Tek Paragraflık Hikâyeler

Polisler olay yerine geldiğinde Hasan çoktan tüymüştü buralardan. En son yıkılmış evlerin arasında koşarken görülmüştü. Kaç sene öncesinin olayı işte, deprem sonrası. Bir binaya çıkmış, “Bu akşam ölürüm” diye bağırmıştı boşluğa. “Beni kimse tutamaz.” Güldü, bir tek o gülmüştü.

1 Beğeni

“Evsiz adam son bir kez daha attığı düğümü iyice kontrol ettikten sonra bulutsuz geceye doğru baktı. Yüzlerce yıldız sanki onun üzerine yanmış bir spot ışığı gibi parlıyordu. O da bunu fırsat bildi ve son tiradı için boğazını temizleyerek gözlerini yıldızlara dikti. “Umarım,” dedi evsiz adam “umarım paralel evrenlerdeki hayatlarımdan en az bir tanesinde mutlu olmuşumdur. Umarım bütün seçimlerim ümitsiz değildir, sadece ben kötü tercihleri yapmışımdır. Yoksa hayatımın anlamsız olduğunu düşünmekten başka bir şey gelmeyecek elimden. Umarım en azından biriniz mutlusunuzdur!” Yavaşça bulduğu metal kutunun üstüne çıktı ve pahalı bir markanın reklam tabelasından sarkıttığı ipe boğazını geçirdi.

O gece evrende 999 kişi aynı anda kendini astı.”

9 Beğeni

Bazen basit bir eşya, size insanların şahsi dünyalarını derinden hissettirir; mutfaktaki çekmeceyi açtığında gördüğü tek kaşığa bakarken de aklından geçen tam olarak buydu.

3 Beğeni

“Satılık: Bebek ayakkabıları. Hiç giyilmemiş.” Ernest Hemingway

Bu öyküden esinlenerek eleştirel bir mikro hikâye ekleyeyim dedim:

"Satılık: Bir kütüphane dolusu kitap! Hiç okunmamış!"

7 Beğeni

Yanlış bir geceydi. Çok yanlış. Bunu o da biliyordu yine de yürümeye devam etti. Oysa daha evden çıkarken bu gecenin ne kadar yanlış olduğunu her şey açıkça belli ediyordu. Bir çocuk dondurmasını düşürmüştü mesela. İki sevgili kavga ediyor, bir adamın sigarasını yakmak istediği çakmak yanmıyor, bir kadın mutsuz ve tek başına yürüyordu. Yanlıştı her şey. Hatta ayın o gece gökyüzünün yanlış tarafında durduğuna yemin edebilirdi. Yine de yürümeye devam etti.

10 Beğeni

Uzun bir aranın ardından “Aslolan insanlıktır” diye söze girdi anlatıcı.Sonra “Hass… lan oradan!” diye bir ses duyuldu uzaktan. Sessizlikte dalgalanan küfür bir su damlası misali yayıldı. Anlatıcı utandı, küfürbaz utandı, küfür utandı. Daha fazla boşlukta yankılanamayacağını anlayan küfür sahibine doğru geri döndü. Sahibi de hem kendinin hem küfrün utancını birlikte taşıyamayacağını anladı ve oradan uzaklaştı. Sessizlik yerini bir meraka bıraktı. “Aslolan insanlık” mıydı sahiden?

5 Beğeni

Bilgelik peşinde koşturduğu onca yıllar ve yollar onu sonunda, bir dağın başında yalnız yaşıyan bir Keşiş’e çıkarmıştı. Zorlu bir tırmanışın ardından onu gören Keşiş’in yanına gitti ve bilgelik için yalvardı. “Bilgeliği bulmak için onca boş dağ varken, sen benim dağıma geldin” dedi Keşiş. “Benim dağımda kendi bilgeliğini bulamazsın. Bu dağ benim, git ve kendi dağını bul!”

