O zaman eserin adını da değiştirselerdi kardeşim.
Yüzüklerin Efendisi Güç Yüzükleri değil , Fantastik Diyarlarda bir yüzük öyküsü filan deselerdi.
Yahut ben bundan esinlenerek kafama göre deneysel takılcam diyeceksin
Bu yaptıkları milleti salak yerine koymak.
Kurgu diye klişe yıkacağız diye o zaman bir anda Delorean ile Martin McFly çıkıp gelsin arkadan sonu yok. Bizde aman ne olcak ikiside kurgu zaten diyelim
Bu bir kitap serisinin uyarlamasıysa belli kıstasları olmalıdır ve beklentilerini karşılaması gereken ilk kesim de Yüzüklerin Efendisi hayran kitlesi kesinlikle. Ben öyle çok Yüzüklerin Efendisi hayranı değilim ama dizide resmen ruh yok. Fantastik sevdiğim için yeni sezonun ilk bölümüne baktım ve devam etmekten vazgeçtim. Amaç vizyoner bir iş ortaya koymak değil daha çok dikkat çekmek. Ne de olsa reklamın iyisi kötüsü olmaz.
Son bölümü ben de beğenmedim. Lakin şöyle bir şey var: Ben bana baştan beridir belli bir seyir zevki, keyfi verdiği için izliyorum. Bunu Zaman Çarkı pilot bölümde alamamıştım, haliyle orada bıraktım. Bunca insanın her bölümü çıkar çıkmaz izleyip “yine” yerden yere vurması bu noktada anlamsız geliyor bana. “Hate watch” gibi isimler verebilirler ama Giovanni Scognamillo’nun benimle paylaştığı bir şeyi aktarayım sizlere: “Star Trek dışında hiçbir diziyi izlemedim. Filmlere zaman ayırdım hep.” Kızının bile ilk defa gördüğü film kayıt defterini de paylaşmıştı, 11 bin civarıydı seyrettiği filmler. Bunu şunun için söylüyorum: Belki 15-20-25-30 yaşında olabilirsiniz, zaman sizin için durmayacak gibi gelebilir. Fakat duracak. Bu vakti gerçekten keyif alacağınız filmler, diziler, kitaplar için harcamak gerek. Tolstoy’un da verdiği bir öğüdü hatırlatmak isterim: “Önce iyi kitapları okuyun, yoksa sıra asla onlara gelmez.”
Bakın, bugünün debe’si: https://eksisozluk.com/entry/168493160?debe=true
Gayet doğru, keyifli bir yazı. Ama bu kişi bu diziyi beğenmiyorsa zamanını heba etmiş. Başkalarına kendini beğendirmek gayesiyle yazanlar da öyle. Ben film ve dizi adına kendimce (7000+/500+) en iyilerini izlediğim için serbest dalış yapabiliyorum, daha erken bir dönemde olsam bu dizi yerine, sallıyorum, Hannibal’ı, Nikita’yı (2 adet), Sleepy Hollow’u, Banshee’yi tercih edebilirdim, bunları da kendi dönemlerinde keyifle seyretmiştim. Bunu artık kulağa küpe mi alırsınız, yoksa altında olmayan buzağıyı mı ararsınız, sizlere kalmış. Bu kadar sevilmeyen bir dizinin bunca yorum alması seyircinin kendi kendine yalan söylediği anlamına geliyor. Umarım bunu Jackson’un yeni projesinde de dürüstçe görebiliriz, çünkü medya her zamanki gibi önden şişirme operasyonu yapacak ve markalaşmış isimlere dokundurmayan kalemlerin ardından gidecek kitlelerle insanlar yine aldatılacak. Neyse, bu dizi vesilesiyle yazdıklarım bir kişiye bile zaman kazandıracaksa ne mutlu.
Yukarıdaki arkadaşlardan birine de nasihatim, ilk kez temas kurduğu insanlara karşı kullandığı hitapları daha düzgün seçsin, “kardeşim” tabiri de ne yazık ki “arkadaşım” gibi anlam kaybına uğrayıp çirkin bir şeye dönüştü. Ben rahatsız olmadım ancak olanları görüyorum, kimse kimseyle polemiğe düşmesin isterim.
