Yazar Kibiri

Teknolojinin işleyişini bilmemekte bahsettiğiniz durumun farklı tezahürleri ortaya çıkabiliyor.

Örneğin, internet sayfasının ne kadar görüntülendiğini gösteren sayaçlar. Her internet sitelerinde bulunan bu “kaç kişi siteyi ziyaret etti” aracının amacı belli; ziyaretçi sayısını ölçme. Sistem, sitedeki içeriğin ne kadar tüketildiği hakkında bilgi vermiyor. Bu sistem Wattpad’ta da mevcut ve bazı yazarlar da kendi sayfalarının görüntülenme sayacını yazdıklarının okunma sayısına yorabiliyor. Sistem sadece ziyaretçi sayısını gösteriyor; sayfayı görüntüleyen 100 kişi arasından, kaçının yayınlanan metni okuduğu bilinmezliğini sürdürüyor. Lakin amatör yazarlar bunu okunma sayısına sayarak, kayda değer bir kitlece takip edildiği yanılgısına düşebiliyor.

Bir de okurlar olarak internette okuduğumuz amatör yazarların hikâyelerine yaklaşımımız da farklı oluyor. “Amatör yazar, hevesini fazla kırmayalım.” mantığı prensipte kötü değil; pratikteyse yazar adayının etrafındaki sis perdesini yoğunlaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Yorumlarken, amatördür, yolun başındadır, hevesini kaçırmayayım, sert gitmeyeyim güdüsüne ek olarak bir de yazarı savunanların da çokça kullandığı "Bedava okudun, neyin şikayetini yapıyorsun?"culuğun da etkisi var.

Evet, mali karşılık verilmeden, birinin kendi zamanından harcayarak ürettiği bir şeyi tüketiliyor. Doğru da; zaman ayrılmış, emek harcamış. Lakin bu hususta, tüketen olarak okurun da o üretileni tüketmek için kendi zamanını harcadığı unutuyor. Üreten için de tüketen için de zaman değerli. O sebeple, nasıl üreten kişi zamanını değerli bir şeyi üretmek için harcadığını düşünüyorsa, tüketen kişi de zaman harcadığı şeyin buna değmesini arzu eder.

Elbette tüketici tarafın eksiklikleri ya da hataları olabilir. Mesela, metni iyi yapan unsurlar, okurun kişisel kıstaslarına ya da okuduğu her metinden beklediği niteliklere uymadığı için olumsuzlanabilir. Ayrıca hikâyelerin doğaları gereği, okurca arzu edilen, hoşlanılan yöntemler ve unsurlar içermeyebileceğini; aktarmak istenilen bilgi veya verilmek istenilen etki gereği, okuru rahatsız etmeye varabilecek niteliklere sahip olabilecekleri de hesaba katılmalı. Bunlar gibi hikâyeyi çok farklı yönlerinden değerlendirmeye tabi tutacak değişken varken, elbette sunulan işi farklı yönlerinden beğenen veya beğenmeyen çıkacaktır; elbette yerinde noktalar temas edenler yorumlar gibi hikâyenin vadettiğinden ve çapından bağımsız noktalara dayanarak, hikâyeden kopuk yorumlar gelecektir. Bir kurmacayı övgülere de yergilere de boğan şeylerden biri de okurunun kendi özelindeki değerlendirmesi zaten.

Konu amatör çalışmalara getirilen yorumlara gelince, bazı okurların korumacılığı, yazar adayının başlayamamış kariyerinin önüne taş koyuyor.

Tamam, okurların kişisel olarak hikâyede kendinden bir parça bulması normal. Zaten bir hikâyenin okurunda çağrıştırdığı kişisel şeylere göre birden fazla yorumu, değerlendirmesi olur; burada sorun yok. Önceden de bahsettiğim gibi heves kırmamaya özen göstermekte buna dahil. Sorun, bir okurun öyküye atfettiği değer yüzünden bir başka okurun hikâyenin teknik yapısına getirdiği yorumları kendi beğenilerine saldırı veya da “Yazar hevesini kırmama.” veyahut “Bedava okuyorsun, neyin şikayetini yapıyorsun!” gibi yorumlarayarak, savunmaya geçmek.