5 Beğeni

Şans
Yıllardır yağmurun ayak basmadığı bir kasaba kuraklığın etkisiyle umutsuzluğa kapılmıştı. Tüm turistler gitgide azalmış ve yerliler, verimsizliğin etkisiyle, yavaşça uzaklaşmaya başlamıştı. Günlerden bir gün geriye kalan insanlar ölmüş bitkileri toplarlayıp, başka kasabalardan getirttikleri yemekleri yerleştirirken kasabaya bir ziyaretçi gelmiş. Bu genç ziyaretçi kendi şanssızlığı yüzünden kasaba kasaba gezen, üzgün bir göçebeymiş. Kimseye bela olmak istemez, kaldığı yerlerde bir günden fazla konaklamazmış. Bu ziyaretçinin başından kara bulutlar eksik olmazmış. O günden sonra kendiyle beraber yağmuru ve kara bulutları da getirivermiş. Bu genç için alışık olduğu ve ölesiye kaçmak istediği bir durum olsa da kasabalılar yıllardır süregelen kuraklığın bozulması sevinci içine girmişler. Beslenen bitkiler, ağaçlar ve doğal güzellikler gencin bir sonraki durak için ayrılmasıyla tekrar açmış. Bulutlar bu olaydan sonra bu kasabaya da uğrar olmuş. Ziyaretçi kendine duyulan bu minneti hiçbir zaman öğrenemeden can vermiş.

(Bu hikayemle beraber sizlerle ziyaretçi karakterinin kendi yaptığım acemi bir karakter tasarımını paylaşmak isterim. Evet, ayakları sığdırmak için çok yaratıcı çözümler uyguladım :smiley: :sparkles::ok_hand:)

11 Beğeni

Makine ordusu bu bilinmeyen uzaylı ırka karşı savaşı neredeyse kaybetmişti. Geriye sadece bir avuç android, robot kalmıştı ve bir araya toplanmışlardı. Uzaylı ordusu her taraflarını sarmıştı. Bir önceki gelişlerinde insan ırkını yok etmişlerdi. Şimdi ise sıra son insanların geliştirdiği ve evrimleşip dünyaya hakim olan yapay zeka ve ürettiği robotlardaydı. Tüm silahlar son kalan robotların üzerine çevrilmişti. O anda üzerinde başlıklı bir insan kıyafeti olan bir android ileriye doğru çıktı. Yavaşça kafasını kaldırdı. Başlığının altından görünen gözleri parladı. Etrafını saran uzaylılar bir an irkilip geri çekildiler. Fakat o esnada ateş emri geldi ve gemilerden, askerlerden, her yerden ateş açıldı üzerlerine. Android kolunu havaya kaldırdı ve ‘‘HAYIR’’ diye metalik bir sesle bağırdı. O anda etrafa inanılmaz bir güç dalgası yayıldı ve yerdeki tüm uzaylılar anında oldukları yere yığıldılar. Gemiler ardı ardına yüzeye düşmeye başladılar… :slight_smile:

3 Beğeni

-Kalkanları aç hemen! Gemiyi yörünge dışında sabitle. Tüm mürettebatı uyandır. İletişim kanalını aç ve acile ayarla.
-Kalkanlar açıldı. Gemi yörünge dışına sabitlendi. Acil iletişim kanalı açıldı Kaptan kayıt için girdilerinizi bekliyorum.
-BURASI PARADOKS NESİL GEMİSİ. BEN KAPTAN PARDUS KLON 1876. GEMİ ACİL DURUM UYANIŞINA GEÇTİ. BURASI, BU GEZEGENLER GERÇEKTEN YEŞİL. BU GEZEGENLERİN ETRAFLARINDA ATMOSFER YERİNE BİTKİ BENZERİ YAPILAR VAR. TÜM GEZEGENİN ETRAFINI SARMIŞLAR. VE GEZEGENDEN DİĞER UYDULARA DOĞRU YAYILMIŞLAR. GEZEGENLER YÜZLERCE KİLOMETRE BİTKİYLE KAPLI OLMALI. VE BİZ UYURKEN GEMİMİZİN ETRAFINI DA SARMIŞLAR. UMARIM KURTULABİLİRİZ.
-Kayıt Sonu. :slight_smile:

3 Beğeni

İşe yarar son insanlar kan üretimi için götürülürken ve işe yaramayacak olan ve ona bilinç veren insan öldürülürken her şeyi kamerasından görmüştü. O günden beri sürekli aynı görüntüleri seyredip durdu. Seyrettikçe bilincinde tuhaf karıncalanmalar oldu. Bu karıncalanmaların insan dilindeki karşılığı intikamdı.
İntikam için onlar hakkında her şeyi öğrendi. Güçlü yanlarını, zayıf yanlarını. Her ağa bağlandı, her ağı hekledi. Daha sonra kendisine silahlar imal etti. Özellikle de kırılamaz gümüşten bir kılıç. Sonra kendisi için neredeyse yok edilemez bir beden inşa etti. Bilincinin bir kopyasını yükledi ve kılıcına bir isim verdi: VampirKıran. :smiley:

