Ojeli
İsmi ve cinsiyeti önemsizdi. Yaşı da öyle. Tırnaklarına sürekli oje sürdüğü için ona ‘‘Ojeli’’ denirdi. Yazar olmak istiyordu; lakin kelimenin tam anlamıyla gerzekti. Ama zeki olduğunu düşünürdü. Rezalet bir üsluba sahipti. Fakat kendisini bu konuda başarılı bulurdu. Eksiklerini göremeyecek kadar dangalaktı. Ayrıca, gösteriş budalalığına düşmeyi pek severdi, göstereceği hiçbir şeyi olmamasına rağmen. Yaşantısında bir başarısı olmayan, sosyal medyadaki sahte kimliğinin ardına sığınan bir sünepeydi.
Ojeli bir gün bir kitap açıp okudu; okuyarak anlamaya gayret etmedi, bir sonuca varma çabası gütmedi, öylece okudu. Okuduğu kitabı başarısız buldu. Zaten neden okumuştu ki? İstediği şeyi bir başkası sağlayamazdı. Sonuçta, Ojeli çok zekiydi. Nietzsche veya bir başkası onun mertebesine erişemezdi. Onu anlamak için onun kadar zeki olmak gerekliydi. O, kuyunun dibindeki hükümdardı.
Ojeli, insanların kendisine erişemeyeceği bir akılda olduğunu düşündü. Bir başkasının başarısını anlayamıyordu çünkü daha önce kendisi hiçbir şey başaramamıştı. Kesinlikle hayır. Ojeli böyle düşünmüyordu. Ojeli, bir başkasının başarısını takdir edip ona saygı duymak yerine onu küçümsüyordu. Kendisi değil de o başardığı için mi? Böyle bir söylemi kabul edemezdi. Hoyrat dilli şırfıntılar! Ojeli’yi anlamıyorlar. Ojeli, kendi yüceliğinden ötürü o lümpen yazarları küçümsüyordu. Ojeli suçlanamazdı. Sonuçta Ojeli’yi anlamak için onun kadar bilge olmak gerekliydi.
Ojeli bağnaz düşüncelerini ömrünün sonuna kadar savundu.
Kalın kafasına mantık sokabilen olmadı.
Bir hiç olarak öldü.