Okurlar arasında içeriğin kendilerinde uyandırdıkları his ve düşüncelerin karşılıklı muhasebesi ve fikir alışverişi yapılabilir. Bunda bir sorun yok. Ama anlatım tarzına ve yazım tekniğine yönelik yorumlara, sanki yazara "Sen yazma!"ya getirilmiş gibi tepkiler gösterilmesi manasız. Tekrar altını çiziyorum, okur hikâyede kendinden bir şey bulmuş olabilir ve bu, yazarın hedeflediğinden farklı bir değer yüklemesi bile olabilir. Bu normal ve kuramacalarla ilişkimiz açısından, işin doğasına aykırı değil. Birinin “Ben beğendim. Siz niye beğenmediniz?” sorusunu yöneltmesi de doğal bir haktır. Sorun, önceden bahsini ettiğim güdüsel gerekçelerle diğer okurların yorumlama haklarını geçersiz kılmaya çalışmak. Yine yeni yeniden altını çiziyorum, çift yönlü olarak yorumlar sorgulanmaya da sorgulamaya da açık. Sorun, bunun ötesine de geçip, kendin yorum yaparken hoşuna gitmeyen yorumları yapanın yorum yapma hakkını hor gören tutumlarda bulunma.

Yazarın moralini bozmamak için hataları görmezden gelecek bir olumlulukta yaklaşmak veya da hikâyeye atfedilen kişisel değer sebebiyle, bir bakıma kendi parçasını savunmaya güdüsüyle başkalarının yorumlarını yorumlamak. Bu gibi şeylerin yazar adayı veya yazar için tehlikesi şu, standart bir teknik beceriye bile ulaşamadan kendini kalem oynattığı alanda başarılı görmek. Elbette yorum kısmı tek başına etken değil, etkenlerden sadece biri.

Yani kısacası, yazarların ve yazar adaylarının yorumları dikkate alırken ayıklamaya gitmesi şart. Çünkü okurların yorum yaparken ki bakış açısı ve gerekçeleriyle yazarın beklentileri örtüşmeyebilir. Örneğin, kendi tekniği hakkında fikir edinmek isteyen bir yazar için hevesi kırılmasın niyetiyle yapılan bir yorum, yazarın kendi tekniği hakkında eksik veya yanlış fikirler edinmesine sebep olabilir.

İletişimin her yerine sirayet eden “Niyetin doğru ve iyiyse, yaptığın/eylemin ve elde edeceğin sonuç/karşılık olumludur” gibisinden hatalı bir düşünce sistemi de var. Evet, niyetler elbette önemlidir. Ama niyetinizi nasıl ve ne biçimde hayata geçirdiğiniz de önemli. Herhangi bir işin amacına ulaşabilmesi için eylemlerinizin başkalarınca nasıl algılanacağı/yorumlanacağı da önemli; onların alacağı tepkilere göre sonucun ne olacağı da.

Bu mantık sebebiyle genel bir “Eleştirmeyin ki bir dahakine daha iyisini yapsınlar.” ya da " İyi kötü bir emek var. Emeğe saygı duyalım." savunması hakim. Bu bakış açıları yıllardır var ve örnek vermek gerekirse, bu mantığın sinemamızı getirdiği durum ortada. Genel sinemamız, hikâye anlatıcılığı ve meseleleri ele alış biçimiyle sorunlu, sinema gereği olmazsa olmaz teknik işçiliği öne çıkarmak ya da o eksikliklerini kapatmaya çalışan büyük bütçeli yapımlar, hep aynı argümanlarla savunuluyor. Ama sinemamız yine yerinde sayıyor ve hatta geriye bile gidiyor.