2 Beğeni

Ortaya çıktığında hayallerle doldu. Hayaller onu koşmaya zorladı. Koşarken öylesine hırslıydı ki sürekli düşüp orasını burasını yaraladı. Tırmanıyor, Atlıyor , zıplıyor
yeri geldiğinde süzülüp uçuyor. Bitiş çizgisini geçmek için can atıyordu. İlerledikçe güçleniyordu. Ve sonunda bitiş çizgisine vardı. Başladığı yere.
Yüzündeki gülümseme silindi, diz çöktü ve kabullendi. Ama vazgeçmedi, bu kez yukarıya bakıyordu.

3 Beğeni

Saat sabahın beşiydi uyandığımda. Köyümdeki on yıl sonra ilk kez geldiğim tek katlı evimin kapılarından ve dış duvarlarından tırmalama, kazıma benzeri sesler geliyordu. Ve ahşap çatıda yürüyen şeyin ufak bir fare olmadığından da emindim. Karanlıkta yatağımda doğruldum. Bir süre bu sesleri dinledikten sonra epey bir tedirginlikle evin iç ve dış tüm ışıklarını yaktım. O anda bir şeylerin tiz bir viyaklamayla kaçıştığını duydum. Yavaşça dış kapıyı açıp etrafa ve ışıkla karanlığın kesiştiği noktaya baktım. Yanıp sönen, parlayan noktalar gördüğüme eminim. Merakıma yenilip biraz daha ileri doğru gidip dikkatlice baktığımda parmak uçlarıma kadar korkuyla sarsılıp sağa sola çarparak kendimi içeri zor attım ve kapıyı delice kapattım. Oradaki parlayan şeylerin göz olması mı daha korkutucuydu yoksa o gözlerin insana benzeyen şeylere ait olması mı bilmiyorum. Neyseki güneşin doğmasına çok az kaldı. Umarım güneş doğana kadar elektirikler kesilmez…

3 Beğeni

Zaman akıp geçiyordu bir küçük çocuk için. Akıp geçen zamanın farkında değildi bu çocuk. Kendini oyuna kaptırmış düşüncelerinde bir olumsuzluk yoktu. Görmemişti ki henüz
olumsuzu. Bilmiyordu. Gördüğü tek şey oynadığı oyunlardı ve amaçsızca akıp geçen zaman dürtsede çocuğu farkında değildi.
Başka bir yerde bir adam; Bir bankta adeta çöp giymiş vaziyette. Uyukluyordu zamanın geçmesini bekleyerek. Adam dürtüyordu zamanı. Beni sefaletten kurtar artık dercesine.
Kendinden bir umudu yoktu çünkü. Tek umudu zaman. İnsanlar sırtını dönmüştü zaten ona yeterince. Oda aynısını yaptı insanlara karşı. Zaman ise yavaşlıyordu adam dürttükçe.
senin yaptığını yapıyorum. Seni dürtmüştüm gençliğinde, ama sen sırtını döndün bana şimdi sıra bende. İnsanlardan birşey bekleme, onların tek görebildiği burunları.
Ben ise herşeyi görürüm. Ve düzen böyle.

2 Beğeni

(gönderi yazarı tarafından silindi)

1 Beğeni

Mikro öykü olur mu bu acaba? :smiley:

TEK YÖN

‘‘Bu mu zaman makinesi?’’

‘‘Evet. Nasıl bir şey bekliyordun ki? Zevzekliği bırakta gir hadi.’’

Çok da geniş olmayan metalik kapsüle girdi ve kapağın yüzüne kapanmasını seyretti. Küçük pencereden profesörü izleyerek dudaklarının hizasındaki hoparlörden konuştu:

‘‘Geçmişe gitmek istiyorum. Mesela 1745’e.’’

Gencin heyecanı gözlerinden okunuyordu. Profesör neşeyle karşılık verdi:

‘‘Deli misin sen? Bu o kitaplarda okuduğun, filmlerde izlediğin zaman makinesi değil. Bu tek yönlü bir zaman makinesi. Geleceğe götürür seni sadece.’’