Herkese sağlıklı ve keyifli seyirler dilerim.
Ya bu başlıkta ya da başkasında buna benzer bir şey yazmıştım. Hem yerden yere vuruyorlar hem de izliyorlar. Sanırım mazoşist eğilimleri var.
Geçende sizin bu dizi hakkında upuzun yorumunuzu okumuştum ama cevap verememiştim. Yine bu konuda bir şeyler yazdınız madem…
Bu diziyi beğenmeyenlerin- ben dahil beğenmeyen oldukça fazla, azınlıktan söz etmiyoruz- derdi ne? Dizinin kitaplara, evrene sadık bir uyarlamadan çok ama çok uzak olması, popüler olmaya çalışması, sjw, woke kültüründen beslenmesi, milyonlar harcanmasına rağmen kurgu ve senaryo anlamında tırt olması… Daha birçok neden de sıralanabilir buraya. Şimdi altını çizmek istediğim konuya geliyorum:
Yüzüklerin Efendisi de yıllar önce kitaplardan filme uyarlandı. Bazı yerleri yönetmen tarafından değiştirilmesine rağmen filmler çok sevildi, hâlâ insanlar tarafından en çok izlenen, göklere çıkarılan yapımlar arasında. Zaten dizinin haberi lore hayranlarını bu yüzden çıldırtmıştı. Yani filmleri bu kadar iyiyse, dizisi nasıl olur diye insanlar o günü beklemişti. İşte! Bekliyorsunuz, seneler geçiyor ve dizi yayınlanıyor… Tam anlamıyla BERBAT bir düğündeymişsiniz gibi hissediyorsunuz… Bu düğünü beklemişsiniz, davet edilmişsiniz, gidiyorsunuz, ama erken de çıkmak istemiyorsunuz, beklemişsiniz bu anı. Çok önemliymiş sizin için. Bu kadar önem verdiğiniz şeyin sizi hüsrana uğratması nasıl bir his biliyor musunuz?
İnsanların sinirlenmesi, beğenmemesi, eleştirmesi, kötü yorumlar yapması çok normal. Bunlara rağmen beğenenlere kimse bir şey demiyor. Ama beğenenler beğenmeyenleri kışkırtıyor sürekli. Mesela X’te Orta Dünya sayfası var. Engelledim artık. Diziden daha çok sinir bozuyor…
Herkes bir umudun peşinde valla napalım
The Hobbit kitabının önce iki, sonra üç filme dağıtılması ve leş çıkması ile hepimiz bunu biliyoruz, unutmadık, kanaatindeyim. Yeni gelecek Jackson filmi de aynı şekilde. Beğenenlerin de fanatikleri varmış yazdığınız üzere. Onlarda da “aynı filmi elli kere seyretme” gibi manyaklıklar var. Elli ayrı film izleyeceğine… Film seyri kişisel bir eylem, kendi zevklerinizi başkaları yönlendirmemeli, görüşleri de size zaman kaybettirmemeli. Mesela sizin durumunuzda o andavallıların yorumlarına sıkılan canınızı keyifli başka bir yapımla yahut kitapla sevindirmeniz doğru tercih. Din, politika vb. konularda da gruplara girip öfke döken insanları biliyoruz, bunlar hep duvara karşı enerji kaybı.
Kitap uyarlamalarında hayal kırıklıkları kadar iyi yapımlar da var, yine beş yüze ulaşan bir listem vardı bunlara dair, Fantastik Edebiyat için daha iyilerinin gelmesini umalım, daha doğru dürüst bir Kurt Adam filmimiz bile yokken sinemanın yüz yılı devirmesi hiçbir şey ifade etmiyor yetişkinlik adına.
Söylediklerine katılıyorum. İnsan beklediği şeyin iyi olmasını istiyor. Misal Zaman Çarkı’da berbat başladı. İkinci sezonla iyice konudan koptu artık hiç takmadan keyifle izliyorum. O kadar kitabını okumuşuz insan beklediği karakterleri görmekten keyif alıyor. Sırf onun için izliyorum. Büyükte keyif alıyorum. Misal Lotr’un bu sezonunu benim için önce ent hanımları kurtardı sonrada ton bombadil. Dizi berbat ötesi mi evet ama okuduğun eserden bir şeyler görmek bile yetiyor bazen.
