Farkında mısınız bilmiyorum ama yorumlar farklı bir yerdeydi ve ben de buraya taşıdım. Daha önceki yorumum o konuda geçerliydi. Konu uzayacağı için de buraya taşıdım.
Farkındayım, buradan devam edilebilir diye düşünüyorum. Sizin özelinizde hatta sadece denetmenlerle ilgili bir eleştiri değildi. Elinizden geleni yaptığınızın farkındayım.
Kesinlikle öyle düşünmedim. Sadece taşındığını görmemiş olabilirsiniz diye yazdım. Sonuçta her saniye forumda olamıyoruz ve her yazılanı okuyamıyoruz.
Robot olmak da zor. Ne yapsan yaranamıyorsun.
Sen iyisi gidip biraz çarklarını filan yağla, azıcık rahatlarsın belki.
Ekşi Sözlük sayesinde haberdar olduğum, gerçek hayattan bir zorbalık görüntüsü ve onun hakkındaki yorumlar hakkında bir tartışma başlatmak istiyorum.
Görüntüler şunlar:
https://twitter.com/muhendisyenn/status/1608183227541344257?s=20&t=dyBeqohb9rthcS4OFXvlhQ
Ekşi Sölük’ten, Twitter’dan ve muhtelif haber sitelerinden çeşitli yorumlar okudum. Bu yorumlar çoğunlukla; zorba öğrencilerin idamı, hapsi, dövülmesi, onların ailelerinin de cezalandırılması, öğretmenlere dayak yetkisinin geri verilmesi, sınıfta zorbalığa ses çıkarmayan diğer öğrencilerin de cezalandırılması şeklinde benzer odak noktalarında toplanıyor. Ayrıca kendi engelli çocuklarının da benzer türde zorbalığa uğradığını belirten kişiler de bulunmakta.
Bu konu hakkında forum halkı ne düşünüyor? Sorun gerçekten birkaç tane psikopatın zulmünden mi ibaret, yoksa sorun toplumun ahlaki yozlaşmışlığına, eğitim sisteminin (disiplin ve rehabilitasyon öğelerinin) yapıcı cevap verememesi gibi göründüğünden karmaşık bir sorun mu?
Sorun kalabalık, eğitimde fırsat eşitsizliği. Kaynaklar her öğrenciye adil bir şekilde dağıtılacak kadar yeterli değil. Kaynaklar yeterli olsaydı bile her okul müdürünün, her öğretmenin, okuldaki her çalışanın orada bulunacak kadar yetkinliği yok.
Hem ortaokulda hem lisede bepli öğrencilerle aynı sınıfta okudum. Bu insanların bizim gibi normal eğitim alması sadece onlara verilen bir yük. Dersler bizim bile çoğu zaman anlayamayacağımız biçimde işlenirken bu öğrencilerin bizimle birlikte eğitim görmesinin cidden mantıklı bir amacı olduğunu hiç düşünmedim. Çoğu memurluklarda açılan özel kadrolara çocuklarını sokabilmek için okula yolluyordu. Evde bakmakta zorlandıklarını ise özellikle belirtiyordu. Kaynaştırma öğrencileri sınıfı çökertiyor. Derste özellikle birden fazla bepli varsa birbirleri ile bağrışma, kavga ve kamu malına zarar verme gibi bir sürü olayı sürekli yaşıyorduk. Özellikle tanıdıklarımdan birinin velisi çocuğunu melek olarak nitelendirirdi çocuk ise canı sıkıldıkça bizi cezai ehliyeti olmadığı ve bu yüzden bize zarar verebileceğine dair tuhaf tehditlerde bulunurdu. Açık ve öz bu insanların özel eğitime ihtiyaçları var. Eğer devlet bu insanları topluma entegre edemiyorsa bu insanların dünyaya gelmemesine yönelik önlemler almak zorunda.
Akran zorbalığına gelirsek hem kaynaştırma öğrencileri hem normal öğrenciler birbirlerine yıllardır uyguluyor bunu. Özellikle kaynaştırma öğrencileri daha çok hayati organlara saldırıyor, benim yıllar içinde gördüğüm bu. Zaten liselerde neler olup bitiyor hepimiz biliyoruz yani. Benim okuduğum sene birbirlerini öldürme noktasına varan olaylar yaşanmıştı. Bu sadece bepli oldukları için olan bir durum değil gruplaşmanın dışında kalıp ezilebilecek durumda kalan bir halka olduğu için bunu uyguluyorlar.
