
İlk iki paragrafta düşüncelerimi birebir yazmışsınız. Tamamen aynı düşünüyoruz.
Yani fiyatı belirleyen arz-talep dengesidir. Maliyet o kadar da önemli değil aslında. Mesela bir Rolex saat on binlerce dolardır, çünkü o saate o parayı verecek çok insan var. Ama maliyeti belki de ellide biri falandır. 50 bin dolarlık saatin 500 dolarlık öyle klonları var ki çok az kişi ikisini ayırt edebilir. Benzer şekilde XYZ lisesi yıllık 1 milyon TL istiyor ama ona maliyeti belki 100 bin TL. Neden bu parayı istiyor? Çünkü sınıfı dolduracak kadar öğrenci toplayabiliyor. İnsanlar haklı veya haksız bir şekilde bu eğitimin bu parayı edeceğini düşünüyor.
Benzer bir şey geçen yıllarda mesela ikinci el araba piyasasında yaşandı. Bir anda al-satçılar türedi. Neden? Enflasyon yüzünden. Bugün 100 birim paraya alınan araba, enflasyon yüzünden bir ay sonra 150 birim paraya satılabiliyordu. Çünkü alan insanlar vardı.
Ama enflasyonun sebebi bu insanlar değil. Enflasyonun sebebi devletin piyasaya para enjekte etmesi. Dün piyasada 1 milyar birim para vardı. Devlet bu ortama bir anda 1 milyar birim para daha enjekte ederse bir anda iki katı refaha ve zenginliğe ulaşmayız. Bir evimiz bir arabamız varken bir anda iki evimiz iki arabamız olmaz. Elimizdeki paranın değeri bir anda yarısına iner. Enflasyon da aslında budur. Paranın değeri düşer. Durduk yerde fakirleşiriz.
Döviz bazında bile neden fiyatlar arttı? Çünkü insanlar elindeki paranın değersizleştiğini gördükçe bir an önce elindeki parayı verip başka bir emtiaya (ev, araba, altın, döviz, vs.) geçmeye çalıştı. Bugün maaşım yatınca hemen bulaşık tableti alıyorum çünkü bir hafta sonra zam gelebilir. Ben değil herkes böyle. Bulaşık tabletine bu kadar talep olunca marketi de üreticisi de fiyatını yükseltiyor. Talep eskiden olmadığı bir biçimde arttı. Talep arttığı için fiyatlar arttı. Şu anda her şeye karşı eskiden hiç olmadığı kadar bir talep var. Çünkü elimizde para tutmak istemiyoruz. Bugün aldığımız şey yarın daha da pahalı olacak biliyoruz.
Evet birileri zenginleşiyor ve maaşlı insanlar da fakirleşiyor. Yapılacak şey de talebi kısmak. Tüketmemek.
Elmas-su paradoksu, Giffen malı, Veblen Etkisi, Snob Etkisi vb. iktisadi konulara gider.
Bu kadar naiflik hak etmiyor bu kurum. Cukkaladığı paraları direkt yiyor, yatırım namına ne onlar ne belediyeler harcama yapıyor, diyebilmeliyiz. Kaç milyardan bahsediliyordu? Hah, işte onun yanına birkaç sıfır. Sonra dönüp okul sınavlarında vergi konusunda çalıştıklarınızı, isyanları vb. hatırlayın. Sonra dönüp şu uyuşuk memlekete dönüp bakın. O zaman tükenmeli kifayet dolabımız, namerde söverken değil.
Verimsiz kullanıyor derken kapsayıcı olmak adına bu terimi kullandım. Yolsuzluk, liyakatsizlik ve mismanagement dahil. Ama direkt yeme gibi ekstrem bir durum da yok. Öyle olsa hiçbir kamu kuruluşu ödeme yapamaz, maaş ödeyemez.
İşte 1 ödüyorsa 10 yiyor. Pacman gibi. Bir ara jeton atmadık, boş koltuk daha iyi yönetti dendi. Mevzunuzu dağıtmayayım; 40 yılda, "adamlar yiyor ama çalışıyor"dan "yiyor ve çalışmıyorlar"a gelmek dışında, değişir bir şey görmüyorum.
Son yıllarda virüs gibi yayılan “stokçuluk trendi” için bulaşık tableti müthiş bir örnek.
Dediğiniz arz-talep durumu benim de aklıma elmas-su paradoksunu getirdi. Tanımlamak için “elmas” ve “su” kullanılan, Rolex saat ile örnekleme yapılan bir çelişkinin ülkemizde en temel ihtiyaçtan en küçük hizmete kadar genellenebilir hale gelmesi çok can sıkıcı.
Nitekim çok fazla etken var enflasyon için ama kendi adıma ekonomiden ziyade insanların bozulan ve bozulmakta olan zihniyeti beni daha çok üzüyor artık. İktisatta arz-talep ilişkisi sosyolojide Anadolu insanının fırsatçılığı kafa kafaya verince hangi alanda hangi tez ortaya çıkıyorsa onu yaşamaktayız.
Tüketmeme çözümü şu gidişatta bilinçle değil de ancak fakirleşmenin dibine vurunca gerçekleşebilecek gibi duruyor.
Eskiden buraları baya bir yesillendirirdim. Ama artık iyi gelmiyor. Uzun uzun daha farklı şeyler yazıyorum.
Bu defa uzun uzun okumuyorum da şöyle bir baktım. Yakın gibi görür.
Yaz amin ana sebebi değerli beni ateşleyen ve güçlü hissetiren bir mualiftin. Teşekkür ederim (çok yıpranma ilerde kapismak isteyebilirim. Biraz banada kalsın)