Güntekin’in liseden beri birçok kitabını okudum ve biraz klişe bulsam da oldukça sevdiğim bir yazar. Fakat bu kitabı bir türlü akmadı, aşırı propagandist, tek taraflı ve düz bir eser. Nerede Çalıkuşu, Akşam Güneşi, Dudaktan Kalbe, Bir Kadın Düşmanı nerede bu.
Her ne kadar kendisine ileride tekrar şans verecek olsamda bu kitabın anlatım dili okurken şahsımı öyle bir kasmıştıki yarıda bırakmak zorunda kalmış , uzun bir süre elime yeni bir kitap alamamıştım.
Franz Kafka-Amerika
İlk defa bir kitabı yarım bırakışım. Hem kitabın çok yavaş ilerlemesi hem de okurken karakterlere sinirlenmem hem de adam akıllı oturup okuyacak zamanımın olmamasından dolayı yarım kaldı.
Ishiguro saygı duyduğum ama sevemediğim bir yazar. Bu kitabı yarım bırakma nedenimse yazarın sıklıkla yaptığı ve genelde yeni yazarlarda eleştirilen bir durumu kullanmasıydı: Karakterlerin adlarını sürekli tekrarlamak.
Başkarakterleri yaşlı bir çift olan kitapta 50 sayfa okuyabildim. Devam edemedim, çünkü yaşlı çift birbiriyle konuşurken her replikte, ama her replikte, birbirlerine taktıkları lakaplar ya da adlarıyla hitap ediyordu.
Şöyle örnek vereyim,
“Bu yoldan mı gitmeliyiz prensesim?”
“Evet, bu yoldan gitmeliyiz kocam”
“Bu yol oraya çıkmayabilir prensesim.”
“Yine de bu yoldan gideceğiz kocam”
“Yolda mola verir miyiz prensesim?”
“Veririz elbet kocam”
Diye böyle her replikte aynı şeyleri görmekten kitabı okuyamaz oldum. Diyalogların da ağırlıklı olduğu bir kitap olunca ve yeni yazarlarda en çok eleştirilen şeylerden birinin usta olarak kabul edilen bir yazarda görünce bu durum beni kitabı bırakmaya itti.
Işık Tanrısı - Roger Zelazny, Bu Ölümsüz - Roger Zelazny
Sıkıntı Roger Zelazny’in dili Yarattığı eserlere gerçekten saygı duyuyorum, hakkını yiyemem. Özellikle Işık Tanrısı çok merak ettiğim ve konusuyla beni hayran eden bir eserdi. Fakat dili… Zelanzy ile kimyamız uymuyor. Çok ilginç şeyler yaşıyorum onun kitaplarını okurken. Dışa doğru bir itki gibi.
Biz birbirimiz için yaratılmamışız O nedenle sanatını takdir ediyor, fakat sevemiyorum.
Beni Asla Bırakma’yı okurken ben de aynı şeyi hissettim. Kesinlikle kaliteli bir yazar, hakkını yiyemem ama hiç bana göre değil. Düş Sokağı Sakinleri’nin mıymıy sesi gibi… Acaba daha çok kadınlara mı hitap ediyor, diye düşünüyordum ama değil galiba.
Hiç yarım kitap bırakmadım ama centilmen piclerlerin ilk iki kitabını zor bitirdim sebebi de internete epik fantastik diye lanse edilmesi ama kitap bildiğin grimdark dolayısıyla fantastik olaylar az ve hemde çok az ve tabiki bir gécmişe giden bir günümüze gelen kurgusu edeniylde okuması zor bir kitap tı
Not :gördüğüm heryerde söylüyorum kitap epik fantastik değil
Yıllardır Goodreads profilimde Want to Read-Currently Reading-Want to Read döngüsünden bir türlü çıkamayan iki kitap var:
Gödel Escher Bach. Pinhan’dan çıkan Ergün Akça ve Hamide Koyukan çevirisi. Bunda muhtemelen Türkçe bilişim sözlüğümüzün pek gelişmemiş olmasının da etkisi vardır ancak yazılım geliştiriciliği yapmama rağmen özellikle bilgisayarlarla ilgili kısımları birkaç kere okuduğum halde kavrayamadığım için yarım bırakmak zorunda kalıyorum. Mesela kitabın 10. bölümünün adı “Betimleme Düzeyleri ve Bilgisayar Dizgeleri.” İngilizce 20. yıl baskısındaki orijinal başlık ise “Levels of Description, and Computer Systems.” 6 yaşımdan beri İngilizce bilmediğim halde orijinali bana çok daha doğal ve rahat anlaşılır geliyor.
Edgar Allan Poe - Bütün Hikayeleri. Efsanevi Dost Körpe çevirisi. Şurada ayrıntılı bir incelemesi yapılmış. Hatta ben de 4. baskısından çok küçük bir hata bulmuştum:
sf. 718 - hacin devesi. Doğrusu hecin devesi hatta sadece hecin olmalı. Tek görgüçlüdür. İngilizcede dromedary olarak geçer.