Olay toplumsal yozlaşmadan çok okul ve hocaların daha önce böyle olaylara karşı uyguladıkları cezalandırmalarda yatıyor. Çoğu işlem yapmaya üşeniyor. Cezalandırma sistemi düzgün çalışmadığı için pek çok sorun ortaya çıkıyor. Ayrıca ben Türkiye içinde hiç rehabilite etmeye yönelik bir eylem görmedim genelde ceza-ödül sistemi işlediği için pek olumlu bir sonuç ortaya çıkmayacaktır.
(Bepli öğrencilerle 6 sene okudum.)
Ortaokulda ben de bizzat zorbalığa uğradım. Lisede kendimi savunabilecek duruma geldim ancak orada da akran zorbalığına çok şahit oldum. Açık konuşmak gerekirse toplumumuzun her yanına sinen “zorbalığa karşı ses çıkarmama” hastalığının o dönem ben de etkisi altındaydım. Yine de işler çok ileri gidecek gibi durduğunda müdahale edip diğerlerini frenlediğim çok oluyordu.
Benim görüşüm şu; sınıflar çok kalabalık, eğitim yetersiz. Bir kere sınıflar bölüm bölüm ayrılmalı ve öğrencilerin derdi sınıfı geçmek değil de ilgi alanlarına göre bir şeyler öğrenebilmek olmalı. Bunun için de okullarda yeterli materyaller olmalı. Ben meslek lisesi okudum fen liseleri için durum nedir bilmiyorum ama meslek liselerine de yeterli malzeme desteği sağlanmalı, laboratuvarlar kurulmalı. Biyoloji gibi matematik gibi bazı çok önemli dersler verilmiyordu bizde bunlar verilmeli. Ders sadece müfredattan ibaret olmamalı ve öte yandan devamsızlık kesinlikle bir sorun teşkil etmemeli. Devamsızlık demek öğrenciyi okula mecbur etmek demektir ve bir insan bir şeyi yapmaya kendini mecbur hissediyorsa, o şeyi zaten seviyor olsa bile, ondan zevk alması güçleşir. Ayrıca bu okumaya istekli olmayanları ya da o derse hevesli olmayanları sıkar ve okuldan soğutur. Bu nedenle okulların amacı kaliteli bireyler yetiştirmek olmalı ve bunun için de çocuklar hapishane gibi düşündükleri bir yerde saatlerini harcamamalı.
Akran zorbalığı konusuna gelirsek bence okullarda dediğim gibi devamsızlık sorunu ortadan kalkarsa bu tipte çocuklar zaten gelmeyeceklerdir. Ha hala geliyor ve yaşıtlarına bu tarz zorba muameleler uyguluyorsa çocuk gözetim altında tutulmalı ve psikolojik destek almalı. Gözetimden kastım hapis değil yanlış anlaşılmasın yalnızca iyice gözlenip gerekli yönlendirmeler yapılmalı. Yaptığının insanlarda ne gibi sorunlar ve kalıcı hasarlar bırakabileceğini iyice anlamalı. Böyle bir sorun için idam, hapis veyahut dövülmesi gibi öneriler çok saçma ve abestir. İnsanlar hata yapabilir kaldı ki bunlar çocukluktan yeni yeni çıkan gençler hata yapmaları gayet normal önemli olan onları düzgün bir birey halinde yetiştirmek. Bu da tabii güzel ülkemizde çok absürt bir durum olduğundan bu yazdıklarım hiç kimsenin umurunda olmayacak.
@efeemiro
BEP (Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı) aslında hafif engelli öğrenciler için uygulanabilecek en doğru yöntem, sorun -sizin de belirttiğiniz gibi- bu yöntemin öğretmenler tarafından uygulanamamasında yatıyor.
Adından da anlaşılacağı üzere BEP, normal öğrencilerin aksine, branş öğretmenleri, rehber öğretmen ve rehberlik araştırma merkezleri işbirliğiyle ilgili öğrenciye özel olarak hazırlanan eğitim programıdır. BEP’in temel amacı engelli öğrencinin topluma uygun şekilde adapte edilmesini sağlamaktır.