Bu hususların dışında bu işlerin savunulacak bir yanı yok. Para akladıklarını düşünüyorum ben artık.
Yemekhanede orman kebabı var ve ben sadece etli kısmını yiyip kalanını döktüm.Çıkarken bir baktım tencere ve çöpte yemeğin yarısından fazlası kalmış.Birisi bana gelip madem beğenmedin neden yedin ? Ben yemeğin tamamını yemedim etli kısımlarını yedim çünkü spora gidiyorum ve proteine ihtacım var derim konu kapanır fakat yemekhane yönetimi ise yemeğin yarısından fazlasının atık olduğunu anlayınca ya yemeği menüden çıkarır yada düzeltmeye gider.Bizim mevcut durumda bu olmuyor.
Madem kötü neden izliyorsunuz sorsuuna cevap olabilmiştir umarım.
The Hobbit’i beğenmedim. Konumuz bu değil. Olağanüstü olan, elli kere izlediğim üçlemeden bahsediyorum; Lotr yani. Yeni gelecek olan hakkında fikrim yok, belki diziden iyi olacak. Görmeden yorum yapamam. Ki dizi gelmeden önce çoğu hayran iyi niyetliydi. İyi niyetimizin nasıl suistimal edildiğini gördük. Konumuz rezillik unsurları barındıran dizi… ve yüz kez tekrarladığım şey: evrenden uzak olması, tolkienvari bir çağrışım vermemesi.
Enerjimizi kime harcayacağımız bizim meselemiz bu arada. Siz de beğenmeyenlere karşı burada gılgamış destanı yazacağınıza her gün farklı şeyler izleyebilirsiniz. Enerjinizi bu başlık altında heba etmenize yazık doğrusu. Ben geçmişte izlediğim birçok yapımı izlemeye devam tabii ki, ve evet 50-100-150 kez izlemeye de devam…
Zaman Çarkı’nı okumadığım halde o diziden de keyif alamadım. Sadece ben değil, kitap uyarlamalarını takmayan eşim bile sevmedi. Neyse sorun bizde olabilir, enerjimizi böyle duvarlarda tüketiyoruz, çok üzücü
Bu hoşuma gitmedi
Kitap uyarlamalı dizilerden beğendiklerimi yazayım. Lakin fantastik kitap uyarlamaları hep berbat oluyor. Şu an aklıma gelen tek başarılı örnek var o da GoT. Eskilerden önerebileceğim ama günümüz için çok komik kaçacak olan Merlin var. Şu an bile açıp gülerek izleyebileceğiniz bir yapım. Belki seversiniz. Bilimkurgu tarafı da çok daha zenginiz. Misal sın zamanlarda çıkan Silo dizisi var. İthaki basmıştı geçenlerde. Rebecca Ferguson başrolde. İzlemediyseniz önerimdir.
Teşekkür ederim Got’u izledim, kitaplarını okumadım. Merlin’i duymuştum. Silo’yu ilk kez duyuyorum. Ama fantastik yapımlara eski ilgim yok artık. Şu an bence “fantastik” anlamda iyi bir dizi izliyorum: Kaos. Yunan mitolojisine ilgi duyduğum için bayıldım diziye. İzlemediyseniz onu tavsiye ederim mutlaka. Daha bitirmedim ama şimdilik güzel gidiyor.
Kimin yazılanı kişisel alıp polemik çıkaracağını bilmediğim için, karşı tarafı rahatsız eden kitleye beni tebessüm ettiren, sevdiğimiz argo tabirlerden birini giydirdim, nasıl olsa burada üstüne alınacak üyesi yokken. Lakin Rekorlar Kitabı’na girecek denli Titanic izlemeye kendini vuran kimseleri temsilen “elli kere, yüz kere izleyen manyaklar var” deyişimin seyir sayısı bakımından az kalıp bu başlığa uyarlanacağı hiç aklıma gelmezdi. Neyse… Sizinle bir husumetimiz olmadığı/olamayacağı hâlde, söylemi kişisel alıp (kimse sizin neyi ne kadar izlediğinizi bilemez) bu şekilde çıkış yapmış olmanız hoş değildi, umarım olgunlukla hatanızın farkına varırsınız.

