gökten iki yaş düştü yüzüme, sağa ve sola. Tanrı; birinin mutluluk birinin ise hüzün olduğunu fısıldadı. Lâkin ben emin değildim hangisinin beni gülümsetmesi hangisinin ağlatması gerektiğinden. o yüzden hep gülümsedim gözlerimdeki yaşlarla yahut feryat figan ağladım, tel örgüler boğazımda. hüzündüm ben gülümseyen. içimdeki duyguları unutuyorum, gölgeleniyorlar çoğunlukla. anlatamıyorum bile, bana dair hiçbir şey yok kalbimde. Tanrı cezalandırmış beni, küllerim ellerimde. her gece yeni baştan gebe kalıyor kalbim duygulara. Tanrıya minnettarım, yeryüzü kıyısına ulaştırıp bıraktı öylece. unutmuş olmalıydı beni. öyle ki kimse uğramamıştı yanıma. birini sevmek nasıldı, canım acısa ne kadar ağlardım mesela? tanrım, sanırım senin beni affetmen gerektiği inancımı yitiriyorum. asıl ben seni nasıl affedeceğim? paramparçaydım ama o ne demek onu bile bilmiyorum. var olmam bile sakıncalıyken Tanrım, ben ne yapacağım şimdi her şeysiz? düşlerim hiç olmamışken, gerçek ne ayırt bile edemiyorum. gözyaşı dediğin neşe midir yoksa hüzün mü? dünya tersine mi dönüyor doğumumdan beri? yağmur damlaları hem mezardaki hem cennet bahçelerindeki çiçeklere can veriyorsa tanrım, cenneti hayal ederken kendimi bir mezara koyabilirim değil mi?
3 Beğeni