Yok efendim grimdark kötü olurmu hiç en gerçekçi fantazya kitapları hep grimdark bünyesi altından çıkar . Profil resmim bile grimdark türündeki malazan book of the fallen kitabının resmine ait inşallah beyaz balina kitabı basar
Bazı şeyler ne yazık ki elde olunmadan oluyor. Bu huyuma da sinir oluyorum. Almadan duramıyorum ve yine ne yazık ki bazı eserler 6.45 in egemenlik alanında (örnek verdiğim kitap gibi)
Biraz konuyla alakasız olacak ama yarım bıraktığımız derken hiç başlayamadıklarımız var. İnkılap yayınları almayı çok istediğim bir kitabı basmayı durdurdu. Kitap piyasada yok. İkinci el buldum bir iki saghafta hem çok pahalı hem rezil halde… Şimdi birileri bassa 6.45 7.30 demeden gene gider alırım
Sonsuzluğun sonu fena kitap değildir ama yarıya kadar sarmadıysa sıkıntı var. Başlarda tam olarak giremiyorsun ama bir yerden sonra kitap güzelleşiyor. Sonu da güzel hatta Sonsuzluğun Sonu Asimov’a başlamak için tam ideal kitap, sonu dolayısıyla.
Linç yiyeyim biraz . Büyünün Rengi. Komedi veya absürtlük sevmeyen biri miyim, yok. Dilde, anlatımda çeviride bir sıkıntı mı var, o da değil. Ama bir türlü sarmadı beni. Şu tanrıların kumar oynadığı yere yakın bir yerde bıraktım, yok olmuyor. Bir ara yeniden başlarım diyorum ama elim de pek gitmiyor.
Şu an aklıma fazla şey gelmiyor ancak yıllar önce okuduğum Ender’ in Oyunu serisini 3.kitapta bıraktım. İlk kitabı sevmeme rağmen sonrasında iyice uzaklaştığımı ve kitabı zoraki okuduğumu hissettim. Bu tarz kitaplar bana pek hitap etmiyor sanırım.
Ben yarım bırakmıyorum ama bazı kitaplarda s-ü-r-ü-n-ü-y-o-r-u-m ve ittire ittire ilerliyorum. Rahatsız edici bir huy, en az o yarım bırakılası kitaplar kadar rahatsız edici bir huy…
Sanırım bir gün yarım bırakırsam benimde böyle bir sebebim olur, onun dışında bırakacağımı sanmıyorum. Bebeğinizle birlikte güzel günler yaşamnız dileğimle, mutlu bir ömrü olsun.
Aynen kitap beni yarıya kadar da sarmadı maalesef. GD’deki CR listemde 1 sene kalmıştı ama yarısını anca okuyabilmiştim. Birkaç yıldır da kitaplarla aram gelgitli, onun da etkisi var sanırım. Belki bu tür bilim kurguyu yabancılıyorumdur? Yazın bir daha deneyebilirim.
Büyünün Rengi dediğiniz Terry Pratchett’in kitabı değil mi? Benim de okuma listemde kendisi. Lakin yazarın başka bir yazarla yazdığı ortak kitabı Uzun Dünya’yı sevmemiştim. O yüzden biraz ön yargılıyım ben de…
Rüzgarın Adı’nı yarım bırakıp zorlanarak bitirmiştim Kvothe’nin bu kadar kusursuz bir karakter olması ve Denna’nın tripleri canımı sıkmıştı okurken. Taht Oyunları’nı yarım bırakmıştım ama nedeni ilk sezonla birebir aynı gitmesiydi kitabın. Sonra bitirdim yine de.
Veronica Roth - Uyumsuz
Okuduğum bir seriyi yarım bırakmak en nefret ettiğim şeydir. Ama bu seriye daha fazla katlanamadım. Popüler olduğu dönemde merakıma yenik düşüp okumaya başlamıştım. Tris ve Dört çiftinden daha önce hiçbir şeyden nefret etmediğim kadar nefret etmiştim sanırım. Kitabın beni en rahatsız eden yanı toplumu sınıflandırma biçimiydi. Elbette fütüristik ve distopik bir kitapta sınıflandırma alışılmadık bir şey değil ama buradaki oldukça uyduruktu. Zoraki bir şekilde bitirdiğimde devam kitaplarını okumadım, bu ilk kitabı da sabun köpüğü gibi biraz bile iz bırakmadan uçup gitti zihnimden. Vakit kaybından ibaretti.
Gerçi Uyumsuz’u okuduktan sonra popüler genç yetişkin kitaplarıyla zaten çok az olan bağımı da kopardım, o açıdan işe yaradı diyebilirim.