Lakin Rekorlar Kitabı’na girecek denli Titanic izlemeye kendini vuran kimseleri temsilen “elli kere, yüz kere izleyen manyaklar var” deyişimin seyir sayısı bakımından az kalıp bu başlığa uyarlanacağı hiç aklıma gelmezdi.
Yukarıda Titanic ile alakalı bir şey göremedim. Ve konuyu bu başlıkta ele aldığımız için Lotr üzerinden bunları yazmış olduğunuzu düşünmem, benim olgun olmayan hatamdan dolayı nasıl kaynaklanıyor olabilir, anlayamadım doğrusu.
Burada konuyu tartışıyoruz yalnızca, niye husumetim olsun ki sizinle. Üstelik sizin çıkışınız bana kalırsa hoş değildi, enerji söyleminiz mesela. Bunlara rağmen ben size “olgunca” cevaplar verdiğimi düşünüyorum. Taptığınız ve beğendiğiniz dizi yüzünden umarım söylemlerinizi gözden geçirme fırsatı bulursunuz. İyi günler.
Ortada ironiklik bir şey yok. Orta Dünya hatrına içinde ufacık bir umut kırıntısı olanlar izleyip eleştiriyor diziyi. Ama her izleyişinde de o acemi darbeyi yiyor. Diziyi sevmiyorum ama beşinci bölümün en iyi bölüm olduğunu söyleyebilirim. Kalan bölümler de bunun gibi olursa o hater dediğimiz kitle hemen olumlu yapacaklardı emin olun. Fakat gördük ki altıncı bölümle dizi o saçma sapan oldu bittiye getirilen kurgusuna döndü.
Dizide bölüme katkısı olmayan o kadar çok kısa sahneler var ki hepsini tek tek yazmaya kalksak 10 sayfadan fazla tutar. Şu an diziyi sadece Halbrand karakterinin getirdiği kandırmacalar götürüyor. Ne Celebrimbor ne Galadriel ne İstar ne de Elendil diziye bağlanılacak kadar ön planda. Bu da o kopuklukların ve kurgunun, hikayenin basitliğini açıklıyor. Elendil gibi bir karakterin infazı hepi topu 10 dakikada işleniyor. Onu da ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar. Kör kraliçemiz kör mü değil mi belli değil mesela. Arondir şu 6 bölümde ne yaptı mesela? İsildur’u kurtarışı bile senaryo olarak o kadar zorlama görünüyordu ki ne desem fayda etmez. Elfimiz cenazeye katılacak ama önce sağa sola gitsin iki üç odun toplayıp İsildur’a denk gelsin demişler basitçe.
Dizide troll var, çamur içinde ve denizde canavar var. Ent var. Büyücüler var. Höyüklü kişiler var. Ama diziye katkısı ne diye sorsan altını dolduramazsın. Sadece ve sadece izleyiciyi oyalayacak birer kaçış kapıları hepsi. Ver 5 dakika onlarla ilgili sahne sonrasını düşünme. Çok amatörce ve harcanan paranın da bir blöften ibadet olduğunu düşündürecek cinsten bunların hepsi.
Sonraki cevap haklarımı “kadına şiddete hayır” kurumlarına bırakmak suretiyle, bu diyalogdan çekiliyorum.