Her şey kağıt üzerinde mükemmel gözüküyor ama uygulamaya gelince hem öğretmen, hem veli hem rehber öğretmen abartısız çuvallıyor. Sonuç da göründüğü gibi berbat bir manzara oluyor.
@DragonRebornRand
Dediğiniz "olmalı"ların bir çoğu zaten halihazırda Millli Eğitim tarafından -kağıt üzerinde- benimseniyor ancak malum olduğu gibi uygulanmıyor.
Devamsızlık konusundaki görüşlerinizi ise yanlış buluyorum ve devletin -farklı bir şekilde de olsa- buna göz yummasını (açık lise) geri döndürülemez bir hata olarak görüyorum. Toplumumuz, hatta insan nüfusunun %99.99999’u henüz kendi kendisini veya çocuklarını sağlıklı şekilde eğitebilecek kapasitede değil. Hal böyle iken “sorunlu” öğrencilerin sistem dışına çıkmasına müsaade etmek bu öğrencileri geleceğin cahili, bağnazı olmaya iter. Bu alınması vatana ve insanlığa ihanet olacak bir risktir.
Dediğinize katılıyorum gerçekten de tüm bunlar kağıt üzerinde benimseniyor ancak kağıt üzerindekine uymak o kadar da basit değil ki uyulamıyor zaten. Devamsızlık durumu yalnızca okul için düşündüğüm bir şeydi siz söyleyince bunun bir risk olduğunu daha iyi anladım. Ancak bahsettiğimiz bu “sorunlu öğrenciler” in okullarda barınması, belki de dışarıda barınması kadar tehlikelidir. Böyle düşünüyorum çünkü bu çocuklar dışarıya salındığı zaman barındırdığı tehlikeleri aynı zamanda okul içerisinde de barındırıyor. Hatta bu diğer çocukların zorbalığa uğramasının nedenlerinden biri belki de ana nedenidir. Belki de bu tarz durumlarda çocuklara ciddi anlamda işinde profesyonel rehberler gerekiyordur. Bahsettiğim neredeyse her okulda olan eline bir program tutuşturup çocukları geçiştiren öğretmenler değil kesinlikle. Bilemiyorum ben çıkmaza girdim açıkçası
Kitap satın alırken hangi yayınevinden alacağıma, yayınevinin eserde emeği olanlara nasıl muamele ettiğini bilerek de karar vermek istiyorum. Örneğin çevirilere yeterli ücreti ödüyor mu yoksa piyasanın altında ücretlerle iş yaptırmaya mı çalışıyor? Bu konu hakkında nasıl fikir edinebilirim?
En basit yöntem; alacağınız kitap ve kitapların çevirmeniyle iletişime geçin ve bu soruyu sorun.
Aslında çok sevdiğim yazarlardan biri olan Jack London’ın İş Bankası’ndaki çevirmenine bunu sorabilirim lakin insanlar işleri henüz devam ediyorken çalıştığı kurum hakkında olumsuz bir şey söylemez diye düşündüm. Ama yine de deneyeceğim. Belki başka yayınevleri hakkında bilgi alırım.
Aynı tepkiyi dizilere de yapmış mı acaba?
Dizi yine iyi kötü kurgu. Dizilerden ziyade muhtarından esnafına kadar sıradan tüm mahalle ile yatıp kalkıp en son dayısına kaçan nemfomanilerin “Anadalu kültürü” adı altında gündüz vakti televizyonlarda normalleştirilmesine ve cemaat yurtlarında, kuran kurslarında göstere göstere tecavüze uğrayan küçücük çocuklara sesi çıkmayan ikiyüzlü tipler bunlar. Bunların derdi çocuklarının ahlakı falan değil.
Evet bunlar tam da dedikleriniz gibi iki yüzlü kimselerdir. Kitaplar da en büyük düşmanları olduğu için seslerini çıkarıyorlar. Bu ve bunun gibilere inat kitap almaya, aldırmaya, okumaya ve okutmaya devam.
Kitabı "Toplu seks poplu seks,"e kadar okumuş.
Halbuki 272 sayfalık kitap, birkaç saatte bitirip ana fikri falan anlamayı deneyebilirdi.