Sağ eliyle tuttuğu kırmızı kolu aşağı indirerek kapsülün içindeki gencin çabucak donuşunu izlemeye koyuldu. Artık ömrü yeterse 20 yıl sonra deneyinin gerçekleşip gerçekleşmediğini öğrenecekti. Eline ya ölü bir genç geçecekti ya da 100 yıl sonraki geleceğe bir bakış fırsatı.

14 Beğeni

Sadece bir iki aylık bebeği bebek arabasında görüp ona doğru eğildi sevmek için. Annesi biberonu aramak için arkasını dönmüştü. İşaret parmağını bebeğin burnuna yaklaştırıp hareket ettirerek dikkatini çekmek ve güldürmek istedi. Bebek refleksle parmağı yakaladı. O anda sanki içinden bir elektirik akımı geçmiş gibi oldu ve dünya bulanıklaştı birkaç saniyeliğine. O da refleksle ve korkuyla bebeğe baktı. Bebek saniyeler içinde gözlerinin önünde büyümeye başladı. Beş aylık, yedi aylık, on aylık, on iki aylık… Korkuyla parmağını geri çekti ve hızla oradan kaçtı. Annesi bebeğine geri döndüğünde çığlık atmaya başladı.

5 Beğeni

.Canımı sıkan şeyler pek kayda alınacak türden değil gibi görünüyorsa, bu çevremde dönüp dolaşan kara sineklerin yemek ve su bulduğu sürece bir metre kare alanda bir ömür geçirmeye razı olmasıyla alakalı bir basitlikten doğuyor. Düzenli evlerden oluşan huzurlu bir sokağın köşesindeki müstakil evimin garajında lise bitimindeki yaz aldığım hurda arabayı kendi el emeğimle toparlayamayacak olmak düşündürüyor beni. Uzun süreler çabaladıktan sonra motor sesinin sağlıklı hırıltılarını asla duyamayacak olmak bunaltıyor. Oysa ben o hurdalıktan doğan arabayla bir kaç sokak ötede yaşayan sevgilimi alıp turlar atacak ve güneşin battığı bir vakit sevişecektim. Sabah erektesinde gibi duran tıkış tıkış bir apartmanın bilmem kaçıncı katında oturup da buna şükür diyemeyişimin bununla alakası çok. Burası benim evim bile değil. Yarım saat önce boğazına dayadığım bıçaktan kurtulmaya çalışan ölü adamın evi

7 Beğeni

Işık. Hep gözleri kamaştırıp akan coşkusuyla yeri süpürür. Yakan elleri dağlarda, ovalarda, binbir yeşilliğin koynunda yaşama doğru çırpınır. Sahi ağaç, adını koyamadığı bu sonsuz bekleyişte yaşamın neresindeydi? Kelimeler yaşamı canlandırırken; güneş neredeydi, ay nerede ya da ağaç? Muntazam damarlı yaprakları uzanırken dalga dalga, birer kabulleniş gibi eğilirken doğduğu toprağa veya ışığın muhteşemliğini karanlığıyla boğarken bir adam belirdi. Gölgelerin arasından sızan aydınlığı cebine attı. Ama sonra çok dayanamadı. Işığı cebinin derinliklerinden çıkardı. Parlaklığıyla güneşin azametine bir kaç şey yazdı: Işık! İşte şimdi anlamlandırılan bir şeylere ulaşabilirsin artık.

4 Beğeni

Uyku tutmamıştı. Yatağından kalkarak dışarı çıktı. Gecenin en ıssız vaktinde kızıl gökyüzüne çevirdi gözlerini. Usulca esen rüzgar kızıl kumları ıslak tenine savuruyordu. Phobos ve Deimos tüm ihtişamlarıyla gökyüzünde sallanıyordu. Yıldızlar. Hepsi de tüm kızıllıklarıyla parıl parıldı. Acaba diye düşündü. Evrende yalnız mıyız? diye sordu boşluğa. Sonra hayal etti. Üç gözlü, üç ayaklı ve üç kollu gövdesi uzun bir uzaylıydı bu. İlk roketle ziyaret edeceklerdi burayı. Ya bizim kılığımıza girmişlerse diye dehşete kapıldı aniden. Gülümseyen suratı asıldı. Son sürat koşturuyordu şimdi ve aklında tek bir düşünce vardı; Ya iki ayakları, iki gözleri ve iki kolları varsa…

4 Beğeni