Beni (ya da bir başkasını) zan altında bırakan son mesaja istinaden ekleme yapmak isterim;
Genel seyirciye yönelik söylemlerimi sahiplenerek direkt iki cevapla beni hedef alan kalemin başka mecralarda kendisini rahatsız eden kimselere karşı yazdıklarımı da üstüne alması, iyi niyetine karşın yanlış anladığını düşündürdüğünden, üstünde durduğu “enerji” mevzusunu açmak istedim. Zira evvelinde saygı çerçevesinde konuşmuşluğumuz vardı. Yazdığım mesajın yanlış ulaşmasına neden olan algı bozukluğunun müsebbibinin ben olmadığımı, bu saldırgan tutumun sebebinin benden önceye dayandığını fakat bunu bana yansıttığını, olgunluk beklentimin de bu nedenle oluştuğunu söyledim. Önyargı ve kibir gördüğümü bu noktada ilettim. Akabinde benim sert çıkmadığımı ancak bu tutumu sürdürdüğü takdirde yarın bir gün başkalarıyla canını sıkacak polemikler yaşayabileceğini, bu nedenle hoşgörülü ve sağduyulu olmaya davet ettiğimi iletip kolaylıklar diledim.
Bu esnada, daha önce çarpıtılan bir sözünü de hatırlattım, kendisi bana yazdığı mesajda bunu “yüzüne vurmak” olarak niteledi. Benim kibirli olduğumu, polemik ve husumet yaratmaya çalışmadığını, bu mesajımla benim yarattığımı söyledi.
Kendisine “yüzüne vurmak” istesem bunu uluorta yazacağımı, hâlâ daha bunun ayırdına varamayacak denli gözü dönmüş biçimde "karşıdaki kalem"e yönelik tavır aldığını, farkındalık yaratmak istediğimi ancak o yola kendisinin çoktan girdiğini söyledim. İnsan kazanmak zor, kaybetmek kolay, ve kolayı seçtiği yolda bol şanslar diledim. Ayrıca polemik yaratmak hususunda, kendisinin direkt iki cevapla bunu kaleme aldığını ve savunduğu bu ithama karşı ağzımın açık kaldığını paylaşıp, ördüğü duvarın ardında kolaylıklar diledim.
Şimdi, bu polemikten dahi beslenmeye çalışmaktan öte şu diyaloğu uzatmanın mânâsı yoktu. Şunu burada da yineleyeyim: İnsan kazanmak zor, kaybetmek kolaydır. Kimse tartışan kimseleri görmek, dinlemek istemez, iki taraf da kaybeder. Lakin işbu mevzuda zan altında bırakıldığım için şu yazıyı yazmak mecburiyetinde hissettim ve bunlar hiç hoş şeyler değil.
Bugün burada pek çok kişi yazdıklarımı kişisel alıp yazı döşenebilirdi, eminim ki hiçbirinde durum buralara gelmezdi, zira kimseye garez tutacak halim yok. Kimsenin de tutmasını istemem. Ben yanlış anlaşılma olmadığına, art niyetin bir noktadan sonra iyileştirilemeyeceğine kani oldum. Bu konuda daha fazla muhatap edilmek de, “çamur at, izi kalsın” propogandalarına alet edilmek de istemiyorum. Rahatça yazmaya, okumaya ve keyif almaya devam etmek üzere, kendi adıma konuyu ve "sorun"u geride bırakıyorum.
Diziyi çekenlere de, çektirdiklerinden ötürü, ağustos böceğinin La Fontaine’e gönderdiği biçimde, selamlarımı iletiyorum.
Diziyi tv şovları içerisinde değerlendirsek bile rezil bir iş. 1.sezonda da aynı gev gev “beğenmemek için izliyorsunuz” muhabbeti vardı. Tamam siz beğeniyorsunuzdur, hoşunuza gitmiştir de her beğendiğiniz işi “iyi” diye aklamak zorunda değilsiniz. Dümdüz, bahanesiz, kötü bir dizi. Hele o bütçeye ve arkasındaki güce rağmen. Dürüst olayım aksini söyleyenle iki kelam tv şov sohbeti edilmez.
Böyle bir konu yüzünden özelden mesaj atılarak rahatsız edilmem ve bir sürü hakarete maruz kalmam trajikomik bir durum. Ben burada kimseye hakaret etmemişken “önyargılı, kibirli, algı bozukluğu olan” biriymişim. Cevap vermedim tabii ki.
Birkaç senedir buradayım. Şaşırdım yine de. Hayat şaşırtmaya devam ediyor.