Bu etken sebebiyle kişiler arası mesajlaşmalar da bile yüzde yüz verimle karşılıklı ve sağlıklı bir iletişim gerçekleşemiyorken, “Önemli olan niyet, gerisi teferruat.” bakış açısı insanları verimsiz ve hedeflerinin tam aksi istikamete taraflara götürüyor.

Yazarın veya yazar adayının neyi hedeflediklerini baştan belirlemeli; yaptıkları ve söylemlerinin hedefledikleriyle ne kadar uyuştuğuna dikkat etmeli. Örneğin, ticari başarı başka bir şeydir, iyi bir hikâye anlatıcısı olmak başka bir şeydir, kalem oynattığı türün iyi bir temsilcisi olmak başka bir şeydir.

İnternette hikâyelerini yayınlayıp, aldığı olumlu geri bildirimlere veya da kendi yazınına duyduğu güvenle kitap bastıranlar oluyor. Sonuç? Kitapçı raflarının bir köşesinde öylece beklemek.

Tamam, yayıncılıkta kitabın hangi yayıneviden çıktığı, kitabın reklamı ve tanıtımı gibi etkenler önemli. Yerli yazarların kaleme aldığı spekülatif kurgulara yönelik önyargılar hala tam aşılabilmiş değil, farkındayım. Uzun uzun bahsetmeye çalıştığım şey, o hikâyelerin ait oldukları kategoriye göre neyi karşılayıp karşılamadığı, hedeflerine göre tasarlanan hikâyenin okurlarından nasıl karşılık gördüğü. Yani işin ticari yanından çok, okurunun nasıl yorumlayacağına değinmeye çabalıyorum. Çünkü bazen işin ticareten değerlendirilecek yönleriyle edebi veya türsel nitelikleriyle değerlendirilecek yönleri birbirine karıştırılarak, biri diğerinin onaylayıcısıymış gibi davranılabiliyor. Bir proje, hedef kitlesinin doğru seçildiği ve ona göre tasarlandığı için başarılı da olabilir; hedef kitlesinin doğru seçilmesine rağmen tasarımsal hataları sebebiyle yolun başında başarısızlığada uğrayabilir.

Nitelik açısından çokça olumsuzlanan Whatpadd kitaplarının başarısı, hedef kitlesinin dönemsel arzularına, arzu ettikleri biçimde ve tarzda karşılık verebilmesinde yatıyor kanımca. Bu onları edebi olarak iyi yapmasa da ticari olarak hatırı sayılır bir başarıya ulaştırıyor. Wattpad’ın zayıf karnını da kendisini ticari olarak başarıya ulaştıran o hedef kitlenin suyuna gitmek oluşturuyor. Okurlar hayatı tecrübesi edindikçe, geçmiş duygularını ve arzularını okşayan whatpadd hikâyeleri ilk günkü değerlerini yitirebilir. Eh, hedef kitle sirkülasyon sayesinde (sonuçta bir kuşağın arkasından benzer dert ve tutkulara sahip yeni bir kuşak yetişir) yine o kategorideki kitapların alıcısı olacaktır. Tabii aynı kategoride üretilen kitap sayısı arttıkça ilk yayınlandığı zamankinden daha düşük bir satış gösterebilir. O konuda daha hesaba katılacak başka değişkenler de var elbette.

Çok fazla kestirilemez etken var. Ve her tercihin, ying-yang mevzusundaki gibi yansımaları olacağını kabul etmek gerek.

Okurun arzularını yönlendirerek ona bambaşka tecrübeler yaşatmak ve okurun o zamana kadar fark edemediği fikirleri açığa vurmak isteyen yazarların amaçlarını, araçlarını ve olası sonuçlarını iyice ölçüp biçmesi gerek. Yazarların ve yazar adaylarının yazarlık hususunda “iyi” ve “başarılı” denilince akıllarında hangi tanımlar geldiğini ve kendi tanımlarındaki seviyeye ulaşabilmek için ne gibi somut adımlar atmaları gerektiğine karar vermeleri gerek.

3 Beğeni